11 Aralık 2010 Cumartesi

Ormanların, Derelerin, Kıyıların ve Yaylaların Gözden Çıkarılması, Vatanın Gözden Çıkarılmasıdır

Ormanların, Derelerin,
Kıyıların ve Yaylaların Gözden Çıkarılması, Vatanın Gözden
Çıkarılmasıdır

"ORMANLARIN, DERELERİN,
KIYILARIN VE YAYLALARIN GÖZDEN ÇIKARILMASI, VATANIN GÖZDEN
ÇIKARILMASIDIR"

Son günlerde birbiri ardına gündeme taşınan yasa tasarıları
bir bütün olarak değerlendirildiğinde; başta ormanlar, dereler,
kıyılar, yaylalar ve doğal sit niteliği taşıyan alanlar olmak
üzere, vatan toprağının özenle korunması gereken
bölümlerinin büyük bir tehlikeyle karşı karşıya
kalacağı görülmektedir.

Büyük bir hızla sürdürülen, Orman Kanunu‘nun
2.b maddesi kapsamında arazilere yönelik çalışmalar, TBMM
Gündemine taşınmış olan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği
Koruma Kanunu Tasarısı bir bütün olarak değerlendirildiğinde,
doğa koruma açısından sistematik bir gerilemeye karşılık
gelmektedir.

Orman Kanunu‘nun 2.b maddesi uyarınca, işgale uğramış
ormanların orman sınırı dışına çıkarılması ve işgalcilere
satılmasıyla, basit bir hesapla ülkemizde 150 yıl boyunca
yangınlarda kaybedilenden daha fazla orman alanı, yeniden kazanılmamak
üzere yitirilmiş olacaktır.

Orman Kanunu‘nun 2‘nci maddesi b bendi gereğince orman
sınırları dışına çıkarılan alanlara yönelik
çalışmalar il müdürlükleri aracılığıyla, 3402
sayılı Kadastro Kanunu‘na 27 Ocak 2009‘da Resmi Gazete‘de
yayımlanan 5831 sayılı Kanun ile eklenen Ek-4‘üncü madde
uyarınca iki yıla yaklaşan bir zaman diliminde "sessizce"
sürdürülmektedir.

Çalışma kapsamında, bir yandan 2.b maddesine konu olan alan
sınırları güncellenir ve genişletilirken, diğer yandan Orman
Kadastro Komisyonları tarafından hazine adına orman dışına
çıkarma işlemi kesinleşen yerlerin de "fiili kullanım
durumlarına göre" (işgalci paylaşımına göre)
kadastroları tamamlanmakta, söz konusu alanlar işgal edenlere
satılabilir duruma getirilmektedir.

Geçmişte satışa ilişkin düzenlemenin kadastro
çalışmaları tamamlanıncaya kadar Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilmiş olması dikkate alınarak, bu kez 473.418
hektar
 büyüklüğe ulaşan bu alanların zaman alacak
olan kadastro çalışmaları, Kadastro Kanunu‘nda yapılan
değişiklikle öncelikle başlatılmıştır. Çalışma
tamamlandıktan ve söz konusu alanlar satılabilir parsellere
dönüştürüldükten sonra, anayasaya
aykırılığı tescilli
 satışa yönelik düzenlemenin
yeniden TBMM‘den geçirilmesi ve olası bir Anayasa Mahkemesi
kararı çıkıncaya kadar satışın tamamlanmasının
amaçlandığı anlaşılmaktadır. 

Yaz aylarında 2 hektar orman arazisinin yanması sonrasında, ekran
karşısında "ağıt yakan" ülkemizde, 2010 yılı verileri
esas alındığında (3.000 hektar/yıl orman yangını) 150 yıl boyunca
yaşanan orman yangınlarında kaybedilen alandan daha fazla orman alanı bir
kararla ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bu girişim, orman yangınları
ile mücadelede, bir metrekare ormanın yitirilmesini engellemeye
çalışırken yaşamını yitiren orman emekçilerinin
kemiklerini sızlatacaktır. 

Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı, var
olan bir eksikliği giderme yönündeki iyi niyetli arayışların
kötüye kullanılmasından daha çok, koruma
çabalarının "yatırım" adı altında
sürdürülen ve itiraz dinlemeyen "talan"
anlayışına terk edilmesidir.

Kanun Tasarısı, amaç maddesinden başlayarak "yatırım"
adı altında bu alanlara göz dikmiş olan "talan"
örgütleyicilerine karşı teslim bayrağını çekmektedir.
Yasada tek amaç koruma olması gerekirken, amaç maddesinde
yer verilen "...ulusal ve uluslararası öneme sahip tabii
değerlerin, biyolojik çeşitliliğin ve peyzajın muhafazası
ile koruma kullanma dengesi gözetilerek
sürdürülebilirliği
..." 
biçimindeki
"kullanmayı" amaç içine sokan
düzenlemeler, ülkemizin en önemli doğal değerlerinin
gözden çıkarıldığının belgesidir.

1996 yılında taraf olduğumuz Biyolojik Çeşitlilik
Sözleşmesinden doğan yükümlülüğümüz
nedeniyle, biyolojik çeşitliliğin ve tüm unsurlarının
ülke çapında korunması zorunluluktur. Tüm ülke
genelinde alan gözetmeksizin sözleşme hükümlerinin
uygulanması zorunluluğu tasarıyı "genel kanun" niteliğine
dönüştürmektedir.

Yapılan düzenleme ile "Milli Parklar Kanunu" ve
"Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu", gibi
"özel kanun" niteliğine sahip yasalar tarafından korunan
alanlar, "genel kanun" niteliğindeki bir düzenleme
içine doldurularak, "Maden Kanunu", "Turizmi Teşvik
Kanunu", "Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu" gibi
"özel kanun" niteliğini koruyan yasalar karşısında
koruma kararları üstünlüğünü
yitirmektedir.

 

Kanun Tasarısı"nın geçici 2‘nci maddesi ile yapılmak
istenen "...2863 sayılı Kanun kapsamında tescili
yapılmış doğal sit ve tabiat varlıkları
Ulusal Biyolojik
Çeşitlilik Kurulu tarafından değerlendirilir ve bu Kanunda
düzenlenen koruma statüsü özelliklerini taşıyanlara
uygun koruma statüsü verilir, özellikleri taşımayanların
ise mevcut statüleri sona
erer
..."
 biçimindeki düzenleme,
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları
tarafından "doğal sit" olarak belirlenerek koruma altına
alınmış, uzun yıllar baskılara, tehditlere rağmen ve bir çok
bölgede "yargı kararlarıyla" desteklenerek korunabilmiş
olan alanların, statüleri sonlandırılarak, rant uğruna
gözden çıkarılması
 anlamını taşımaktadır.

Yasa tasarısı ile korunması gereken alanlar "biyolojik
çeşitliliğe" indirgenirken, doğal sit ilan edilen alanlar
için kullanılan geniş tanım olan"Jeolojik devirlerle, tarih
öncesi ve tarihi devirlere ait olup, ender bulunmaları veya
özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli yer
üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli
alanlar" 
tanımı daraltılarak, özellikle jeolojik ve
jeomorfolojik yapıları nedeniyle sit ilan edilmiş olan kıyılar,
peri bacaları, yanardağ, volkan, lav akıntısı
 gibi oluşumları
kapsayan alanların korunmasından vazgeçilmektedir. Bugüne kadar
salt doğal sit niteliği nedeniyle yapılaşmadan
korunmuş kıyılar, dereler ve göllerin çevresindeki
alanlar tasarıyla "rant pazarı"na yeni ürün olarak
sürülmeye hazırlanmaktadır. 
  

Yasa tasarısı ile bilimsel çalışmayı zorunlu kılan, ulusal ve
uluslar arası nitelikte değer taşıyan alanlara ilişkin karar alma
yetkisi 14‘ü bürokratlardan oluşan 20 kişilik
kurula
 verilmekte, ülkemizin en önemli doğal değerleri,
görevleri koruma kararlarıyla çoğunlukla çelişen, bu
alanlardaki tahribatta en önemli paya sahip olan "Devlet Su
İşleri Genel Müdürü", "Maden İşleri Genel
Müdürü", "Enerji İşleri Genel
Müdürü"nün de içinde bulunduğu
"yönetici bürokratlara" emanet edilmektedir.
Yasalaşması halinde böylesi bir düzenleme, 87 yıllık
Türkiye Cumhuriyeti‘nde alınmış en koruma karşıtı karar
olarak tarihe geçecektir.

Biyolojik çeşitlilik üzerine kurgulanan Yasa Tasarısında
kültürel kaynak değerlerine hiç yer verilmezken,
"doğal özelliklerin" yanı sıra sahip olduğu
"kültürel değerler" nedeniyle milli park ilan edilmiş
alanların statüleri de tartışmalı hale gelmektedir. Bu kapsamda,
aşağıda yer verilen sorular benzeri sorulabilecek çok sayıda
soruya düzenleme içinde net yanıtlar bulunabilmelidir.

·    Türkiye‘nin dünya
ölçeğinde önemli milli parkları arasında bulunan ve
kaynak değerini 1915 Savaşları gibi tarihsel, kültürel
özellikler oluşturan "Gelibolu Tarihi Milli
Parkı"
 statüsünde ya da sınırlarında bir
değişiklik olacak mıdır?

·   Benzer biçimde milli park ilan edilmiş
olan "Troya Milli Parkı"nın ve Dünya kültür miras
listesine alınması için UNESCO tarafından milli park ilanı şart
koşulan "Göreme Tarihi Milli Parkı"nın
statüsü ne olacaktır? 

·    Ulusal Kurtuluş Savaşımızın en
önemli mekânlarından olan, Afyon‘un Kocatepe‘sini ve
Kütahya‘nın Dumlupınar‘ını içine alan ve tarihi
ve kültürel kaynak değerleri ile milli park ilan edilmiş
olan "Başkomutan Tarihi Milli
Parkı"
, tarihe mi
karışacaktır?   

·   Ülkemizde "Tabiat Parkı"
tanımının en önemli örneklerinden olan Polonez
kültürünün tek mekânsal temsilcisi olan
"Polonezköy Tabiat Parkı"nın statüsü ne
olacaktır?

·    Körfez kesimini de içine alan,
deniz ekosisteminin de milli park sınırları içinde
olduğu "Marmaris Milli Parkı" ranta terk mi
edilecektir?

·    Doğal özellikleri ile iç içe
geçen kültürel özellikler ve "kadimden beri"
sürdürülen yaylacılık faaliyetlerinin mekânsal
yansıması olan yaylacılık alanlarına sahip
olan "Kaçkarlar Milli Parkı"nın
statüsü korunabilecek midir?

En az biyolojik çeşitlilik kadar önemli, özgün
niteliklere sahip, doğa ile kültürün iç içe
geçtiği bu alanlarda, "kültürel" kaynak
değerlerinden nasıl vazgeçilecektir? Etle tırnak gibi iç
içe geçen bu yapı birbirinden nasıl ayrılacak ve tümden
statü dışına çıkarılacaktır?

Gündeme taşınan düzenlemelerin tasarıdaki haliyle
yasalaşmasıyla ülkemiz "dolar" yeşilini "doğa"
yeşiline tercih etmiş olacaktır. TMMOB Şehir Plancıları Odası olarak
ilgilileri girdikleri bu yanlış yoldan dönmeye, doğal ve
kültürel değerlerimizi sahiplenmeye, gözlemlenen bu mirasyedi
yaklaşımı terk etmeye çağırıyoruz.

Değerli basınımızın ve kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla
sunarız.

  

Necati UYAR
TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı

Kaynak: tmmob.org.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder