15 Aralık 2010 Çarşamba

Avrupa kıtasında kölelik defteri hâlâ kapanmadı / Recep Korkut

Avrupa kıtasında kölelik
defteri hâlâ kapanmadı / Recep Korkut

Bugün dünyanın gelişmiş ülkelerinde 'yasal
prosedürün dışında yaşayan kâğıtsızlar'ın durumu,
tam anlamıyla köleliğin modern zamana uyarlanmasına tekabül
ediyor.

src="http://i.radikal.com.tr/150x113/2010/12/14/fft16_mf619087.Jpeg"
style="margin: 5px; float: right;" />Günümüze dek insan
haklarının evriminde iki önemli atılım öne çıkar: Biri
işkencenin kaldırılmasına yönelik girişimler, diğeri ve daha da
önemliyse köleliğin tüm dünyada kaldırılması. Ancak
günümüzün demokrasi beşiği, özgürlük
ilhamı olan Avrupa kıtasında kölelik defterinin hiç
kapanmadığı ayan beyan ortada.
Çünkü çoğunluğunu Afrika’nın ve
Asya’nın yoksul ülkelerinden göç edenlerin
oluşturduğu, gelişmiş ülkelerde ‘yasal prosedürün
dışında yaşayan kâğıtsızların’ durumu tam olarak
köleliğin modern zamana uyarlanmasına tekabül ediyor.
Hiçbir hakları, yasal destek alabilecekleri merciler, kendilerine
açık destek veren kuruluşlar ve arkalarında duran tek bir
uluslararası güç yok. Buna ek olarak bir de omuzlarında
‘kaçak’ olarak yaftalanmış son derece utanç
verici bir yük var. Herhangi bir ayrımcılığa uğradıklarında veya
çalışıp haklarını alamadıklarında şikâyet edebilecekleri
merciler olmasını bir kenara bırakın, hastalandıklarında
yararlanabilecekleri sağlık imkânları dahi yok.
Çünkü Avrupa’da hiçbir belgesi olmayan
yabancıları sağlık kuruluşuna alıp tedavi etmek çok ciddi bir
suç ve doktorlar kendilerine gelen bu kişileri ‘Yabancılar
Polisi’ne bildirmek zorunda. Aynı şekilde deniz üzerinde
kaçak göçmenleri taşıyan bir bot veya sal devrildiğinde
de bu kişilere yardım edip ölmekten kurtarmak suç. Hem de
büyük suç! 

20 milyon modern köle
Üstüne üstlük seslerinin hiç çıkmaması
da gerekiyor. Çünkü bir de sınırdışı edilme tehlikesi
var ki işte bu endişe nedeniyle kader, bu insanlar için ağlarını
daha da acımasızca örüyor. Bundan ötürü
haklarını arayabilmeleri mümkün değil. Bir anlamda bağımlı
oldukları insan kaçakçıları tarafından da bu insanlar,
Avrupa ülkelerinde seks endüstrisi, hizmet sektörü,
inşaat ve özel ev işlerinde zorla çalıştırılıp istismar
edilmeye, her gün daha çok ezilmeye mahkûm haldeler.
Berlin’de 1 euroya kahve bile içilemezken bu ücret
karşılığında 18 saat çalışmak zorunda kalan Etiyopyalı,
Zürih’in dondurucu soğuğunda modern plazalar çevresinde
çöp toplayan Sri Lankalı, Paris’te 100 metrekarelik
evlerde 20’şer kişi kalan Kamerunlu modern kölelerin sayısı
hiç de az değil.
Üzerlerine doğrultulan hukuki bir silah olan sınırdışı tehdidi
sürdükçe de modern çağın köleleri olarak
yaşayan bu insanlar, insan ticareti ve zorla çalıştırma deyince de
akla gelen ilk kesim olmaya devam edecekler.
Çağımızdaki bu utanç abidesi bundan ibaret değil:
Dünyada kürek mahkûmu gibi çalıştırılan yaklaşık
20 milyon modern kölenin yüzde 55’ini kadınlar oluşturuyor.
Gittikçe dişilleşen göç olgusunun bir sonucu da olan bir
durum, hassas gruplara destek olmak konusunda çağımızın ne durumda
olduğunu açıkça gösteriyor. Ayrıca kendilerini
sömürenlere milyarlarca dolar kazandıran modern kölelerin
yüzde 40 ila 50’sini de 18 yaş altındaki çocuklar
oluşturuyor. Sahi, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin
üzerinden kaç yıl geçmişti? 

Yunan sınırında
Maruz kaldıkları muamelelerin en acı örneklerinden biri de
geçen günlerde hemen yanı başımızda yaşandı. Dehşet verici
olayda insan kaçakçıları, Yunanistan’a
götürmek için sınıra getirdikleri mültecilerden
yüzme bilmeyenleri ve kucaklarında bebek olan kadınları dahi
Meriç Nehri’ne zorla atarak karşıya geçmeye
zorlamaları neticesinde 3’ü çocuk 16 kişi hayatını
kaybetti. Daha bu olayın sarsıntısı geçmemişti ki birkaç
gün önce de biri hamile üç mültecinin daha cesedi
bulundu. Çağımız insanının duyarlılığının ve
dayanışmasının gömüldüğü bir mezardan ibaret olan
Türk-Yunan sınırında yüzlerce cansız mülteci bedeni her
gün çığlık atıyor.
Durum ortada. Ancak bütün bu gayri-insani koşullara karşın bu
insanlar yine de göç etmek zorundalar. Geçen günlerde
açıklanan Uluslararası Göçmen Teşkilatı’nın
(IOM) yıllık raporunda, 2050 yılında dünyadaki göçmen
sayısının 400 milyona ulaşacağı belirtiliyor. Bu sayının çok
büyük kısmı da zorunlu olarak göç edenlerden, yani
yerinden olanlardan oluşuyor. 

Avrupa’nın yeni ortağı Kaddafi
Göçmenler, mülteciler modern köle düzeninde can
çekişse de son dönemde kıyamet senaryolu gibi göç
politikalarının yürütüldüğü Avrupa kıtasında
mülteciler konusunda tam anlamıyla taşeron ülke bulma telaşı
var. Avrupa Birliği, kısa vadede bazı ülkelere belli bedeller
ödeyerek o ülkenin bir nevi kapı bekçisi olmasına
çabalıyor. Avrupa’nın yeni ortağı ise Libya’yı
yıllardır demir yumrukla kölelik düzeninde yöneten
karikatür dergisinden sıçramış bir karakterden farksız,
Afrikalı Muammer Kaddafi. Onun mülteciler konusuna yaklaşımını ise
şu sözleri açıkça dışa vuruyor: “Aç ve
cahil Afrikalıların istilası karşısında beyaz ve Hıristiyan
Avrupalıların nasıl tepki vereceğini bilmiyoruz. Avrupa ileri bir kıta
olarak devam edecek mi yoksa barbarların işgalindeki gibi
parçalanacak mı?” Delilik derecesindeki bu ahlakdışı
sözleri, bir grup takım elbiseli Avrupalıyla bir otel lobisinde sohbet
ederken değil geçenlerde AB ile yasadışı göçü
engellemesi karşılığında milyonlarca euro alacağı anlaşmayı
imzalamadan hemen önce pazarlığı kızıştırmak ve karşı tarafın
anlaşmadaki tereddütlerini gidermek için sarf etti. 

Avrupa değerleri çıkarlara yeniliyor
Nereden bakarsanız bakın bu ortaklık buram buram
ikiyüzlülük kokuyor. Avrupa Birliği’nin
Kaddafi’den hem de insan hakları konusunda medet umması utanç
verici bir sahtekârlık değil de nedir? Kaddafi’nin düzeni,
bırakın mültecileri korumayı, sürekli mülteci yaratan bir
düzen. Avrupa, Kaddafi’den medet ummak yerine, mültecileri
Kaddafi’den kurtarmaya kafa yormalı.
Son olarak da şunu ifade etmek gerekir ki, esasında Avrupa, değerleri
ile çıkarları arasında bir tercih durumunda kaldığında tıkanıp
kalıyor. Bu ikircikli durumda da aksine yönde çabalayanların
tüm çabalarına karşın, daima ülkelerin kısa süreli
çıkarları galip geliyor. Mültecilerin, göçmenlerin,
kâğıtsızların kaderi hepimizi ilgilendiriyor. Amin Maalouf’un
dediği gibi: Kaderimiz bir. 

(Recep Korkut :Sosyal Çalışmacı, Sığınmacılar ve
Göçmenlerle Dayanışma Derneği)

Kaynak: radikal.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder