19 Aralık 2010 Pazar

"Ölüm Yok ki" Derdi Ölüme / Temel Demirer

"Ölüm Yok ki" Derdi
Ölüme / Temel Demirer

“Habs ile, nefy ile, işkence
ile ömrü geçer

       size="2">İşte Türkiye’de şair olanın hâli
budur.”[1]

       size="3">Arif Damar’ı, 19 Ekim 2010 gecesi, 85 yaşında
yitirdik…

       size="3">Bir söyleşisinde, “Gerçek şair kendisine
dayatılan değerleri içine sindiremez, tüm baskılara
başkaldırır. Çünkü şiir bir başkaldırı, bir
ayaklanma, çağdaş aklın ve ilkelerinin savunulmasıdır,”
diyen O, 40 Kuşağı’nın son temsilcisiydi.

       size="3">Kuşağının  “toplumcu gerçekçi”
çizgisine yeni bir yorum getiren Damar, başkaldırır,
“Ölüm yok ki...” diye haykırırdı… “Tek
dostu şiirdi aslında. Eski semtlerin dar sokaklarını bilirdi. Kilimleri,
yoklukları, soluğu tıkanıveren genç kadınları... Kırk
kuşağının yoksul, dünyayı seven, işsiz bırakılmış yetenekli
gençlerini... Ve seslerin ayak sesini…”
face="Times New Roman" size="2">[2]

       size="3">Onun şiirindeki bilgi, dünyayı değiştirmenin, estetize
etmenin bilgisiydi…

      *
* * * *

       size="3">Çanakkale’nin Gelibolu ilçesine bağlı
Karainebey köyünde 23 Temmuz 1925 günü doğan Arif Damar,
ilkokulu Çanakkale’de, ortaokulu İstanbul’daki Yenikapı
Ortaokulu’nda bitirdi. İstanbul Erkek Lisesi’ndeki
öğrenimini iki yıl sonra bıraktı.

       size="3">Şiir yazmaya orta birinci sınıf öğrencisi iken başladı.
İlk şiiri Edirne’de Akşam, 1940 yılında (şair henüz 15
yaşında iken) ‘Yeni İnsanlık’ dergisinde “Harika
Çocuk” diye bir notla yayımlandı. Bu şiiri ilgi
görmüş, yayımlanmasından sonra dönemin ünlü
şairi Hasan İzzettin Dinamo kendisini görmeye Yenikapı
Ortaokulu’na gelmişti.

       size="3">1944 yılında taşındığı Ankara’da 1950 yılına
kadar yaşadı. 1945 yılına Ant Dergisi’nde
yayımladığı şiirlerle adını duyurdu. 1944-1947 yılları
arasında Atatürk Orman Çiftliği’nde memurluk yaptı.
Askerliğini Kayseri ve Sivas’ta sürgün alayında yaptıktan
sonra 1950’de İstanbul’a döndü, Mahmutpaşa’da
işportacılık yapmaya koyuldu.

       size="3">1951 Eylül’ünden 1952 Mart’ına kadar
Türkiye Komünist Partisi desteğiyle çıkan
‘Yeryüzü’ adlı kültür dergisinin
yönetiminde bulundu. 15 Kasım 1951’de yayımlanan
‘Dayanılmaz’ başlıklı şiirinin ardından gizli
örgüt üyesi olduğu suçlamasıyla 5 Aralık
1951’de tutuklandı. İki yıl cezaevinde kaldı, delil
yetersizliğinden beraat etti. Cezaevinden çıktıktan sonra
çeşitli işlerde çalıştı.

       size="3">Bir müddet Arif ‘Barikat’ takma ismiyle
toplumsal gerçekçi anlayışta şiirler yazdı. Bu dönem
şiirlerini 1956’da ‘Günden Güne’ 
kitabında topladı. Kitap basıldıktan 5 ay sonra toplatıldı ama beraat
etti.

       size="3">1956’dan sonraki şiirlerinde “yeni dil ve
söyleyiş olanakları aradı. Yüksek sesle okunan coşkun
söyleyişler yerine özü yönünden toplumsallığı
yitirmeyen, değişik duyarlıklara açılan temiz, etkili, kendine
özgü buluşlara ve imge gücüne dayanan bir şiir kurmayı
başardı.” Onu kendi kuşağından ayıran en belirgin
özelliğiyse biçim ve dil araştırmalarını elden bırakmadan
kendi bireysel gerçeğini aramaya yönelmesidir.

       size="3">1958 yılında ‘İstanbul
Bulutu’ başlıklı kitabıyla Yeditepe Şiir
Armağanı’nı Cemal Süreyya ile birlikte aldı.

       size="3">Sonraları  İkinci Yeni şairlerinin yanında, imgeye
ağırlık veren bir şair olarak göründü. 1969’da
Suadiye’de Yeryüzü Kitabevi’ni kurdu ve
yönetti. Yayınevinde yasak yayın bulundurduğu gerekçesiyle
1982’de üç ay hapis cezasına çarptırıldı,
Bozcaada tutukevi’nde yattı. 1984 yılında kitabevini kapatıp
kendini bütünüyle yazılarına verdi. Asıl adı İbrahim
Damar idi, ama “Arif Hüsnü”, “Arif
Barikat”, “Ece Ovalı” takma isimlerini de kullandı.

       size="3">985 yılında Melih Cevdet Anday ile ortak imza attığı
‘Yağmurlu Sokak’ romanını yayımladı. (Bu kitabı iki yazar
1959’da yazmışlar ve Murat Tek takma adıyla Tercüman
gazetesinde tefrika edilmişti.)

      *
* * * *

       size="3">Yaşar Kemal’in, “Arif Damar zamanımızın en iyi
şairlerinden, iyi ve cesur insanlarından biriydi. Arif Damar demek halkla
beraber olmak, şiirle beraber olmak, insanlıkla beraber olmak demekti.
Ömür boyu inançlarına ve şiirlerine sadık kalmıştır.
Arif’in şiirlerinin ve kişiliğinin farkında olmayanlar bundan sonra
farkına varacaklardır,” diye betimlediği ozan, 40 Kuşağı
içinde kendi bağımsızlığını koruyarak şiirinin kozasını
ören bir şair olarak kaldı her zaman.

       size="3">İlhan Berk’in de dediği gibi, şiirini bir “soğuk
demirci titizliği” ile kurdu, kolladı ve yazdı.

       size="3">Yetmiş  yıla uzanan edebiyat yaşamında şiirini daha bir
inceltti. Bunun yanı sıra şiirini çağrışımlar armonisi ile
zenginleştirdi. Bu çağrışımlar aracılığıyla
görüntüler çizdi.

       size="3">Şiirinin bir özelliği de insana güveni, alın terine
inancı, umudun türküsünü yılgıya düşmeden
söylemesi idi.

       size="3">Yaşam için, yaşam adına ayak diremesi,
acıları ertelemesi... Her güzel şeyi herkesle paylaşmak
dileğini her zaman taze tutabilmesi...

       size="3">Yüksek sesle konuşmadı şiiri. İnce idi, derin idi,
sessiz idi. Poyraza karşı söylenen bir çoban
türküsü... Bir kiremit sesi...

       size="3">Geçmişine bağlı olduğu kadar, yarınlara da
açık idi. Tadı zaman geçse de eskimeyecek, her dem taze
kalacak şiirlerdi dizeleri…
size="2">[3]

      *
* * * *

      O
bir şairdi; hani Oruç Arıbora’nın, “Bir şairin
gözleri kapanırsa, dünyada görülecek şeyler
azalır”; Byron’un, “Gerçek şair, gerçekle
hayali birleştirendir”; Can Yücel’in “Şiir bir
uğraştır,/ Ama canhıraş bir uğraş”; Özkan Mert’in,
“Şiir kahve içmez, cinayet işler. Çünkü şiir
dünyaya sataşmadır,” diye betimlediklerinden…

       size="3">Onun dili, kişiliği demekti; dizeleri ise, bulunduğu ana ait
olmak yanında, yani bununla beraber, aslî olarak geçmişe ve
geleceğe aitti…

      Bu
yanıyla da eskimeyen, aşınmayan, vazgeçilemeyendi; ‘2010
Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü’ne değer
görülen Metin Cengiz’in, “Şiir itibar
kaybediyor,” dediği bugünde bile…

       size="3">Çünkü onun şiirini, şiir yapan eksen
“Büyük İnsanlık”a ait olandı; O, TKP’li bir
komünistti…

       size="3">Kaldı  ki Tevfik Fikret’ten beri bir yüzyıl
boyunca özgürlük ve isyan dizeleri yeni bir dünya
için toplumun, dünyanın dertleriyle bütünleşti,
insanımızla iç içe gelişti...

       size="3">Nâzım Hikmet, Ahmed Arif, Arif Damar Can Yücel,
geniş toplumsal kesimleri etkileyen şiirler yazdılar. Toplumun her
kesiminde tartışıldılar, konuşuldular, toplumsal birer değere
dönüştüler.

       size="3">Yalnız onlar değil elbet, çağdaş şiiri
yetiştirdiği onlarca önemli şairle parlak bir bütün
oluşturdu. Herkesin altında kendine yer bulabileceği rengârenk bir
gökkuşağı oldu.

       size="3">Tevfik Fikret, “Yeryüzü vatanım, insanlık
ulusum”, “Düşüncesi özgür, bilgisi
özgür, vicdanı özgür bir ozanım,” demişti, yola
çıkarken.

      Bu
düşünceler bayrağı oldu ozanların.
Çağdaş şiirimizin tarihi aynı zamanda coğrafyasıyla
bütünleşmiş, ezilenlerden ve umuttan yana saf bağlamış, bu
uğurdaki mücadelelerin yolunu aydınlatan, ona yol gösteren
şiirin de tarihidir.

       size="3">Şiirin bu denli toplumsallaşması, insanlığın yaşadığı
bütün deneyimlerin saflaştırılarak söze
dökülmesine dayanır; insanlığın var oluşundan beri
yaşadıklarını, biriktirdiklerini, birbirine aktardığı bir bilgelik,
bir yaşam kılavuzluğu, yol göstericiliktir şiir sanatı...

       size="3">Arif Damar’ın şiiri de insanın insanlaşma sürecinin
ön safında olmasıyla ölümsüzleri arasındaki tarihi
yerini almıştır…

       size="3">Özetle Onun şiiri Yahya Kemal Beyatlı’nın,
“Şiir, düşünceyi duygu hâline getirinceye kadar
yoğunlaşmaktır”; Montaigne’in “Büyük şiir
düşüncelerimizi doyurmaz, allak bullak eder”; Du-Yang
Hiu’nun, “Şiir yoksul kılmaz, ancak yoksul olan iyi şiir
yazar”; Oktay Rifat’ın, “Şiir insanın yaşamasını
anlamasıdır”; Turgenyev’in, “Şiir ilahların
dilidir” dizelerini haklı çıkardı…

      *
* * * *

       size="3">Nihayet O; “bir mağlup akşamın mahzunluğu/ silinsin
gözlerinden…

       size="3">“Umutsuz bir yolculukta değilsin…

       size="3">“Yaşamak sadece sevmektir, inan bana./ Sevmeyenler
dünyamızda yaşamıyor…” derdi ‘Her Gün
Yaşamak’ta…

       size="3">“Vietnam için şiir yazılmaz/ Vietnam için
dövüşülür/ Vietnam için
ölünür…” diye haykırırdı
‘Vietnam”da…

       size="3">“Şiirlerim benim/ Şarkılarım/ Ay ayakta değilken/
Ayaktayım…” diye terennüm ederdi ‘Ay Ayakta
Değildi’de düşmana inat…

       size="3">“Nice nice acıları aklına getir/ Bunca yoksulluğu aklına
getir/ Gözyaşlarını aklına getir/ ‘GİTME KAL’ var yok
dinlemez bir çocuk isteğidir/ Gitme aklına getir…

       size="3">“Gitme beraberlik içinde/ Nasıl sevinirdik aklına
getir…

       size="3">“Soğuktu/ Yaktığımız ateşi aklına
getir…

       size="3">“Ne’çok severdik seni aklına getir,” derdi
gidenlere…

       size="3">“Bir sesti O/ Bütün sesler içinde ayrı/
Yürü diyen bir ses/ Savaş diyen bir ses/ Katıl diyen bir
ses…” diye tarif ederdi Komutan(ımız)ı, ‘Che’
başlıklı şiirinde…

       size="3">Arif Damar’ın ömür defteri kapansa da, şiirin
defteri kapatılamaz; O şu dizeleriyle hep bizimle olacaktır:

       size="3">“Büyük hüner/ İnsanları sevmek kolay değil,
bir hürriyet bu;/ çetindir memleketimde.

       size="3">Ben, ille varım dersen,/ bir gün pusuya düşersen,/
insanları sevmek/ büyük hüner...

      Bu
dünyada yaşadığın şu kadar yıl,/ gerçek’ten,
güzellikten, yiğitlikten,/ payına düşeni alabilmişsen,/
vermişsen, payına düşeni;/ gerçek için, güzellik
için,/ gücüne karşı konmaz,/ korkusuz, direnirsin...

       size="3">Bilirsin,/ bir kere korku düşerse adamın içine,/ bir
kere koparsa sevdiklerinden,/ mümkünü yok,/ gitti gider...

       size="3">Söner gözlerinde güzelim ışık,/ kararır,
çirkinleşir yüzü./ Önceleri, utanır belki,/ sonra
vız gelir,/ umurunda olmaz dünya.

       size="3">İnsanları sevmek büyük hüner,/ İnsanlarla
beraber!” 

      29
Ekim 2010 20:07:57, Ankara.

       size="3">N O T L A R

       size="2">[*] İnsancıl, Yıl:21, No:245, Aralık
2010…

       size="2">[1] Gelenmeli Eşref.

       size="2">[2] Sennur Sezer, “Şiirin Bir Damarı
Kapandı”, Radikal Hayat, 21 Ekim 2010, s.10.

       size="2">[3] Refik Durbaş, “… ‘Şiirin
Soğuk Demircisi’ydi”, Cumhuriyet, 21 Ekim 2010, s.18.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder