F tipi hapishanede insan
olmak yasak
“İleri demokrasiye” geçtiği söylenen
Türkiye’de hala F tipi denilen insanlık dışı uygulama devam
ediyor. Konu üzerine TAYAD Başkanı Behiç
Aşçı’nın görüşlerine başvurduk.
Daha önce F tipi cezaevleri ile ilgili hazırlayacağımız bir haber
için görüşlerine başvurmak istediğimiz Avukat
Behiç Aşçı bize birkaç gün gecikerek
dönebildi. Aşçı yaptığı açıklamada gecikmeye
“AKP Demokrasisi’nin” sebep olduğunu belirterek
şöyle dedi: “Size maalesef ancak şimdi yazabiliyorum. Size
geç yazmamın nedeni de AKP demokrasisi. Gözaltına alınan
müvekkillerimin hukuki hakları için bazı şeyler yapmam
gerekiyordu. Müvekkillerimiz Ankara’ya
götürüldüler ve DGM’ye
çıkarılacaklar.”
"İleri demokrasi"nin neden oldukları bununla da sınırlı
değil. Aşçı, Türkiye'nin demokratikleştiği
propagandasının yoğun olarak yapıldığı bugünlerde F tiplerinde
tecrit koşullarında yaşamaya çalışan tutsakların
karşılaştıkları sorunları, tutsaklara yönelik insanlık dışı
muameleleri, yapılan baskıları anlattı...
Yasal düzenlemelere bakarsanız...
F tipleri Avrupa ve ABD’deki hücre tipi hapishane
uygulamalarından elde edilen verilerle projelendirilip inşa edildiği
için bu hapishanelerdeki deneyimlerin tamamı F tiplerinde hem mimari
projede, hem de idari planlamada hayata geçirilmiş. Hapishane mimari
olarak 1 ve 3 kişilik hücrelerden oluşuyor. 1 kişilik hücreler
tek katlı, 2 ya da 3 tane tek kişilik hücre aynı havalandırmaya
açılıyor. Hücrelerin kapıları gardiyanlar tarafından kontrol
ediliyor. Böylece havalandırmaya açılan kapılar aynı anda
açılmayarak tutsakların bir araya gelmeleri engellenebiliyor. 3
kişilik hücre ise iki katlı. Üst katta yatak ve dolaplar var. Alt
katta wc-banyo, tezgâh v.s. var. Hapishaneyi inşa edenlere mimari
tecrit yetmediği için tretman, iyileştirme şartına bağlanan
kurallarla tecrit kat be kat ağırlaştırılıyor. Hapishanelerde
tretmanın anlamı tutsakların düşüncelerinden
vazgeçmeleri, düşüncelerini inkâr etmeleri,
pişmanlık duymaları, tarafsızlaşmalarıdır. Ve tretman programları da
tamamen bu amacın gerçekleştirilmesine yönelik
hazırlanmıştır. Yasal düzenlemelere bakılırsa infaz kanununda
tutsakların bir sürü haklarının olduğu yazılıdır. Ama bu
hakların tamamı pazarlık haklarıdır. Bu hakların kullanımı uslu
durmaya,. İdarenin karar ve yaptırımlarına uymaya. Sessiz kalmaya, boyun
eğmeye bağlıdır. İdare bu hakları pazarlık amacıyla kullanır.
Direnirsen, hakkını ararsan, düşüncelerinden
vazgeçmezsen, düşüncelerini inkar etmezsen hiçbir
hakkını kullanamazsın.
AB’ye uyum amacıyla çıkarılan yasa kendini inkara
dayanıyor
2005 yılında Avrupa Birliğine uyum amacıyla çıkartılan
yasalardan biri olan İnfaz Kanununun temeli bu mantıktır. Ve asıl olarak
ta İnfaz Kanununda tutsakların hakları değil verilecek disiplin cezaları
düzenlenmiştir. Nerede ise tutsakların bugüne kadar yaptıkları,
yapabildikleri tüm direniş araçları, yolları
cezalandırılmıştır. Hatta yasa koyucu ceza düzenlemesi yapma
konusunda hızını alamamış, nasıl yapılabileceği halen anlaşılamayan
“pasif direniş” isminde bir suç icat etmiştir.
Bugüne kadar tutsakların hapishanelerde aktif direnişlerine tanık
olduk ama pasif direnişlerine hiç tanık olmadık. Bu nedenle pasif
direnişin nasıl yapılabileceğini bilmiyoruz. Ama yasa koyucu olur ya
günün birinde tutsaklar pasif direniş yaparsa diye pasif direnişi
de düzenlemiş ve cezalandırmıştır.
Suç keyfi olarak belirleniyor
Yasa maddelerine baktığımızda görürüz ki suç
olarak kabul edilenler herhangi bir fiili yapmak değil, iktidarın- idarenin
hoşuna gitmeyecek filleri yapmaktır. Örneğin hapishanelerde
suç olan slogan atmak değildir. Suç olan gereksiz slogan
atmaktır. Elbette atılan sloganın gerekli olup olmadığına hapishane
idaresi karar verecektir. Hapishanelerde marş söylemek değil gereksiz
marş söylemek suç olarak kabul edilmiş ve
cezalandırılmıştır. Faşistler gerekli marşları söyleyip
sloganları atabilirler ama siyasi tutsaklar yapılan işkenceyi protesto
eden sloganlar bile atamazlar. Ve hapishane idareleri de bu yasal
düzenlemeleri sonuna kadar uygulamaktadır. Gardiyanlar tarafından
dövülen tutsağı bekleyen gardiyanların cezalandırılması
değil kendisinin cezalandırılmasıdır. Hapishane idareleri tutsaklara
saldıran ve işkence yapan gardiyanların tuttuğu tutanaklar üzerinden
disiplin cezası verdiklerinden çıkacak kararın ne olacağını
herkes az çok tahmin edebilir.
Hapishanelerde yaşanan sorunları esas olarak şu şekilde sıralamak
mümkündür;
src="http://haber.sol.org.tr/sites/default/files/fotograf/fft5_mf37759_1.jpeg"
style="width: 400px; height: 251px; float: left;" />
Bakanlık tecriti ağırlaştırıyor
Hapishanelerde halen tecrit sürmektedir. Adalet Bakanlığı 7 yıl
süren ve birçok insanın hayatını kaybettiği ölüm
orucu eylemlerinin de etkisiyle sonunda F tipi hapishanelerde tecrit
olduğunu kabul etmiş ama tecridi kaldırmak için herhangi bir adım
atmamıştır. Açıldığı günlerde 5 yıldızlı lüks
oteller olarak reklamı yapılan F tipi hapishanelerin aslında tecrit
hapishaneleri olduğunu bakanlığa kabul ettirmek 7 yıl
sürmüştür ama bugün bakanlık tecrit kabul etmiş
durumdadır. Bakanlık hem tecridin varlığını kabul etmiş hem de
tecridin insanlık suçu olduğunu kabul etmiştir ancak tecridi
kaldırmak için hiçbir adım atmamıştır. Aksine tecridi
ağırlaştırmak için elinden geleni yapmaktadır.
src="http://haber.sol.org.tr/sites/default/files/fotograf/f_tipi.jpg"
style="width: 250px; height: 246px; float: left;" />Sohbet hakkının
uygulanmaması
7 yıl süren ölüm orucu eylemi sonunda 22 Ocak 2007
tarihinde, 45/1 sayılı genelge yayınlandı. Bu genelgenin bir maddesinde
tutsakların 10’ar kişilik gruplar halinde, günde iki saat,
haftada 10 saat bir araya gelmesine olanak sağlayan ‘Sohbet
hakkı’ düzenlenmiştir. Yürürlüğü
girdiğinde bazı F tipi hapishanelerde kısa sürelerle uygulanan sohbet
hakkı şu an 1 hapishane hariç diğer F tipi hapishanelerinin
tümünde uygulanmamaktadır. Uygulanan tek hapishane ise İzmir /
Kırıklar 1 nolu F tipi hapishanesidir. Sohbet hakkının uygulanmamasının
nedeni bakanlığı göre hapishanelerde yeterli yer olmaması, yeterli
personel olmamasıdır. Her biri 50.000 metre kara olan ve 369 tutuklu ve
hükümlü bulunduran F tipi hapishanelerde yer yokluğundan
bahsetmek mümkün değildir. Yer vardır. Ayrıca değişik
hapishanelerde -Bolu, Tekirdağ, Edirne, Kandıra- değişik sürelerle
uygulanan sohbet hakkı uygulamasında bu hapishanelere personel
yığılması da yapılmadı. Mevcut personelle hak uygulandı. Halen de
İzmir / Kırıklar 1 nolu F tipi hapishanesinde de mevcut personelle hak
uygulanmakta. Demek ki sorun personel yetersizliği de değil. Sorun
bakanlığın tecrit uygulamaktaki ısrarıdır. Sohbet Hakkı tecritte
önemli bir gedik açan düzenlemedir. Çünkü
bu hakkın kullanımı tretman şartına bağlı değildir. Tutsak ne kadar
disiplin cezası alırsa alsın bu hakkı kullanmaktan alıkonulamaz. Bu
hakkı kullanması engellenemez. Esas olarak bu hakkın bakanlık tarafından
uygulanmamasının nedeni de sohbet hakkının bu özelliğidir.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanların tecrit
koşulları
Avrupa Birliğine uyum amaçlı çıkartılan yasalarla idam
cezası kaldırılmış ama yerine Ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası denilen sistem getirilmişti. Bu ceza; tek kişilik hücrede,
günde 1 saat havalandırmaya çıkartılarak, arkadaş
görüşünden yararlandırılamayarak, aile
görüşlerini haftada 1 değil 2 haftada bir yaparak infaz edilir.
Aslında bu ceza tutsakları her gün öldürmekten başka bir
anlama gelmez. Ama bakanlık ısrarla bu cezayı uygulamaya devam etmektedir.
Bu cezanın infazının insan sağlığı üzerine etkilerini
tartışmaya bile gerek yoktur. Toplam alanı 10 metre kara olan kapalı bir
mekanda 23 saat kapalı kalmanın insanın bedeni ve psikolojik sağlığı
üzerine etkilerini tahmin etmek için doktor olmaya gerek yoktur.
Nitekim bu cezanın uygulanmasına maruz kalan tutsakların tamamında
çeşitli sağlık sorunları yaşanmaya başlanmıştır. İzmir /
Kırıklar 1 nolu F tipi hapishanesinde Süleyman Erol bileklerin keserek
intihara kalkışmıştır. Yine tüm tutsaklarda iç organ
hastalıkları, görme ve işitme bozuklukları, kalp hastalıkları,
tansiyon bozuklukları, kas hastalıkları tespit edilmiştir.
Tutsakların iki src="http://haber.sol.org.tr/sites/default/files/fotograf/images_2.jpg"
style="width: 240px; height: 160px; float: left;" /> pantalonu
olamaz
İnfaz Kanununda her ne kadar tutsakların birçok haklarının
olduğu sayılmışsa da aile ziyareti; mektup ve yayın alma, iletişimin
hakları çeşitli gerekçelerle engellenir. Kitap alabilmek
için bir kitabın toplatılmamış olması yetmez, idarenin de
sakıncasız bulması gerekir. Mektuplar idarenin keyfiyetine göre ya
bir kısmı ya da tamamı karalanarak gönderilir ya da el konulur.
Mektupların tamamına el konularak gönderilmesinin örnekleri
çoktur. Mektup yasakları konusunda keyfiliğin sınırı yoktur.
Örneğin bir hapishaneden tutsak başka bir hapishaneye mektup
göndermiştir. Gönderen hapishane incelemiş ve gönderilmesine
karar vermiştir. Gönderilen hapishane incelemiş ve mektubun tutsağa
verilmesine karar vermiştir. Bu şekilde mektup kendisine ulaşan tutsak bu
mektubu bir başka hapishanedeki başka bir arkadaşına göndermek
istediğinde bu sefer mektup sakıncalı bulunmakta ve
gönderilmemektedir. İnanılmaz gibi gelen bu olay hapishanelerde
çok kez yaşanmıştır. Tutsaklara giysi sınırlaması
getirilmiştir. Her tutsak idare tarafından belirlenen sayıda giysi
alabilir. Örneğin iki gömlek, iki kazak, iki pantolon gibi.
Getirilen giysiler bilgisayara işlenir, böylece giysinin takibi
yapılır. Yeni bir giysi getirilen tutsak içeriden aynı giysiden bir
tane vermeden yenisini alamaz. Avrupa Birliğine uyum için
çıkartılan yeni yasa ile tutsaklara aile görüş yasağı
verilebildiği gibi aileye de görüş yasağı verilmektedir.
Tayad’lı ailelerden Fahrettin Keskin Gebze M tipi hapishanesine
gittiğinde askerlerle tartıştığı için görüş yasağı
almıştır.
Aile hekimliği tutsakların sağlık hakkını ortadan
kaldırmaktadır
Hapishanelerdeki tutsakların önemli sorunlarından biri de
sağlıktır. Özellikle son uygulamalarla sağlık sorunları kat kat
artmıştır. Eskiden de sağlık hakkı tutsaklar üzerinde işkence,
baskı ve pazarlık aracı olarak kullanılmıştır. Tecrit sağlık
sorunları, hastalıklar üretirken hapishane idareleri “sessiz
imha” ile tutsakları hastalandırmakta, hasta tutsakların muayene ve
tedavilerini engellemektedir. Hapishanelerde revir doktorları nerede ise
karşısına gelen her hastaya aynı ilacı vermektedir. İlaçlar
tutsağın kendisine verilmez, gardiyanlar tarafından getirilir. Hastaneye
sevki gereken hasta hastaneye sevk edilmez. Öncelikle doktorun gelmesi
gerekmektedir. Gece gelen ani rahatsızlıklarda sevk olmak mümkün
değildir. Ya da revire çıkabilseniz bile gerekli şekilde muayene ve
tedavinizin yapılacağının hiçbir garantisi yoktur. Tekirdağ F
tipi hapishanesinde kalp krizi geçiren Salih Sevinel ağrı kesici
ilaç verilerek hücresine gönderildikten birkaç saat
sonra ölmüştür. Salih Sevinel’in hastaneye
kaldırılması için eylem yapan tutsaklara idare tarafından
çeşitli disiplin cezaları verilmiştir. Ama Salih Sevinel’in
ölümüne yol açan, onu öldürenler hakkında
hiçbir işlem yapılmamıştır. Böyle örnekler
yüzlercedir. Şimdi de tutsakların sağlık hakkını ‘aile
hekimliği’ ortadan kaldırmaktadır. Aile hekimliği uygulamasına
geçilmesiyle birlikte tutsakların da aile hekimleri olmuştur. Ancak
aile hekimleri hapishanelere her gün değil haftada 1 ya da 2 gün
gelmeye başlamıştır.
src="http://haber.sol.org.tr/sites/default/files/fotograf/images_1_0.jpg"
style="width: 240px; height: 180px; float: left;" />
Tutsaklara domuz bağı işkencesi yapılmış
Kuşkusuz bütün bu sorunları arttırmak mümkündür.
Adalet Bakanlığı ve hapishane idareleri bu sorunlar karşısında yasal
başvuru yollarının olduğunu, infaz hâkimlerine itirazlar
yapılabileceğini, mahkemelerde itirazlar yapılabileceğini
söylemektedir. Bu itiraz yolları daha baştan tıkalıdır.
Örneğin İzmir / Kırıklar 1 nolu F tipi hapishanesinde adli
tutsaklara domuz bağı işkencesi yapıldığını tespit ettik. İdare
kendisine direnen, yaptırımlarına uymayan adli tutsakları her F tipi
hapishanesinde bulunan havalandırması ve pencereleri olmayan, içi
süngerli özel hücrelere kapatıp günlerce bu şekilde
bekletmiş. Hücreye attığı adli tutsakların ellerini arkadan
bağlayıp, birbirlerine bağlı elleri arkadan ayaklarına bağlayıp
hücreye bu şekilde atarak işkencenin dozunu arttırmış. Biz bu
işkenceyi yapanlar hakkında şikâyetçi olduk. Henüz
hiç kimse cezalandırılmadı. Hapishane idareleri ile mahkemelerin ve
yargının işbirliğine ilişkin tek bir örnek vermenin yeterli
olacağını düşünüyorum. Hapishanelerde verilen disiplin
cezalarına tutsakların itiraz hakları vardır. Yapılan itiraz infaz
hâkimliği tarafından incelenir ve karara bağlanır. Yüzde 99
oranında da disiplin cezası onanır. Bir gün Tekirdağ F Tipi
Hapishanesinde bulunan tutsaklar gerçekte olmayan, hayali bir disiplin
cezasına itiraz etmişler. İnfaz hakimliğine gönderdikleri itiraz
yazısında hayali bir disiplin kurulu karar nosu ve tarihi yazıp bu karara
itiraz ettiklerini yazmışlar. Dilekçeyi alan infaz hakimliği 20
gün sonra bir cevap göndermiş. Gönderilen cevap şöyle;
yaptığınız itirazı inceledik. Verilen disiplin cezasının hukuka uygun
ve yerinde olduğuna kanaat getirerek itirazınızın reddine karar verdik.
Bence bu kararın üzerine yeni bir şey eklemeye gerek yoktur.
Peki, çok mu karanlık bir tablo çizdik? Bu sorunların
çözümü mümkün değil midir? Kesinlikle
mümkündür. Ancak birlikte vereceğimiz örgütlü
mücadele ile mümkündür.
(soL-Haber Merkezi)
Kaynak: sol.org.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder