11 Ekim 2010 Pazartesi

İsrail Niçin Hala Filistinlileri İşgal Altında Tutuyor? / Shir Hever

İsrail Niçin Hala
Filistinlileri İşgal Altında Tutuyor? / Shir Hever

Shir
Hever 
Alternatif Bilgi Merkezi

Çeviri: Filistin İçin İsrail'e Karşı Boykot
Girişimi

Kaynak: New Left
Project

İlk Yayınlanma Tarihi: 24 Eylül 2010

Shir Hever, href="http://www.alternativenews.org/english/">Alternatif Bigi
Merkezi
'nde iktisatçıdır. Son kitabı href="http://www.plutobooks.com/display.asp?K=9780745327945&.">Political
Economy of Israel’s Occupation
(İsrail İşgalinin
Ekonomi Politiği) yakınlarda Pluto Press tarafından yayımlandı.
href="http://www.newleftproject.org/index.php/site/article_comments/why_does_israel_still_occupy_the_palestinians/">Bu
yazısında
İsrail işgalinin sürmesinin siyasi,
ekonomik ve stratejik itici güçlerini inceliyor.

Filistin İçin İsrail'e Karşı Boykot Girişimi

www.boykotisrail.org

1. İşgalin İsrail Toplumuna Maliyeti

İsrail'in işgal karşıtı hareketinin
çoğunluğu maalesef Filistinlilerin özgürce yaşama
haklarına değil de işgalin İsrail toplumuna verdiği zarara odaklanır
(Sternhell, 2009).

İşgalin İsrail'in birçok sosyal sorununu
hafifletmede yararlı olabilecek kaynakların [yöneltildiği]
büyük bir yatırım olduğu ve yerleşimler veya kolonilerin
aşırı derecede hükümet sübvansiyonlarından yararlandığı
argümanları (Swirski, 2008) İsrail toplumunda herkesin malumudur ve
nadiren somut temelde karşı çıkılır.

İsrail içinde işgali İsrail'e iddia edilen
ekonomik faydaları gerekçesiyle desteklemekte kullanılan
argümanlar sessizliğe gömüldü. İlk yirmi yılında
işgalden İsrail tarafından elde edilen kârı etkili bir şekilde
gösteren Marksist iktisatçılar bile işgale karşı Filistin
direnişinin İsrail'e ağır bir ekonomik bedel ödetmeye başladığı
1987 Birinci İntifada'dan sonra – şüphesiz Filistinliler İsrail
işgaline karşı çıkma gözü pekliği için daha
ağır bir bedel ödedikleri halde –İsrail'in Filistin
topraklarını ekonomik kâr için işgal ettiği fikrini
büyük ölçüde terk etti (Swirski, 2005).

İşgalin İsrail toplumuna maliyeti üçe
ayrılabilir. Birincisi, Batı Şeria'daki yasadışı kolonistlere verilen
muazzam sübvansiyonların yılda yaklaşık 3 milyar dolar olduğu ve
yıllık %5–8 oranında büyüdüğü tahmin ediliyor.
İkincisi, kolonilerin güvenlik maliyeti ve Filistinlileri (hem Batı
Şeria hem de Gazze'de) kontrol altında tutmak için yapılan askeri
harcamalar bunun yaklaşık iki katı yani yıllık 6 milyar dolardır ve
sivil masraflar ile yaklaşık aynı oranda büyümektedir (Hever,
2005). Üçüncüsü, işgalin sosyal maliyeti İsrail
içindeki kamu hizmetlerinin, sosyal dayanışmanın ve demokratik
kurumların çökmesi ve sosyal uçurumun korkunç
düzeyde büyümesini içerir ve burada
bütünüyle sayılamayacak kadar kabarık ve karmaşıktır.

İsrail ekonomisi 1967'de ucuz Filistin emeğini
massetmeye başladığından beri daha fazla şirket ucuz emeğe dayalı bir
iş modeli benimsedi ve bu yüzden işçi hakları aşındı ve
bunun eşitsizlikte keskin bir artışa katkısı oldu (Swirski, 2005). Bu
sırada İsrail vatandaşları ve Filistinliler için ikili hukuk
sistemi, İsrail'in demokratik kurumlarını dayanabileceklerinin
ötesinde zorladı (Kretzmer, 2002).

Bu yüzden İsrail hükümeti için en
mantıklı hareket tarzı Filistin topraklarını işgale son vermek gibi
görünüyordu.

2. Politikalar, Rasyonelliğe Meydan mı Okuyor?

Bunun yerine İsrail hükümeti enerjisini
kendisini meşru, demokratik ve saygın bir ülke olarak pazarlamaya
veriyor, örneğin elçiliklerin çabalarını tamamlamak
için propaganda ajansları kuruyor (Ravid, 2010), diğer yandan
Filistinliler üzerindeki kontrolünü bir nebze olsun
bırakmıyor, Gazze Şeridi üzerindeki ablukasına son vermiyor ve Batı
Şeria'daki kolonileri boşaltmıyor.

Batı Şeria'daki koloniciler, işgali eleştirenler
tarafından genellikle İsrail'in geri çekilmesinin ana engeli diye
suçlanırlar. Bu argüman, İsrail Siyonist soluna göre,
kolonicilerin irrasyonel, Mesihçi bir ideoloji ile hareket ettiği ve
eylemlerinin İsrail'i git gide uçurumun eşiğine ittiğini
göremedikleridir (Shenhav, 2010).

Oysaki koloniciler, İsrail vatandaşlarının sadece
yaklaşık %7'sini oluşturur. Nasıl oldu da hükümeti rehin alıp
işgale son vermesini engelleyebildiler? Dahası kolonicilerin devletten
aldığı muazzam ekonomik sübvansiyonları unutmak işimize geliyor. Bu
sübvansiyonlar durdurulacak olsa genişleme hızı düşebilir ve
birçoklarının aklı İsrail içine geri taşınmaya yatabilir
(Gutwein, 2004). Eğer koloniciler devletin çıkarlarına hizmet
etmiyorlarsa niçin ortalama İsrail vatandaşlarına kıyasla
ayrıcalıklı muamele görüyorlar? (Zertal & Eldar, 2007).

Kolonicilerin İsrail toplumu üzerindeki
gücü, İsrail'in kendi çıkarlarına göre hareket etme
isteksizliği hakkındaki Siyonist sol argümanı
çürüten bir muammadır (Kleinman, 2005). Koloniciler
gerçekten de İsrail hükümetinden milyarlarca dolar
değerinde sübvansiyon almaktadırlar, gene de İsrail'in en zengin
kapitalistlerinin çoğu kolonici değildir. Koloniciler, İsrail
ordusu içinde önemli pozisyonlara yükselmiştir, ama ordunun
üst rütbeli subaylarının çoğunluğu kolonici değildir
(Zertal & Eldar, 2007). Üstelik İsrail hükümeti Gazze
Şeridi'nden yerleşimcileri tahliye etmeye kararlı olduğunda koloniciler
tarafından tahliyeyi durdurma çabasıyla yürütülen
ümitsiz kampanyaya karşın kararını uyguladı.

Kolonicilerin İsrail siyaseti üzerinde
güçlü bir etkisi vardır ama toplumun çoğunluğu bu
etkiye izin verdiği için vardır. Birçok İsraillinin İsrail
hükümetine barış süreci boyunca daha iyi bir anlaşma
sağlama avantajı sağladığına inandığı dini “kutsal
topraklar” tutkusu, müzakerelerde uzlaşmaz bir pozisyon
için uygun bir günah keçisidir. Barış süreci,
İsraillilerin tavizsiz bir tutum benimsemeleri nedeniyle süresiz olarak
geciktirilebilir, fakat işgalin maliyeti katlanılabilir olduğu sürece
neden taviz vermek için aceleleri olsun ki? Bu yüzden koloniciler
aslında İsrail hükümeti için faydalı bir işlev
görürler. Onların görünüşteki mantıksızlığı
ve bariz tehlikeli Mesihçi siyasetleri, dikkatleri İsrail toplumunun
Filistinlilerin haklarını kabul etme isteksizliğinden başka yöne
çekmek için kullanılır.

Ana akım İsrail anlatısı, ikilemi
açıkça ekonomik argümanlar yönünden değil,
İsrail'in güvenliği için gerekli bir stratejik mesele olarak
tasvir ediyor. (Greenberg, 2008). Her ne kadar modern savaş, tampon
bölgeleri (özellikle İsrail'in barış anlaşması imzaladığı
devletlerle [Ürdün ve Mısır – Ç.N.] arasında tampon
bölge olan Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni) büyük
ölçüde anlamsızlaştırsa da Filistinlilerin taleplerini
kabul etmenin “teröristler için bir zafer” olacağı
argümanına sürekli başvuruluyor. Dahası İsrailli generaller,
yalnız Batı Şeria ve Gazze Şeridi sınırları üzerinde sıkı
kontrolü muhafaza ederek hiçbir roket veya roket
parçasının bu topraklara gizlice sokulmamasını ve İsrail'e
atılmamasını sağlayabileceklerini iddia ediyorlar (Dışişleri
Bakanlığı, 2009).

Bu argümanlar sebep ve sonuç ilişkisini ters
yüz etmektedir, güya Filistinlilerin İsrail'e saldırma isteği
yıllardır süren boyunduruk ve askeri işgal tarafından harekete
geçirilmekten ziyade tabiatlarında yatmaktadır. İlginçtir
ki, askeri veya siyasi kariyerlerinden emekli olduktan sadece birkaç
hafta sonra birden bire direnişin bir belirti olduğunun ve işgalin nedeni
olmadığının “farkına varan” çok sayıda üst
düzey İsrailli subay ve siyasetçi örneği vardır. [1]

3. İşgalin Sürdürülmesinin Nedenleri

Peki, o zaman İsrailliler işgalin bir ekonomik yük
olduğunun farkına varmalarına rağmen niçin işgali destekliyorlar?
Yanıt karmaşıktır, çünkü İsrailliler homojen bir grup
değildir.

İsrail'deki çeşitli elit gruplar işgali
destekliyor, çünkü bunca yıllık işgal ve boyunduruktan
sonra işgalle tanımlanır oldular.

1. Ordu komutanları, Filistinlileri düşman olarak
görecek şekilde yetiştirilip eğitilir ve Filistinlilerle baş etmek
için dar, mekanik bir yaklaşım benimsemektedirler. Filistin
direnişinin “niçin”i ile uğraşacaklarına sadece
“nasıl” Filistinlileri kontrol edeceklerine ve direnişi
bastıracaklarına odaklanırlar. Sorun çözmek için
güç kullanımında uzmanlaşan profesyonel bir grup olarak
askerlerin ve subayların işgal hakkında sağcı bir perspektifi
benimsemeye eğilim göstermeleri şaşırtıcı değildir,
birçoğu koloniciler ile fazlasıyla empati kuruyor;
görüşleri daha solcu olan birçok genç İsrailli ise
askerlikten kaçınmanın bir yolunu buluyor. Yasa zoruyla askere
alınanların oranı yüzde %50'lere düştüğü bir zamanda
askere giden genç İsrailliler kendi seçimleriyle askerlik
yapmaktadır (Harel, 2010).

2. Özellikle silah ticareti, finans ve
“yurtiçi güvenlik” alanlarından belli ticari
çıkarlar, bu çatışmadan doğrudan kâr ediyorlar
(Klein, 2007). Birçok İsrailli milyoner, servetini orduya hizmetler
sunarak veya siyaset, kültür ve ahlaki karinesinin temel direği
olarak korkuyu benimsemiş bir topluma geçici ve anlık
“güvenlik” çözümlerini kapı kapı
dolaşıp satarak yapmıştır. İsrail'in güvenlik ürünlerine
olan iç talebi aşırı ölçüde
büyüktür. OECD yayınlarına göre İsrail GSYİH’
sinin %8'ini güvenliğe harcıyor (OECD, 2010), bu oranla OECD
içindeki en militarize devlettir (çoğu OECD ülkesi
GSYİH'larının % 1-2'sini güvenliğe harcamaktadır). Bu oran
İsrail'i dünyada en yüksek güvenlik harcamalarını yapanlar
arasına yerleştirmektedir. Fakat yeni bir çalışma, İsrail'in
gerçekte güvenliğe resmi rakamların kabul ettiğinden daha
fazlasını harcadığını buldu. Daha doğru bir hesaba göre İsrail
GSYİH’sının % 12,3’ünü güvenliğe
harcamaktadır (Wolfson, 2009).

İsrail aynı zamanda dünyanın en büyük
silah ihracatçılarında biri olmuştur, dünyanın
dördüncü büyük küresel ihracatçısı
olduğu tahmin edilmektedir (Associated Press, 2007). İsrailli silah
şirketleri, İsrail ordusu ile yakın bağlarından ve
teçhizatlarının Filistinliler üzerinde kullanılmasından ve
test edilmesinden dolayı kendilerini “terörizmle savaş
uzmanları” olarak sunabiliyorlar. Aynı mantık, ayrıca İsrail'i
dünyanın “yurtiçi güvenlik” ürünleri
başkenti yapmıştır (Gordon, 2009).

Bu gerçeklik, açıkça
çatışma, işgal ve işgale direniş yıllarının sonucudur.

Kazançları silah satıcılarının
kazançları kadar doğrudan olmamakla birlikte finans şirketleri de
korku kültüründen ve sermaye piyasalarındaki
istikrarsızlıktan nasiplenir.

3. Çoğu eski ordu komutanı olan İsrailli
politikacılar, korkuya kapılmış halkın endişelerini en iyi şekilde
yatıştıracak “kabadayı” imajı için birbiriyle rekabet
eder, sırasında ateşe körükle giderler. Netanyahu, bunun en iyi
örneğidir. Bir yandan kendini İsrail'in “güçlü
lideri” olarak pazarlar ve muhaliflerine “yumuşak başlı”
diye saldırır. Diğer yandan sürekli İran'ın olası nükleer
silahlarından duyduğu korkuyu dile getirir. Böyle politikacıların
Filistinli liderler ile müzakereler çerçevesinde taviz
vererek elde edebilecekleri bir şey yoktur, çünkü
Filistinlilerin baskı altında tutulmasına son verilirse ve anlaşmazlık
bitmeye yüz tutarsa bu politikacıların siyasi sermayeleri değerini
kaybeder ve hızla yerlerini yeni bir politikacı nesli alır (Ben Meir,
1995).

Ancak bu elit gruplardan daha önemli olanlar,
özel ilgiyi hak eden İsrail'deki alt sosyoekonomik sınıflardır. Bu
grup askeri, ekonomik ve siyasi güç merkezlerinden kopuk olmakla
birlikte İsrail toplumundaki en büyük gruptur, kitlesel
seçmen gücüne sahiptir.

Üyeleri arasında dindarlık, yoksulluk ve işsizlik
oranının toplumun geri kalanıyla karşılaştırılamayacak kadar
yüksek olduğu, toplumun geri kalanına oranla çok
büyük bir bölümü Arap ülkelerinden gelen
İsrail'deki Yahudi alt sınıflar, İsrail'in askeri maceralarının
genellikle destekçisi olmuş ve bir Filistin devletinin kurulmasına
karşı çıkmıştır (Shalev, Peled & Yiftachel, 2000).

Siyonist sol buna genellikle şaşıp kalmış ve bu alt
sosyoekonomik sınıflara yönelik kampanyalar başlatmaya
çalışmıştır. Bu kampanyalar, “yerleşimlere değil,
[yoksul] mahallelere para” gibi sloganlar kullandı. Altında yatan
mesaj, yoksul halkın kendisi için neyin doğru olduğunu bilmediği
ve kendi ekonomik çıkarları pahasına İsrail'deki sağcı partileri
desteklediğidir. Aynı partiler Filistinlilerin ekonomik tazminat olarak
serbest ticaret ve uluslararası yardım teklifleri ile İsrail'in aşırı
acı tavizler vermesini gerektirmeyecek bir barış anlaşması imzalamaya
ikna edilebileceğine inanır (Elgazi, 2007).

Kuşkusuz, İsrail toplumuna yönelik söylem
yukarıdan tınısını kaybetmemiştir. Yaşam standardının
yükselmesi vaadi karşılığında egemenlik ve kendi kaderini tayin
hakkından vazgeçmeyi reddeden Filistin toplumuna yönelik
söylem de. Siyonist solun gündemi, Başbakan Barak'ın
Filistinlilere. 1967'de İsrail'in işgal ettiği bölgelerin
büyük bölümündeki bağlantısız kantonlardan
oluşacak bir Filistin “devleti” karşılığında
çatışmaya ve direnişe son vermeyi içeren, “ister al,
ister alma” tonundaki teklifi “cömert teklifi” ile
açığa çıktı. Filistin toplumu bu teklifi reddetti, İkinci
İntifada patlak verdi ve Siyonist sol o tarihten beri keskin bir
düşüş yaşamaktadır (Ackerman, 2002).

Yahudi alt sosyoekonomik sınıfları, işgalin İsrail'i
bir askeri devlete dönüştürdüğünün ve
“güvenliğin” devletin birinci önceliği olarak
kalması ile sosyal devlet mekanizmalarının çoğunlukla tasfiye
edilmiş olması arasında açık bir nedensel ilişki olduğunun
farkındadır.

Ancak insanlar nadiren hayattaki ve siyasetteki
seçimlerini sadece maddi hususlara dayanarak yapar.
Güçlü bir ulusal kimlik ve Filistinliler üzerindeki
zaferin kutsanması bazen ekonomik konfor ve refahın yerine
geçebilir. Bir Batı Şeria kontrol noktasındaki asker genellikle alt
sınıflardan ve İsrail sosyal standartlarına göre kötü
eğitimli addedilen biri olacaktır. Ancak kontrol noktasında bu askerin
iradesi kanundur ve bir asker ceza görmeksizin kendi benlik imgesini
başka insanlar pahasına oluşturabilir.

4. İsrail ABD'nin Kuklası mıdır?

İsrail politikaları ele alınırken ABD'nin Ortadoğu'da
oynadığı önemli rol göz ardı edilemez. İsrail, muazzam ABD
desteği olmaksızın bu saldırgan politikalarını asla
sürdüremezdi. ABD'nin Ortadoğu'daki savaş savunuculuğunu
anlatmak gereksiz. ABD'yi Ortadoğu'daki çatışmayı
körüklemeye iten nedenler ve ABD'deki karmaşık siyasi ve ekonomik
yapı ise bu yazının kapsamı dışında. ABD'nin Ortadoğu'daki en
saldırgan devlete – İsrail’e – yıllık 3 milyar dolar
tutarında askeri yardım vermesi (dünyadaki diğer herhangi bir
ülkenin aldığı yardımdan daha fazla), bölgede ABD ve İsrail
stratejileri arasındaki karşılıklı ilişkinin yeterli kanıtı
olmalıdır (Bowels, 2003).

Bazı siyasi analistler, İsrail'in sırf ABD
politikasına bir vekil olarak hizmet ettiği, ABD'li karar vericilerin
İsrail askerlerini ölmeyi ve sakat kalmayı göze almak üzere
savaş alanına yollamayı daha da fazla ABD askeri yollamaya göre daha
kolay bulduğu kanısındadır. Fakat İsrail'in iç siyaseti, İsrail
toplumunun kendisini ABD çıkarlarına değil de kendi
çıkarlarına hizmet ediyor olarak algıladığını
düşündürüyor. Analizle kamuoyu arasında böylesine
geniş bir uçurum, propaganda ve beyin yıkama ile izah edilemez.

Başka analistler, küçüklüğüne
rağmen İsrail'in ABD politikası üzerinde orantısız nüfuz
kullandığını savunuyor, John Mearsheimer ve Stephen Walt’ın
The Israel Lobby and U.S Foreign Policy(2007, İsrail Lobisi ve ABD
Dış Politikası) kitabında olduğu gibi. Ancak hatırlamak gerekir ki,
Washington'da İsrail lobisinden çok daha güçlü
lobiler faaliyet yürütmektedir; büyük silah şirketleri
(Lockheed-Martin, McDonald Douglas), İsrail'e ABD yardımından doğrudan
kâr sağlayan şirketler gibi, çünkü İsrail'in bu
yardımı ABD yapımı silahlar satın alması için kullanması
istenir. Bu şirketlerin silah satışlarını artırmak için ABD'nin
“dostu ve müttefiki” İsrail'e yardımının sürmesini
sağlamaktan daha hızlı başka yol yoktur (Yom, 2008).

İsrail işgale ve Filistinli vatandaşlara ve
mültecilere baskısına son verecek ve komşuları ile bir barış
anlaşması imzalayacak olsa ABD'nin İsrail'i ekonomik ve diplomatik olarak
desteklemesi için artık bir acil özendiricisi kalmayacağını
düşünmek mantıklı görünüyor. Bununla birlikte bu
varsayımsal senaryo, İsrail siyasi söyleminin parçası
değildir ve İsraillilerin Filistin topraklarında süregiden işgali
desteklemelerinin nedenleri İsrail'in ABD desteğine bağımlılığının
çok ötesindedir.

5. Bu Durum Nasıl Değişecek?

Dürüst olmak gerekirse, birçok
İsraillinin dile getirdiği akla yakın bir argüman vardır:
“domino teorisi”. Eğer Filistinlilerin Batı Şeria ve Gazze
Şeridi'nde kendilerine ait, bağımsız devletleri olursa İsrail devletinin
özünü değiştirmek için gene de protestoların ve
siyasi mücadelelerin olacağı argümanı, doğru bir
argümandır. Yahudilerin diğerlerinden ayrıcalıklı statüden
yararlandıkları bir devlet olan “Yahudi devleti”ni korumak
isteyen Siyonistler, İsrail devletinin doğuştan etnik olan
özünden ve ayrımcı yasalarından dikkatleri başka yöne
çekmek için işgali bir tampon olarak kullanıyor. 1948
Filistin Nakba'sının hükümetin gündeminde günlük
bir siyasi mesele olacağı günden ve Filistinli mültecilerin
birleşik bir tazminat ve kendi yurduna geri dönüş talebi ardında
örgütlenecekleri günden korkan Siyonistler, Batı Şeria ve
Gazze Şeridi'nin işgaline dört elle sarılıyor. İşgal,
özünde bir sivil haklar ve demokrasi sorunu olan bu sorunu askeri
bir meseleye dönüştürmeye yardımcı oluyor. Askeri bir
çatışmada İsrail halen avantajını koruyor.

Peki, daha iyi bir gelecek umanlar, Filistinlilerin
haklarını ciddi olarak dikkate almayı reddeden bir İsrail toplumunun
nasıl üstesinden gelebilirler? Birinci adım, İsrail toplumunun
değişimin özenesi olduğu fikrinden vazgeçmektir.
Geçmişte, isteyerek sömürgelerinden vazgeçen
hiçbir imparatorluk örneği yoktur. Sadece işgale maruz kalanlar
kendi özgürlüklerini kazanabilirler. İsrail toplumu
durdurulamaz bir çöküş içinde olan, içerden
gelen reform çağrılarına karşı koyan ve içerden siyaseten
kötürümleşmiş bir çürümüş
toplumdur.

Sadece dış baskı bu topluma gerçekten değişim
getirebilir ve sadece Filistinlilerin değil, İsraillilerin de yararına
olmak üzere demokrasinin bölgede tutunmasına olanak verebilir,
Yaptırımlar ve boykot gibi siyasi ve ekonomik araçlarıyla dış
baskı, sivil haklar ve demokrasi meselelerini öne çıkartır ve
İsrail'i sorunu ortadan kaldırmak için askeri gücünü
kullanması seçeneğinden yoksun bırakır.

[1] Bunun iyi bir örneği 13 Şubat 2008’de Van
Leer Institute’ta yapılan bir konferanstı. Alon, Ilan Paz, Shlomo
Brom ve Amos Ben Avraham gibi eski subaylar kontrol noktaları ve diğer
kontrol mekanizmalarının Filistin direnişini bastırmaktan çok
teşvik ettiği düşüncesini dile getirdiler.

Kaynaklar

Ackerman, Seth, 2002, “The Myth of the Generous
Offer,” Fair, Temmuz-Ağustos 2002.

Associated Press, 2007, “Israel Becomes
World’s 4th Largest Arms Exporter, Defense Officials
Say”, Ynet, 12 Kasım 2007.

Ben Meir, Yehuda, 1995, Civil-Military Relations in
Israel,
New York: Columbia University Press.

Bowles, William, 2003, “Israel’s Proxy
War?”, Counter Currents.org, 8 Ekim,
<http://www.countercurrents.org/us-bowles081003.htm>.

Elgazi, Gadi, 2007, “1967”, Kibbush
Magazine,
11 Ağustos 2007.

Gordon, Neve, 2009, “The Political Economy of
Israel’s Homeland Security/Surveillance Industry
”,
çalışma tebliği, The New Transparency, 28 Nisan 2009.

Greenberg, Lev, 2008, “Occupying Democracy: The
Political Role of the Army in the Dual Regime of Israel”, Israeli
Sociology [Sotziologia Yisraelit],
c. 9, S. 2, s 297-323.

Gutwein, Danny, 2004, “Notes on the Class
Foundations of the Occupation”, Theory and Criticism [Teoria
Ubikoret],
c. 24, s. 203–11.

Harel, Amos, 2010, “The IDF Fights Demography and
the Drop in Conscription Rates”, Ha’aretz, 2 Ocak
2010.

Hever, Shir, 2005, “The Settlements – Economic
Cost to Israel”, Economy of the Occupation, Kısım
2,Kudüs: AIC, Temmuz

Klein, Naomi, 2007, “Laboratory for a Fortress
World”, The Nation, 2 Temmuz.

Kleiman, Efraim, 2005, “Theory without
Criticism”, Theory and Criticism [Teoria Ubikoret], c. 26,
Bahar, s. 275–85.

Kretzmer, David, 2002, The Occupation of Justice: The
Supreme Court of Israel and the Occupied Territories,
Albany: State
University of New York Press.

Mearsheimer, John; Walt, Stephen, 2007, The Israel
Lobby and U.S Foreign Policy,
New York: Farrar, Straus and Giroux.

Ministry of Foreign Affairs, 2009, “The Operation in
Gaza – Factual and Legal Aspects”, Israel Ministry of
Foreign Affairs
, 29 Temmuz 2009.

OECD, 2010, OECD Reviews of Labour Market and Social
Policies,
OECD Publishing, Ocak 2010.

Ravid, Barak, 2010, “The Ministry of Foreign Affairs
Will Use Fake Organization for the Explanation Array”,
Ha’aretz, 31 Mayıs 2010.

Shalev, Michael, Peled, Yoav, and Yiftachel, Oren, 2000,
“The Political Impact of Inequality: Social cleavages and voting in the
1999 elections”, Sapir College, Ocak.

Shenhav, Yehouda, 2010, The Time of the Green Line: A
Jewish Political Essay
, Tel-Aviv: Am Oved.

Sternhell, Zeev, 2009, “Why is There No Zionist Left
Worthy of the Name?” Ha’aretz, 3 Nisan 2009.

Swirski, Shlomo, 2005, The Price of Occupation [Mekhir
Hayohara]
, Tel-Aviv: ADVA Center, MAPA.

Swirski, Shlomo, 2008, The Cost of Occupation: The
burden of the Israeli–Palestinian conflict
, 2008 raporu, Tel-Aviv:
Adva Center, Haziran.

Wolfson, Tal, 2009, “The Security Burden and the
Israeli Economy; A Second Look at the Official Statistics, 2009”,
yayımlanmamış rapor, Aralık 2009.

Yom, Sean L., 2008, “Washington’s New Arms
Bazaar”, Middle East Report, S. 246, c. 38, Bahar, s.
22–31.

Zertal, Idith, ve Eldar, Akiva, 2007, Lords of the
Land: The War over Israel’s Settlements in the Occupied Territories
1967–2007
, New York: Nation Books

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder