Kılıçdaroğlu ve Kürt
Meselesi
Sosyal demokrasinin tarihsel arka planında Marksizm var.
Sosyal demokrasi, yirminci yüzyılın başında, Marksizmin temel
değerlerine sırtını dönmüş, "kapitalizmi tasfiye edip
emeğin doğrudan yönetimini kurma" fikrini terk etmiş,
kapitalizmin demokratik mücadele yoluyla
'insanileştirilmesi' ve 'terbiye edilmiş sermaye'
ile emeğin birlikte yaşaması fikrini tercih etmiş 'eski
yoldaşlarımız' tarafından kuruldu.
Komünist ve sosyal demokrat kimliklerdeki ayrışma da o yıllarda
başladı. O zamana kadar kendilerini sosyal demokrat kimlikle ifade eden
Marksistler, artık sadece komünist kimliği kullanmaya başladılar.
Lenin, bu konuda şöyle diyordu; "Sosyal demokrat ismi,
burjuvaziyle uzlaşmayı ve satılmayı ifade ediyor. Bu isim kirlendi. O
nedenle adımızı komünist olarak değiştiriyoruz"
Türkiye'deki sosyal demokrasinin tarihsel arka planında
Marksizmin M'sine bile rastlanmaz. Bizdeki sosyal demokrasi emek
hareketi içinde oluşmadı. Türkiye sosyal demokrasisi, Kemalist
ideolojiden beslenen 'devletli' bir sosyal demokrasidir.
Hikaye özetle şöyle:
60'lı yıllar, Türkiye sosyalistlerinin çoğalma
yıllarıdır. Sosyalizm amacını ilan ederek siyasal mücadele
sürdüren Türkiye İşçi Partisi, kısa sürede
muazzam bir etkinlik kurmaya başladı. Bu durum CHP'yi rahatsız etti
ve CHP, Türkiye İşçi Partisi'nin önünü
kesmek, sosyalist çoğalmayı engellemek için kendini yeniden
tarif etme ihtiyacı duydu. Bu düşünceyle 'solcu'
olmaya karar veren İnönü, 1965 seçimlerinin öncesinde
CHP'nin, 'ortanın solunda' bir parti olduğunu
açıkladı. Anadolu coğrafyasındaki sosyal demokrasinin tarihsel
serüveni de böylece başlamış oldu.
Ne var ki, 1970'lı yılların ortalarına kadar, solcu olduğunu
iddia eden CHP'de hiçbir sosyal demokrat özelliğe
rastlanmamıştır. Ancak, '73 seçimlerinde
'Halkçı Ecevit' sloganıyla iktidar olan CHP'nin,
sosyal demokrat ideolojiyle ilişki kurmaya başladığını söylemek
mümkündür.
12 Eylül sonrası süreç boyunca da sosyal demokrat
fikirlere mesafeli duran CHP, özellikle son yıllarda
sürdürdüğü siyasal faaliyetlerinde geleneksel Kemalist
ideolojiyi öne çıkardı. Vasat bir sosyal demokrat partinin
yapması gerekenleri bile yapmadı; emeğin sorunlarına ilgisiz kaldı ve
Kürt sorununu 'kılıçla halletmek' gerektiğini vaaz
edip durdu…
Ve şimdi, 'görülen lüzum üzerine'
Türkiye siyasetini yeniden dizayn eden güçlerce tasfiye
edilen Deniz Baykal'ın yerine getirilen Kemal Kılıçdaroğlu
üzerinden, CHP'nin sosyal demokrat fikirlerle buluşması
için yoğun bir faaliyet yürütülüyor.
Dersim Kürdü ve Alevi olan ve dahi başına bir de 'Ecevit
kasketi' geçirilen Kılıçdaroğlu ile
'yenilenen' CHP, siyasal ömrünü tüketmeye
başlayan AKP'nin yerine, ciddiye alınması gereken bir iktidar
alternatifi olarak hazırlanıyor.
Şurası açık; CHP, şayet sosyal demokrat ideolojiyle kendini
yenilemeyi ve iktidar olmayı başarırsa, elbette emeğin tarihsel sorununu
çözmek, emeğin kapitalist sömürüden kurtuluşunu
sağlamak için hiçbir şey yapmayacak ve fakat, bütün
sosyal demokrat iktidarların yaptıkları gibi, emeğin ve insanlığın
özgür geleceğini dert edinen devrimci komünist
güçlere karşı mücadele edecek.
Peki, Kemalist damardan beslenerek bugünlere gelen CHP,
'yenilenmiş' haliyle, memleketin en yakıcı meselesi haline
gelen Kürt meselesinin çözümünü
gündemine alır mı?
Sorunun yanıtı İmralı'dan geliyor; Öcalan der ki,
"Hükümete, Başbakan'a söylüyorum. Bu sorunu
halletmezseniz zaten üç ay sonra gidersiniz. Ayaklarınızın
altındaki toprak kayıyor. İşte görüyorsunuz,
Kılıçdaroğlu geliyor. Başbakan'a diyorum ki, sen
çözemezsen Kılıçdaroğlu çözecek."
Kılıçdaroğlu'nun kurultayda yaptığı konuşmayı bir
Kürt gazeteci dostumla birlikte izledik. Kılıçdaroğlu
konuşmasını bitirdiğinde gazeteci dostumun sinir katsayısı epeyce
artmıştı. Söylenmeye başladı; "Ne yani, şimdi yeni olan
nedir?.. Kürt sorununu, halkımızın yoksulluğuna bağlıyor hala.
Yoksulluk, işsizlik kalkarsa kimse dağa çıkmazmış!.. Üstelik
sorunun adını bile koyamıyor; Kürt sorunu diyemiyor, etnik sorun
falan diyor. Kürt sorunu çözülmeden bu ülkede
hiçbir sorun çözülemez. Bunun bile farkında değil.
Ecevit'ten, Baykal'dan farklı yeni bir düşünce yok
burada… Olmadı Nazimiyeli Kemal, olmadı!..."
Ben "Kürt sorununu bunlar da çözemez"
düşüncesindeki gazeteci dostuma katılmıyorum; şayet, tarifi
mümkünsüz acılar ve yıkımlarla bugünlere taşınan
asırlık Kürt meselesinden ulusal eşitlik ve özgürlük
talebini çıkartır ve meseleyi üç buçuk maddelik
demokratik talep düzeyine çekerseniz, elbette
Öcalan'ın 'öngörüsü' de
gerçekleşebilir, bu 'işi' Kılıçdaroğlu bile
bitirebilir!..
Sadık Varer www.enternasyonalle.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder