CHP: Bildiğiniz Gibi... /
Sibel Özbudun
"Hiçbir işte gelecek
yoktur.
yoktur.
Gelecek, işin sahibindedir."[2]
CHP'de sadece lider değiş(tiril)di. Şişeden
çık(arıl)an ikinci Kemal, "ulusalcı" bir tercih ya da
Kemalizmin Kemalist icraatı olarak yorumlanmalıyken; unutulmaması gereken
devletin değişmeden CHP'nin de
değiş(tirile)mezliğidir…
çık(arıl)an ikinci Kemal, "ulusalcı" bir tercih ya da
Kemalizmin Kemalist icraatı olarak yorumlanmalıyken; unutulmaması gereken
devletin değişmeden CHP'nin de
değiş(tirile)mezliğidir…
-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kürt sorunu
konusundan kendisi pek söz etmiyor; soru olarak karşılaşmadığı
sürece. Bunu, neye bağlıyorsunuz?
konusundan kendisi pek söz etmiyor; soru olarak karşılaşmadığı
sürece. Bunu, neye bağlıyorsunuz?
Bir avukat arkadaşımla CHP genel başkanlığına getirilişinden,
hatta parti başkanlığına adaylığının açıklanmasından
önce Kılıçdaroğlu konusunda sohbet ederken, "Tıpkı
Ahmet Necdet Sezer gibi," demişti; "çalıp
çırpmamışlığından başka bir özelliği yok, son derece
statükocu…"
hatta parti başkanlığına adaylığının açıklanmasından
önce Kılıçdaroğlu konusunda sohbet ederken, "Tıpkı
Ahmet Necdet Sezer gibi," demişti; "çalıp
çırpmamışlığından başka bir özelliği yok, son derece
statükocu…"
CHP kurultayında yaptığı, yaklaşık bir saatlik konuşmayı
dinlerken, bu sözleri anımsadım. O kadar konuşup,
"Kürt" sözcüğünü bir kerecik olsun
terennüm etmemek… Teslim etmeli, kendi kategorisinde bir
başarı…
dinlerken, bu sözleri anımsadım. O kadar konuşup,
"Kürt" sözcüğünü bir kerecik olsun
terennüm etmemek… Teslim etmeli, kendi kategorisinde bir
başarı…
Neye mi bağlıyorum? Kılıçdaroğlu'nun başkanlığını
izleyince, hele ki bu "operasyon"u yürüten kişinin
Önder Sav olduğunu göz önüne aldığınızda, bunun esas
itibariyle, bir "yenilik/yenilenme" harekâtı değil,
kifayetsiz ve fazlasıyla yıpranmış, üstelik de "kaset
hadisesi"nin ardından yeniden başkanlığa getirilmesi partisine
müthiş ölçüde oy kaybettireceği belli olmuş bir
liderden CHP'yi kurtarma operasyonu olduğu açığa
çıkıyor.
izleyince, hele ki bu "operasyon"u yürüten kişinin
Önder Sav olduğunu göz önüne aldığınızda, bunun esas
itibariyle, bir "yenilik/yenilenme" harekâtı değil,
kifayetsiz ve fazlasıyla yıpranmış, üstelik de "kaset
hadisesi"nin ardından yeniden başkanlığa getirilmesi partisine
müthiş ölçüde oy kaybettireceği belli olmuş bir
liderden CHP'yi kurtarma operasyonu olduğu açığa
çıkıyor.
Kuşkusuz bu CHP'de bir söylem değişikliğini de birlikte
getirmekte. Parti, öyle gözüküyor ki altı okundan
"Cumhuriyetçilik", "Laiklik" ve
"Devletçilik"i (iktisadî değil, siyasal anlamında)
geri çekerek "Halkçılık"ı öne
çıkartacak bundan böyle. Ama ne partide ne de yeni liderinde,
2000'li yılların bol miktarda patlayıcı biriktirmiş, kırılgan
Türkiyesi'nde bu altı okun ne denli ilişkin ve ihtiyaç
karşılayıcı olduğunu tartışmaya açma iradesi
gözüküyor…
getirmekte. Parti, öyle gözüküyor ki altı okundan
"Cumhuriyetçilik", "Laiklik" ve
"Devletçilik"i (iktisadî değil, siyasal anlamında)
geri çekerek "Halkçılık"ı öne
çıkartacak bundan böyle. Ama ne partide ne de yeni liderinde,
2000'li yılların bol miktarda patlayıcı biriktirmiş, kırılgan
Türkiyesi'nde bu altı okun ne denli ilişkin ve ihtiyaç
karşılayıcı olduğunu tartışmaya açma iradesi
gözüküyor…
-Kılıçdaroğlu, Kürt sorunuyla ilgili sorulara, sorunun
ekonomik olduğunu ileri sürerek yanıtlar yetiştirmeye
çalışıyor. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir? Örneğin,
kurultaydaki konuşmasında Kılıçdaroğlu, sorunu salt işsizlik ve
yoksulluğa bağlayarak, "O bölgede önce istihdamı
sağlayacağız, o bölgede özelleştirme yapmayacağız, yatırım
için sıfır faizli teşvik vereceğiz. Mayınlı arazileri
köylülere vereceğiz, topraksız köylü kalmayacak"
ifadelerini kullandı. Bu bakış açısından ne
anlayabiliriz?
ekonomik olduğunu ileri sürerek yanıtlar yetiştirmeye
çalışıyor. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir? Örneğin,
kurultaydaki konuşmasında Kılıçdaroğlu, sorunu salt işsizlik ve
yoksulluğa bağlayarak, "O bölgede önce istihdamı
sağlayacağız, o bölgede özelleştirme yapmayacağız, yatırım
için sıfır faizli teşvik vereceğiz. Mayınlı arazileri
köylülere vereceğiz, topraksız köylü kalmayacak"
ifadelerini kullandı. Bu bakış açısından ne
anlayabiliriz?
Türkiye'nin geleneksel anaakım siyasasında Kürt sorunu
iki versiyonda ele alınageldi: "terör" sorunu ve
"geri kalmışlık/feodallik" sorunu.
iki versiyonda ele alınageldi: "terör" sorunu ve
"geri kalmışlık/feodallik" sorunu.
Sorunu "terör" olarak teşhis ettiğinizde,
çıkartacağınız sonuç, malum: her türlü
örtük/açık, kirli/temiz operasyonu mubah gören,
"kök-kazıyıcı", "terminatör" söylem
ve edimlere sarılacaksınız.
çıkartacağınız sonuç, malum: her türlü
örtük/açık, kirli/temiz operasyonu mubah gören,
"kök-kazıyıcı", "terminatör" söylem
ve edimlere sarılacaksınız.
"Geri kalmışlık/feodalite" teşhisi ise, sanırım
kalkınma iktisadı döneminden kalma, arkaik bir söylem. Toprak
reformuyla, istihdam yaratarak, yatırımları teşvik ederek vb.
Kürtlerin kolektif siyasal taleplerinin izale edilebileceğini sanan
iktisadî indirgemecilik.
kalkınma iktisadı döneminden kalma, arkaik bir söylem. Toprak
reformuyla, istihdam yaratarak, yatırımları teşvik ederek vb.
Kürtlerin kolektif siyasal taleplerinin izale edilebileceğini sanan
iktisadî indirgemecilik.
Aslına bakarsanız, her iki versiyon da, Kürtlerin siyasal
taleplerini, özerklik/bağımsızlık isteklerini gözlerden
gizlemeye, baskılamaya yönelik çözümlemelerdir. Dikkat
ederseniz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hiçbir iktidar partisi,
hiçbir zaman Kürtlerin taleplerini gerçek
içerikleriyle, yani ayrı bir siyasal kendilik olarak tanınma sorunu
olarak formüle etmeye yanaşmadı/yanaşmıyor. Salt bu tutum dahi,
vesayetçi bir anlayışın -ezelden ebede- süregittiğini
gösteriyor. Kürt sorununu "terör" sorunu olarak ya
da, "azgelişmişlik/bölgesel kalkınma" sorunu olarak
teşhis etmek, sorunla uğraşılması gereken alanda, siyasal düzlemde
baş etmekten uzak durmak anlamına gelmektedir. Bu, "Kürt
sorunu"na neo-liberal "bireysel haklar" açısından
yaklaşan ikircimli AKP hükümeti de dahil tüm bir Cumhuriyet
rejimi tarihinin geleneksel tutumudur.
taleplerini, özerklik/bağımsızlık isteklerini gözlerden
gizlemeye, baskılamaya yönelik çözümlemelerdir. Dikkat
ederseniz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hiçbir iktidar partisi,
hiçbir zaman Kürtlerin taleplerini gerçek
içerikleriyle, yani ayrı bir siyasal kendilik olarak tanınma sorunu
olarak formüle etmeye yanaşmadı/yanaşmıyor. Salt bu tutum dahi,
vesayetçi bir anlayışın -ezelden ebede- süregittiğini
gösteriyor. Kürt sorununu "terör" sorunu olarak ya
da, "azgelişmişlik/bölgesel kalkınma" sorunu olarak
teşhis etmek, sorunla uğraşılması gereken alanda, siyasal düzlemde
baş etmekten uzak durmak anlamına gelmektedir. Bu, "Kürt
sorunu"na neo-liberal "bireysel haklar" açısından
yaklaşan ikircimli AKP hükümeti de dahil tüm bir Cumhuriyet
rejimi tarihinin geleneksel tutumudur.
-Sizce, CHP iktidara geldiğinde, Kürt sorununda izleyeceği
yol, onyıllardır denenen yöntemlerin dışına çıkabilecek
mi?
yol, onyıllardır denenen yöntemlerin dışına çıkabilecek
mi?
Yeni lideri Kılıçdaroğlu'nun sözleri, partinin yeni
yetkililerinin açıklamaları, hele ki Mehmet Faraç gibi
"anti-terör" vurgulu bir gazetecinin yeni Parti
Meclisi'ne seçilmesi, bu konuda umutlanmayı
olanaksızlaştırıyor. AKP hükümeti, bu alanda CHP'nin
tahayyül edebileceğinden çok daha ileri adımlar atarak kendi
kapasitesinin sınırına gelmişken -TRT Şeş, Kürtçe
öğreniminin serbest bırakılması, üniversitelerde Kürt
kültürü araştırma enstitülerinin önünün
açılması, Kürtçe isim yasağının kalkması vb.-
Kürt sorununu ekmek meselesine indirgeyen söylemiyle CHP hangi
"yeni" adımları atabilir ki?
yetkililerinin açıklamaları, hele ki Mehmet Faraç gibi
"anti-terör" vurgulu bir gazetecinin yeni Parti
Meclisi'ne seçilmesi, bu konuda umutlanmayı
olanaksızlaştırıyor. AKP hükümeti, bu alanda CHP'nin
tahayyül edebileceğinden çok daha ileri adımlar atarak kendi
kapasitesinin sınırına gelmişken -TRT Şeş, Kürtçe
öğreniminin serbest bırakılması, üniversitelerde Kürt
kültürü araştırma enstitülerinin önünün
açılması, Kürtçe isim yasağının kalkması vb.-
Kürt sorununu ekmek meselesine indirgeyen söylemiyle CHP hangi
"yeni" adımları atabilir ki?
-CHP'nin, 'Kılıçdaroğlu
rüzgârı' ile birlikte, Kürt coğrafyasındaki
oylarını artırma şansı var mı?
rüzgârı' ile birlikte, Kürt coğrafyasındaki
oylarını artırma şansı var mı?
Ben, Kemal Kılıçdaroğlu'lu CHP'nin (Kamer
Genç faktörü nedeni ve belki de hemşericilik
kaygılarıyla) Dersim dışındaki Kürt illerinden yüksek oranda
oy alabileceğini sanmıyorum. Öncelikle, bu bölgelerdeki
politizasyonun geçim-endeksli olmaktan çoktan uzaklaştığı,
kimlik eksenli taleplerin, geri dönüşü zor bir biçimde
öndelik kazandığı için. Bölgede siyasallaşma, nicedir
Kürt kimliği ve İslamcılık ekseninde seyrediyor. Ağırlıklı
olarak lafta kalmaya mahkûm "ekmek politikası"nın bu
süreci değiştirebileceğini sanmıyorum.
Genç faktörü nedeni ve belki de hemşericilik
kaygılarıyla) Dersim dışındaki Kürt illerinden yüksek oranda
oy alabileceğini sanmıyorum. Öncelikle, bu bölgelerdeki
politizasyonun geçim-endeksli olmaktan çoktan uzaklaştığı,
kimlik eksenli taleplerin, geri dönüşü zor bir biçimde
öndelik kazandığı için. Bölgede siyasallaşma, nicedir
Kürt kimliği ve İslamcılık ekseninde seyrediyor. Ağırlıklı
olarak lafta kalmaya mahkûm "ekmek politikası"nın bu
süreci değiştirebileceğini sanmıyorum.
-Kılıçdaroğlu'nun Alevi ve Kürt olmasından
umutlanılmalı mı?
umutlanılmalı mı?
Yapmayın, gözüm; Ziya Gökalp'in, İsmet
İnönü'nün, Turgut Özal'ın Kürt, Cemal
Gürsel'in, Refik Koraltan'ın, ya da ne bileyim, Susurluk
kazasında Abdullah Çatlı'yla birlikte can veren polis
müdürü Hüseyin Kocadağ'ın Alevi olduğunu
unutuyor musunuz? Nasıl ki biyolojik olarak kadın olmak kadınların
kurtuluşundan yana olmayı getirmiyorsa, Alevî ve/veya Kürt olmak
da kendi başına, Kürtlerin, Alevîlerin
özgürlüğünden yana olmayı gerektirmez. Tam tersine,
Hegel'in "efendi-köle diyalektiği" diye betimlediği
durum çerçevesinde, kimi zaman ezilen ulus, din ya da cinsiyet
mensuplarının kraldan fazla kralcı olabileceğini tarih fazlasıyla
ispatladı.
İnönü'nün, Turgut Özal'ın Kürt, Cemal
Gürsel'in, Refik Koraltan'ın, ya da ne bileyim, Susurluk
kazasında Abdullah Çatlı'yla birlikte can veren polis
müdürü Hüseyin Kocadağ'ın Alevi olduğunu
unutuyor musunuz? Nasıl ki biyolojik olarak kadın olmak kadınların
kurtuluşundan yana olmayı getirmiyorsa, Alevî ve/veya Kürt olmak
da kendi başına, Kürtlerin, Alevîlerin
özgürlüğünden yana olmayı gerektirmez. Tam tersine,
Hegel'in "efendi-köle diyalektiği" diye betimlediği
durum çerçevesinde, kimi zaman ezilen ulus, din ya da cinsiyet
mensuplarının kraldan fazla kralcı olabileceğini tarih fazlasıyla
ispatladı.
-Kılıçdaroğlu bazı Alevi çevreleri, CHP'ye
küsmüş olanları etkileyebilecek mi sizce? Bu çevreler,
Kılıçdaroğlu'na destek verdikten sonra, yeniden bir nedamet
duygusu çekebilirler mi?
küsmüş olanları etkileyebilecek mi sizce? Bu çevreler,
Kılıçdaroğlu'na destek verdikten sonra, yeniden bir nedamet
duygusu çekebilirler mi?
Evet, etkiler. Aslına bakarsanız, bir şeyleryapabileceğine ilişkin
en ufak bir umut kırıntısı beslememekle birlikte, bir hafta-on gün
içerisinde Kılıçdaroğlu'nun ismi etrafında yaratılan
coşku fırtınasının, İstanbul sermayesinin Erdoğan'ın ipini
çektiğine delalet ettiğini düşünüyorum. Kanımca
Kılıçdaroğlu gelecek seçimlerin başbakanı olarak
kotarılmakta - iç ve dış sermaye çevreleri tarafından (bu
da yerli yersiz Nazım'dan şiirler patlatan, havuzlu villalara esip
köpüren, yoksul'cu bir aday için istihzalı bir tezat
olsa gerek…) Hemşehricilik, din kardeşliği, popülist
söylemden etkilenme, işsizlik ve yoksullaşmanın tepkisi,
AKP'nin sınır tanımaz kadrolaşma faaliyeti karşısında duyulan
ürküntü, Kılıçdaroğlu tarzı bir muhalefetin
Baykal'ın devlet-merkezci, hırçın söyleminden daha
etkili olabileceğine ilişkin umutlar… Bunların
tümünün seçimlerde bir "Kılıçdaroğlu
rüzgârı" estirmeye olanak sağlayacak ham malzemeyi
oluşturduğu, aşikar.
en ufak bir umut kırıntısı beslememekle birlikte, bir hafta-on gün
içerisinde Kılıçdaroğlu'nun ismi etrafında yaratılan
coşku fırtınasının, İstanbul sermayesinin Erdoğan'ın ipini
çektiğine delalet ettiğini düşünüyorum. Kanımca
Kılıçdaroğlu gelecek seçimlerin başbakanı olarak
kotarılmakta - iç ve dış sermaye çevreleri tarafından (bu
da yerli yersiz Nazım'dan şiirler patlatan, havuzlu villalara esip
köpüren, yoksul'cu bir aday için istihzalı bir tezat
olsa gerek…) Hemşehricilik, din kardeşliği, popülist
söylemden etkilenme, işsizlik ve yoksullaşmanın tepkisi,
AKP'nin sınır tanımaz kadrolaşma faaliyeti karşısında duyulan
ürküntü, Kılıçdaroğlu tarzı bir muhalefetin
Baykal'ın devlet-merkezci, hırçın söyleminden daha
etkili olabileceğine ilişkin umutlar… Bunların
tümünün seçimlerde bir "Kılıçdaroğlu
rüzgârı" estirmeye olanak sağlayacak ham malzemeyi
oluşturduğu, aşikar.
Doğrusunu isterseniz, ben esas olarak Kılıçdaroğlu
üzerine teksif olan umutların kısa sürede boşa
çıkmasının yaratacağı düşkırıklığının
yönelebileceği tepkileri düşündükçe
ürküyorum. Süregiden iktisadî kriz koşullarında
böylesi bir düşkırıklığı, "sol"dan (halkımızın
büyük bölümünün gözünde solun
sınırı CHP, ne yazık ki…) umudunu hepten yitiren kitlelerin
hızlı bir biçimde radikal sağ/faşizan partilere yönelmesine
yol açacaktır…
üzerine teksif olan umutların kısa sürede boşa
çıkmasının yaratacağı düşkırıklığının
yönelebileceği tepkileri düşündükçe
ürküyorum. Süregiden iktisadî kriz koşullarında
böylesi bir düşkırıklığı, "sol"dan (halkımızın
büyük bölümünün gözünde solun
sınırı CHP, ne yazık ki…) umudunu hepten yitiren kitlelerin
hızlı bir biçimde radikal sağ/faşizan partilere yönelmesine
yol açacaktır…
-Sadece mütevazi bir hayat yaşamak,
çalıp-çırpmamış olmak, ülkenin ciddi sorunlarını
çözmek için yeterli bir özellik mi?
çalıp-çırpmamış olmak, ülkenin ciddi sorunlarını
çözmek için yeterli bir özellik mi?
Hiç olabilir mi? Bunlar kuşkusuz güzel özellikler. Ama
kişiyi iyi bir edebiyatçı, yetkin bir besteci yapmayacağı gibi,
başarılı bir politikacı da yapmaz. Tabii politika, nihaî olarak
kaynakların dağıtımına ilişkin karar almaya ilişkin bir edim
olduğundan, çalıp çırpmamak, eşi-dostu, yandaşları
kayırmamak, bir politikacıdan beklenebileceklerin asgarîsi.
kişiyi iyi bir edebiyatçı, yetkin bir besteci yapmayacağı gibi,
başarılı bir politikacı da yapmaz. Tabii politika, nihaî olarak
kaynakların dağıtımına ilişkin karar almaya ilişkin bir edim
olduğundan, çalıp çırpmamak, eşi-dostu, yandaşları
kayırmamak, bir politikacıdan beklenebileceklerin asgarîsi.
Ama bu ülkede insanlar iktidarların gözlerinin içine
baka baka çalıp çırpmasından, eşi-dostu zengin etmesinden,
hemşehri, partidaşları kollamasından o denli bezdiler ki,
"dürüstlük imajı" bile para ediyor!
baka baka çalıp çırpmasından, eşi-dostu zengin etmesinden,
hemşehri, partidaşları kollamasından o denli bezdiler ki,
"dürüstlük imajı" bile para ediyor!
-Gandi benzetmesi için kısaca ne
söyleyebilirsiniz?
söyleyebilirsiniz?
Bu yakıştırma nasıl yapıldı, neden yapıldı aklım ermedi. Galiba
Kılıçdaroğlu'nun zayıf olması ve "sade lider"
imajından kaynaklandı…
Kılıçdaroğlu'nun zayıf olması ve "sade lider"
imajından kaynaklandı…
"Barış güvercini" Bülent Ecevit'in
"Kıbrıs fatihi"ne, "Çoban
Sülü"nün "Morrison Süleyman"a,
"Tansu Bacı/Ana"nın "Kürdistan fatihi"ne
tahvil olduğu bu "çabuk değişen deliler borsasında"
(A. İlhan) "Gandi Kemal"in nelere dönüşebileceğini
düşünmek, doğrusunu isterseniz beni
ürkütüyor…
"Kıbrıs fatihi"ne, "Çoban
Sülü"nün "Morrison Süleyman"a,
"Tansu Bacı/Ana"nın "Kürdistan fatihi"ne
tahvil olduğu bu "çabuk değişen deliler borsasında"
(A. İlhan) "Gandi Kemal"in nelere dönüşebileceğini
düşünmek, doğrusunu isterseniz beni
ürkütüyor…
Teşekkürlerim ve selamlarımla,
N O T L A R
[1] Newroz, Yıl:4, No:136, 1 Temmuz 2010…
[2] George Crane.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder