F Tipi Hapishaneler ve
Tecrit Mimarisi
F TİPİ HAPİSHANELER ve TECRİT MİMARİSİ
Adalet Bakanlığı tarafından 1997 yılında projelendirilen
'Hücre Tipi' hapishanelere yani 'Yüksek Güvenlikli
Cezaevleri'ne yapılacak nakilleri kabul etmeyen 18 hapishanede bulunan
865 hükümlü ve tutuklu 2010 yılının Ekim ayında
başlattıkları açlık grevini Kasım ayında ölüm orucuna
dönüştürmüştü.
19-22 Aralık 2000 tarihlerinde 20 ayrı hapishanede on bine yakın
güvenlik görevlisinin katıldığı Türkiye tarihinin en
kapsamlı katliamlarından biri olan “Hayata Dönüş”
operasyonu düzenlendi. 28 insanın ölümüyle,
yüzlercesinin yaralanmasıyla sonuçlanan operasyonun ardından
tutuklular F tipi hapishanelere nakledildi. Ölüm orucu ise devam
ediyordu.
F Tiplerinin amaçladığı kimliksizleştirme ve yok etmeye karşı
bedenlerini açlığa yatıran tutsaklar 22 Ocak
2007'de Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan ve haftada 10 kişi
ile 10 saat sohbet hakkının da kazanıldığı 45/1 genelgesi üzerine
ölüm oruçlarına ara verdiklerini açıkladılar.
Ancak, genelgenin uygulanması konusunda süre isteyen ve tüm
koşulları sağlayacağına dair söz veren Adalet Bakanlığı o
tarihten bu yana geçen yaklaşık 4 yılda 'uygun koşulları'
nedense sağlayamamıştır. Uygun koşul denilen hapishanelerde 10
kişinin haftada 10 saat görüşmelerinin sağlanacağı bir mekan
ve görevli personelden ibarettir. Her yıl binlerce gardiyanın
göreve alındığı göz önüne alınırsa personel
sıkıntısı olmadığı bir gerçektir, mekan konusu ise 4 yılda
çözülemeyecek bir engel değildir. Tutsakların
içerden ısrarları devam ederken dışarıda ise tecrite karşı
süren mücadelenin önemli bir ayağı da bu konudur.
DÜNYADA ve TÜRKİYE’DEKİ HAPİSHANELER
TARİHİ
Hapishaneler ve Hücrelerin Tarihi
Genel olarak, hapishaneler konusunda tasarımcılar isteksizdir. Yine de
yakın geçmişte az da olsa hapishanelerle ilgilenmiş olan mimarlar
vardır. 1703-1704 yılları arasında Carlo Fontana, genç
suçlular için ıslahevi olarak düşünülen Roma
S. Michele Hapishanesini bir mimar olarak tasarlayan ilk kişidir.
1757’de Fransız A. Choquet de Lindu, Brest kentinde bir hapishane
yapmıştır. Yine İngiliz William Blackburn isimli bir mimar 1782’de
600 erkek 300 kadın için ve “sağlık koşullarını dikkate
alacak” bir hapishane proje yarışmasını kazanmıştır.
1772-1775 yıllarında Hollanda’da, Gent’in dışında Masion da
Force Hapishanesi yapılmıştır. Zamanı için büyük bir
yenilik olan hapishanede gün boyu çalışan mahkumlar gece tek
kişilik hücrelerde kalıyorlardı. 1790’da ABD
Philedelphia’da kurulan Walnut Caddesi Hapishanesi bu ülkedeki ilk
modern hapishane olarak kabul edilir. Burada hükümlüler
işledikleri suçlara ve cinsiyetlerine göre ayrılıyor ve ıslah
için ağır bir çalışma programına tabi tutuluyorlardı.
/>
1791’de Jeremy Bentham tarafından gerçekleştirilen
Panopticon, mimarisiyle kendini tanımlayan ve savunan bir yapı olarak
öne çıkmaktadır. Panopticon veya diğer ismiyle ‘Denetim
Evi’, tiyatro sahnesi planlama anlayışıyla, dairesel bir planın
üzerinde dört ya da altı katlı olmak üzere hücrelerin
yerleştirildiği katlardan oluşuyordu. Dışarıdan bol ışık alan
hücreler ışınsal olarak dairesel planın merkezine, burada
konumlandırılmış ‘gözetleme merkezine’ bakıyordu.
Önü açık hücrelerde tutulanlar, panjurların
arkasındaki gözetleme merkezinden rahatlıkla izlenebiliyorlardı.
Hatta planda yapılan ufak değişiklikle gözlemcilerde dairesel bir
gözlem galerisine yerleştirildiler ve en ortaya herşeyi gözleyen
‘idareci’ yerleştirildi. “Güvenliği sağlayan
görevli artık, kendisinin tutuklulara uygulayabildiğiyle aynı akıl
sır ermeyen amansız incelemeye tabi tutulacaktı; çünkü
idareci merkez istasyonunda, tutuklular kadar kendi tebaasını da gizlice
gözetleyebileceği, panaromik bir dizi gözetleme deliğine sahip
olacaktı. Bu yolla üç aşamalı bir sıra düzen
tasarlanmış oldu: Tanrı, melekler ve insanın; laik bir
teşbihi.”
Panopticon, işlenmiş suçların cezası için yapılmış
olmakla beraber, Bentham’ın düşüncesine göre, asıl
önemlisi işlenecek suçları engelleyecek şekilde bir hizmet
sunmasıydı. Bentham’ın görüşlerinin büyük bir
kısmı sonradan eleştirilmiş ve uygulamalarından vazgeçilmiştir
ama “ihlali önle-cezadan kurtul” ilkesi uzun zamanlar
gündemde kalmıştır.
Amerika’da 1825’te yapılan Eastern Penitentiary Hapishanesi
(Philedelpia yakınlarında) lineer hücre dizilişlerinden oluşan
kolların bir mafsalda birleşmesinden oluşuyordu. Ayırma sistemi ya da tam
tecrit uygulanan tiplerin en belirgin yapılarındandır. Tutukluların
yoğun çalışması tecritten dolayı hücrelerde
yaptırılırdı. 1816-1825 Auburn Hapishanesi’nde ise geceleri
hücrelerine çekilen mahkumların gündüzleri ortak
işliklerde çalışmaları öngörülüyordu. Ancak
tutukluların birbiriyle konuşmadan birarada olacakları bu düzen
sessiz sistem ismini alacak ve 19. Yüzyılın ikinci yarısından
itibaren Amerika’da yaygın olarak bu sistem uygulanacaktı.
20.yüzyılın ilk yarısında hapishane tasarımları konusunda
köklü değişiklikler olmamıştır. Tutukluların
çalışmasının ıslah programının parçası olması fikri,
giderek hapishanelere dayalı bir üretim alanını meydana getirmiştir.
Bazı sektörlere ucuz işgücü pazarını oluşturmuştur.
/>
DÜNYADAKİ HAPİSHANE MODELLERİ
Hapishane mimari tasarım modelleri ve tasarımla uyumlu hapishane
yönetim biçimleri çeşitli dönemlerde uygulanan infaz
politikaları ile bağlantılı olarak farklılıklar göstermiştir.
/>
a) Lineer Tip Mimari Tasarım Modeli
Birinci kuşak hapishane mimari tasarımı da denilen linear tasarım,
aralıklı olarak gözetleme prensibine dayanan bir sistemdir ve 18 ile
19. yüzyıllarda inşa edilmiş hapishaneler bu tasarıma göre
planlanmıştır. Mimari özellikleri; genellikle dikdörtgen
şeklinde dizayn edilerek (başka şekilleri de mevcuttur), koridorlarla
bölümlere ayrılmaları ve bu koridorların iki tarafında tecrit
hücreleri veya çok kişilik yaşam mekânlarının
bulunmasıdır.
Avrupa’da ve Amerika’da değişik şekillerde inşa edilen
hapishane binaları, aslında lineer mimari tasarımın değişik modelleri
olmuştur. Avrupa’da inşa edilen hapishanelerde ağırlıklı olarak
kullanılan Pentonville radyal modeli (ana bina etrafında kanatlar) ve
telefon modeli de (uzun merkezi bir koridor üzerinde birçok
hücre blokları) lineer tipin örnekleridir. Bu tasarım, ilk inşa
edilen hapishanelerden itibaren dünyada en yaygın şekilde uygulanan
model olmuştur.
b) Ünite Tipi Mimari Tasarımı Modeli
Amerika’da geliştirilen ve son otuz yıldır uygulanan Ünite
Modeli, ikinci kuşak hapishane mimari tasarımı olarak da adlandırılmakta
ve devamlı gözetleme prensibine dayanmaktadır. Ünite
türünde yaşam yerlerine sahip bu mimari tasarım, Amerika’da
1970li yılların başında Federal Devlet Hapishaneleri'nin
yenilenmesinde esas alınmış ve on yıl içinde hapishanelerin
çoğunluğu bu modele çevrilmiştir.
Ünite sistemindeki hücreler ile lineer sistemdeki hücreler
aynı amaca yönelik olarak yapılmamıştır. Lineer tasarımda
hücreler tecrit için düzenlenmişken, ünite
tasarımında amaç tecrit değil, sürekli denetlemeye dayalı bir
başka baskı aracı geliştirmektir. Ünite modelinde hücreler
ortak kullanım alanına açılır ve tutuklu ve
hükümlüler burada birbirleriyle iletişim kurma fırsatı
bulurlar. Ancak tutuklu ve hükümlüler bu mekanlarda
bulundukları sürece kontrol odasından yalın gözle devamlı
olarak seyredilirler ve bazı elektronik aygıtlarla kendileriyle iletişim
kurulması suretiyle sürekli denetim altında tutulurlar. Ayrıca
tutsakların hücreleri dışında (gerekirse hücreler de
gözetlenebilir) her yer şeffaftır.
Yine Amerika’da geliştirilen ve üçüncü kuşak
hapishane mimari tasarımı olarak adlandırılan bir ünite mimari
tasarımı daha vardır. Bu tasarım içeriden, doğrudan ve
sürekli gözetlenip denetlenme prensibine dayanmaktadır. Diğer
ünite tasarımından farkı ise, bu modelde, görevlilerle
tutukluların yaşam mekanlarında bir arada bulunmalarının
öngörülmüş olmasıdır. Yani tutuklukların
gözetlenebilmesi için bir kontrol odasına ihtiyaç yoktur
ve görevliler onlarla doğrudan temasa geçmektedirler.
ÜLKEMİZDEKİ HAPİSHANELER
Uyguladıkları infaz rejimine göre ülkemizdeki Ceza İnfaz
Kurumları çocuk, kadın ve diğer hükümlülere ait
hapishaneler açık, yarı açık ve kapalı olmak üzere
sınıflandırılmıştır. 20.yüzyılın bitiminde batı
ülkelerinde ünite modeli gelişip yaygınlaşırken hapishane
mimari tasarım modeli olarak ülkemizdeki bütün ceza infaz
kurumları, tutuklu ve hükümlülere ait yaşam
ünitelerinin yerleştirilmesi bakımından, halen lineer mimari
tasarımın özelliklerini taşımaktadır. Özellikle E tipi, F tipi
ve H tipi (eski adıyla 500 kişilik özel tip) hapishaneler bu
tasarımın özelliklerini daha fazla yansıtmaktadır.
Ülkemizde modern anlamda ilk hapishane modelleri, 1970 yılında
yapımına başlanan Bayrampaşa Hapishanesi ile ortaya çıkmaya
başlamıştır. 1980'li yıllara gelindiğinde de Bayındırlık
Bakanlığı tarafından, E tipleri ve sayıları çok az tutularak
uygulamaya konulan Özel Tip prototipleri devreye girdi. Bu modeller,
Lineer Model karakteristiklerine uygun, çok yataklı ve tek yataklı
yaşam yerleri içeren hapishaneler olarak, Türkiye İnfaz
rejiminin 20.yüzyılda alt yapısını oluşturmuştur. 1989 yılında
Eskişehir Özel Tip Hapishanesi, yeniden onarılarak, sırf siyasilere
dönük “tek hücre “ uygulamasına
geçirildi. Bu yeniden yapılanma, daha sonra Bakan Seyfi
Oktay’ın emri ile sona erdirildi ve Türkiye'de soyutlamaya
dayanan bu uygulama teşebbüste kaldı. Aynı bakan zamanında
Türkiye'nin alt yapı prototiplerinde bir gelişme daha yaşandı.
Zamanın (1992) İnfaz teşkilatı sorumluları, bakanlarının kapattığı
hapishane modelinde öngörülen soyutlama prensibine dayanan
yeni bir model geliştirdiler. Adına yeni Türk Tipi Modeli denilen bu
hapishane mimari tasarımı 1992 de hayata geçirildi ve 1995
yılından itibaren inşaatına Diyarbakır ve Denizli'de başlandı.
/>
Yeni Türk Tipi Hapishane modelinin inşasının bitip de kullanıma
açılmasına henüz başlamadan, F tipi mimari tasarımları
geliştirildi ve uygulamaya konuldu. Birbiri arkasına geliştirilen, biri
henüz açılıp denenmeden diğeri devreye sokulan bu modeller
ülkemizde uygulanan hapishane politikasının tutarsızlığının birer
kanıtıdır. Ayrıca bu mimari tasarımların hangi standartlar
çerçevesinde geliştirildiği de tespit edilememektedir.
F TİPİ HAPİSHANE MİMARİSİ
Hapishanelerin mimari tasarımları hazırlanırken hapishanenin ulaşımı,
büyüklüğü, kapasitesi, aydınlatılması, tutuklu ve
hükümlülerin sosyal faaliyetlerine uygunluğu, yaşamsal
ihtiyaçları (beslenme, temizlik, sağlık vb.) gerektiği şekilde
karşılanmalıdır. Mimari tasarımlar hapishanelerdeki bütün
faaliyetler üzerinde etkili olduğundan insan haklarına uygunluk temel
tasarım kararı olmalıdır. Ancak ülkemizdeki hapishane mimarisi
yaklaşımı bu gerekliliklerden çok uzaktır.
1997-1998 yıllarında tasarımları yapılarak 1999 yılında inşaatına
başlanan ve ilk örnekleri 2000 yılı sonunda hizmete giren F tipi
hapishaneler radyal sisteme göre inşa edilmiş kurumlardır. Bu
hapishanelerdeki yaşam üniteleri lineer sisteme göre
yerleştirilmiştir.
Ülkemizdeki F tipi hapishanelerin kampüs yerleşim planını bazı
genel tespitlerle açıklamaya çalışırsak, ilk göze
çarpan tüm F tipi hapishanelerin şehir merkezinden
oldukça uzak bölgelerde kurulmuş olmalarıdır. Tutuklu ve
hükümlü aileleri için zaten kısıtlı bir zaman
aralığında ve tamamen keyfi uygulamalarla sınırlandırılan
görüşlere yetişebilmenin önündeki bu sorun, bir bakıma
ailelere uygulanan cezalandırma biçimlerinden yalnızca bir
tanesidir.
F tipi hapishaneler, beton tünel kalıp sistemiyle yapılan ve dış
alanlar dahil 50.000 metrekarelik bir alan üzerine inşa edilen kapalı
hapishanelerdir. Biri idari blok, dört tanesi de tutuklu ve
hükümlülere ait olmak üzere beş bloktan oluşmaktadır.
İdare bloğunda, hükümlü ve tutuklu kabul odaları, doktor,
diş hekimi, psikolog, sosyal çalışmacı, jandarma ve geçici
müşahade odası, emanet deposu, 25’er kişilik 2 adet revir (
kadın ve erkek hastalar için), laboratuar, hemşire odaları, kadın
tutuklu ve hükümlülerin çocuklarına yönelik iki
katlı kreş, spor, toplantı, sosyal, kültürel vb.
çalışmalarda kullanılmak üzere çok amaçlı bir
salon ile hapishane bahçesinde açık hava spor sahası da
mevcuttur. Bunların yanında bu blokta hapishanenin ısıtması için
gerekli kazan dairesi, personel giyinme ve soyunma odası, duş kabinleri ve
çamaşırhane, tüm yiyecek ihtiyaçlarını karşılayacak
düzeyde geniş bir mutfak ve soğuk hava depoları da vardır. Diğer
dört adet hükümlü ve tutuklu bloklarında ise; tutuklu ve
hükümlülerin yaşam yerleri, kadın-erkek olmak üzere
açık ve kapalı ziyaret alanları, avukatla görüş yerleri,
kütüphane ve okuma salonu, sosyal, kültürel ve sportif
faaliyetler için kullanılacak yeterli kapasiteye sahip bir salon,
berber, blokların ortasında yeterli büyüklükte bir kantin ve
geniş kapasiteli 8 adet atölye ve iş yurtları yer almaktadır.
Ayrıca kurum müdürü, beş adet ikinci müdür, idare
memuru, sayman, doktor, diş hekimi, psikolog, sosyal hizmet uzmanı,
öğretmen, katip, sağlık memuru, teknisyen, infaz koruma memuru
(gardiyan), hasta bakıcı, odacı, çamaşırcı, kaloriferci ve
hizmetli olmak üzere çeşitli meslek dallarından memurlar da
ilgili birimlerde görev yapmaktadır.
F tipi hapishanelerde, hapishaneyi çevreleyen ihata duvarı
dışında, hapishaneye ait 10’ar daireden oluşan 2 adet lojman ve
jandarma bölük komutanlığına ait bir bina bulunmaktadır.
Ayrıca hükümlü ve tutukluların yakınlarının ziyaretleri
esnasında gereken kayıt ve kontrollerin yapılması için 400
metrekarelik bir ziyaretçi bekleme salonu yer almaktadır.
F tipi hapishaneleri diğer hapishanelerden ayıran mimari yapısının
yanı sıra kullanılan malzemeler de oldukça farklıdır.
Örneğin; hücreleri ayıran duvarlar oldukça kalın ve
herhangi bir sesi ne içeriden dışarıya ne de dışarıdan
içeriye geçirmemektedir.
Genel olarak F tiplerinin mimari karakterini bu şekilde özetledikten
sonra, konuyu Kocaeli 1 Nolu F tipi örneği ile şöyle
detaylandırabiliriz:
F tipi hapishanelerde 103 adet 3 kişilik, 59 adet tek kişilik hücre
bulunmaktadır. Her hücre bloğunun ayrı bir havalandırması
bulunmakta, tutuklu ve hükümlüler havalandırmaya tek tek
çıkarılmaktadır. Havalandırma saatleri oldukça kısadır.
Havalandırmayı çevreleyen duvarlar yön tayinini engelleyecek
derecede yüksek yapılmaktadır. Bazı tecrit bölümlerinde
havalandırmanın üzeri dahi tel örgüyle kapatılmıştır.
Böylelikle tutsakların dış dünya ile bağları kopartılarak ona
güç verecek en küçük bir olanağın bile
engellenmesi amaçlanmaktadır. “Denetleme Koridoru” adı
verilen geniş koridorlar cezaevini yatay ve dikey olarak kesmektedir. Bu
koridorlarda bulunan pencere ve mazgallar aracılığıyla havalandırma ve
kapatma alanları kontrol edilmektedir. Bu kontrol; bir ve üç
kişilik izolasyon birimlerinde tutuluyor olmalarına rağmen tutuklu ve
hükümlülerin buradaki yaşamlarına sürekli
gözetleme ve sınırları belirsiz bir fiili müdahale imkanı
taşımaktadır.
3 kişilik küçük grup üniteleri iki kat halinde inşa
edilmiştir. 25 metrekarelik alt kat bir adet tuvalet içermekte olup,
tuvalet aynı zamanda banyo amacıyla da kullanılacak şekilde
düşünülmüştür. Üst kat yatma amacıyla
oluşturulmuş. Üst katta ısınma amacıyla küçük bir
radyatör ve havalandırma amaçlı bir pencere bulunmaktadır. Alt
kata mazgal deliği içeren bir demir kapı açılmakta ve
kapının 1/3 alt bölümünde yemek servisinin yapılacağı bir
aralık bulunmaktadır. Alt katta havalandırmaya açılan bir kapı
mevcuttur, kapının kilidi içeriden oluşturulmuştur. Havalandırma
mekanı 30 metrekarelik bir beton alandır ve çevresi 8 metre
yüksekliğinde beton duvarla çevrilidir. Her koridora 3 adet
ünite açılmakta ve ünitelerin arasında oldukça uzun
mesafeler bulunmaktadır.
Tek kattan ibaret olan tek kişilik hücreler 8 metrekarelik bir
kullanım alanına sahiptir. Aynı nitelikleri taşıyan bir kapıyla girilen
hücre bir tuvalet ve havalandırmaya bakan bir pencereden
oluşmaktadır. Küçük grup izolasyon ünitelerinden
farklı olarak dışarıdan kilit sistemine sahip bir kapıyla 25
metrekarelik aynı nitelikli bir havalandırma bölümüne
açılmaktadır. Bu havalandırma alanına iki adet hücrenin
kapısı açılmaktadır. Havalandırmaya koridordan direkt olarak
açılan bir kapı da gardiyanların girişini sağlamaktadır.
Tek kişilik hücrelerden iki tanesi özel olarak
düzenlenmiştir. Bu hücrelerin havalandırması yoktur, tüm
yüzeylerinin vinileks kaplanacağı ve 24 saat gözetleneceği,
buralara kendisine ve başkalarına zarar verecek nitelikte psikolojik
rahatsızlığı doktor raporu ile saptanan tutuklu ve
hükümlülerin konulacağı bilgisi verilmiştir.
F Tipi hapishane hücreleri iç mimari yerleşimi bakımından
"içe bakan hücreler" denilen tutuklu ve mahkumların
gökyüzünden başka doğa ile ilgili hiç bir şeyi
görüp hissedemeyecekleri şekilde düzenlenmiştir. Bu
özellik tutuklu ve hükümlülerin" hissetme ve
görme duygularını yok ederek, daha fazla cezalandırılması
prensibine dayanır.
Tek kişilik hücrelerin üst katında iş atölyesi amacıyla
oluşturulmuş birimler mevcuttur. Bakanlık yetkililerinin verdiği
bilgilere göre iyileştirmeye yanıt verecek tutuklu ve
hükümlüler günün belirli saatlerinde bu
bölümde değişik uğraşılarda bulunabileceklerdir. Bu birimler
dışında ortak mekan olarak bir spor salonu ve bir kitaplık odası
(kütüphane) oluşturulmuştur. Cezaevi binasının üst katı
idari işler için düzenlenmiştir. Mahkum kabul
bölümünün üzerinde psikolojik ve sosyal
rehabilitasyon çalışmaları için mekanlar, laboratuar ve
revir bulunmaktadır.
F Tipi hapishane hücrelerinin iç mimarisini incelerken yapılan
mimari hatalar karşımıza tecridin bir başka boyutunu daha yani
sağlıksız yaşam koşullarını ve bu durumun yarattığı fiziksel
sağlık sorunlarını da ortaya koymaktadır. Örneğin; tek kişilik
hücreler 8 metrekarede çözülmüş ve tuvaletler
aynı zamanda duş amacıyla kullanılmak üzere tasarlanmıştır. 3
kişinin kaldığı hücrelerin iç mimarisi ise yine
söylenenin aksine 'dubleks villa' olarak değil, giriş katı
mutfak, ortak yaşam ve yine aynı birimde çözülen
tuvalet-banyodan oluşmaktadır. Aynı mekanda yemek yenileceği,
uyunulacağı, tuvalet ve banyo ihtiyacının karşılanacağı
düşünüldüğünde ortaya çıkacak nem ve
mikrobik ortam sağlık açısından uzun dönemde sakıncalar
taşımaktadır. Üst kat ise yere monteli 3 adet demir yatak ve 3 adet
demir dolaptan oluşmaktadır. 3 kişlik hücreler her katı 25
metrekareden oluşan toplam 50 metrekarelik mekanlardır. Güneş
ışığının yetersiz olduğu bu mekanlara yerleştirilen çok
küçük radyatörler kış aylarında ısınma sorununa
neden olmaktadır. Havalandırmanın ve beton yapının nitelikleri göz
önünde tutulduğunda yaz aylarında sıcak ve nem problemleri
yaşanması da kaçınılmazdır.
F TİPLERİ'YLE İLE İLGİLİ BİR DEĞERLENDİRME
/>
Bir ülkede insan haklarının içinde bulunduğu durumu anlamak
için ilk bakılması gereken yerlerin başında hapishaneler
gelmektedir. Hapishanede tutulma durumu zaten pek çok
özgürlükten mahrum olmayı içerdiğinden,
kendiliğinden bir cezadır. Bununla yetinmeyip üzerine ağır tecrit
koşullarında bir yaşamı dayatmak temel insan haklarına aykırıdır.
Demokratik ülkelerde devlet, tutuklu ve hükümlüleri
yaşamlarıyla ilgili hiçbir söz hakkı olmayan, sindirilmeleri,
hiçleştirilmeleri gereken bireyler olarak göremez. Tutuklu ve
hükümlüler, insani ölçüler içinde
zamanlarını hapishanede geçirmek zorunda olan, toplumsal
özgürlüğü kısıtlanmış bireylerdir. Bu ülkelerde
tutsakların kendini geliştirme, dış dünya ile iletişim kurma,
diğer tutsaklarla sosyal bağlar kurma, sağlıklı yaşama gibi bireysel
hak ve özgürlüklerine dokunulamaz. Çağın bilimsel
gelişmelerinden, sanattan, siyasal ve sosyal olaylardan haberdar olan,
bunlara değin tepkilerini dile getirme olanaklarına sahip olan tutsaklar
hapishanelerde kendisini yeniden üretebilecektir. Böylece dış
dünyadan kopmadan dışarıdaki yaşama da uyumu kolaylaşacaktır.
/>
Görüldüğü gibi, ülkemizdeki hapishanelerin durumu
ise böyle bir anlayıştan çok uzaktır. Hatta, tutsakların
direnerek kazandıkları 'haftada 10 kişi ile 10 saat sohbet hakkı'
bile Adalet Bakanlığı tarafından F tipi hapishanelerin mimari durumu
bahane edilerek 4 yıldan beri erteleniyor. Fakat, F tiplerinin mimarisini
incelediğimizde görüyoruz ki, bu hapishanelerin bugünkü
koşullarında hiçbir değişiklik yapılmadan dahi sohbet hakkı
uygulaması gerçekleştirilebilir.
Şöyle ki; F Tipi hapishanelerde idare bloğunun dışında kalan,
hükümlü ve tutukluların bulunduğu dört bloğun her
birinde kadın-erkek olmak üzere açık ve kapalı ziyaret
alanları, avukatla görüş yerleri, kütüphane ve okuma
salonu, sosyal, kültürel ve sportif faaliyetler için
kullanılacak yeterli kapasiteye sahip bir salon ve geniş kapasiteli 8 adet
atölye ve iş yurtları gibi pek çok mekan bulunmaktadır.
Yapılacak bir program çerçevesinde her 10 kişinin haftada 10
saat olan görüşmesini bir gün içinde
çözecek bir uygulamayla tek mekanda haftada 70 kişi bu haktan
yararlanabilir. Tutsak sayısına göre elde var olan pek çok
görüş alanı ve salondan sadece beşi kullanılarak aynı haftada
tek blokta 350 tutsak genelgeyle kazandıkları haklarından yararlanabilir.
Yani tek bloktaki beş mekan ile verilen sözler kolaylıkla yerine
getirilebilir.
HAPİSHANELERİN PLANLANMASI ve MİMARIN ROLÜ
Cezaevi planlamaları bütün dünyada olduğu gibi demokratik
bir ortamda ve çeşitli düzeylerde katılımcılarla değil
ağırlıkla devletin ilgili bakanlığında ve kapalı olarak
yapılmaktadır. Karar vericiler kendi kıstasları
ölçüsünde ‘bilimsel destek’ almaktadır.
/>
Tasarım belirleyicileri ve kriter koyucularda ağırlıkla bakanlık
bürokratları, güvenlik görevlileri, ve ‘ıslah’
programı yürütücüsü bazı ‘uzmanlar’ ya
da orada yetkili olan bazı ‘üst düzey’
görevlilerdir. Mimarın burada çoğunlukla hareket alanı
kısıtlı kalmakta, mimarlar kriter koyucularının “önem”
sırasına koydukları önceliklere uymak zorunda
bırakılmaktadırlar. Ve tasarımcının insan öznesini koruması
ve kollaması, ona değer verme ve ilave değer kazandırması bu olumsuz
koşullarda fikri dayanaklarını yitirmekte, ıslah etme ya da cezalandırma
eylemlerinin yaşatılacağı minumum rahatı temin eden
‘planlar’ üretmeye zorlanmaktadır. Fakat, hapishane
yapımında görev alan mimar veya mühendisler insan haklarına ve
meslek etiğine uygun davranamıyorsa, tavrı duruma boyun eğmek yerine bu
yapıların tasarlanması ve yapımına aracı olmayı reddetmek olmalıdır.
Aksi durumda ise uygulamada görev alan mimar ve mühendisler meslek
odaları tarafından cezalandırılmalı, hatta meslekten men edilmelidirler.
SONUÇ
F tipi hapishane mimarisi insan odaklı değil, sadece güvenlik sorunu
odaklı ele alınarak tutsaklar üzerinde tam bir tecrit hedeflenmiştir.
Oysa insan toplumsal bir varlıktır ve tecridin insanı kimliksizleştirmek,
ağır psikolojik ve fiziksel bozukluklar yaratmak gibi
sonuçlarının olduğu bilimsel verilerle ortaya konulmuştur.
Fiziksel, sosyal ve psikolojik insani gereksinimleri yok sayan tecrit
yaklaşımı ile tutuklu ve hükümlüler güven hissi,
dayanışma, paylaşım gibi haklardan yoksun bırakılmaktadır.
Dolayısıyla; Adalet Bakanlığı'nın kamuoyuna savunduğu gibi F
tipleri ‘oda' değil ‘hücre' tipi hapishanelerdir.
Oda sisteminin amacı bireye yalnız kalabilme olanağı sağlamaktır ve
tüm odalar ortak yaşam alanlarına açık bir biçimde
düzenlenirler. Yani odada kalmak ya da ortak kullanım alanına
çıkmak tutuklu ve hükümlünün tercihidir. Oysa F
Tipi hapishane mimarisindeki ‘odalar' gerek ortak kullanım
alanına açılmaması, gerekse iç ve dış mimari tasarımın
tecrite göre planlanması itibariyle hücre tanımlamasına tam
anlamıyla denk düşmektedir. Bakanlığın ‘hücre'
değil ‘oda' açıklaması ya da ‘cezaevi' değil
‘beş yıldızlı otel' açıklaması 6 kadının diri diri
yakıldığı ve onlarca insanın tanımlanamayan bombalarla katledildiği
operasyona ‘Hayata Dönüş' denilmesi kadar abestir.
Her ne suç işlemiş olursa olsun, tutuklu ve
hükümlülerin eşit hak ve özgürlüklere sahip
olarak, güvenli ve sağlıklı bir ortamda yaşamaya hakları vardır.
Bu doğrultuda tecritin bir an önce son bulması gerekmektedir.
Tutsakların haftada 10 kişiyle 10 saat
görüştürülmeleri için tüm koşullar acilen
sağlanmalı ve gerekli mimari düzenlemeler uygulamaya konulmalıdır.
Aksi; tutsaklar için işkence,hastalık ve ölümdür.
/>
Sohbet hakkı uygulamasının bizzat takipçisi olacağını iddia
eden TMMOB de, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.
/>
Tecrite ve uygulamalarına karşı mücadele; içeride ve
dışarıda kimliklerimize, geçmişe ve geleceğe sahip çıkma
mücadelesidir ve tüm demokratik kitle örgütlerinin,
duyarlı kesimlerin sorunu olmalıdır.
Mühendislik, Mimarlık ve Planlamada +İvme Dergisi olarak tecrite
karşı verilen mücadelenin yanındayız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder