7 Mayıs 2010 Cuma

Çevre ve Çiftçi Dostu Bir Tarım Gerekli - Tayfun ÖZKAYA

Çevre ve Çiftçi Dostu Bir
Tarım Gerekli - Tayfun ÖZKAYA

class="Apple-style-span" style="border-collapse: separate; color: rgb(0, 0,
0); font-family: 'Times New Roman'; font-style: normal; font-variant: normal;
font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: 2;
text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2;
word-spacing: 0px; font-size: medium;"> style="border-collapse: collapse; font-family: arial,sans-serif; font-size:
13px;">

face="Arial"> Dünya'da ekolojik bir tarımın mümkün
olmadığını ileri sürenler açlık olayını öne
sürüyorlar. Halbuki eğer dünya'daki tahıl üretimi
eşit olarak dağıtılırsa, kişi başına 300 kilonun üzerinde tahıl
düşer. Bu enerji ihtiyacını karşılamak için
yeterlidir.  Problem, zengin kuzey ülkelerinin kişi başına 600
kilo tahıl tüketmeleridir.  Bunun önemli bir kısmı hayvan
yemi olarak kullanılmaktadır. Aşırı hayvansal gıda tüketimi sorun
olmaktadır. (Bkz: FAO (2000). Agriculture: Towards 2015/30, Technical
Interim Report, April, 2000'den aktaran: Buckland, J. Ploughing Up the
Farm (2004) Zed Books, Manitoba. 44–45.)

face="Arial"> 

face="Arial">  
Açlığın temel nedenleri eski tip emperyalizmin özellikle
Afrika ülkelerinde kahve, pamuk gibi ürünlerin ekilmesini
zorunlu tutması, yeni tip emperyalizmin ticaret yoluyla yarattığı
sömürme, savaşlar, çatışmalar ve hastalıklardır.
Örneğin kahvede tüketicinin ödediği fiyatın sadece
%2'sinin kahve üreticisi köylülerin eline geçmesi
ilginçtir. (Bkz: class="Apple-converted-space"> 

Oxfam class="Apple-converted-space"> (2006). class="Apple-converted-space">  href="http://www.maketradefair.com/" target="_blank" style="color: rgb(42,
93, 176);">www.maketradefair.com) Kakao üreticisi köylerde
çocuklar çikolatayı tanımamakta ve bu köylerde
açlıktan insanlar ölebilmektedir. Rekabet denilen (aslında
olmayan) şey bunları doğuruyor, üreticilere hiçbir şey
getirmiyor. Türkiye'ye de böyle; bir şey getirmeyecek, o
yüzden tabii ki biz tarımımızı şöyle bir üçgen
içinde yapılandırmamız gerekir: Bir tarafında
biyoçeşitlilik olmalıdır, biyoçeşitliliği koruyacak
politikalar olmalıdır. Rekabet buna izin vermiyor diye
biyoçeşitliliği yok etmeyi kabul edemeyiz. İkincisi; bölgesel
yeterlilikler olmalıdır, yani bir bölge öncelikle orada
üretilen ürünleri tüketmelidir. Gıdaların seyahatine
bir kısıtlama olmalıdır. Bu sonuna kadar götürülmez,
örneğin elbette Türkiye kahveyi ithal edebilir.
Üçüncüsü ise; sürdürülebilir ve
ekolojik tarım seçeneklerini güçlendirmemiz lazım.
Bunlar kendiliğinden olmaz, bir politika gerektirir. Bu gün de tersi
bir politika işlemektedir. Örneğin şu anda Türkiye'de
organik tarım nerede ise tamamen ulus ötesi büyük firmaların
ellerindedir. Dünya ticareti 1970'li yılarda başlayan organik
tarım, Türkiye'de Avrupa kökenli firmaların talebiyle
1984–1985 yıllarında başlamıştır.  Ancak son yıllarda
İç pazarda kıpırdanmalar
görülebilmiştir.


face="Arial"> 

face="Arial">  
Bu firmalar organik tarım üreten çiftçileri tam
anlamıyla kıskaç altına almışlardır ve
sömürmektedirler. Mesela; endüstriyel ürüne
göre verdikleri fiyat farkını (yani primi) sıfıra kadar
indirmişlerdir. Sadece bazı yeni ürünlerde fark vermeye
yanaşmaktadırlar. Türkiye'de etkinlik gösteren
sertifikasyon kuruluşundan çok azı Türkiye kökenlidir.
Avrupa'da genellikle üreticiler ve kooperatifler organik tarım
üreticisi sertifikası almaktadırlar. Türkiye'de ise
sertifika alan üretici ve kooperatif sayısı çok azdır..
Sertifikaları ihracatçı firmaları üreticiler adına
almaktadır. Sertifika çıkarmak için gereken masraflar
küçük üreticilerin kaldıramayacağı boyutlardadır.
Günlük harcırah için elemanlar 200–250 Euro almakta,
bir üreticinin sertifika almak için 1000–2000 YTL masrafı
göze alması gerekmektedir. Organik ürün ihracat firmaları
üreticilere eğitim getirdiklerini iddia etseler de bu daha ziyade
organik tarıma başlarken ikna amacıyla yapılmakta, daha sonra bu
eğitimler çok yetersiz düzeylerde, sorun çıkarsa
çözmek amacıyla yapılmaktadır. Bazı köylerde
yaptığımız görüşmelerde 15 yıla yakın süredir organik
tarım yapan köylerde yeşil gübrelerin bilinmediği, bazı
üreticilerin gizlice kimyasal gübre kullandığı,
birçoğunun da bitkilerini iyi besleyemeyerek verim kaybı ile
karşılaştıklarını öğrendik.

face="Arial">  
Organik tarımda temel hedef olarak girdilerin işletmeden veya köy
içinden sağlanması gerekirken organik gübre, organik
ilaç adı altında çeşitli ticari markalarla yeni
bağımlılıklar yaratılarak organik tarımın ilkelerine ters bir
yöneliş de bir süredir başlamış bulunmaktadır. Ulusötesi
tohum ve ilaç şirketleri organik tarım bölümleri
açmışlardır. Bu alana da hâkim olmak istemektedirler.
Böylece büyük işletmelerin de ağırlıklı olarak yer
aldığı, ticari organik gübreler, organik ilaçlar kullanarak
yapılan bir organik tarım sistemi gelişmeye başlamıştır. Bu sistem
"endüstriyel organik tarım" şeklinde
adlandırılmaktadır. (Bkz: class="Apple-converted-space"> 

Manuel, Jose, class="Apple-converted-space"> 2007, Bildiri, "Tohum ve
Yaşam Forumu"' 21–22 Nisan 2007, basılmadı, Ziraat
Mühendisleri Odası ve GDO' ya Hayır Platformu, İstanbul. class="Apple-converted-space">  href="http://gdoceviri.blogspot.com/2007_05_01_archive.html" target="_blank"
style="color: rgb(42, 93,
176);">http://gdoceviri.blogspot.com/2007_05_01_archive.html class="Apple-converted-space"> ,sonuç
bildirisi)



face="Arial">  
Türkiye'de TUSİAD tarım raporunda da
görüldüğü gibi başka bir yanılgıya da
düşülmektedir. IMF, Dünya Bankası, Avrupa Birliği ve
Dünya Ticaret Örgütünün önerdiği
politikaların sonucu başta hayvansal ürünler, buğday, şeker
pancarı vb. birçok ürünü üretemez hale
geldiğimizde organik tarımda çok avantajlı olduğumuzdan dolayı
kayıplarımızı bu alandan telafi edebileceğimiz zannedilmektedir.
Türkiye'de temel birçok tarım ürününün
üretilemez hale gelmesi, ülkenin birçok yerinde tarım
sistemlerinin çökmesi anlamına gelir. Bu çöküş
kabul edilemez. Kaldı ki organik tarım hayvancılık olmadan yapılamaz.
Diğer yandan organik tarım şu anda tarım ürünleri ihracatımız
içinde çok küçük bir yer tutmaktadır ve
birçok üründe endüstriyel ürüne göre
organik ürüne verilen sıfıra yaklaşmış primler nedeniyle
üreticiye fazla bir avantaj da getirmemektedir. Birçok şeyde
olduğu gibi organik tarım da ülkemizde dışa bağımlı
yapılmaktadır ve üreticiye dayanmaz. Ülkemizde köylüden
gelen bir organik tarım hareketi yoktur, gelişme büyük yabancı
şirketlerin kontrolü altındadır.  

face="Arial"> 

face="Arial">  
Türkiye'de gerçekten üreticiye dayalı bir ekolojik
tarıma ihtiyaç vardır. Bu tarım hem çevre hem de
çiftçi dostu olmalıdır. Tarım Bakanlığı başta, ziraat
fakülteleri, veteriner fakülteleri, orman fakülteleri bunu
desteklemeli, tarım politikası bu gelişimi hızlandıracak şekilde
değiştirilmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder