24 Mayıs 2010 Pazartesi

Güney Amerika

Güney
Amerika

Bolivya
Dünya Bankası tüm dünyada olduğu gibi Bolivya'da da
suyun metalaştırılması konusunda kilit bir rol üstlenmiştir.
Dünya Bankası'ndan alınacak kredinin şartı olarak, El Alto'daki
genel su sistemi 1997'de özelleştirilmiştir. Ancak 8 yıl sonra,
genişletilmiş su hizmetleri sözüne rağmen, özel bir şirket
olan Agues Del Illimani (Ana hissedarı Suez'dir) El Alto'da 200.000
kişiye suyu iletmede başarısız oldu ve gelecekte bunu nasıl
başaracakları konusunda da planları yoktu. Ek olarak, şirket Bolivya'da
ayda 60$ maaş alanlar varken 445$ bağlantı ücreti istiyordu. Ocak
2005'te Suez'in Bolivya'dan hemen çekilmesini ve hükümetin
şirketin hareketlerini incelemesini isteyen bir genel grev ve toplu
protestolardan sonra Bolivya hükümeti, Aguas Del Illimani ile olan
kontratını iptal etmeye karar verdi. Halkın başlangıçtaki bu
kazanımına rağmen Bolivya hükümeti, Inter-American Development
Bank, Dünya Bankası ve German Corporation GTZ'nin baskısıyla
yeni bir plan adı altında, %35 hissesini Suez'in elinde bulunduracağı
Kamu-Özel İşbirliği (Public-Private Partnership) modeline gideceğini
duyurdu. Halk bu öneriyi reddetti ve bunun yerine El Alto ile La Paz
(burası da Suez tarafından kontrol ediliyordu) için halk tarafından
işletilen -seçili yurttaşlardan oluşan ve suya ticari bir
ürün değil, kamu yararı olarak bakan bir heyetin yönettiği-
bir kamu su şirketi kurulması çağrısında bulundu.

Cochabamba, Bolivya

Dünyanın en zengin su kaynaklarına sahip 16. ülkesi olan
Bolivya'nın Cochabamba Belediyesi'ne 1996 yılında su
şebekesinin özelleştirilmesi için 14 milyon dolarlık kredi
teklif eden Dünya Bankası, bunun karşılığında kentin su
işletmesinin özel şirketlere devredilmesini istedi. İstediği
yanıtı alamayan DB, 1997 yılında Bolivya'nın uluslararası borcu
olan 600 milyon doların silinmesi karşılığında Cochabamba su
işletmesinin özelleştirilmesi talebini yineledi, aynı zamanda su
tarifelerinin belirlenmesinde hiçbir kamu teşviğinin olmamasını
istedi. 1998 yılında ise DB su konusunda Bolivya'ya bir ultimaton
verdikten sonra, 1999'da, Bolivya'nın Cochabamba kentinin su
kurumu SEMEPA, Amerikan Bechtel şirketinin yan kuruluşu olan International
Water'a imtiyaz sözleşmesiyle devredildi. Yine aynı yılın Ekim
ayında hükümet yardımlarını sona erdiren ve suyun
özelleştirilmesine izin veren İçme Suyu ve Sağlık
Önlemleri Yasası kabul edildi.

Cochabamba'daki özelleştirmeden sonra su fiyatları %100 ila %200
arasında olmak üzere yükseldi. Özellikle
küçük çiftçiler ve serbest çalışanlar
bu özelleştirmeden büyük darbe aldılar. Asgari ücretin
100 dolardan az olduğu bir ülkede aileler 20 dolar ve yukarısında su
faturaları öder duruma geldiler. Bu pek çok Bolivyalı
için suyun temel gıda maddelerinden bile daha pahalı olması
anlamına geliyordu. Fiyatları karşılayamayan halk kendi
çabalarıyla su edinmeye çalıştı. Bunun için su
kuyuları açıldı ya da evlerin çatılarına yağmur suyunu
toplamak için kaplar kondu; ancak şirket imtiyaz sözleşmesine
dayanarak halkın kendi çabalarıyla elde ettiği suyun ücretini
almak için görevlilerini yolladı.

Su fiyatına yapılan bu zamlarla yaşamları iyice zorlaşan halk, özel
şirketi kovmak için mücadeleye başladı. 2000 yılına
gelindiğinde Bolivyalı sendikacı Oscar Olivera
öncülüğünde işçilerin, öğrencilerin,
çiftçilerin, yerli halkın katılımıyla 'Su ve Hayatın
Korunması İçin Koalisyon' kuruldu. Ocak 2000'de su
fiyatlarının artmasına karşı koalisyon, sendikalar ve insan hakları
eylemcileri 4 günlük genel grev düzenlediler. Bütün
şehir toplu iş bıraktı. Grev protesto liderleriyle yerel yetkililerin
görüştükleri merkez plazaya toplu yürüyüşle
sonlandı. Müzakerelerin hiçbir sonuca ulaşmadığı
anlaşıldı. Bu eylemi takip eden bir aylık sürede milyonlarca
Bolivyalı Cochabamba'ya yürüdü ve yapılan yerel
grevlerle tüm ulaşım durduruldu. Bu eylemler devam ederken
hükümet halka fiyat artışlarının geri çekileceği
vaadinde bulundu ancak sözünü yerine getirmedi.

Şubatta Bolivya hükümeti protesto yürüyüşlerinin
yasal olmadığı, yasaklanmış olduğu gerekçesiyle, asker ve
polislerden oluşan 1000 kişilik bir kuvveti kente el koymakla
görevlendirdi. Süren protestolar, yürüyüşler ve
grevler sırasında 175 kişi yaralandı, 2 genç kör oldu ve 1
kişi öldürüldü. Sonunda yerel yetkililer
tümüyle geri çekilmeye ve su şirketiyle olan anlaşmayı
yeniden gözden geçirmeye söz verdiler. Ama halk anlaşmanın
sona erdirilmesini talep etti. Protestolar sürdü ve sonunda
hükümet Nisan'da anlaşmayı sonlandırmayı kabul etti. Nisan
2000'de gerçekleşen bu eylemlerde hükümet tarafından
insanlar öldürülmüş, tutuklanmış, medya ise
sansürlenmiştir. Tüm bunlara rağmen halk Bolivya'da
büyük bir zafer kazanmıştır. Halkın bu zaferinin ardından
Bechtel ülkeyi terk etti. Cochabamba kentinde demokratik ve eşit bir su
işletmesi modeli oluşturmak için Coordinadora del Agua kuruldu ve
yedi üyesinden üçü halk tarafından seçildi.
/>

Suyun özelleştirilmesi, arkasında Dünya Bankası'nın
olduğu, Bolivya'nın kamusal işletmelerinin yabancı yatırımcılara
satılmasıyla ilgili, içinde havayolu ve tren sistemlerinin, elektrik
hizmetlerinin bulunduğu uzun öneriler listesinin son halkasıydı.
Bolivya gibi para sıkıntısı içindeki borçlu devletler IMF
ve Dünya Bankası'nın önerilerini çoğunlukla
reddedemezler çünkü alacakları kredileri ve uluslararası
yardımları riske atmak istemezler. Özelleştirmeler
hükümetin hızlıca nakit para elde etmesine yararken, bu para
kamusal hizmetlerde değil, yine IMF, Dünya Bankası ve diğer kredi
veren kuruluşlardan alınmış borçları ödemek için
kullanılır ya da yerli sermayeye teşvik olarak verilir.

Halkın direnişinin hükümete geri adım attırmasının ardından
Bechtel şirketi, Bolivya hükümetinden anlaşmayı iptal ettiği
için tazminat istedi. 2001 yılında, anlaşmanın iptalinin şirketin
gelecekte elde edeceği kârı kaybetmesine yol açtığı
gerekçesiyle Bechtel, Dünya Bankası bünyesindeki
ICSID'a (Yatırım Uyuşmazlıklarının Çözümlenmesi
Uluslararası Merkezi) Bolivya hükümeti aleyhine 25 milyon
dolarlık tazminat davası açtı. Ancak oluşturulan uluslararası
baskı kampanyasının etkisiyle ICSID, batı yarımkürenin en fakir ve
en borçlu ülkesi olan Bolivya'dan 25 milyon dolar alarak
Bechtel'e hediye etmedi ya da edemedi, yalnızca sembolik olarak 5 bolivianos
(yaklaşık 1 dolar) ödenmesine karar verdi. Bu, tekellere kendi
güçlerinin sınırını ve örgütlü direnişin
gücünü gösteren bir mesaj oldu.

Bolivya'nın bugün kendi su işletmesi modelleri vardır. Santa
Cruz şehrinde 1979 yılından beri hizmet veren ve Latin Amerika
ülkelerinde en iyi işletilen su işletmesi olan SAGUAPAC bir kooperatif
örneğidir. Mali olarak bağımsızdır. Tüm aboneleri işletmenin
(kooperatif) doğal üyeleri olup, bir karar mekanizması olan genel
mecliste oy kullanma ve işletmenin yönetim ve denetim kurullarını
seçme hakkına sahiptirler.

Uruguay
2002'de Uruguay hükümeti ile IMF arasında Uruguay'da
bütün suların ve kanalizasyon hizmetlerinin
özelleştirilmesini getirecek niyet mektubu imzalanınca, toplumsal ve
politik örgütler Ulusal Su ve Yaşam Koruma Komisyonu'nu (The
National Commission in Defense of Water and Life – CNDAV) kurarak 
yoğun bir mücadeleye başladılar. CNDAV, talebini Uruguay'daki
tüm özel su şirketlerinin çekilmesi olarak belirleyerek, 31
Ekim 2004'te halkın yüksek katılımıyla gerçekleşen
"Yapısal Su Reformu ve Su Savunması" başlıklı referandumun
başarıya ulaşması için çaba gösterdi. Referandum
"suyun doğal bir kaynak ve insan hakkı olduğunu" güvence
altına alacak biçimde yasaları değiştirmek ve suyun kamu malı
olarak kalmasını, özel şirketlerin suyu ele geçirmesinin
engellenmesini sağlamak amacındaydı. Halkın %62'den fazlası bu talepleri
destekleyerek suyun özelleştirilmesini reddetti.

Şili

1967 tarihli Tarım Reformu Yasası Şili'de su kaynaklarının
planlanması ve denetimi görevini büyük oranda devlete
veriyordu. 1981 yılında ABD'nin, diğer Batılı devletlerin ve
uluslararası finans kuruluşlarının emperyalist müdahaleleri sonucu
bir anayasa değişikliği yapıldı. Bu değişiklikle birlikte 'kamu
malı' olarak nitelendirilen suyun kullanım hakkı 'kişiye
ait' olarak değiştirildi, su arazi mülkiyetinden ayrıldı ve
kendi başına bir meta olarak alınıp satılmaya, kiralanmaya ve
devredilmeye başlandı. İdari Kanun kapsamında olan 'su kullanım
hakkı' Medeni Kanun kapsamına alındı, mülk tahsis ve kayıt
sistemine eklendi. Ayrıca Devlet Su Teşkilatı'nın su kullanım
haklarını iptal etme ve kısıtlama yetkisi kuraklık gibi acil durumlar
dışında elinden alındı. Yapılan bu yasa değişikliğinin sonucu
olarak, su imtiyazı alan özel şirketler kendi dağıtım kanallarını
oluşturdular ve suyu istedikleri miktar ve fiyatlarla kullanıcılara
sattılar. Suyun kullanılmaması durumunda daha önce yasada bulunan
ceza ödemesi ya da sözleşmenin feshi gibi önlemler özel
mülkiyete aykırı olduğu gerekçesiyle kaldırıldı. Yasa
değişikliği yapılarak özelleştirmeye gidilmesinin nedenini Şili
hükümeti, atık ve içme suyunu işleyecek tesislerin
kurulması ve işletilmesi için yeterli mali imkanının olmaması
olarak açıkladı.

Şili'de 1998 yılında başlayan özelleştirmelerle beş
büyük su işletmesi su şirketlerine satıldı. 1996 yılında
Dünya Bankası, Şili'nin Santiago kentinde su hizmetini sağlayan
kamu kuruluşu EMOS'u son derece etkili bir su işletmesi olarak
tanımlanmıştı.  Kamu Hizmetleri Uluslararası Araştırma
Birimi'nin  (PSIRU) de belirttiği gibi mali açıdan etkili
kamu su işletmeleri çokuluslu şirketler için
vazgeçilmez bir hedeftir, bu durum EMOS için de değişmedi.
Fizibilite çalışmalarında uygulamaları üst seviyede etkili
olarak tanımlanan EMOS, 1998 yılında hisse satışı yöntemiyle
özel şirketlere satıldı.

1999 yılı Aralık ayı itibariyle Şili'nin şehir suyu
işletmelerinin % 58'i özel şirketler, % 37'si devlet
kurumları, geri kalan kısmı ise belediyeler tarafından işletilmekteydi.
Santiago, Valparaiso ve Concepcion gibi Şili'nin büyük
kentlerinin su hizmetleri ise büyük oranda özel su
şirketlerinin elinde bulunmaktaydı. Şili'nin en büyük 20
su şirketi yabancı sermayeli olup, RWE/Thames Water şirketi ülkenin
içme suyu pazarının %20'sine sahipti.

Özelleştirmelerden sonra Şili'de etkin olan bu şirketler,
imtiyaz sözleşmelerine aykırı olarak su fiyatlarını 1998-2000
arasında resmi rakamlarla %20 oranında artırmışlardır. Ancak Şili
Tüketici ve Kullanıcı Örgütü 15.000 su faturasını
inceledikten sonra gerçek artışın % 100, kimi durumlarda ise %200
oranında olduğunu açıklamıştır.

Şili hükümeti, özelleştirme karşıtlarının ve
hükümet içindeki sol görüşlü üyelerin
baskısıyla 2000 yılında, 1998'den beri yapılan
özelleştirmeleri incelemiştir. İncelemenin sonucunda
görülen olumsuz tablo ve halkın tepkisi karşısında Şili
hükümeti, su şirketlerinin hisselerini satma yerine imtiyaz
sözleşmeleri imzalamayı uygun görmüştür.

2001 yılının Nisan ayında başkent Santiago'da yoksul halk
başkanlık sarayı önünde protesto gösterileri
düzenlemiştir. Rancagua kentinde RWE/Thames Water'ın yan
kuruluşu olan Libertador Su Hizmetleri Şirketi 120 evin suyunu su
paralarını ödeyemedikleri gerekçesiyle kesmiştir.

Şili, su işletmelerinde özelleştirmeye birçok batılı
ülkeden erken başlamıştır. Latin Amerika ülkeleri içinde
en fazla özelleştirme yanlısı olan ülkedir. Başarı
hikayelerine (!) büyük önem veren Dünya Bankası
Şili'yi özelleştirme konusunda örnek ülkelerden biri
olarak göstermiştir. Dünya Bankası Şili hükümetine su
özelleştirmelerine devam etmesi halinde 250-300 milyon dolarlık kredi
vermeyi planlamaktadır. Gelecek on yıl içerisinde ise içme
suyu sağlama, arıtım, nehir ıslahı, sulama kanalları, kıyı temizliği
kontrolü gibi projeler için 3-4 milyar dolarlık yatırım
gerekmektedir.

Şili'deki su yönetimi ve uygulamalarına bakıldığında
aşırı fiyat artışları, hizmetteki yetersizlikler, su
çalışanlarına dönük haksız işten çıkarmalar ve
hak gaspları, vaat edilen ama hayata geçirilmeyen yatırımlar, temiz
içme suyuna ulaşmanın zorluğu, hatta kimileyin
imkânsızlığı  uygulamanın ne denli başarılı olduğunu
kanıtlamıştır!

21 Kasım 2004 günü Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC)
zirvesi Şili'nin Santiago şehrinde düzenlenmiş ve zirveye
katılan Bush "piyasa diktatörlüğüne hayır"
sloganlarıyla protesto edilmiştir. Şili halkı neoliberal serbest ticaret
anlaşmalarına duyduğu öfkeyi alanlarda dile getirmiştir.

Meksika

Su özelleştirmesini dünyada en erken uygulayan ülkelerden
biri de Meksika'dır. Meksika'da kamu kuruluşları tarafından
sağlanan su hizmetleri, 1990'lı yıllarda yapılan yasal
değişikliklerle özel şirketlere açıldı. Meksika Devlet
Başkanı Salinas 1992 yılında Meksika Anayasası'nda değişikliğe
giderek, su hizmetlerinin özelleştirilmesinin önünü
açtı. Salinas'tan sonra gelen Zedillo hükümeti ise su
ve kanalizasyon hizmetlerini devletin
yükümlülüğünden çıkarıp yerel
yönetimlere verdi. Yetki devrinin gerçekleşmesinin ardından
Suez ve Vivendi gibi dev su tekellerinin yanısıra İngiliz (United
Utilities) ve İspanyol (Aguas de Barcelona) su tekelleri de
Meksika'daki su hizmetlerinin %20'sini 10 yıl içinde
aldılar. 1993 yılında Mexico City'nin su şebekesi dört ayrı
bölgeye bölündü. İhaleye çıkarılan bu
bölgelerin ikisini Suez ve Vivendi, diğer ikisini de iki İngiliz
şirketi aldı. Her şirket aldığı bölgede kendi su tarifesini
uygulamaya başladı.

Meksika hükümeti 2001 yılında su özelleştirmesinin
yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla PROMAGUA (Su Sağlayan Şirketlerin
Modernizasyonu) adı altında bir program başlattı. Nüfusu
50.000'den fazla olan 678 belediye (ülke nüfusunun
%70'den fazlası) bu program kapsamına alındı. Dünya Bankası
da bu programı desteklemek amacıyla Meksika Ulusal Su Komisyonu'na
250 milyon dolar kredi verdi. 2002 yılında 30 eyalette imtiyaz
sözleşmesi imzalanırken, 2004 yılında su tekellerinin istekleri
doğrultusunda Ulusal Sular Yasası mecliste hazırlandı. Dünya
Bankası PROMAGUA programına maddi destek sunmasının yanında kendi
bünyesindeki çalışanlarla da destek verdi: Washington'da
kurgulanan piyasa anlayışlı su modelini transfer etmek için
Meksika'da eğitim merkezleri açtı, bu merkezlere su alanında
faaliyet gösteren çalışanlarını gönderdi ve 3000
Meksikalıyı bu modeli benimsetmek için eğitti. IDB (Inter-American
Development Bank), Avrupa Bankası ve Fransa'daki su şirketlerinin de
desteklediği bu merkezler PROMAGUA kapsamında kuruldu. DB ile
çokuluslu şirketlerin su konusundaki politikalarını
Meksika'da etkin bir şekilde uygulayan PROMAGUA, su hizmetlerinin kamu
tarafından sağlanmasını hükme bağlayan yasaların değiştirilmesi
koşuluyla belediyelere kredi vermeyi taahhüt etti. DB'nın
yatırım kuruluşu olan IFC (Uluslararası Finans Kuruluşu) de yerel
yasalarını değiştirip su işletmesini kamudan özel şirketlere veren
belediyelere altyapı modernizasyonunda kullanılmak üzere beş milyar
dolar kredi verdi.

Çokuluslu şirketler suyunu özelleştirmek istedikleri
ülkeler hakkında gerekli araştırmayı önceden yapıp elde
ettikleri bilgileri kendi çıkarları doğrultusunda
kullanmaktadırlar. Meksika'da yürütülen PROMAGUA
programı da bu amaçla WEC'den (Dünya Çevre Merkezi)
aldığı krediyle, çokuluslu şirketlerin hangi bölgede
yatırım yapacaklarına karar vermeleri amacıyla, kamu kuruluşlarının
büyük emek ve zaman harcayarak elde ettikleri stratejik ve
önemli bilgilerin toplandığı bir ulusal bilgi bankası oluşturdu.
/>

Uluslararası finans kuruluşları yerel yönetimler üzerinde baskı
oluşturarak su işletmelerinin yönetiminin bütünüyle
çokuluslu şirketler tarafından kurulan 'yerel'
şirketlere bırakılmasını istediler. Yerel yönetimler tüm
baskılara karşın su işletmelerinin hisselerinin çoğunu ellerinde
tuttular. Meksika'nın kuzeyinde bulunan Saltillo kentindeki su
şirketinin %51'i belediyeye, %49'u ise Aguas de
Barcelona'nın yerel şirketi olan Inter AgBar'a aitti.
Hisselerin büyük çoğunluğu belediyede olmasına karşın
teknik uzmanlık ve bilgi birikimi eksikliği, ayrıca denetim
olanaklarının bulunmaması nedeniyle sözleşmeye aykırı da olsa su
fiyatlarındaki artış engellenemedi. Uluslararası finans kuruluşlarının
da isteğiyle özelleştirmeden önce su fiyatlarında artışa
gidilerek, özelleştirmeyle birlikte fiyatların düşeceği
izlenimi yaratılmıştır. Bu yöntemle halkın özelleştirmeye
destek olması ya da en azından karşı olmaması hedeflenmiştir. Ancak
özelleştirmenin ardından şirketler, imzalanan sözleşmelere
aykırı olarak, bir an önce yüksek kârlar elde etmek
istedikleri için su fiyatını artırmaya devam ettiler.
Meksika'nın Saltillo kentinde su imtiyazını alan şirket
sözleşme gereği enflasyon oranında (iki yıl için ortalama
olarak %11) artması gereken su tarifesini iki yılda %68'lere varan
oranda artırmıştır. Birçok Meksikalı'nın suyu,
ödeyemedikleri su faturaları nedeniyle kesilmiştir.

Su tekellerinin Meksika'da vaat ettikleri yatırımlara gelince, bu
yatırımlar da hayata geçirilmemiştir. Meksika'nın Karayip
sahilinde bulunan Cancun kentinde, su imtiyazını alan Fransız
Suez'in yavru şirketi Azurix vaat ettiği yatırımı yapmadığı
için kentin atık suyu Karayip Denizi'ne verilmiş, kirlenen
deniz suyu nedeniyle kent ekonomisi büyük zarar
görmüştür. Mexico City'nin dört farklı
bölgesinde imtiyaz sözleşmeleri imzalayan su tekelleri
uyguladıkları farklı su tarifeleri sonucunda halktan büyük tepki
almışlardır. Halkın bu tepkisiyle belediye seçimlerini Demokratik
Devrimci Parti kazanmıştır. Parti şirketlerin tüm kentte tek bir
fiyat tarifesi uygulamaması durumunda imtiyazları kaldıracağını
açıklamıştır. Şirketler uzun bir yasal süreçle
karşı karşıya kalmamak ve imtiyazlarını kaybetmemek için
belediye yönetiminin tüm isteklerini kabul etmişlerdir.

Arjantin

1950'lerden itibaren IMF'nin ekonomik boyunduruğu altında bulunan
Arjantin'de, 1989 yılında Carlos Menem cumhurbaşkanı
seçildiğinde, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizi
çözmek adına yaptığı ilk iş özelleştirme olmuş ve
yasaları yok sayarak geçirdiği acil durum kararnameleri ile
ülkenin çoğu kamu kurumunu satılığa çıkarmıştır.
Halkın malının yok pahasına özelleştirilmesi işleminin o yıllarda
ülkede yaşanan yaklaşık %5000'ler oranındaki hiper enflasyona
çare olması umuluyordu. Hükümet su dağıtım sistemindeki
sıkıntıların ülkenin içinde bulunduğu borçlu ekonomi
ile düzeltilemeyeceğini her ortamda dillendirerek halkın
özelleştirmelere ikna olmasına uğraşıyordu. Bu gelişmeler olurken
bir yandan da yeni konulan vergiler ile fiyatlarda iki haneli artışlar
yapılıyordu. Oluşan (daha doğrusu oluşturulan) huzursuzluğun
giderilmesi gerekçesiyle Dünya Bankası su
sektörünün geleceğini planlamak üzere bir ekip kurdu.
Arjantin'i ziyaret eden Dünya Bankası başkanı Lewis Preston bu
sürecin tüm Latin Amerika için örnek olduğunu ilan
etti. Arjantin'de eyaletlerde su arıtma ve dağıtım işi yapan
kurumların %28'inin özelleştirilmesi ile halkın
%60'ının evine ulaşan su tekellerin eline geçti.

Tucuman, Arjantin
1998'de Fransız su ve kanalizasyon hizmetleri şirketi olan La Compagnie
Generales des Eaux, Arjantin'in küçük bir ili olan
Tucuman'dan çekilmek için bir süreç
başlattıklarını bildirdi. 1993'te özelleştirme kapsamında kentin
su hizmetlerini alan ve kanalizasyon hizmeti ruhsatını elinde bulunduran bu
güçlü şirket 5 yıl sonra ayrılmak istiyordu. Şirketin,
özelleştirilen kamu hizmetlerinin uluslararası sermayelere yüksek
kârlar vaat ettiği Arjantin'den ayrılmak istemesinin nedeni kent
halkının yürüttüğü mücadeleydi. Şirket, su
ruhsatını almasından itibaren halk tarafından şehrin her yerinde yoğun
olarak protesto edilmişti. 1995'te işletmeyi üzerine aldığında
hizmet bedellerini %104 oranında arttıran ve hizmet teslim koşullarını
oldukça değiştiren şirkete karşı Tucuman halkı, bunun haklarına
bir saldırı olduğu, aylık gelirlerinde azalmaya yol açarak
yaşamlarını zorlaştırdığı gerekçesiyle şirket geri
çekilene kadar örgütlü bir şekilde direndiler.

Örgütlü mücadele süresince tüm ilde çok
etkili bir eylemlilik gerçekleştirildi. Başlangıçta
mücadele konusunda önemli deneyimleri olan şeker kamışı
üretim bölgesinde örgütlendiler. Farklı yerlerde
düzenleme komiteleri oluşturduktan sonra Tucuman Tüketicilerini
Koruma Birliği'ni (Association in Defense of the Consumers of Tucuman)
kurdular. Halk su ve kanalizasyon hizmetleri için para ödemeyi
reddediyordu. Kârında düşüş gören Fransız şirketi
paraları toplamaya çalıştı. "Müşterilerine"
karşı hizmeti keserek yasal tehditlerde bulundu. Bunun yanında Fransız
hükümeti Tucuman halkının mücadelesinin sona erdirilmesi
için Arjantin hükümetini baskı altına alırken, şirket il
yönetimiyle yeniden müzakerede bulunma kararı aldı.
 
1998'de il yönetimini halka baskı uygulamaya zorlayan şirket bundan da
bir başarı elde edemedi. Ödeme boykotunun oluşturduğu duruma ticari
olarak daha fazla dayanamadı ve sözleşme feshedildi. Şirket ve
"müşteriler" arasındaki çatışma önce Fransa
ve Arjantin arasındaki çift taraflı yatırım anlaşmasında
hakemlik rolü üstlenen Dünya Bankası'nın alt kuruluşu
ICSID'e taşındı. Sonuç olarak ICSID, uzlaşmazlığın ulusal adli
makamlarda çözülmesi gerektiğine karar verdi. Ancak,
genelde ICSID davalarına itiraz edilemese de Fransız şirketinin
güçlü etkisiyle ICSID üzerinde "iptal
prosedürü"nü uygulaması yönünde bir baskı
oluştu. Özel bir komite davayı gözden geçirerek asıl
kararın üstünde bir kararla davayı esas mahkemeye iade etti.
/>
 
Yeni il yönetimi halkı ödeme boykotunu savunmada yasal korumadan
yoksun bıraktı. Bu önemli bir sorundu çünkü yeni
hizmet özelleştirmeleri yoldaydı. Buna karşılık, su
tüketicilerinin haklarını korumak amacıyla davayı yeniden başlatmak
için Tucuman'ın yerel yönetiminden talepte bulunan uluslararası
bir kampanya başlatıldı.

Kadınlar başından sonuna dek bu mücadelede çok önemli bir
rol oynadılar. Toplantıların düzenlenmesine öncülük
ettiler. Fransız şirketi öne çıkan protestocuları, aileleri
çeşitli biçimlerde tehdit ettiğinde şirkete karşı
mücadeleye devam etme kararında en sağlam duruşu sergileyen kadınlar
oldu.

 

 

Sayı 7 Su Sayfa 80-88

İvme Dergisi yazısıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder