Dikili
Hatırası
Bir yer düşünün ki aylık su
tüketimi 10 tonun altında olan konuttan su için para
alınmıyor, belediye otobüsleri ücretsiz, okullardan su parası
alınmıyor, ekmek 25 Kuruş, sağlık merkezinde her türlü tahlil
1 Lira, röntgen 5 Lira, jeotermal enerji sayesinde 2 bin konut
ısınabiliyor. 8 Mart, 1 Mayıs, 15-16 Haziran günleri belediye
çalışanlarına tatil. Bu yer çok uzakta değil,
Türkiye'de. İnsanlığın önemini yitirdiği, her şeyin
maddi çıkarlar için kullanılabildiği, her ne kadar sosyal
devlet dense bile sosyal devlet ilkelerinin olmadığı Türkiye'de
bir yer: DİKİLİ.
Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven yalnızca belediyenin
masraflarını kısarak halka gereken hizmeti ulaştırıyor. Dikili'de
içerdiği kimyasal bileşenlerinden dolayı sağlık
açısından zararlı olan asfalt yol yerine daha sağlıklı olan
parke taşı tercih ediliyor. Bu nedenle belediyeye ait bir parke taş
üretim tesisi kuruldu. Eski fırın binasını sağlık merkezine
dönüştürerek özellikle geliri kısıtlı olan ve
sağlık hizmetlerinden yararlanamayan kişilere ücretsiz sağlık
hizmeti veriliyor. Öğrenciler evlerine ve okullarına ücretsiz
gidiyor. Suyu Dikili'ye kadar getiren belediye işçileri ise
emekleri nedeniyle suyu %50 daha ucuza tüketiyor.
Peki, yolsuzluğun, rüşvetin, kayırmacılığın ilk sırada
tutulduğu, bir yerlerden hizmet alabilmek için
"tanıdıkların" olması gereken Türkiye'de bu
hizmetlere verilen cevap ne olmuştur? Belediye Başkanı suyu ücretsiz
verdiği gerekçesiyle "görevi kötüye
kullanmak"la suçlanmıştır. Halkı düşünmenin
"cezası" budur. Eğer çıkar gözetmeksizin
halktan yana tavır alır, halk için bir şeyler yaparsanız,
başınıza gelecek olan budur.
Hakkında dava açılan Özgüven, "Ben 10 tona kadar su
parası almayarak ilçede yaşayanları su tasarrufuna teşvik etmeye
çalıştım. Bunda da başarılı oldum. Bu belediyenin kayıtlarında
mevcut, parasını almadığımız su miktarı toplam tüketimin
çok küçük bir miktarı. Ayrıca belediye
çalışanlarına yüzde 50 indirim yapmak benim dönemimden
önce başlamış bir uygulama. Zaten o yüzden eski meclis
üyeleri de yargılanıyor. Sonuçta kararı yargı verecek ancak
ben yaptığımın doğru olduğuna inanıyorum. Kimseye ayrıcalık
yapmadım, kimseye de özel menfaat sağlamadım" dedi.
Açılan dava hakkındaki yorumu "Suyu parasız veriyorum diye
Sayıştay denetçisi rapor tuttu. Danıştay da dava açtı.
Oysa ben suyu bedava vermiyorum. Sadece bir uygulama başlattık. Bu
uygulamaya göre ilçede su 10 tona kadar bedava. Ancak 11 ton
kullanırsan kullandığın 11 tonun tamamının parası ödüyorsun.
Bir soruşturma da belediye çalışanlarına suda yüzde 50
indirim yaptığım ve su paralarını zamanında tahsil etmediğim
için açıldı. Millet zaten zor durumda. Bırak su parasını
ödemeyi ekmek almaya parası yok. Bu durumda nasıl su parası
alınabilir ki. Paralı da olsa ödeyemeyecekler zaten" oldu.
Belediyelerin ticari şirketler olmadığını söyleyen
Özgüven aynı şekilde hizmet vermeye devam edeceğini belirterek
sosyal belediyecilik anlayışını, "Biz doğru yaptığımıza
inanıyoruz. Halktan 10 tona kadar su parası almıyoruz. Bu her şeyden
evvel sosyal belediyecilik anlayışının bir gereğidir. Sadece yol yapmak,
su getirmek, kanalizasyonla uğraşmak, sokakları temizlemekle belediyecilik
olmuyor. İnsanlarımızın işsizliği, sağlığı, eğitimiyle ilgilenmek
zorundayız" sözleriyle savundu.
Özgüven, sosyal devlet olmanın yerel yönetimlerdeki
koşullarını sağladığını belirterek, " Eğer bu hainlikse,
Nâzım'ın dediği gibi, siz de yazın 'Vatan hainliğine
devam ediyor hala!' diye" dedi.
İşte bireyselciliğin ön planda tutulduğu, halkın, emekçinin,
haklının ezildiği Türkiye'den tipik bir örnek.
Sayı 7 Su Sayfa 103
İvme Dergisi yazısıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder