11 Mayıs 2010 Salı

Dünden Bugüne Türkiye'de Su Politikası

Dünden Bugüne Türkiye'de
Su Politikası

Türkiye'de Su
Hizmetleri

Türkiye'de su hizmetlerinin tarihsel gelişimine bakıldığında
içme suyu ve kanalizasyon hizmetlerini sağlama görevinin
belediyelerce yapıldığı görülmektedir. Cumhuriyet
döneminde içme suyu konusunu düzenleyen 1926 tarihli 831
sayılı Sular Hakkında Kanun'la belediye sınırları içinde
yaşayan insanların içme suyu ihtiyaçlarını karşılama ve
suları temiz tutma görevi belediyelere verilmiştir.

1930 tarih ve 1393 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu da su sağlama işinin
belediyelere verildiğini belirterek konuya ilişkin sağlık kural ve
koşulları getirmiştir.

Ancak daha sonra yapılan yeni düzenlemelerle içme suyu
finansmanı, planlaması ve bu alandaki yatırımlar konusunda merkezi
kuruluşlar görevlendirilmiştir. Belediyelerin finansman sorununu
çözmek,  gerekli mali yardımlarda bulunmak, içme
suyu için yapılacak yatırımlara destek olmak amacıyla 1933
yılında 2301 sayılı yasa ile Belediyeler Bankası kurulmuştur. Ne var ki
dönemin koşullarında belediyelere merkezi yönetimce verilen kamu
kredilerinin sorunu çözmeyeceğinin kısa sürede
anlaşılması üzerine 1935 yılında nüfusu 10.000'i aşan
belediyelerin içme suyu hizmetlerinin sağlanması amacıyla
İçişleri Bakanlığı'na bağlı çalışacak
Belediyeler İmar Heyeti oluşturulmuştur.

Merkezi yönetimin belediyelere kredi ve teknik hizmet desteğinin
arttırılması ve uygulamalardaki eksikliklerin giderilmesi için
Belediyeler Bankası ile Belediyeler İmar Heyeti 1945 yılında
birleştirilerek ve görev alanı belediyelerin yanı sıra İl Özel
İdareleri'ni ve köyleri de içine alacak şekilde
genişletilerek 4759 sayılı kuruluş yasası ile İller Bankası
kurulmuştur. 1947 yılında İstanbul, Ankara ve İzmir'de Sular
İdaresi kurumları oluşturulmuştur.

İller Bankası, DSİ ve Yerel Yönetimler

İller Bankası "tüm belediye, kasaba ve köylerin su
yatırımları alanında da yerel yönetimlerin mali durumlarına ve
ihtiyaçlarına uygun projeler geliştiren, proje seçiminde
uygun finansman kaynağının varlığını irdeleyen, projenin niteliğini
ve kaynak ihtiyacını projenin oluşum aşamasında denetleyen, projelere
uygun kaynakların yaratılması konusunda yerel yönetimlere yardımcı
olan ve piyasa şartlarına göre iç ve dış kaynaklardan en
uygun finansmanı sağlayan, proje geliştirmede yardımcı ve yol
gösterici olan, projelere uygunluk veren, kontrollük ve
danışmanlık yapan, ihtiyaç duyulduğunda ihale sürecini
hazırlayan ve denetleyen, projelerin her aşamasını yerel
yönetimlerle birlikte ele alan, projelerin zamanında ve ekonomik olarak
gerçekleşmesini sağlayan, kaynakların etkin bir şekilde
dağılımını hedefleyen yetkilerle" kurulmuştur.
 
İller Bankası'nın kuruluşundan iki yıl sonra Belediyeler Fonu
oluşturularak banka çok güçlü bir finansman
kaynağına da kavuşturulmuştur; belediyelerin su alanındaki finansman
ihtiyacını bu fon karşılamıştır.

18 Aralık 1953'te 6200 Sayılı yasa ile Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü (DSİ) kurulmuştur. 9 Mayıs 1960 tarihinde
7478 sayılı Köy İçme Suları Hakkında Kanun ile köylerin
ve nüfusu 3 binin altındaki belediyelerin içme suyu işlerinin
yürütülmesi DSİ'ne verilmiştir. Belediyelerden de
para, malzeme ve işçilik katkısı beklenerek yerel destek de
sağlanmıştır. DSİ bu görevi 1964 yılında Köy İşleri
Bakanlığı'na devretmiştir.

Hızlı nüfus artışı, ekonomik, siyasal ve sosyal nedenlerle
büyük kentlere göçler, çarpık kentleşme ve
geleceğe yönelik plan ve programların oluşturulmaması bu kentlerde
içme ve kullanma suyunun nicelik ve nitelik olarak sorunlu duruma
gelmesine neden olmuştur. Sorun, belediye olanakları ile
çözülemez duruma gelince DSİ Genel
Müdürlüğü, 1968 yılında 1053 sayılı yasa ile
nüfusu 100.000'i aşan kentlerin içme, kullanma ve
endüstri suyunu sağlamak için yetkilendirilmiştir.

1053 Sayılı yasa ile DSİ, nüfusu 100.000'i aşan kentlerin
içme, kullanma ve endüstri suyunun karşılanması amacıyla
depolama, ana iletim hattı, arıtma tesisi, pompa istasyonları ve ana temiz
su deposu yatırımlarının etüd, veri toplama, master plan, planlama,
kati proje, tatbikat projesi ve inşaatlarını yapmakla
görevlendirilmiştir. Sonrasında ise DSİ bu tesislerin işletmelerini
(barajlar dışında) belediyelere devredecektir.
 
1978 yılında İller Bankası'nın görev alanına giren
kanalizasyon yatırımları içme suyundan ayrılmıştır. İller
Bankası, kurulduğu yıllardan başlayarak yaptığı çalışmalarla,
içme suyu, kanalizasyon, inşaat ve harita-plan yapımında
oldukça önemli bir birikimi olan bir kurum olmuştur. Ancak 1980
yılında "yeniden yapılandırma" adı altında kentsel altyapı
finansmanı için etkin kamu kredileri sağlama işlevinden
uzaklaştırılmıştır.
 
1981 yılında 2560 sayılı yasayla kurulan "İSKİ modeli su
işletmeciliği" döneminin başlamasıyla İller
Bankası'nın görevlerinin bir kısmı yerel yönetimlere
devredilmiştir. Bunun sonucunda yerel yönetimlerin yatırım
harcamalarında önemli artışlar olurken, İller Bankası'nın ve
KİT'lerin yatırım oranında düşüşler yaşanmıştır.
Yerel yönetimlerin yatırımlar için başvurduğu kaynak ise
dış borçlanma olmuştur. Özellikle 1990'lı yıllardan
itibaren su sektöründe yaşanan gelişmeler doğrultusunda,
ülkemizde kanalizasyon ve içme suyu yatırımlarında dış
finansmana dayalı "yerelleştirilme" ve
"özelleştirme" süreci yaşanmaya başlamıştır.
/>

İçme suyu ve kanalizasyon finansmanında İller Bankası, yerel
yönetimler ve DSİ'nin yatırımlarla ilgili DPT'ye (Devlet
Planlama Teşkilatı) bildirdikleri rakamlar Tablo 1'de
gösterilmiştir.

Tablo 1: Kanalizasyon Yatırımları Gerçekleşme-Reel Fiyatlar
(1990-2005) Bin TL

           İLLER
BANKASI           
YEREL YÖNETİM      GENEL KATMA
BÜTÇE      KANALİZASYON YATIRIMLARI
/>
           
------------------------------     
----------------------------   
---------------------------------     
----------------------------------------------
Yıllar  Dış Finans  Toplam   Dış Finans 
Toplam   Dış Finans  Toplam     Dış
Finans Toplam    Genel Toplam
-------  ------------    ----------  
----------     ---------  
------------    --------     
----------------------     -----------------
1990             
0      185,762     
79,920     
245,522         
0               
0               
79,921                
431,284
1991       2,633     
193,511     110,139    
300,587         
0               
0              
112,333               
494,088
1992             
0      234,757     
97,815     
339,540         
0               
0                
97,815               
574,298
1993             
0      172,041    
147,709    
408,169         
0            
685             
147,709               
580,896
1994             
0      
97,569      
96,518     
217,621         
0            
560              
96,518                
315,820
1995             
0      
93,447      
86,545     
205,967         
0          
1,756             
86,545                
301,210
1996             
0       94,486     
348,461    
625,645         
0          
2,025            
348,461               
722,156
1997             
0      134,482    
362,127    
672,824         
0             
271            
362,127               
807,591
1998         
528      211,201    
239,313    
550,115         
0               
66            
239,841               
761,382
1999         8,653   
227,038     197,455    
492,204         
0           
9,769           
206,108               
729,007
2000              
0     448,205     
165,610    
403,514        
0          
17,459          
165,610               
869,278
2001    bilgi yok      
b.y             
b.y             
b.y          
b.y             
b.y                
b.y                       
b.y
2002         8,688   
216,237       148,683    
228,274       
0             
3,814         
157,371               
448,325
2003              
0     365,896      
171,492    
248,938       
0             
4,288         
171,492                
619,121
2004         1,545   
346,572       126,445    
216,010       
0              
3,498         
127,990               
566,080
2005              
0    
278,668        
78,454    
146,831       
0              
2,995           
78,454               
428,493
(Eylül sonu)

Tablo incelendiğinde görüleceği gibi, 1990-1993 yılları
sürecinde kanalizasyon yatırımları için yapılan harcama
sürekli artarak 431,284 milyon TL'den 580,896 milyon TL'ye
ulaşmıştır. 1994 yılında yaşanan krizde ise 315,820 milyon TL'ye
gerilemiştir.

1990-1994 yılları arasında (beş yılda) 2.4 milyar TL tutarındaki
kentsel kanalizasyon yatırımının %22'si dış kredilerden
karşılanmıştır.

1994 krizi nedeniyle gerileyen kanalizasyon yatırımları 1996 yılında
yeniden artarak 722.156 milyon TL'ye ulaşmıştır. 1996 yılında
yapılan yatırımların yarıya yakını (348.461 milyon TL tutarında)
dış finansmanla karşılanmıştır.

Kanalizasyon yatırımları için kullanılan finansman kaynakları
belediyeler arasında farklı dağılmıştır. 1990-1994 dönemindeki
toplam yatırımın %60-70'i Büyükşehir belediyelerinin
dış kredili projeleri için harcanmıştır. 1996 yılında
Büyükşehirlerin toplam kaynaklar içindeki payı
%87'dir. 1998'de ise %70'lere, 2000'de %50 civarına
gerilemiştir. Bunun en temel gerekçesi 1990-2000 yılları arasında
yüksek nüfuslu kentlerde altyapı ihtiyaçlarının
giderilmiş olması nedeniyle bu alandaki yatırım ihtiyaçlarının
azalmış olmasıdır.

1990-2005 (15 yıl) yılları arasında kanalizasyon yatırımlarının
finansman kaynaklarına göre dağılımı da değişiklikler
göstermiştir. 1990 yılında yatırımların %43'ü İller
Bankası kredilerinden, %38'i belediyelerin öz kaynaklarından,
%19'u da dış kredilerden karşılanırken, 1993 yılında İller
Bankası %30'a gerilemiş, belediye öz kaynakları %45'e,
dış kredilerin oranı %25'e çıkmıştır. 1996 yılında ise,
İller Bankası %13'lere düşerken, belediye öz
kaynaklarının oranı %39'a düşmüş, dış kredi oranı
%48'e yükselmiştir.

2000'li yıllarda İller Bankası'nın toplam kanalizasyon
yatırımlarında sağladığı finansman %50'lerin üzerine
çıkmıştır. Belediyelerin öz kaynak oranı %28, dış kredi
oranı da %20'ye gerilemiştir. 2002, 2003, 2004, 2005 yıllarında
sırasıyla İller Bankası'nın payı, % 48, 59, 61 ve 65 olmuştur.
İller Bankası'nın payındaki yükselişe karşın belediyelerin
öz kaynak kullanımı %15'lere kadar inmiştir. Dış kaynak
kullanımı da azalarak aynı yıl sırasına göre % 35, 28, 23 ve 18
olarak gerçekleşmiştir. Tablonun böyle değişmesinin nedeni,
hem merkezi yönetimin dış borçlanmayı düzenlemesi, hem de
Büyükşehirler dışındaki belediyelerin hizmet
ihtiyaçlarının önem kazanmasıdır.  

Kentsel içme suyu alanındaki yatırımlara gelince, bu alandaki
yatırımlar 1998 yılı ile 2006 yılları arasında DSİ, İller Bankası
ve belediyelerin DPT'ye gönderdikleri rakamlar Tablo 2'de
gösterilmiştir.

Tablo 2: İçme Suyu Yatırımları, Planlanan ve Gerçekleşen,
Reel Fiyatlar (1998-2006), Bin TL
        
              
DEVLET SU
İŞLERİ                       
İLLER 
BANKASI                      
YEREL YÖNETİMLER
         
Planlanan      
Gerçekleşen     
Planlanan     Gerçekleşen 
Planlanan     Gerçekleşen
        
----------------    -----------------   
---------------    ---------------  
-------------    ----------------
Yıl     Dış       
Toplam    Dış       
Toplam     Dış     
Toplam    Dış     Toplam  
Dış    Toplam   Dış    Toplam
/>
----    --------    ----------  
-------     ----------   
-------    ----------  --------  
---------  -------  ---------  -------  ----------
1998  118,914    
499,448       
95,710      
361,160        
8,331       
275,241     
2,811       280,246    
316,630   747,180   23,575     
54,006
1999  183,880    
456,259       
17,636      
241,075        
1,475       
310,360            
0       358,321    
258,219    563,785   116,798   294,032
/>
2000  111,583    
422,795       115,858    
433,357                
0      
441,102             
0      343,052    
182,044    289,889    139,339  
252,739
2001    77,841    
257,056      bilgi
yok      
b.y                     
0      
305,933         
b.y           
b.y         100,963   
133,845      
b.y         
b.y      
2002      1,526    
262,568       131,579    
388,040               
0       
264,465             
0       161,457    
223,678    273,302    
13,593      37,853
2003   197,245   
380,566       157,496    
308,403        
12,558    
245,331              
0      
141,338      
61,801      76,026     
11,244      13,474
2004     80,423   
239,102        
54,050    
173,665        
20,680    
214,843              
0        
90,412      
44,780      61,182     
10,664      12,592
2005   116,600   
307,930        
23,945    
130,210        
10,600    
159,000              
0        
50,576      
50,791      59,252     
21,984      34,223
2006     64,000   
290,000            
-              
-               
52,001    
146,000              
-             
-            
33,538     
42,424          
-              
-      

Tablodan 1998-2000 yılları arasında yerel yönetimlerin içme
suyu alanındaki yatırımlarının İller Bankası ve DSİ yatırım
kapasitesine ulaştığı, hatta 1999 yılında DSİ'yi aştığı
görülmektedir. Ancak yerel yönetimlerin bu yatırımlarının
yarıya yakını dış finansman desteği ile gerçekleşmiştir. Buna
karşın İller Bankası yatırımlarının tamamına yakını öz
kaynaklara, DSİ'nin yatırımlarının ise yaklaşık dörtte biri
dış finansmana dayanmaktadır. 2003 yılına bakıldığında ise,
DSİ'nin yatırımlarının yarıdan fazlasının dış finansmanla
yapıldığı görülür.

İller Bankası'nın 2006 yılında belediye hizmetleri kapsamında DB
ile 213 milyon Euro'luk anlaşma imzalaması, İller
Bankası'nın da DSİ ve Belediyeler gibi dış finansman desteğine
gireceğini göstermektedir.

Emperyalizmin Ülkemizdeki Su Politikası Üzerindeki Rolü
/>

Ülkemizde suya dönük emperyalist politikalar 1980'li
yıllardan itibaren uygulanmaya başlanmış, özellikle
1990'lardan sonra büyük kentlerin snırlarını aşarak daha
da yaygınlaşmıştır. Bu politikaları yerelleştirme, özelleştirme,
dış borçlanma ve kamusal hizmetlerin piyasa koşullarına göre
işlemesi başlıkları altında toplayabiliriz.

1984 yılında Ankara, İstanbul ve İzmir Büyükşehir
Belediyeleri'nin kurulması İller Bankası'nın büyük
kentlerdeki etkisini azaltmıştır. Büyükşehir belediyeleri bu
kentlerin su sistemi yatırımlarını üstlenmiştir. Böylece
Büyükşehirlerde "sular idaresi" modeli yerine 1981
yılında 2560 sayılı yasa ile kurulan "İSKİ Modeli Su
İşletmeciliği" dönemi başlamıştır. İSKİ Modeli Su
İşletmeciliği'nin temeli, içme suyunun ticarileştirilmesi ve
su hizmetlerinde özelleştirmedir. Bu model uyarınca, 1983'te su
tarifesinde fiyatlandırılmaya geçilmiş, 1986 yılında dış
borçlanmalar başlamıştır.

2560 sayılı kanuna göre bir Tarifeler Yönetmeliği
çıkarılmıştır. Bu yönetmeliğin 2. maddesi şöyledir:
"İSKİ'nin Kuruluş Kanununun 1nci maddesinin 2nci fıkrasıyla
belirlenen görev alanı içerisinde, kaynaklardan sağladığı
içme, kullanma ve sanayi suyunun ulaştırılması ve kullandıktan
sonra uzaklaştırılması ile ilgili olarak her türlü bedel, pay
teminat ve yaptırımlarla bunların tahsili esasları bu yönetmelikle
düzenlenir." İşte maddeye dayandırılarak, yeni yapılan ve
150m2'den küçük olan konutlardan müşteri bedeli
adı altında geri dönüşü olmayan 362 TL alınmaktadır.
İSKİ'nin 4.300.000 abonesi (müşterisi) bulunmaktadır.
Müşteri bedelinin miktarı, işyerleri ve 150m2'den
büyük konutlarda daha yüksektir. Yani her konut ve işyeri,
aldığı su hizmetinin maliyetini piyasa fiyatlarına ve işleyiş
mantığına göre ödemektedir. Evimizde, işyerimizde
kullandığımız su, Su Bedeli, KSUB Bedeli, Bakım Bedeli olarak
faturalanmaktadır. Bu faturaları müşteriler olarak bizler,
KDV'siyle, Çevre Temizlik Vergisi'yle ödemekteyiz.
Bunun anlamı, bugün Belediyeler eliyle verilmekte olan suyun
ticarileştirilmiş olmasıdır; bu ticaret Belediyeler tarafından
yapılmaktadır.

3202 sayılı yasa ile 1985'te Tarım Orman ve Köy İşleri
Bakanlığı'na bağlı olarak kurulan, görevi nüfusu
üç binin altındaki köylere içme suyu, kanalizasyon
sistemleri, çiftlik işleri, köylere su temini ve
küçük ölçekli sulama projeleri yapmak olan
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, AB, İMF ve
DB'sının dayatmaları sonucu 13/01/2005 tarihinde çıkartılan
5286 sayılı yasa ile kapatılmıştır. Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü'nün görevi, İstanbul ve
İzmit Büyükşehir Belediyeleri ile İl Özel
İdareleri'ne devredilmiştir.

Bir başka düzenleme de 03/07/2005 tarihinde kabul edilen 5393 sayılı
Belediye Kanunu'dur. Belediye Kanunu'nun 15. maddesinin (e)
fıkrasına göre belediyenin yetki ve imtiyazları arasında,
"Müktesep haklar saklı kalmak üzere; içme, kullanma
ve endüstri suyu sağlamak; atık su ve yağmur suyunun
uzaklaştırılmasını sağlamak; bunlar için gerekli tesisleri
kurmak, kurdurmak, işletmek ve işlettirmek; kaynak sularını işletmek
veya işlettirmek" de vardır, yani belediyeler bu işleri kendi
yapabileceği gibi özel sektöre de yaptırabilir; nitekim aynı
yasada yukarıdaki madde için, adı geçen hizmetleri
"(...) Danıştay'ın görüşü ve İçişleri
Bakanlığının kararıyla süresi kırkdokuz yılı geçmemek
üzere imtiyaz yoluyla devredebilir" de denmektedir. Yasa
açıkça su özelleştirmelerinin yolunu açmaktadır.

1990'lı yıllardan itibaren su, emperyalizm tarafından "ticari
bir mal", "meta" olarak tanımlanmıştır.
"Kapitalizm, doğal kaynakları  üretimin devamını
karşılayamayacak kadar azaldığında metalaştırılmak zorundadır. Bir
doğal kaynak, ancak kapitalist üretime girdi olarak girip,
süreklilik arz ettiği sürece bedava bir girdi olarak kapitaliste
doğanın bir armağanı olarak üretimde yer alır. Ne zaman ki bu
doğal kaynağın artık üretimin ihtiyaçlarını karşılama
kapasitesi azalır, işte o zaman o doğal kaynağın metalaşmasının vakti
gelmiştir" diyor Marks. Marks'ın öngörüsü
bugün su için yaşanan süreci bire bir açıklıyor.

1977 yılında yapılan BM Su Konferansı'nda alınan İçme
Suyuna Erişim Bir İnsan Hakkı kararı, 1992 yılında Dublin'de
yapılan Uluslararası Su ve Çevre Konferansı suyu 
"ekonomik bir mal" olarak tanımlamıştır. 1992 Dublin
Konferansı'nın 2. maddesinde "Suyun geliştirilmesi ve
yönetimi, bütün düzeyde kullanıcıların, plancıların
ve politika yapıcıların dahil olduğu katılımcı bir yaklaşım
temelinde olmalıdır.", 4. maddesinde ise "Su bütün
kullanımları dahilinde bir ekonomik değerdir ve ekonomik bir mal olarak
kabul edilmelidir" kararları alınmıştır. Aynı yıl Rio'da
geçekleşen Çevre ve Kalkınma Konulu BM Konferansı'nda
da suyun "eko-sistemin bir parçası, doğal bir kaynak, sosyal
ve ekonomik bir mal" olarak algılanması gerektiği belirtilmiştir.

1996 yılında emperyalist-kapitalist sistemin uluslararası kuruluşları,
sermaye, ve hükümetler bir araya gelerek Dünya Su
Konseyi'ni kurmuşlardır. Dünya Su Konseyi her üç
yılda bir Dünya Su Forumlarını düzenlemektedir, 2009'da
İstanbul'da yapılacak forumdan önceki son forum 2006 yılında
Meksika'da toplanmıştır. Dünya Su Forumu orada da "suyun
ticari bir mal/meta" olduğunu söylemiş; temiz, güvenli ve
yeterli suya erişimin ancak suyun ticarileştirilmesi ve
özelleştirilmesiyle mümkün olduğunu yinelemiştir.  
/>

Suyla ilgili bir diğer uluslararası kuruluş Küresel Su
Ortaklığı'dır (Global Water Partnership – GWP). Amacı
küresel su politikalarını belirlemek ve politika uygulama
araçlarını geliştirmek olan Ortaklık, Ağustos 1996'da
kurulmuştur. Üyeleri arasında Birleşmiş Milletler,
hükümetler, çok ortaklı bankalar, meslek kuruluşları,
özel sektör ve STK'lar bulunan örgüt, Dünya Su
Konseyi'nin politikalarını yürütmek, ülkelerin bu
politikaları benimsemelerini sağlamak amacındadır.

Uluslararası sermayenin suyla ilgili politikalarını yaşama geçirme
yolundaki en önemli uğraklarından biri de GATS – Hizmet Ticareti
Genel Sözleşmesi'dir. GATS'ın genişletilme
müzakerelerinin 11 ana gündem maddesinden biri "su iletim
sistemleri,enerji ve atık su işleme"dir. Suyun ticarileşmesi
GATS'ın önemli maddelerinden biridir. GATS özelleştirme
yerine ticarileştirme sözcüğünü kullanmaktadır. Yani
devletleri kamu hizmetlerinde özelleştirmeler yapmaya zorlamak gibi bir
hedefi gözetmediğini, ancak kamu hizmetlerinin piyasa
ölçeğinde ticarileştirimesi, rekabete açık hale
getirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Kısacası suyun kaynaktan temini,
işlenmesi, iletimi, yani su hizmetleri bir kamu hizmeti olarak kalsa bile
serbest piyasanın kurallarına tâbi olmalıdır.

Dünya Bankası'nın 1993'te hazırladığı Su Kaynakları
Raporu, suyun yönetimi ve finansmanı alanlarında piyasacı ve
özelleştirmeci yaklaşımın bir başka ifadesi olmuştur. Bu rapora
göre;
    Su ekonomik bir maldır.
    Tam maliyete dayalı fiyatlama yapılmalı,
sübvansiyon kaldırılmalıdır.
    Su piyasaları oluşturulmalı ve özelleştirme
yapılmalıdır.
    Su fiyatı serbest piyasa kurallarına göre
belirlenmelidir.
    Su idarelerinde desantralizasyona gidilmelidir.
Dünya Bankası'nın verdiği krediler bu temel politikaların
yaşama geçmesini sağlama doğrultusunda olmuştur. Tablo 3'te
DB'nin 2000-2004 yılları arasında verdiği krediler
bulunmaktadır.

                                                       
Borç            
Geri Dönüş      
Özelleştirme
Bölge                                                
$ milyon        
Amaçlı        
Amaçlı
Orta Asya, Doğu ve Orta Avrupa       
587.89       %
99.5               
% 79
Doğu, Güney, Güney Doğu Asya     
1.260.54       %
95                 
% 88
Afrika
ülkeleri                                  
1.024.55        %
86                
% 100
Latin Amerika
ülkeleri                         
573.6          %
95                 
% 100
Ortadoğu
ülkeleri                                 
433.03         %
97                 
% 74
Tablo 3 : Dünya Bankası'nın 2000-2004 arası verdiği
krediler
Kaynakça : III.World Water Forum, Kyoto 2003 verileri

Tablodan da görüldüğü gibi, Dünya Bankası
kredileri ağırlıklı olarak sübvansiyon sistemini ortadan kaldıran
"geri dönüş amaçlı"dır. "Geri
dönüş amacına" ek olarak, verilen bu kredilerin %88'i
"özelleştirme" amaçlıdır. 1990'lı yıllarla
birlikte ülkemizde içme suyu yatırımları dış finansmana
dayanarak hız kazanmıştır.

Ülkemizde Su Hizmetlerinde Özelleştirme Uygulamaları

Emperyalizmin suya ilişkin politikaları Türkiye'de etkisini
özellikle 1990'lı yıllardan başlayarak göstermiştir.
Ülkemizde yabancı yatırım finansmanı ile yapılan
özelleştirmeler Tablo 4'te gösterilmiştir.
.
Kentler  Fonu Sağlayan   Çokuluslu Şirket  
Proje Maliyeti    
Fonlama           Tarih
/>
---------   -------------------   
----------------------   
------------------     
------------      -----------
(Çeşitli)        
AYB                                                                         
40,000,000        04,07,2002
Adana           
AYB           Serco Kons
(YİD)    
45,000,000         
45,000,000        12,11,1997
Antalya         
DB              
Suez                       
244,600,000      
100,000,000        25,05,1995
Antalya        
AYB            
Suez                                                    
35,000,000        20,04,1995
Ankara(ASKİ)AYB                                                                         
45,000,000        16,11,1995
Bursa            
DB                                             
258,400,000       
129,500,000         03,11,1993
Bursa           
AYB                                                                         
80.000,000         05,12,2000
Çeşme-Alaçatı 
DB                                            
24,000,000        
13,100,000         14,04,1998
Diyarbakır       
AYB                                                                     
32,000,000         17,12,1998
Eskişehir         
AYB                                                                     
38,500,000         14,12,2001
İzmit               
AYB                                                                     
50,000,000         
14,10,1996
Mersin            
AYB                                                                     
60,000,000          
11,10,2001
Tarsus             
KfW                                         
82,000,000         
19,400,000          
19,04,1999
Tarsus             
AYB                                        
82,000,000          
38,000,000          
22,04,1999
Tablo 4 – Türkiye'de su alanında dış finansman ile
yapılan projeler

Ülkemizde su alanında yapılan özelleştirmeler ve
sonuçlarına ilişkin bazı örnekler verelim.
 
1995 Yuvacık Barajı Özelleştirmesi (Yap-İşlet-Devret): İzmit
Şehri Kentsel ve Endüstriyel Su Temini Projesi'nin
Yap-İşlet-Devret kapsamına alınması üzerine, 17 Ocak 1995'te
İzmit Su Anonim Şirketi (İSAŞ) kurulmuştur. Şirketin kuruluş amacı,
"İzmit Belediyesi Evsel ve Endüstriyel Su Temini Projesi ile
ilgili olarak, İzmit Belediyesine arıtılmış ve ham su satmak için
Yuvacık Barajı, su arıtma tesisi, boru hatları, pompalama istasyonları
ve tesislerin proje, mühendislik ve inşaatının yapılması, bu
amaç için gerekli malzemelerin temini, yapılan tesisin test
edilmesi, işletmeye alınması, yönetilmesi, işletilmesi ve
bakımının yapılması" olarak belirlenmiştir. İSAŞ'ın
ortakları arasında %53,5 payla GAMA (Gama İnşaat Anonim Şirketi), %35
payla İngiliz Thames Water, %11,5 payla GÜRİŞ (Güriş İnşaat
ve Mühendislik Anonim Şirketi) bulunmaktadır.

Bakanlar Kurulu 1995'te İzmit Belediyesi'nin İSAŞ'a %39
hisse oranını geçmemek üzere ortak olabileceğine karar
vermiştir. Bunun üzerine Belediye, GAMA'ya ait hisselerin
%15'ini almıştır. Yine GAMA hisselerinin %7,5'i Mitsui &
Co. Ltd, %7,5'i ise Sumitomo tarafından alınmıştır. 
 

Yuvacık barajının yapımı ve işletmesi bu şirketlerden oluşan
konsorsiyuma verilmiştir. Barajın yapımı 1998'de bitmiş ve Ocak
1999'dan itibaren İZSU (İzmit Su ve Atıksu İdaresi) depolarına su
verilmeye başlanmıştır. 15 yıllık işletme süresi 2014 yılında
sona ererek baraj belediyeye devredilecektir. Yuvacık Barajı DSİ'nin
öngördüğü maliyetin çok üstünde bir
paraya mal olmuştur, yani YİD modeli projenin maliyetini neredeyse iki kat
oranında artırmıştır. Bu proje bugüne dek ve bugün dahi
yolsuzluklarla gündeme gelmiş, Kocaeli Belediye seçimleri
için tartışmaların temelini oluşturmuştur. Ayrıca anlaşma
gereği Hazine Müsteşarlığı tarafından ürün satın alma
garantisi verildiği için kullanılmayan suyun parası dahi
ödenmek zorunda kalmıştır. Bu ödenen paranın miktarı 1998-2006
yılları arasında 1,3 milyar dolardır. Tüm bu nedenlerden dolayı
İzmit Şehri Kentsel ve Endüstriyel Su Temini Projesi son derece
tartışmalı bir proje olmuştur.  

1995 Antalya Su ve Çevre Sağlığı Projesi: DB ve Avrupa Yatırım
Bankası kredileri ile Antalya kenti su hizmetleri, 1996 yılında su
işletmeciliği konusunda dünyanın en büyük şirketlerinden
biri olan Fransız Suez firması ile iki Türk AŞ olmak üzere
üç ortaklı bir konsorsiyum ile
sürdürülmüştür. (Suez Şirketi'nin
Türkiye'deki faaliyeti eskiye dayanmaktadır. Şirket, 19.
yüzyılın sonlarında Kadıköy-Üsküdar Türk Su
Şirketi'nin de işletmeciliğini yapmıştır. 1938 yılında bu şirket
millileştirilince Türkiye'yi terk etmek zorunda kalmıştır).
1996 yılında 10 yıllık sözleşme ile Antalya ili su dağıtım
işletmesi özelleştirmiştir. Özelleştirilmenin sonucu hem
kalitesiz hizmet sunumu, hem de Antalya halkının suyu aylık düzenli
%7 fiyat artışıyla almak zorunda kalması olmuştur. Faturalara eklenen
atık su bedelleri ise cabasıdır. Halkın tepkisinin iyice yükselmesi
Belediye'yi konuya müdahil olmaya yöneltmiştir. Su
hizmetlerini fahiş fiyatlarla vermesine karşın, 2002 yılında Konsorsiyum
tarafından kurulan ANTSU, "üstesinden gelinemez bir hal alan mali
zorluklar sebebiyle" faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldığını
açıklamış ve bu durum yüzünden Belediye'yi
suçlayarak Antalya Belediyesi'ni Uluslararası Tahkim'e
şikayet etmiştir.

1997 Adana Su Kanalizasyon İdaresi (ASKİ): Avrupa Yatırım Bankası (AYB)
finansmanı ve mali sözleşme kapsamında üç uluslararası
konsorsiyum ASKİ için faaliyetini sürdürmektedir. Bu
konsorsiyumlardan  VA TECH WABAG (Avusturya), Yüksel İnşaat
(Türkiye), ENER İnşaat (Türkiye)/SECO GROUP (İngiltere)
konsorsiyumu Adana Batı ve Doğu Atıksu ve Arıtma tesislerinin yapım ve
işletmesini üslenmiştir. MONTGOMERY WATSON(İngiltere)/SIGMATECH
Konsorsiyumu ise Doğu ve Batı Atıksu Arıtma tesisinin inşaat
kontrolörlük hizmetlerini üslenmiştir. GIBB
(İngiltere)/TÇT (Türkiye) Ortak Girişimi ise Doğu ve Batı
Atıksu Arıtma Tesisi ve Adana (Çatalan) İçme Suyu Projesi
Proje Birimi Teknik Asistanlığı görevini üslenmiştir.
 
1998 Çeşme-Alaçatı (ÇALBİR) Su İşletmesinin
Özelleştirilmesi: Çeşme'de ÇALBİR (Çeşme ve
Alaçatı Çevre Koruma Altyapı Tesisleri Yapma ve İşletme
Birliği) Dünya Bankası kredisi ile bir proje
gerçekleştirmiştir. ÇALBİR projesinin hedefleri:
•    Çeşme-Alaçatı bölgesinde su
temini ve kanalizasyon hizmetlerinin yönetimi için yeni yapısal
kurumlaşmayı gerçekleştirmek,
•    Özel işletmeci tarafından idare edilerek
söz konusu hizmetlerin etkinliğini arttırmak,
•    Söz konusu bölgede su kalitesi,
kanalizasyon hizmetleri ve çevre koşullarını iyileştirmek
olarak belirlenmiştir. Sonrasında ÇALBİR on yıl boyunca su temini
ve atıksu sistemini işletmek ve sürdürmek amacıyla bir Fransız
şirketi olan Compagnie General Des Eaux (CGE) ile Türk şirketi TEKSER
İnşaat ortaklığında özel bir konsorsiyumla bir sözleşme
imzalamıştır. Amacını yoksullar için kentsel hizmetlere erişim,
kirlilik yönetimi ve çevre sağlığı olarak tanımlamış
Çeşme-Alaçatı projesinin sonucunda ise 2001 yılında
içme suyunun metreküp atık su bedeli dahil fiyatı
İstanbul'da 400.000, Ankara'da 330.000, İzmir'de 440.000
TL iken Çeşmeliler bu suyu atık su bedeli hariç 1 milyon 100
bin liradan kullanmışlardır. Sonuç olarak bakıldığında ise ne
borulardaki su kaybı giderilmiş, ne yatırımlar
gerçekleştirilmiş, ne halka proje kapsamında vaat edilenler yerine
getirilmiştir. Buna rağmen halk yüksek su faturaları ödemek
durumunda kalmıştır.

Bursa Su Kanalizasyon İdaresi (BUSKİ) tarafından 5 Aralık 2000 tarihinde
Avrupa Yatırım Bankası (AYB) ile imzalanan Bursa Atıksu Projesi'nde
anahtar teslimi inşaatında 2002 tarihinde E.M.I.T S.p.A (İtalya) ile OTV
SA (Fransa), yine 2002 tarihinde yapılan sözleşmelerle müşavir
ortak ya da üretici, satıcı ve benzeri görevlerle ILF Consulting
Engineers (Avusturya), Tianjin Metals and Minerals Import and Export Co.Ltd.
(Çin) ve VAG Armaturen GmbH (Almanya) firmaları yer almıştır.
/>

Diyarbakır Su ve Kanalizasyon İdaresi (DİSKİ) Diyarbakır Atıksu Arıtma
Projesi'nin müşavirlik hizmetlerini DAR ve Tugal Çevre
Teknoloji firması üstlenmiş, müteahhitliğini ise Lurgi Bamag,
Passavat ve Vinsa üslenmiştir. Ana kolektörler ve pompa projesinin
müteahhitlik hizmetleri TEPE İnşaat ve Walter Bau tarafından yerine
getirilmektedir. Diyarbakır Kanalizasyon Aşama 1-2 Projelerinin
müşavirliğini GIBB-CES ve TIGRIS yapmakta, Alke Arsan ortak girişimi
ise müteahhitlik işlerini yürütmektedir.

Erzurum Büyükşehir Belediyesi İçme Suyu ve Arıtma Tesisi
Ana Beslenme Hatları Projesi Tekser-İnyapısal Konsorsiyumu tarafından
yüklenilmiş, proje bedeli ise 30 milyon Euro olarak belirlenmiştir.
/>

Konya Su ve Kanalizasyon İdaresi (KOSKİ) tarafından Temmuz 2002 tarihinde
uluslararası dış kredi ile ihale edilen Atıksu Arıtma Tesisi
Projesi'nin inşaatını ve bir yıl süreyle işletmesini SİSTEM
Yapı ve INIMA Türk-İspanyol ortak girişimi üstlenmiştir.
Projenin bedeli yaklaşık 28,5 milyon Euro'dur.

Fethiye Belediyesi Su Kanalizasyon İşletmesi tarafından
yürütülen Kanalizasyon projesi kapsamında pompa istasyonu ile
atıksu arıtma tesisinin inşası ve 42 ay süreyle işletmesi, Sistem
Yapı/DYWIDAG/GELSENWASSER AG Konsorsiyumu tarafından
üstlenilmiştir.

Siirt Su ve Kanalizasyon İşletmesi (SİSKİ) ilk etap ihalesini Alman DDC
Dorsch Consult Mühendislik-Mimarlık firması ile Su Yapı
Mühendislik ve Müşavirlik A.Ş ortak konsorsiyumu kazanmıştır.
Projenin maliyeti 32 milyon Euro'dur. Projenin %70'i hibe,
%30'u kredidir.

Sivas Belediyesi Atıksu Arıtma Tesisi ve İçme suyu Rehabilitasyonu
Projesi'nin finansmanında KfW (Almanya Kalkınma Bankası) tarafından
sağlanan yaklaşık 13 milyon Euro'luk kredi kullanılmaktadır.
Projenin müşavirlik hizmetleri Gauff Ingenieure GmbH (Almanya) ve Alter
Şirketi (Türkiye) Konsorsiyumu tarafından
yürütülmektedir. Projenin toplam maliyetinin 25 milyon Euro
olacağı tahmin edilmektedir.

Van Belediyesi KfW aracılığı ile Van İli Su Temini ve Atıksu Depolama
Hizmetleri Acil Önlemler Programı adı altında GKW Consult ve Gentek
Engineering müşavir firmaları ile çalışmalarını
sürdürmektedir.

Dünya Bankası'nın Haziran 2006'da hazırladığı
Türkiye'de Su Yönetimi raporunda, olası bir su sorununun
önlenmesi için DSİ'nin sulama projelerinden
vazgeçmesi önerilmiştir. Bu önerilerin Dünya
Bankası'ndan geldiği için mutlaka dikkate alınacağı
düşünülürse, yakın bir gelecekte DSİ'nin bu
fonksiyonunun da ortadan kalkacağı düşünülebilir. Öte
yandan halen DSİ Genel Müdürlüğü'nde sulama suyu
satış ve dağıtımının özel sektöre devredilmesi
çalışmaları sürmektedir. Bu kapsamda öncelikle
Diyarbakır-Silvan, Çukurova, Antalya ve Balıkesir-Manyas sulama suyu
özelleştirmelerinin altyapısı oluşturulmaktadır.

Su hizmetlerindeki bütün bu özelleştirmelere karşın su
kıtlığı ve kirliliği sorunu hiç gündemden
düşmemektedir. Örneğin İstanbul'da çarpık ve ranta
dayalı kentleşme ile plansız sanayileşme nedeniyle içme suyu
havzaları kirletilmiş ya da yok edilmiş, İstanbul'un su
ihtiyacını karşılayamaz duruma getirilmiştir. Bu soruna
çözüm olarak 180 km uzaklıktaki Melen Çayı
havzasından su getirme projesi başlatılmıştır. Melen Çayı
projesi, GAP'tan sonra ülkemizin en büyük projesi olarak
tanımlanmaktadır. Yatırım maliyeti yüksek olan proje Japon
hükümetinden alınan kredi yardımıyla
yürütülmektedir. Kredilerin geri ödemesi 2004 yılında
başlamış, ancak henüz proje tamamlanamamıştır.
 
Ancak İstanbul'un su sorununa bu proje de çözüm
olmamış ve deniz suyunun arıtılarak içme suyu elde edilmesi
projesi gündeme getirilmiştir. Bu da İstanbul halkına yüksek su
fiyatları olarak geri dönecek bir projedir.

Suyun ticarileştirilmesi yalnızca içme suyu ve kanalizasyon
hizmetlerinin ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesini
kapsamamaktadır; akarsuların, göllerin satışı da bu politikaların
bir parçasıdır. Türkiye'de başta Fırat, Dicle ve
Kızılırmak olmak üzere 12'den fazla akarsuyun ve göletin
kullanım haklarnın 49 yıla kadar vadelerle özel sektöre devri
söz konusudur. "Devletin boşa akan su kaynakları değerlendirme
girişimi" olarak tanıtılan bu proje, doğal kaynakların
metalaştırılması ve özelleştirilmesinin çok açık bir
ifadesidir. IMF ve Dünya Bankası eliyle dayatılan özelleştirme
programına harfiyen uyan ve bu yolda orman ve mera alanlarını satılığa
çıkaran siyasi iktidar, şimdi de akarsularımızı, göllerimizi
sermayeye peşkeş çekmek istemektedir.

AB Su Çerçeve Direktifi (SÇD)

Avrupa Birliği'nin su politikası konusundaki yaklaşımını en somut
ortaya koyan belge, AB Su Çerçeve Direktifi'dir.
AB'nin resmi su politikasının temelini oluşturan SÇD ile AB,
su yönetimi ve su kaynakları yönetimine bakışını ayrıntılı
olarak ortaya koymaktadır.
 
AB Parlamentosu'nda 2000 yılı Ekim ayında kabul edilen SÇD
ile, su ekonomik bir kaynak/meta olarak kabul edilmiştir. Bu
çerçevede ücretlendirilmesi ve "kullanan, kirleten
öder" prensibinin uygulanması istenmiştir. Bütünleşik
su yönetimi ve havza bazında yönetim savunulmuştur.
   
Kısaca SÇD bir meta olarak tanımladığı suyun yönetiminde de
yeni kurumlar, aktörler ve stratejiler tarif etmektedir. Su
havzalarının yönetimini amaçlayan havza bazında yönetim,
havzaları yönetenlerin su kaynaklarını da yönetmesini
beraberinde getirecektir. Bu noktada AB'nin Fırat ve Dicle'nin
(ki bu iki nehir toplam su kaynaklarımızın %28,5'i etmektedir)
suları için ileride bir "uluslararası su yönetimi"
kurmak istemelerini bu açıdan değerlendirmek gerekir.

AB Su Çerçeve Direktifi'nin oluşturulmasından sonra
ülkemizde su ile ilgili yapılan tüm araştırmalarda, tüm
kararlarda ve kredi alan tüm projelerde SÇD'de belirtilen
ilkeler temel alınmıştır.

Su Kapitalizmin Ticari Malı Değildir

Emperyalizm Dünya Bankası, İMF, Dünya Ticaret
Örgütü, Dünya Su Konseyi gibi tüm kurumlarıyla
şimdi de yaşamımıza, geleceğimize, suyumuza saldırıyor. İnsanlığın
ve tüm canlıların yaşam kaynağı olan suyu ticarileştirmek ve
özelleştirmek istiyorlar. Bunun altyapısını hazırlamak için
raporlar hazırlıyor, yasalar değiştiriyor, yeni kurumlar oluşturuyor,
forumlar yapıyor.

Dünya Su Konseyi'nin her üç yılda bir yaptığı
Dünya Su Forumlarının beşincisi 16-22 Mart 2009 tarihlerinde
İstanbul'da yapılacaktır. Bu foruma hazırlık için
dünyanın ve ülkemizin bazı bölgelerinde
"masumane" isimler altında toplantılar
gerçekleştirildi.

İşte bu toplantılardan biri de 09/09/2008 tarihinde İstanbul'da
gerçekleştirilen Sürdürülebilir Su Yönetimi
Konferansı idi. Bu konferansta TÜSİAD tarafından hazırlanan
Türkiye'de Su Yönetiminin Durumu: Sorunlar ve Öneriler
başlıklı raporu, TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Erdal
Karamercan okudu. "Su sorununun temelde suyun miktarının ve
kalitesinin yeterli olmamasından kaynaklandığı belirtilen" rapora
göre, "Su hizmetleri için hukuki ve idari
düzenlemelerin dağınık ve parçalı olduğu ve kurumlar
arasında yetki karmaşası yaşandı belirtildi". "Suyun
ekonomik bir mal olarak kabulünün son derece yüksek finansman
gerektirdiğini ve altyapı yatırımlarının zorunluluğunu ortaya
çıkardığını vurgulayan" rapor, "Bunun şebeke suyu
hizmetlerinde özel sektör katılımı seçeneğini
gündeme taşıdığını belirtti".  Devamında;
"Türkiye için şebeke suyu hizmetlerine özel
sektör katılımı düşünüldüğünde uygun
düzenleme rejimi, politika yapıcı kurumların
eşgüdümünde ve hizmetin özel sektör katılımına
açılması öncesinde tesis edilmeli. Bu yöntemle, toplam su
potansiyelinin kullanılması ve hizmet kalitesinin yükseltilmesini
mümkün kılacak yatırımların kamu kurum ve kuruluşları ile
yerel yönetimlerin karşılaştığı altyapı ve finansman sorunları
bertaraf edilebilecektir" denen raporla TÜSİAD çok
açık bir dille "su özelleştirilsin" buyurmuş oldu.
Suyun "ekonomik bir mal" olduğunun kabul edilmesini, bu
çerçevede ülkemizde de şebeke suyunun
özelleştirilmesi konusunda yasal düzenlemeler yapılmasını,
sonuçta içme suyu işletmesinin kendilerine verimesini
istemiştir. Bu talep elbette hükümet nezdinde hemen cevap
bulmuştur. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, "santrallerin
yanı sıra şehirlerin içme ve kullanma suyu dağıtma, faturalama ve
işletmesinin özelleştirilebileceğini" açıklayarak
şöyle demiştir: " Yap-İşlet-Devret kanununda çeşitli
kolaylıklar getirdik. İş adamlarından beklentim, sulama projeleri
yapmalarıdır. Devlet garantisi altında sulama tesislerini ihale ediyoruz.
(...) Bu konuda aşağı yukarı 50 milyar dolarlık bir yatırım pastası
var. Özel sektörün devreye girmesi isabet olur".

Bakan, AKP adına, halkın hakkı ve malı olan suyu, emperyalizme ve
işbirlikçi tekellere peşkeş çekeceklerini
açıkça ilan etmiştir. Emperyalist tekeller,
işbirlikçi burjuvazi ve AKP iktidarının bölüşeceği
pastanın büyüklüğünü de bu açıklamadan
öğrenmiş bulunuyoruz: 50 milyar dolar!

Ülkemiz ve Suyumuz Sahipsiz Değildir

Suyumuzun ticarileştirilmesine ve özelleştirilmesine  karşı,
2008 yılında, Mühendislik, Mimarlık ve Planlamada +İVME'nin de
içinde bulunduğu 80'e yakın demokratik kurum tarafından Suyun
Ticarileştirilmesine Hayır Platformu kuruldu. Suyun ticari bir mal olarak
görülmesine karşı çıkan platform, "Su kaynakları
halkın malıdır. Alınıp satılamaz, ticarileştirilemez, halkın su
kullanım hakkı engellenemez" diyerek İstanbul'da yapılacak 5.
Dünya Su Forumu'na karşı bir forum örgütleme
çalışmaları sürdürmektedir. Kuşkusuz bu, suyun tekeller
tarafından ticarileştirilmesine ve özelleştirilmesine karşı
mücadelenin sadece bir yanı ve başlangıç noktasıdır.

Platform içinde, gerek suyun özelleştirilmesi ve gerekse de
suyun özelleştirilmesine karşı mücadelenin nasıl olması
gerektiği konusunda birçok farklı yaklaşım söz konusudur.
Fakat Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu "Dünya
halklarının ortak malı olan su ve su kaynaklarının talan edilmesine ve
sermayeye peşkeş çekilmesine izin verilemeyeceği" noktasında
hemfikirdir ve bu noktada ortak bir mücadeleyi
öngörmektedir.

Su halkındır ve kuşkusuz suyun ticarileştirilmesinin en başta vuracağı
da yoksul halk kesimleridir. Bu anlamda su mücadelesi de ezilen,
emekçi halkın mücadelesidir.

Bitiremezken

Sermayenin gözünde suyun piyasadaki diğer ticari mallardan ya da
ürünlerden hiçbir farkı yoktur. Bu anlamda su hizmetlerinin
tüm halka götürülmesi yerine, yüksek su
fiyatlarını ödeyebilme gücüne sahip, az sayıdaki
müşteriye verilmesi politikasını savunmaktadırlar (Kullanan
Öder).

Çokuluslu su şirketleri her ne kadar serbest piyasa ekonomisini
savunduklarını, suyun fiyatlamasının da diğer ürünlerde
olduğu gibi piyasada oluşması gerektiğini savunsalar da, kendileri
tekelci niteliğe sahip olduklarından izledikleri politika da tekelci
özellikler göstermektedir. Bu nedenle özel su şirketlerine
dayalı su arz-talep sistemlerinin oluşturulması rekabetçi piyasa
koşullarını sağlamayacaktır. Bu durumda su sektöründe devlet
tekeli yerini emperyalist ve işbirlikçi tekellere bırakacaktır.
/>

Dünya su politikasının temelinde su kaynaklarının yönetimi
sorunu vardır. Suyun "kamu" ya da "özel
sektör" tarafından sahiplenilmesi ve işletilmesi  su
finansman modelinin turnosolunu oluşturmaktadır. Su kaynaklarını
yöneten o alanda tekel olacağı gibi hakimiyetini de kuracaktır.
/>

Dünya Bankasına göre merkezi yönetimler, su sisteminin
özelleştirilmesine yönelik kurumsal ve hukuksal altyapının
hazırlanmasına odaklanmalıdır, suyun  dağıtılmasını ve
işletilmesini şirketlere bırakmalıdır. Şirketler de suyun
işletilmesine talip olmaktadırlar. Çünkü suyun
işletilmesi pahalı değildir. Pahalı olan su yatırımlarıdır.

Ülkemiz 1980 yıllarından itibaren İSKİ modeliyle içme suyu
faturalandırmış, 1990'lı yıllarından itibaren de
emperyalist-kapitalist sistemin kurumlarının ve çokuluslu tekellerin
politikaları doğrultusunda suyun ticarileştirilmesi ve
özelleştirilmesiyle ilgili yasal düzenlemeler
başlatılmıştır.

Ülkemizde, su hizmetlerinde özelleştirmenin ilk adımları,
atıksu arıtma tesisleri, kanalizasyon hizmetleri ve YİD modelidir. Bu
alanda gerekli olan finansman ise büyük oranda dış kaynaklı
finansman olmuştur. Kullanılan dış finansman kaynağına bağlı olarak,
malların nereden alınacağı dahil olmak üzere bu hizmetlerin
yapımının ya dış firmalar ya da yerli-yabancı ortak konsorsiyumlar
tarafından üstlenilmesi şartı getirilmiştir. Bu firmalarda istihdam
edilen yerli-yabancı mühendis-mimar sayısı ve görev
bölümü, konunun ayrıca incelenmesi gereken bir başka
boyutunu oluşturmaktadır.

İçme suyu alanında ise yatırım maliyetlerinin fiyatlandırılması
ve maliyetin geri dönüşümü, kullanılan suyun
vergileriyle birlikte abonelerden (müşteri) alınması suyun
ticarileştirilmesidir. Bu ticaret bugün yerel yönetimlerce
yapılmaktadır. Önümüzdeki dönemde yapılmak istenense,
akarsuların, barajların, göllerin, derelerin ve tüm su
hizmetlerinin özelleştirilmesidir.

Dünya Su Konseyi'nin her üç yılda bir Dünya Su
Forumları düzenlemesinin amacı budur. 5. forumun İstanbul'da
yapılacak olması, suyumuzun yakın gelecekte benzer bir
süreçten geçirileceğinin göstergesidir.

Köylünün tarlasını bahçesini suladığı suya
sayaç takıldığında, evlerimizdeki su sayaçları
kontörlü sayaçlarla değiştirilip, paramız olmadığında
otomatik olarak sularımız kesilmeye başlandığında, özelleştirme
tüm vahim sonuçlarıyla ortaya çıkmış olacaktır.
Açlığın, yoksulluğun yanına susuzluk eklenecektir. Arjantin'den
Hindistan'a, Filipinler'e kadar birçok yerde suyu
özelleştiren bu emperyalist saldırıyla halk, bir yudum suya
muhtaç hale getirilmiştir.

Emekçiler, emekten, halktan yana olduğunu söyleyen tüm
güçler; bunu asla kabul etmemeliyiz. "Su kaynakları halkın
malıdır ve tüm canlılara aittir. Alınıp satılamaz,
ticarileştirilemez, özelleştirilemez. Halkın su kullanım hakkı
engellenemez" anlayışıyla mücadeleyi örgütleyip suyun
ticarileştirilmesine ve özelleştirilmesine karşı
çıkmalıyız. Bu mücadeleyi antiemperyalist, antikapitalist,
sınıfsal bir zeminde yürütmeliyiz.

KAYNAKÇA
1.    Çınar, Tayfun, Neoliberal Politikalar
Doğrultusunda İller Bankası, DSİ ve Belediyelerin Değişen Rolü,
Erişim: www.yayed.org.tr, 14.03.2009
2.    Salihoğlu, Serhat, Küresel Su Siyaseti Nedir?, Su
Yönetimi-Küresel Politika ve Uygulamalara Eleştiri adlı kitaptan,
der. Çınar, Tayfun; Özdinç, Hülya K., Memleket
Yayınları, Ankara, 2006
3.    Çınar, Tayfun, Su Yönetimi ve
Finansmanında Strateji, Model ve Aktörler, Su
Yönetimi-Küresel Politika ve Uygulamalara Eleştiri adlı kitaptan,
der. Çınar, Tayfun; Özdinç, Hülya K., Memleket
Yayınları, Ankara, 2006
4.    Çınar, Tayfun, Türkiye'de
İçme Suyu ve Kanalizasyon Hizmetleri: Yönetim ve Finansman, Su
Yönetimi-Küresel Politika ve Uygulamalara Eleştiri adlı kitaptan,
der. Çınar, Tayfun; Özdinç, Hülya K., Memleket
Yayınları, Ankara, 2006
5.    Taşkın, Taylan, Su Yönetiminde Neoliberal
"Reform" Girişimleri, Su Yönetimi-Küresel Politika ve
Uygulamalara Eleştiri adlı kitaptan, der. Çınar, Tayfun;
Özdinç, Hülya K., Memleket Yayınları, Ankara, 2006
6.    Mert, Aykan, İMF ve Dünya Bankası Su
Politikaları, Çok Uluslu Şirketlerin Türkiye'deki
Uygulamaları, TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi
7.    2007 Su Raporu, Çevre Mühendisleri Odası,
Erişim:
http://tmmob.org.tr/modules.php?op=modload&name=News&file=article&sid=2709,
14.03.2009
8.    Yılmaz, Gaye, Antikapitalist Mücadele
Örgütlenmeden Su Sorunu Çözülmeyecek, Erişim:
http://www.ekolojistler.org/antikapitalist-mucadele-orgutlenmeden-su-sor...,
14.03.2009
9.    Su Üzerine Küresel Politikalar, Erişim:
http://www.ekolojistler.org/su-uzerine-kuresel-politikalar.html,
14.03.2009
10.    www.dsi.gov.tr

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder