RAF: Bedeni Öldü Ama Ruhu
Asla!
Almanya'da yıllarca hapis yatıp çıkmış,
yaşları 60'ını geçmiş Kızıl Ordu Fraksiyonu eski
militanları aktif devrimciliği bırakmış olsalar da, devlete
hiçbir konuda bilgi vermemeyi sürdürüyor. 33 yıl sonra
yeniden yargılanmaya başlanan Verena Becker ilk duruşmada sadece adını
söyledi.
Almanya'da, 33 yıl önce öldürülen Başsavcı
Siegfried Buback davası tekrar başladı. Daha önce bu olaydan
defalarca sorgulanan, yargılanan, tutuklanan, başka bir olaydan 12 yıl
hapis yatıp çıkan eski Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF-Rote Armee
Fraktion) militanı Verena Becker yeniden yargılanıyor.
Döneminde RAF'ın önemli militanlarından olan Verena Becker,
bu sefer Buback'ın öldürüldüğü eyleme
katılmaktan ve belki de öldüren kurşunu sıkmaktan değil, eylemi
planlayan ekipte olmaktan ceza alabilir. Savcının ve mahkemenin kanıtı
ise, RAF'ın basına gönderdiği, olayın sorumluluğunu
üstlendiği mektup. Polis, 33 yıldır saklanan mektupta, son teknoloji
ile yapılan incelemede Becker'in DNA örneği bulunduğunu iddia
ediyor.
DURUŞMADA TEK KELİME ETMEDİ
İlk duruşma 30 Eylül 2010'da yani geçen Perşembe
günü, daha önce RAF'ın kurucu liderlerinden Andreas
Baader, Ulrike Meinhof, Gudrun Ensslin, Jan-Carl Raspe ve Irmgard
Moeller'in de yargılandığı, ömür boyu hapis cezası
aldığı, Moeller dışında hepsinin öldüğü Stuttgart
Stammheim'da başladı. Becker, geniş güneş
gözlükleri, açık kahverengi boyunlu kazak ve bej bir deri
ceketle geldi salona. Bugün 58 yaşında olan Verene Becker'in
saç stili ise, 35 yıl önce 'aranıyor
afişleri'ndeki fotoğrafına benziyordu. Becker, beklendiği gibi
kimlik tespiti sırasında sadece adını söyledi ve başka tek kelime
etmedi.
Almanya'nın en üst savcısı olan Siegfried Buback'ın
öldürülmesini, örgütün liderlerinden Andreas
Baader hapisten çağrı yaparak bizzat istemiş, kısa süre sonra
da savcı öldürülmüş, bu olay RAF'ın
büyük yankı uyandıran eylemlerinden biri olmuştu. Buback, 7
Nisan 1977'de otomobiliyle Karlsruhe'deki makamına gitmekteyken trafik
ışıklarında durduğunda, yanındaki koruma ve bir memurla birlikte,
yaklaşan bir motosikletin arkasındaki kişi tarafından vurularak
öldürülmüştü. Mahkemede iddianameyi okuyan savcı,
1976'da Yemen'de eylem planlanırken, Becker'in de aktif
olarak planlamaya katıldığını iddia edince, Becker'in avukatı,
müvekkilinin ne olayla ne de bahsedilen kişiyle ilgili
konuşmayacağını tekrarladı.
Olaydan daha önce ceza alan oldu ama hiç kimsenin konuyla ilgili
"evet" ya da "hayır" dahil hiçbir ifadesi
yok. Olay yerinde başka kişilerin olup olmadığı, kişilerin cinsiyeti,
yani Verena Becker'in de orda olup olmadığı o gün
bugündür hem basının hem de yargının konusu. En önemlisi
de öldürülen Buback'ın oğlu Michael Buback,
Becker'in de olay yerinde olduğundan, hatta motosikletin arkasından
ateş edenin o olduğundan emin. Oğul Michael, en az 20 kişinin, babasını
vuranın bir kadın olduğunu gördüğünü belirtiyor.
Ancak, motosikletteki her iki kişinin de kasklı oluşu bu tezi
zayıflatıyor.
'FAŞİST DOMUZ SİSTEM'
O dönemde RAF'ın eylemlerinden bunalan Alman yargısı,
çıkartılan olağanüstü hal yasalarıyla kimi yakaladıysa
bu olayı da sormuş ve birilerine ömür boyu hapis cezası vererek
davayı bitirmişti. RAF lider kadrosundan yakalanan Knut Folkerts, Christian
Klar, Brigitte Mohnhaupt ve Günter Sonnenberg bu olaydan sorgulanmış,
ifade vermezlerse başlarına gelecekler anlatılmış ama hiçbiri bu
konuda, başka diğer konularda olduğu gibi, ifade vermemişti. Hepsi de
ömür boyu hapis cezası aldı.
Olaydan bir ay sonra başka bir yerde, başka bir çatışmada
yakalanan Verene Becker de olayla ilgili ifade vermemiş, sessizliğini
korumuştu. Becker, şimdi yargılandığı salonda, diğer 6 RAF cinayetine
karıştığı gerekçesiyle ömür boyu hapse mahkûm
edilmiş; Becker'in karardan sonra masaya çıkarak mahkeme
başkanına söylediği "faşist domuz" sözü tarihe
geçmişti. Zaten RAF, yıkmaya çalıştığı sistemi
'domuz sistem' diye tanımlıyordu. Becker, hapisteyken de Buback
olayından çeşitli biçimlerde sorgulandı. 1989'da,
dönemin Cumhurbaşkanı Richard von Weizsaecker tarafından affedilerek
serbest bırakıldığına, Becker'in bu konuda gizli servise ifade
verdiği dedikodusu çıktı ancak daha sonra hiçbir bilgi
vermediği anlaşıldı. Becker, 2009 Ağustos ayında tekrar tutuklandı ama
delil yetersizliğinden serbest kaldı. Olayla ilgili bazı kişiler ceza
almış olsa da, kesin kanıtlanmış hiçbir şey yok.
Becker tutuksuz yargılanıyor. Davanın yılbaşına kadar sürmesi
bekleniyor. İlk duruşmada konuşmayan Becker'in hâlâ eski
arkadaşları RAF'lılarla birlikte hareket ettiğine inanılıyor.
/>
İHTİYAR HEYETİ TOPLANMIŞ GİBİ
Zaten sanki bu yargılamayla Alman polisinin ve savcılarının hapisten
çıkmış eski RAF'lılardan "kim ne tutum alıyor"
bunu anlamaya çalışıyor gibi bir hali var. Basına yansıyan
bilgilere göre, polis Becker'i, bu davayı bahane ederek
birkaç yıl izlemiş. Hemen hepsi 60'ını geçmiş, eski
militanların önemli bir kısmı gözlerden uzak, kendi halinde
anonim yaşamayı seçmiş durumda. Medya karşısına
çıkmayan, çoğu başka isimle yaşayan, anılarını yazmakla
uğraşan, öğretmenlik, muhasebecilik, sekreterlik gibi işlerle
geçinen bu kesimin siyasi bir faaliyette bulunmasa bile sisteme
hiç de teslim olmadığı gözleniyor.
Yayınlanan anılarda geleceğe dair siyasal bir proje olmasa da hepsinde bir
sistem eleştirisi bulunuyor. Örneğin, önceki yıl hapisten
çıkan Christian Klar, "Şimdi kapitalizme karşı mücadele
etmenin tam zamanı" demişti. Yine 2 Haziran Örgütü
lideri ve sonraki RAF militanı Inge Viet, büyük bir samimiyetle
hayatını anlattığı 'Asla Korkusuz Değildim' adlı anı
kitabında, hiçbir biçimde sosyalizmi kötülemiyor,
hatta Doğu Almanya'yı bile canla başla savunuyor.
İddianamede de Verene Becker'in RAF'ın aleyhine konuşmama
kararına harfiyen uyduğu belirtiliyor. Hakkında dava açılmasının
kesinleşmesinden sonra Becker'in eski arkadaşları Rolf Heißler
ve Brigitte Mohnhaupt ile buluştuğu iddianameye yansımış. Mohnhaupt,
davada emri veren, örgütü yöneten olarak geçiyor.
Kurucu liderler Andreas Baader, Gudrun Ensslin ve Ulrike
Meinhof''un yakalanmasından sonra örgütü
toplayan, RAF'ı yeniden dirilten Brigitte Mohnhaupt ile ilgili bu
olayda devlet çelişkili bilgiye sahip. Devletin bazı
dökümanlarında olay tarihinde Mohnhaupt bir grup arkadaşıyla
birlikte Yemen'de askeri kampta görünürken, bazı
kayıtlarda ise, Hollanda'dan örgütü yönetiyordu.
Ancak, iddianamede liderin Mohnhaupt olduğu ve eylem sonrasında
Hollanda'da kendisine telefonla bilgi verildiği belirtiliyor. Yine
Becker'in bu davadan yargılanan ve cezasını çekip
çıkan Stefan Wisniewski'ye, kendisini zora sokacak
hiçbir ifade vermeyeceğini söylediği belirtiliyor.
BEDENİN YETMEZ RUHUNU DA VER
Bütün bu ayrıntılar, şunun için önemli: Bir
dönem Almanya'nın hatta bütün Avrupa'nın altına
üstüne getiren bir avuç insandan geriye kalmış bir
avuçtan da az yaşlı insan hâlâ Alman polisinin
kontrolü altında. Devlet, bu kişilerin cezalarını çekmiş
olmalarıyla yetinmek istemiyor. Herkesin ne biliyorsa anlatmasını,
bütün ayrıntıların gün yüzüne çıkmasını
ve cezasını yatıp çıkmış bütün ihtiyarların nedamet
getirmesini, özür dilemesini de bekliyor. İhtiyarlar ise
hiç oralı olmuyor.
Belki de RAF'ın kuruluş ve işleyiş biçiminden kaynaklanıyor
bu konuşmama geleneği. Örneğin, Buback'ı kimin vurduğu
konusunda basında tekrar tartışmalar başladığı, isimlerin öne
çıktığı bu günlerde, die Welt gazetesine demeç veren
eski RAF'lılardan Silke Maier-Witt, "Bütün bunlar
saçma, herkes önüne geleni söylüyor. RAF'ta
hiçbir zaman kimin ne yaptığı uluorta konuşulmadı.
Bütün eylemler, 'yapıldı, halledildi, her şey
yolunda' gibi pasif tanımlarla konuşuldu. Yapan değil, iş
konuşuldu" dedi. Evet, zaten, savcılığa göre, RAF'ın o
dönemki lideri Brigitte Mohnhaupt'a da eylem telefonla,
"Amcanın durumu çok iyi, her şey yolunda" diye
iletilmişti.
DEVLET OLAYA YAKLAŞAMADI BİLE
Bundan yaklaşık 6 ay önce sol günlük gazete Die
Jungewelt'te yayınlanan, RAF'ın kendini feshettiği 12 yıl
sonraki ilk RAF mektubunda, RAF'lıların bu zamana kadar pek
tartışılmayan bir ortak ruhlarının olduğunu anlıyoruz. RAF,
örgüt içinde 'kişisel başarı' tanımadığı
gibi, 'kişisel suç' da tanımlamıyor. RAF'ın
mektubunda, devletin tek tek insanları paralize ederek üzerlerine şu
ya da bu suçu yıkmaya çalıştığı belirtiliyor ve
'RAF'ın örgüt olduğu, bunun için
örgüt tarafından işlenmiş kişisel suçun
olamayacağı' belirtiliyor. Aslında kendileriyle hâlâ
övündüklerini ise şu satırlardan anlıyoruz:
"Yüksek donanımlı devlet aygıtı, yıllardır düzenlediği
seri operasyonlara rağmen, hareketimizle ilgili gerçek bilgi edinmek
bir yana, benzer bir resme bile
yaklaşamadı…"
'Tarih olduk ama tarihimizi
sahipleniyoruz…'
RAF, 20 Nisan 1998'de haber ajanslarına sekiz sayfalık bir mektup
gönderdi. Broşür şeklindeki mektup şöyle başlıyordu:
/>
"Yaklaşık 28 yıl önce 14 Mayıs 1970'te bir kurtuluş hareketi
olarak başlayan RAF projesini sona erdiriyoruz. Bir şehir gerillası
hareketi olan RAF artık tarih olmuştur..."
Cezaevinden gönderildiği ve bütün RAF'lıları
bağladığı tahmin edilen yazıda RAF'ın amacı ve gelinen nokta
konusunda şunlar söyleniyordu: "Tarihimizin yanındayız. RAF,
kapitalist ilişkileri yıkmaya katkı sağlamak için, bu toplumun
eğilimine karşı duran küçük bir azınlığın devrimci
girişimiydi. Bu projenin sonlanması, bu yolu izleyerek başarılı
olamadığımızı gösteriyor. Fakat bu, başkaldırının gerekli ve
meşru olmadığını göstermez. RAF, dünyanın her tarafında
egemenliğe karşı ve kurtuluş için savaşanların yanında durma
kararımızdı. Bizim açımızdan bu karar doğruydu."
Yazının sonunda "silahlı mücadeleye her şeylerini verme
kararlılığını göstermiş ve bu mücadelede hayatlarını
yitirmiş bütün yoldaşları saygıyla anıyoruz ve bundan sonra
aynı yolu izleyeceklere başarılar dileriz…" denilmişti.
/>
RAF, detaylarıyla gerekçelendirip kendini açıkça
feshetse de devlet hep, 'acaba yine bir şeyler çeviriyorlar
mı' diye düşünmekten ve hareket etmekten geri durmadı.
Zaten Almanya'da hâlâ yakalanmamış, aranan
RAF'lılar olduğu gibi, hâlâ çözülememiş
eylemler de var.
Öte yandan yaşayan eski ve yeni RAF'lıların, üstünden
40 yıl geçse de, hiçbir biçimde eylemler hakkında
konuşmama, poliste ya da mahkemede ifade vermeme, hiçbir yoldaşı
satmama gibi kararlara titizlikle uyduğu da RAF'lıların
duruşmalarındaki mahkeme kayıtlarında, ifadelerinin toplandığı polis
kaynaklarında ve medyada yer alıyor. Hatta kendini feshettikten 12 yıl
sonra, yaklaşık 6 ay önce RAF imzalı bir mektup ilk kez basına gitti
ve orada da farklı yollara gitmiş eski RAF'lıların birbirlerine
karşı konuşturulmaya çalışıldığı ama kimsenin hain
olmayacağı belirtiliyordu. Bu mektuptan Verena Becker yargılamasının
kastedildiğini söyleyenler oldu. Çünkü mektubun şu
cümleleri dikkat çekiciydi:
"Hiçbir konuda ifade vermeyeceğiz. Biz devletin ajanı
değiliz, o zaman da değildik, şimdi de değiliz. Bu ait olduğumuz
tarafın şerefiyle ilgili bir şey…"
Türkiye'de bir zamanlar devrime soyunmuş, hasbelkader
devrimcilerle birlikte olmuş anlı şanlı birçok ismin, devrimciler
yenilince, devlet iktidarını arkasına alarak hemen aynı şevkle karşı
tarafa geçip, devrimcilerin üstünde tepinmeye
başladığına bakılırsa, bu kesimi RAF'la kıyaslamak pek
mümkün görünmüyor. RAF'lıların hem
"yenildik ama tarihimize sahip çıkıyoruz " bildirisini
hem de 'yoldaşları satmama' tavrını insani gelişmişlik
düzeyi dışında başka bir şeyle açıklamak mümkün
mü?
RAF'lılar, dünyada birçok yerde sol medya ve sol partiler
tarafından bile 'küçük burjuva maceracıları'
olarak değerlendirildi. Fesih bildirisinde "kapitalist ilişkileri
yıkmaya katkı sağlamak için, bu toplumun eğilimine karşı duran
küçük bir azınlığın devrimci girişimiydi" diye
örgütlerinden alçakgönüllülükle bahseden
bu insanlara, başta bizimkiler olmak üzere, onları eleştiren
herkesin bir özür borcu olduğu şimdilerde daha iyi
anlaşılıyor.
Korkak liberaller, eğlencede yanımızda
RAF, teorisyeni ve kurucusu ünlü kadın gazeteci Ulrike
Meinhof'tan bu yana hep kadınların domine ettiği bir örgüt
oldu. Gudrun Ensslin, Brigitte Mohnhaupt, Irene Goergens, Ingrid Schubert,
Brigitte Asdonk, Monika Berberich, Irmgard Möller, Susanne Albrecht,
Birgit Hogefeld, Eva Haule, Verena Becker gibi isimler yıllarca
Almanya'da hem solun hem de sağın çok iyi bildikleri
isimlerdi. Yıllarca arandılar, çatıştılar, yakalandılar,
çatışmada ya da hapiste öldüler…
Bu kadınlardan ikisine daha yakından bakalım:
Ulrike Meinhof
Ulrike Meinhof'un düzene karşı tepkisini netleştirdiği ilk
yazısı 1968'de başyazar olduğu Konkret dergisinde, Almanya 68
öğrenci lideri Rudi Dutschke'nin vurulması üzerine
yayınlandı:
"Protesto, bu bana uymuyor, buna karşıyım demektir. Bana
uymayan bir şeyin ortadan kalkması için uğraşıyorsam bu
direniştir. Bu zamana kadar istemediklerimizi sokaklarda söyledik ama
Rudi Dutschke'nin saldırıya uğramasını engelleyemedik.
Çünkü gelenek ve göreneklerin tutsağı halindeydik.
Şimdi şiddet ve direnişi düşünmek zorundayız… Bize
yönelik bu silahlı saldırı gerçekleştiğinde, korkak
liberalleri yanımıza çekmek mümkün olmadı. Eğlence sona
erdi. Sokak eğlencesi zamanı geçti artık…"
Meinhof, 14 Mayıs 1970'de kundaklama eyleminden tutuklu bulunan
Andreas Baader'in hapisten kaçırılmasında rol oynadı.
Meinhof'un Baader'in kaçırılması eyleminde, sadece
yardım etmesi planlanmıştı. Oysa Ulrike, Baader'in ardından camdan
atladı ve illegal yaşama adım atmış oldu. Camdan atlayış,
Hamburg'taki villadan da, Berlin'deki gazeteci yaşamından da
kopuş oldu. 1970'de yayınlanan "Rote Armee Fraktion
kurulmalı" yazısı RAF'ın tanınmış ilk dokümanıydı
ve Meinhof'un yazdığı tahmin ediliyor.
Ulrike Meinhof daha sonra RAF'ın ana teorik dokümanı ve
manifestosu niteliğindeki 'Silahlı Mücadele-Bewaffneten
Kampf' yazılarını yazdı. Baader örgütün
gövdesi, Meinhof da beyniydi. Meinhof 15 Haziran 1972'de
yakalandı. Hep tecrit hücresinde tutuldu. 9 Mayıs 1976'da
özel korunaklı hapishane hücresinde ölü bulunduğunda
birkaç kez ömür boyu hapis cezası istemiyle
yargılanıyordu. Daha sonra dava arkadaşları da hücrelerinde
ölü bulundu. Uluslararası bir araştırma komisyonu ölüm
nedenlerini araştırdı. Araştırma sonucu Meinhof'un intihar ettiği
tezi oldukça kuşkulu bulundu.
7 Nisan 1977'de, RAF'lı Mario Krebs yazdığı Meinhof
biyografisinde olayı kendi içinde RAF'ın da soruşturduğunu
belirtiyor ve "İntihar ettiği de kanıtlanamadı, etmediği
de…" diyordu.
Meinhof, 15 Mayıs 1976'da Berlin'de toprağa verildi.
Öğrencilik zamanlarından arkadaşı olan papaz Helmut Gollwitzer
cenaze konuşmasını yaptı. Ulrike'nin arada sırada bilinmeyen
birileri tarafından mezar taşı kırılıyor. Yine bilinmeyen birileri
mezar taşını yeniliyor.
Brigitte Mohnhaupt
Brigitte Mohnhaupt 2007'de tam 24 yıl hapis yattıktan sonra serbest
kaldı. Ne poliste, ne mahkemede ne de hapiste hiç konuşmayan
Mohnhaupt da gazetecilik eğitimi almıştı. RAF'taki faaliyetleri
yüzünden 5 kere ömür boyu hapis cezası aldı,
hâlâ konuşmuyor.
Mohnhaupt, RAF'ın en aktif olduğu 1976-1982 yıllarında lider
pozisyonundaydı. Marksist-Leninist ideolojiye kesin bağlılık,
antiemperyalizm ve kadın hakları konusunda tavizsiz bir tutum
içindeydi. Büyük bankacılar, büyük işverenler,
NATO komutanları, savcılar ve polis şefleri hedefiydi. 1982'de
RAF'ın 2. dönem teorik yazıları sayılabilecek, 'Mayıs
Yazıları' diye adlandırılan dokümanları yayınladı.
RAF'ın Ulrike Meinhof tarafından belirlenmiş, Almanya'da
'şehir gerillası' taktiğine Mohnhaupt, bütün
Avrupa'daki sol gruplarla 'antiemperyalist cephe' kurmayı
ekledi.
Mohnhaupt, hapisten çıktıktan sonra, kendisini bekleyen
yüzlerce gazeteci ve televizyoncuya sadece "beni rahat
bırakın" dedi ve ortadan kayboldu. Bugün 61 yaşında olan
Mohnhaupt, aşağı yukarı 20 yılını verdiği örgüt hakkında
da aleyhinde de hiçbir şey söylemiyor.
Kaynak: Birgün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder