Adalet(sizlik) ve
Ölüm(süzlük) / Temel Demirer
“Kıyamet’i
bekleme.
size="2">Kıyamet her gün her yerde!”[1]
size="3">Egemen(ler)in, “adalet(sizlik)” dediği şey;
ezilenler için daima sistematik bir zulümden başka bir anlam
ifade etmemiştir; etmeyecektir de…
size="3">Eğer iflah olmaz bir liberal değilseniz; bunu görmek, anlamak
için kahin olmanıza gerek yoktur; tarih bunun kanıtlarıyla doludur;
özgürlük için köleliğe başkaldıran
Spartaküs’ün çarmıha gerilmesi; ya da
Prometehus’un ateşi insan(lar) için Olimpus Dağı’ndan
çaldığı için Zeus tarafından
“cezalandırılması”; veya 19 Aralık vahşeti
gibi…
size="3">Öteki(leştirilen)ler, mağdurlar, mazlumlar için
egemen(ler)in “adalet(sizlik)” dediği şey; kan, ateş, göz
yaşı, ölümdür; yani egemen terördür;
çünkü egemenler teröristtir!
*
* * * *
size="3">Tarihten tanık olmuşsunuzdur; egemenler, tarihin birçok
döneminde insanlar asılsız suçlamalarla karşılaşmış,
haksızlıklara uğrayarak hapislere atılmış, canlarından olmuşlardır.
Bu uygulamalar genel olarak “Cadı Avı” diye
adlandırılır.
size="3">“Cadı Avı”, egemenin egemenliğini üretip,
kendisine muhalif olanı yok ederek, iktidarını pekiştirdiği bir
“raison d’etat/ hikmet-i hükümet”tir!
Bu
nedenler egemenin “adalet(sizlik)”i de
“hukuk(suzluk)”u da, işaret ettiğim “raison d’etat/
hikmet-i hükümet”in “Cadı Avı”na
mündemiçtir!
*
* * * *
size="3">Hayır; sakın ola Hereodot’un, “Hukuk her şeyin
kralıdır” ya da William Watson’un, “Bırakın adalet
yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun,” sözlerini ciddiye
almayın!
size="3">Egemenin “sömürü düzen(sizlik)i,
adaletsizlik olmadan sürdürülemez; bu bağlamda egemen
adalet(sizlik)in yasaları bile onun adaletsizliğini gölgeleyemez;
tıpkı Bernard Shaw’ın, “İnsanın kaplan öldürmesine
spor, kaplanın insan öldürmesine canavarlık diyoruz. Suç
ile adalet arasındaki ayrım da bundan başka bir şey değildir,”
betimlemesindeki üzere…
size="3">Evet onların “adalet” dediği şey
erdemden, insan olma onurundan, bilgi ve aklın yoksun bir
düzenbazlıktır!
size="3">Çünkü kapitalist devlet, V. İ. Lenin’in de
işaret ettiği üzere, “Toplumun kendi kendisiyle
çözülmez bir ilişkiye girdiğinin
itirafıdır…
size="3">“Nerede sınıflar arası çelişkilerin uzlaşması
nesnel olarak mümkün değilse, devlet orada ortaya
çıkar…
size="3">“Devlet, sınıf çelişkilerinin uzlaşmaz olması
olgusunun ürünü ve belirtisidir…
size="3">“Devlet, sınıf karşıtlıklarını frenleme gereksiniminden
doğduğuna, ama aynı zamanda, bu sınıfların çatışması
ortasında doğduğuna göre, kural olarak en güçlü
sınıfın, ekonomik bakımdan egemen olan ve bunun sayesinde siyasal
bakımdan da egemen sınıf durumuna gelen ve böylece ezilen sınıfı
boyunduruk altında tutmak ve sömürmek için yeni
araçlar kazanan sınıfın devletidir…
size="3">“Modern temsili devlette, ücretli emeğin sermaye
tarafından sömürülmesinin aletidir…
size="3">“Devlet…: Sürekli ordu ve polis devlet
iktidarının başlıca güç aletleridir. Zaten başka
türlüsü ne olabilirdi?”[2]
size="3">Devletin kimin olduğunu asla unutmadan; sadece 19 Aralık’ı
ve sonrasını hatırlamak bile, burjuva devletin
“adalet(sizlik)”inin su götürmez
kanıtıdır!
*
* * * *
size="3">Burada yeri gelmişken; altını çizerek belirtmem
gerek: her adaletsizlik ona karşı direnerek, başeğmeyenlere
ölümsüzlüğü armağan eder… Yani
adaletsizliğin olduğu yerde; ona başkaldıranların
ölümsüzlüğü söz konusudur!
size="3">Ölüm karşısında hayattan yana olmak, durmak ısrarıyla
insanlaşır insan…
Bu
nedenledir ki Elias Canetti, sanki ölümü hiç
yakıştıramaz insanlara; işbu nedenle, “Uzun bir hayat yeteri kadar
iyi olmayabilir; ama iyi bir hayat yeteri kadar uzundur,” der Benjamin
Franklin…
size="3">Nihayet şu müthiş saptamasını dillendirir Albert
Camus, “Ölüm bir istatistik ve devlet işi oldu mu,
dünya işleri artık iyi gitmiyor demektir,”; coğrafyamızdaki
zulme gönderme yaparcasına…
19
Aralık (ve benzeri katliamlar) egemenler için sadece “bir
devlet işi”dir; bu nedenledir ki, egemenlerin
ölümsüzleşenler karşısında işleri iyi
gitmemektedir…
*
* * * *
size="3">Biliyorum; “sivil toplum”cu liberaller ile
‘Taraf’çılar “ölümsüzlük”
saptamamdan pek hoşnut olmayacaklar; hatta belki de yazdıklarımı
“ölümü kutsamak”la yargılanmaya
kalkışacaklar!
size="3">Ama nafile; Kemal Burkay’ın, “Ben kimin ağlamasını
istedim ki/ Yok ki benim kurşunlarım/ Dikenli tellerim, taş duvarlarım
yok ki/ Bir türkü söylerim güneş vardır içinde/
Alınteri, Toprak ve hayat/ Beni elleriniz ilgilendirirdi/ Gözleriniz, o
hilesiz ve dost/ Öyleyse nedir bu prangalar,” diye haykıran
“Prangalar” dizelerindeki gibi düşünen/ duyan birisi
olarak “Anan öle ölüm” diyen kararlılığın
“ölümsüzlük”üne inanırım; 19
Aralık’ta bizi (geride koyup) gidenleri (ve benzerlerini) aşkı ve
hayatı savunan çocuksu cüretleriyle hep
“ölümsüzler” diye nitelerim…
size="3">Egemen terör karşısında eğilip, bükülmeyen Onlar
ölümsüzdür!
size="3">Tıpkı W. Goethe’nin dediği gibi,
“Ölümsüzlük herkesin harcı
değildir.”
size="3">Çünkü halkın davası için sonsuz yaşamaya
karar verenler ancak ölümden korkmayan
ölümsüzlerdir.
size="3">Onlar için “ölüm” denen şey; olsa
olsa, arkalarında bıraktıkları mücadelenin saflarında/
sevdalarında/ kavgalarında sürgit yaşayan
ölümsüzlüktür…
size="3">Onlar eşitlik, adalet, özgürlük herkesin olsun diye
düştükleri yolda ölümden
korkmadıkları için hayata bu denli bağlandılar.
size="3">John Luckey Mc. Creery, tam da bunun için
“Ölüm yoktur! Yıldızlar başka kıyılarda doğmak
için batarlar,” derken; ekler Tacitus da, “Şerefli bir
ölüm, şerefsiz bir ömürden daha iyidir,”
diye…
size="3">Kaldı ki hayat, tüm seçimlerinizin toplamı; ya
da kimileri için ölümsüzlüğümüzün
çocuksu cüreti; niçin nasıl ve yaşandığımız değil
midir?
size="3">Tam da bunlar için 19 Aralık’ta bizleri bırakıp
gidenleri anlatırcasına haykırır Thomas Mann, “Bir
insanın ölümü, kendinden çok, geride kalanların
sorunudur”; Johann Wolfgang von Goethe, “Ölüm,
sonsuzluğun zamanla kaynaşmasıdır; iyi bir
insanın ölümünde, zamanın içinden bakarak
sonsuzluğu görebilirsiniz; Victor Hugo, “Ölmek bir şey
değil; korku verici olan, yaşamıyor olmak,” diye…
size="3">Ölümü ancak uğrunda yaşamı savunmak için
ölmeye değer bir şeyi olmayanlar
“büyütür”ler!
*
* * * *
size="3">Diyeceklerimi toparlamalıyım:
size="3">Tarih yalnızca
kahramanların öyküsü değildir. Çoğu zaman
zalimlik, adaletsizlik, basiretsizliğin ve
kaçışların öyküsüdür tarih.
Bu
öyküde canavarlar, kötülükler ve ihanetler de
vardır.
19
Aralık özelinde de bunun böyle olduğunu
gördük!
size="3">Yaşananlar “Bana bir kahraman gösterin, size bir
tragedya yazayım,” diyen F. Scott Fitzgerald’ın işaret ettiği
gibiydi…
size="3">Devrimci düşlerinin peşinde sonsuzluğa koşan Onlar
için önemli olan şeyler hâlâ önemini
koruyorken; önemsizleşenler, Onları görmezden gelip,
savundukları gerçeklere sırt dönen aymazlardır!
*
* * * *
size="3">Platon’un, “Erdem, iyiyi elde etmek
gücüdür,” diye betimlediği yenilmezlikle
kuşanmış Onlar; bir şeyi layıkıyla yapabilmenin, her şeyden önce
devrimci irade ve cesaret muhtaç olduğunu; doğru olan şeyi
gördüğü hâlde yapmamanın da kaçkınlık
olduğunu; hayatın, insanın cesareti oranında daralıp, genişlediğini;
kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret edemeyenlerin Okyanusu
keşfedemeyeceğini; ve nihayet insana özgü irade ve cesaretin
modasının hiç geçmediğini, geçmeyeceğini
kanıtladılar!
size="3">Kolay mı? Eğer insan gibi insan olmak bir sanatsa; eğer insan
tükenmezse; W. Goethe’nin dediği gibi, “İnsan
özgür olmak için kendine hâkim olmayı
bilmelidir.”
size="3">Evet; Onlar insan olmanın (ve kalmanın) ölümsüz
abideleridirler; bundan kimsenin kuşkusu olmasın…
size="3">“Ölüm korkusuyla yaşamak, boyun eğmek, teslim
olmak ölümden daha korkunçtur,” Onlar,
dünyayı değiştirmek için mücadele edenler
açısından her şeyin
ölçüsüdürler…
size="3">İşte tam da bu nedenle günümüzde hayatın
“nesnesi” değil “öznesi” olabilmek için
Onlardan öğrenmeye muhtacız…
size="3">Çünkü “Her büyük şey,
farkına vardığımız an bizi eğitir”![3]
*
* * * *
size="3">“Son söz” daha söylenmemiş de olsa,
sözümü Pablo Neruda’nın dizeleriyle
noktalıyorum… şimdilik:
size="3">“Kavgada kazanılan adalet gününde
size="3">Sizler sessizlik içinde düşmüş
kardeşler
Bu
ulu günde
size="3">Ulu kavgada beraber olacağız…”
size="3">Bundan kuşkum yok; sizin de olmasın; en çok da zalimlerin
“O birgün de Onlarla olacağımızdan asla ve kat’a
şüphesi olmasın!
22
Kasım 2010 14:10:01, Ankara.
size="3">N O T L A R
size="2">[*] Tavır, No:103, Aralık 2010…
size="2">[1] Albert Camus.
size="2">[2] V. İ. Lenin, Devlet ve İhtilal, 8. Baskı,
çev: Kenan Somer, Bilim ve Sosyalizm Yay., 1994,
s.14-15-20.
size="2">[3] W. Goethe, Goethe Der ki, çev: Gürsel
Aytaç, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 534,
2’inci baskı, 1986, s.341.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder