14 Temmuz 2010 Çarşamba

Bir suç duyurusu dilekçesi

Bir suç duyurusu
dilekçesi

"Eşim Erdener Demirel 1 Nolu F tipi
'Yüksek Güvenlikli' hapishanesinde tutuklu olarak
bulunmaktadır. Kendisi 16/06/2010 Çarşamba günü
hapishanede çıkan yangından etkilenmiş ve hapishaneye gelen
sağlık ekipleri eşimle beraber çok sayıda tutukluya müdahale
etmiştir.

'Yüksek Güvenlikli' bir hapishanede yangının
çıkış nedeni göz önünde bulundurulduğundan
böyle bir yangının çıkması çok
düşündürücüdür. Hapishanedeki yakınımıza
gönderdiğimiz bir dal kuru çiçek bile
'güvenlik' gerekçesiyle içeri alınmazken,
psikolojik sorunları olan bir tutuklunun süngerli odaya atılması ve
içeriye çakmak sokması büyük bir çelişkinin
olduğunu göstermektedir. Daha öncesinde de farklı birçok
hapishaneden psikolojik sorunları olan tutukluların süngerli odaya
koyulmalarından sonra intihar ederek hayatına son verdiği Adalet
Bakanlığı kayıtlarında da görülecektir.

Adalet Bakanlığı'nın B:03.0. CTE.0.00.00.04/ Sayı ve Ceza
İnfaz Kurumlarının Tahsis, Nakil İşlemleri ve Diğer Hükümler
Konulu olarak yayınlanan genelgesinin dördüncü
bölümünde 'Güvenlik' başlığı altında
sıralanan tedbirlerin altıncı maddesinde 'Can güvenliği
tehlike altında bulunan veya intihar riski olan hükümlü ve
tutuklular yakın takibe alınarak, kaldıkları bölümdeki
güvenlik önlemleri arttırılacak, özellikle intihara meyilli
olan kişilerin sürekli gözetim altında bulundurulması ve
bireysel terapiye tabi tutulması sağlanacaktır' şeklinde
açıkça belirtildiği halde kurumun tutukluyu süngerli
odaya atarak psikolojik sorunlarının tedavisi yerine ilerlemesine sebebiyet
verdiği açıktır. Kaldı ki kurumun bu tarz durumlara yaklaşımı
sadece sorun yaşayan tutuklunun değil, aynı zamanda diğer tüm
tutukluların da hayatını tehlikeye attığı, son yaşanan yangın
olayında açıkça görülmüştür. Aynı
şekilde Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
düzenlenen kanunun 6. maddesinin F bendinde belirtildiği üzere
'Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları
ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her
türlü tedbirin alınması zorunludur'. Yine aynı kanunun 6.
bölümündeki 34. maddenin E bendinde tutukluların
bulundukları hücrelerin kapılarının 'Ölüm, deprem
veya yangın gibi olağanüstü hallerde' açılacağı
belirtilmiş olmasına rağmen tutukluların yangın esnasında hücre
kapıları kilitlenmiştir. Tutukluların itirazları sonucu kapılar
açıldığında ise çoğu tutuklu dumandan etkilenmiştir.

Yangının çıkış nedeninin yanı sıra yangın sonrasında kurum
idaresinin yangına müdahale etmekteki yetersizliği de aynı şekilde
hayati tehlike doğurmuştur. Yeterli sayıda gaz maskesinin ve yangın
söndürme tüpünün bulunmayışı, yangın esnasında
kurumda bulunan görevli memurların korku ve paniğe kapılarak soğuk
kanlı davranamayışları, yangının çıktığı hücreye yakın
hücrelerdeki tutukluların çıkarılmalarının geciktirilmesi
nedeniyle çok sayıda tutuklunun dumandan etkilenerek
rahatsızlanmasını bir bütün olarak ele aldığımızda, ortada
idarenin büyük bir sorumsuzluğunun olduğu açıktır.

Son olarak yangından haberdar olduktan sonra hapishaneyi arayarak bilgi
almak istediğimde telefona çıkan memur, önemli bir şey
olmadığını, trafodan kaynaklı ufak bir yangının çıktığını
söyledi. İşin aslının öyle olmadığını ertesi gün
görüşe giderek eşimden öğrendim. 10'a yakın
tutuklunun dumandan zehirlenerek hastaneye kaldırıldığı, son derece
ciddi bir durum söz konusu iken kurum idaresinin arayan ailelere doğru
bilgi vermeyerek bizleri yanıltmaya çalışmasının izahı
mümkün değil. Yakınlarımızın güvenliğinden sorumlu olan
bir kurumun bu kadar çok eksik ve hatalı olmasının bir
gerekçesi olmamasıyla beraber bundan sonrası için de kurumun
hiçbir anlamda güvenilir olmadığı ortaya
çıkmıştır."

Beş yıldır yaşananlar

Yukarıda yazdıklarım aslında bir suç duyurusu dilekçesine
aitti, fakat ben bu dilekçeyi yazdıktan sonra bir süre
düşündüm ve bu dilekçeyi vermekten vazgeçtim.
Neden mi? Çünkü bugüne kadar hapishanede
yaşadığımız hak ihlalleri ile ilgili olarak yaptığımız hiç
ama hiçbir suç duyurusundan bir sonuç alamadık ve
hepsine "kovuşturmaya yer yoktur" kararı verildi.
Düşünün ki canınızdan çok sevdiğiniz
yakınlarınız, orda dört duvar arasında (evet orada olmalarının
elbette ki bir nedeni var ama bu onların can güvenliklerinin dahi
olmamasının normal karşılanması anlamına gelmemeli) ve onların
başına gelebilecek herhangi bir felakete ne engel olabiliyorsunuz, ne
müdahale edebiliyorsunuz ne de sorumlularının cezalandırılması
mümkün oluyor.
Eşim tutuklanalı beş yıl oluyor, bu beş yıllık süre
içerisinde Türkiye'deki hapishane gerçeğini
çok yakından tanıma şansım oldu. Kimi gün oldu,
görüşe gittiğimde eşimin vücudundaki morlukları kendi
gözümle gördüm, (hücre araması bahanesiyle gelip
saldıran asker ve gardiyanların marifeti ve bununla ilgili yapılan
suç duyuruları da sonuçsuz kaldı!) kimi gün
hücreden çıkarılırken ayakkabılarını aramada
çıkarmadıkları için aylarca görüş hakkımız
elimizden alındı. Kimi zaman mektup içerisine koyduğum bir kuru
çiçek "güvenlik" gerekçe
gösterilerek eşime verilmedi, kimi zaman da herhangi bir gazete
bayisinden rahatlıkla temin edebileceğimiz türden gazete ve dergiler
"sakıncalı" denilerek içeri alınmadı. Benim yaşım
25, yani öyle 80'li yıllarda darbe dönemlerinde Diyarbakır
hapishanesinde, Ulucanlar'da yaşananlara tanık olan ya da yaşamış
biri değilim ama bugün hapishanelerde yaşanmaya devam eden sorunlar
hâlâ o günlerden kalma, onlara benzer. Sizce de bunlar
düşündürücü şeyler değil mi?

Bizler de bu ülkenin vatandaşlarıyız, bizlerin de en az
Silivri'de yatan bazı "medyatik" tutuklular kadar hukuktan
yararlanmaya, haklarımızın verilmesine, yaşadığımız
haksızlıkların, hukuksuzlukların bu ülkenin milletvekilleri
tarafından sahiplenip meclis kürsüsünden dillendirilmesine
ihtiyacımız ve hakkımız var. Ama maalesef ki bunların hiçbiri
olmuyor. Bizim yaşadığımız sorunların, hukuksuzlukların hiç
kimsenin gözünde bir anlamı, önemi yok.

Ben Dersimliyim, eşim de öyle. Bizden (Kürtlerden) bu
ülkeyi sevip sahiplenmemiz isteniyor, biz bu ülkeyi değil,
yöneten zihniyeti sevmiyoruz. Ve yaşananlar gösteriyor ki, onlar
da bizi sevmiyor. Empati kurmak lazım, kendinizi benim yerime koyun ve
düşünün, siz benim yerimde olsaydınız sever miydiniz?

Bunları size neden yazdığımı da aslında tam olarak bilmiyorum ama en
azından ülkede yaşanan böyle şeylerin de olduğunu hatırlatmak
iyi olur gibime geliyor. Size de bize de kolay gelsin, malum memleketimiz
hiç durulmuyor.

Selin Demirel
Kaynak: href="http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=1007340&Date=14.07.2010&CategoryID=42">
Radikal

11 Temmuz 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder