28 Aralık 2010 Salı

Kadın mühendis, mimar ve şehir plancıları nikel madenine karşı Çaldağ halkına destek verdi

Kadın mühendis, mimar ve
şehir plancıları nikel madenine karşı Çaldağ halkına destek
verdi

TMMOB İZMİR İKK KADIN
ÇALIŞMA GRUBU

BASIN AÇIKLAMASI

27.12.2010

Kadın  mühendis, mimar
ve şehir plancıları

nikel madenine karşı
Çaldağ halkına destek verdi

“FERMAN PADİŞAHIN, DAĞLAR
BİZİMDİR !”
 
 

TMMOB İzmir İl Koordinasyon
Kurulu Kadın  Çalışma Grubu
, 25 Aralık 2010, Cumartesi
günü Turgutlu Çaldağ’a ve köylerine  bir
destek ziyareti düzenleyerek basın açıklaması
gerçekleştirdi. Turgutlu Çevre Platformu, Turgutlu Toplumsal
Dayanışma Dermeği üyeleri, TEMA gönüllüleri, Baro
Çevre komisyonu ve Manisa TMMOB İl Koordinasyon Kurulu
üyelerinin de katılarak destek verdikleri açıklama
Çaldağ’da Sardes Madencilik tesislerinin önünde
gerçekleştirildi.

Açıklamayı  TMMOB İzmir
İl Koordinasyon Kurulu Kadın Çalışma Grubu adına dönem
sözcüsü Bengi Avun okudu. Açıklamanın
ardından grup Çağdağ’da inceleme gezisi yaptı. Madene yakın
köylerden biri olan İzzettin köyünde
köylü kadınlarla ve erkeklerle sohbet eden grup çocuklara
da kitaplar armağan etti. Köylüler, maden işletmesi
açıldığından beri huzurlarının kalmadığını ifade ettiler.
Deneme üretiminin başladığı iki yıldır ürünlerinde verim
düştüğünü, madene yakın bağların kuruduğunu
belirten köylüler, su kaynaklarında da azalma olduğunu
söylediler. Köylüler, biz maden değil tarıma destek
istiyoruz dediler.

“Önümüzdeki
yıllarda su ve besin kaynakları en stratejik varlıklarımız
olacak
.”

TMMOB İzmir İKK
Kadın Çalışma Grubunun basın açıklamasında
şöyle denildi;

“Bizler mühendis, mimar,
şehir plancısı kadınlar olarak ülkemizde sağlıklı yaşamın
kaynağı olan doğal varlıklarımızın, toprağımızın, suyumuzun,
havamızın, günübirlik yasalarla talan edilmesine, kirletilmesine
ve yok edilmesine sessiz kalmayacağız.

Dünyada nadir zenginlikte bitki
ve hayvan çeşitlerini barındıran dağlarımız, ormanlarımız, en
verimli topraklarımız Maden Yasası’yla yağmaya
açılmıştır. Turgutlu Ovası’nın yaşadığı nikel madeni
tehdidi de bu yasayla gündeme gelmiştir. Sardes Madencilik
Şirketi’nin bölgeden çekileceğine ilişkin basına
yansıyan haberlere sevinemiyoruz. Çünkü madenin
durdurulmasına ve ÇED raporlarının yanlış olduğuna ilişkin
mahkeme kararlarına itirazları devam ediyor. Toplumsal muhalefeti zaman
içinde eriterek amaçlarına ulaşmaya çalışacaklar. Bu
oyuna gelmeyeceğiz. Ayrıca yaşadığımız benzer deneyimler, bölgede
mücadelenin devam etmesi gerektiğini bize göstermektedir.

Turgutlu Çaldağ’da
sülfirik asit üretme tesisi ile birlikte çalıştırılması
düşünülen maden, milyonlarca ton sülfirik asitle 140 km
çapında bir bölgeyi etkileyecek, Turgutlu Ovası’nın
topraklarını zehirleyecektir.

Bizler mühendis, mimar, şehir
plancısı kadınlar olarak
, Turgutlu halkının mücadelesine destek
olmak için buradayız. Çünkü, yüzyıllardır
Anadolu topraklarında kadınlar; doğanın, hayvanın, tarımın,
sağlığın, kısacası yaşamın belkemiği olmuştur. Tarımı ilk kez
uygulayan  kadınların kardeşleri olarak yaşamı savunmak
için, suyumuzu, toprağımızı, havamızı, ormanlarımızı savunmak
için buradayız. Kötü politikaların ürünü
olarak birbiri ardına çıkarılan yasalarla tarımın,
hayvancılığın bitirildiği ülkemizde, insanlarımızın aç
kalmasına izin vermeyeceğiz.

Önümüzdeki yıllarda
su ve besin kaynakları en stratejik varlıklarımız olacaktır
.
Binlerce kg altın bile bir damla temiz suyu bize geri getiremez. Zeytinin,
üzümün, tahılın yerine nikel yiyemeyiz. Ülkemizin
kalkınmasını bizler de istiyoruz ama; işletilip ham madde olarak en ucuz
şekilde topraklarımızdan söküp aldığı, yerine zehirli
atıklarını bıraktığı nikelle, altınla zengin olamayız,
kalkınamayız. 50 kişinin 5- 10 yıl çalışacağı madenlerle
işsizlik sorunumuz da çözülemez. Siyasi iktidarın bu
gerçeği bir an önce kabul ederek insandan, yaşamdan,
sürdürülebilir kalkınmadan ve halktan yana politikaları
yaşama geçirmeye başlamasını istiyoruz.

Doğal ve tarihi zenginliklerimizi
koruma ile ilgili mevzuat, AKP iktidarının sözde “ekonomik
fayda amaçlı yasalarıyla”
etkisiz hale getirilmiştir.
Maden Yasası, Enerji Yasası, Orman Yasası, kamu yararı açısından
yerindelik denetimini ortadan kaldıran yasal düzenleme ve Sayıştay
Kanunu’nda yapılan değişikliklerle koruma mevzuatı fiilen
ortadan kaldırılmıştır
. Ancak siyasi iktidar bunlarla
yetinmemektedir.

Şimdi amaç, tüm
ülkenin doğal ve tarihi varlıklarını iktidarın iki dudağı
arasına hapsetmektir. 25 Ekim 2010 tarihinde Bakanlar Kurulunca imzalanarak
TBMM’ye sevk edilen Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma
Kanun Tasarısı, eğer bu haliyle yasalaşırsa siyasi iktidarın
“ülkemizi korumasız gül bahçesine çevirme
özlemi”
tam anlamıyla gerçekleşmiş olacaktır.

AKP İktidarının
hazırladığı TABİATI VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA
KANUN TASARISI’nın doğuracağı sakıncalar saymakla bitmiyor.
Tasarının gerekçesi bile amacın korumak olmadığını gözler
önüne sermektedir. 

Tasarı’nın
gerekçelerinde “tabiatın ve tabii kaynakların korunması
ile ilgili mevcut düzenlemeler, gerçek ihtiyaçlara ve
günümüz koşullarına uygun uygulamalara imkan
sağlayamamaktadır.”
denilmektedir. Benzer biçimde
“…kalkınma plan ve programları ile uyumlu hale getirilmesi
ve aralarında bir koordinasyonun ve entegrasyonun sağlanması ile kaynak
koruma plan ve programlarının devlet politikaları ve programları ile
ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde her ölçekteki planlar
ile uyumlu hale getirilmesi zorunluluk arz etmektedir
.” tespiti
yapılmaktadır. Gerekçede sözü edilen koordinasyon,
“koruma” değil, “sözde kalkınma planları”
lehinde yorumlanmaktadır.

Tasarı  metninin
gerekçelerinde “Tabiatı koruma konusunda farklı 
kurumların yetkili olması yetki karmaşasına neden olmakta üst
üste binen koruma statüleri çok sayıda kanuni
düzenlemeler nedeniyle uygulama ve korumada güçlükler
yaşanmasına sebep olmaktadır.” denilmektedir. Oysa ülkemizde
koruma alanı olarak tanımlanmış alanların %86’sı Çevre ve
Orman Bakanlığının kontrolündedir. Bu ise, tasarıdaki asıl amacın
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Koruma Kurulları’nın
tüm yetkilerinin Çevre ve Orman Bakanlığı’na verilmesi
olduğunu göstermektedir.

Siyasi iktidardan Tabiatı ve
Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı’nı

ivedilikle geri çekmesini istiyoruz. Amaç gerçekten
korumak ise bu yasanın bilim insanlarının, üniversitelerin, 
halkın katılımına açık, şeffaf bir şekilde, koruma felsefesi ve
uluslararası sözleşmeler esas alınarak oluşturulması gerekmektedir.
 
 

“Devlet,
Çaldağ’ını 35 milyon dolara
ağaçlandırmıştı.”

Turgutlu Çevre Platformu adına
bilgi veren Av. Hasan Namak, dağın jeolojik yapısıyla yüksek
erozyon ve sel riski taşıdığı için 30 yıl önce bizzat
devlet tarafından, 35 milyon dolar harcanarak
ağaçlandırıldığını söyledi. Bölgenin
ağaçlandırılmasıyla ormanın yağmur sularını tutmaya
başladığını söyleyen Namak, Çaldağ ormanlarının Turgutlu
Ovasına  su sağlayan yegane kaynak olduğunu vurguladı. Madenin
işlediği sürece devlet kasasına yalnızca 14 milyon doların
gireceğini ifade eden Namak, bu paranın bölgede yapılan
ağaçlandırmaya harcanan milli kaynağımızı bile ödemediği
ifade etti. Ayrıca işletmenin saniyede 135 lt. su kullanması gerektiğini,
yaz aylarında DSİ’nin su veremeyeceği için yer altı
sularının madende kullanılacağını belirten Namak, “böylece
ovaya kıt kanaat yeten su maden tarafından tüketilerek bölge
mutlak bir kuraklıkla karşı karşıya kalacaktır dedi.

Lefke’de 1974 yılında terk
edilen nikel madeni işletme bölgesini gezen Av. Şehrazat Mercan ise,
Lefke’de sülfirik asitle zehirlenmiş ovada 36 yıl sonra bile ot
bitmediğini, sinek bile uçmadığını söyledi. Lefke’de
zehirli atıkların yemyeşil bir suyla doldurduğu baraj
gölünün, yağmurlarla taşmasın diye, Akdeniz’e
açılan bir kanaldan zehirli atığın denize şarj edildiğini
belirten Şehrazat Mercan, Çaldağ’da benzer bir nikel madeni
işletmesinin gerçek bir çevre felaketi olacağını
söyledi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder