Kapsayıcı
Bağıntılarıyla Ermeni Soykırımı
TEMEL DEMİRER
"Adaletsizliği, bir
yangından
yangından
daha çabuk
önlemeliyiz."[1]
önlemeliyiz."[1]
Arat Dink'in, "100 yıl önce avdık,
şimdi yem olduk," diye özetlediği bir soru(n) üzerine
konuşmak kolay değil.
şimdi yem olduk," diye özetlediği bir soru(n) üzerine
konuşmak kolay değil.
Bunu "deneyeceğim"; hem de Ankara 2. Sulh
Ceza Mahkemesi'nin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün
kökeniyle ilgili iması yüzünden 1 (bir) TL tazminat
ödemeye mahkûm ettiği CHP'li Canan Arıtman'la ilgili
gerekçeli kararında, "TC vatandaşlarının, Ermeni veya başka
etnik kökenden gelmeleri mümkündür. Bu farklılık
devletin kültürel bir zenginliği olarak kabul edilir"
denilen resmî ikiyüzlülük coğrafyasında…
[Geçmeden bir not: T."C" Devleti, yurttaşlarına karşı
o denli güvensiz ki, farklı etnik kökenleri ulusun ya da toplumun
değil, "devletin" kültürel zenginliği
sayıyor!]
Ceza Mahkemesi'nin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün
kökeniyle ilgili iması yüzünden 1 (bir) TL tazminat
ödemeye mahkûm ettiği CHP'li Canan Arıtman'la ilgili
gerekçeli kararında, "TC vatandaşlarının, Ermeni veya başka
etnik kökenden gelmeleri mümkündür. Bu farklılık
devletin kültürel bir zenginliği olarak kabul edilir"
denilen resmî ikiyüzlülük coğrafyasında…
[Geçmeden bir not: T."C" Devleti, yurttaşlarına karşı
o denli güvensiz ki, farklı etnik kökenleri ulusun ya da toplumun
değil, "devletin" kültürel zenginliği
sayıyor!]
Evet, "resmî ikiyüzlülük
coğrafyasında" dedim; haksız değilim; çünkü bu
coğrafyada, örneğin "Kudurmuş Türk" derseniz TCK
301'den cezalandırılırsınız; "Kudurmuş Ermeni, Kürt,
Arap, Çerkez, Süryani" derseniz cezalandırılmanızı
iktiza eden bir şey yoktur!
coğrafyasında" dedim; haksız değilim; çünkü bu
coğrafyada, örneğin "Kudurmuş Türk" derseniz TCK
301'den cezalandırılırsınız; "Kudurmuş Ermeni, Kürt,
Arap, Çerkez, Süryani" derseniz cezalandırılmanızı
iktiza eden bir şey yoktur!
Coğrafyamızda "Yunan kahpedir, alçak
palikaryadır"; ayrıca "Değil Ermeni olmak, o kökenden
gelmek bile gâvur dölü olmaktır"; veya "Yahudi
cimri bezirgândır"; "Acem palavracıdır,";
"Arap Fellahtır, kalleştir, çünkü harpte bizi
arkadan vurmuştur"; "Moskof ayıdır";
"Çerkesler halayık, Bulgarlar çobandır";
"Kürtler kuyruklu"; Romanlar ise malum…
palikaryadır"; ayrıca "Değil Ermeni olmak, o kökenden
gelmek bile gâvur dölü olmaktır"; veya "Yahudi
cimri bezirgândır"; "Acem palavracıdır,";
"Arap Fellahtır, kalleştir, çünkü harpte bizi
arkadan vurmuştur"; "Moskof ayıdır";
"Çerkesler halayık, Bulgarlar çobandır";
"Kürtler kuyruklu"; Romanlar ise malum…
Hayır; bu önyargıların hücrelerimize dek
nüfuz ettiği yapıda zevahiri, "Hangi milletin tarihinde,
utanılacak sayfalar yoktur ki!"[2]
kolaycılığıyla geçiştiremeyiz!
nüfuz ettiği yapıda zevahiri, "Hangi milletin tarihinde,
utanılacak sayfalar yoktur ki!"[2]
kolaycılığıyla geçiştiremeyiz!
Resmî (tarih ile) ideolojinin
biçimlendirdiği yapıda bir egemenlik dili olarak
milliyetçilik, ırkçılığı yeniden ve durmadan
üretirken toplumsal öfke ve nefret duygularının ötekilere
yönel(til)mesine neden oluyor. Resmî ideolojinin
"biz"lik (Buna göre "biz", Türküz,
Müslümanız hatta Sünniyiz, erkeğiz, muhafazakârız...)
tanımına uymayan herkes ise, "öteki"dir,
"ötekileştirilen"dir…
biçimlendirdiği yapıda bir egemenlik dili olarak
milliyetçilik, ırkçılığı yeniden ve durmadan
üretirken toplumsal öfke ve nefret duygularının ötekilere
yönel(til)mesine neden oluyor. Resmî ideolojinin
"biz"lik (Buna göre "biz", Türküz,
Müslümanız hatta Sünniyiz, erkeğiz, muhafazakârız...)
tanımına uymayan herkes ise, "öteki"dir,
"ötekileştirilen"dir…
"Biz"lik kavramının biçimlenişinde
dinin/Müslümanlığın başından beri size="2">[3] başat bir rol oynadığının altını
özenle çizerek, Türk(iye) Müslümanlığının
milliyetçi özelliğine dikkat çekerek, Nuray Mert'in
şu saptamasını aktaralım: "Bu milliyetçilik dozu ile daha
demokratik bir ülke hayali kuramayız. Burası kesin!"
dinin/Müslümanlığın başından beri size="2">[3] başat bir rol oynadığının altını
özenle çizerek, Türk(iye) Müslümanlığının
milliyetçi özelliğine dikkat çekerek, Nuray Mert'in
şu saptamasını aktaralım: "Bu milliyetçilik dozu ile daha
demokratik bir ülke hayali kuramayız. Burası kesin!"
"Neden" mi?
Örneğin Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi'nin Trabzon'un Düzköy ilçesine
bağlı Çayırbağı beldesine hibe ettiği itfaiye aracını, belde
halkının bir bölümünün Diyarbakır'dan
gelmesinden ötürü istememesinden…
Belediyesi'nin Trabzon'un Düzköy ilçesine
bağlı Çayırbağı beldesine hibe ettiği itfaiye aracını, belde
halkının bir bölümünün Diyarbakır'dan
gelmesinden ötürü istememesinden…
Yani resmî ideolojinin bunu
içselleştirecek kadar işlevsel olmasından…
içselleştirecek kadar işlevsel olmasından…
Ya da kendine "solcu" diyen birisine bile,
"Yeryüzünde her ulusun, her dilin ille de bir devleti
olmasını öngören anlayış, bir kural yoktur," size="2">[4] dedirterek "Ulusların Kaderini Tayin
Hakkını" inkâr ettirecek kadar hâkim olmasından…
[Şunu sormazlar mı insana: Pekâlâ, devlet sahibi olan ulus
ve/veya diller bu ayrıcalıklarını neye borçlu? Neye dediniz,
askerî güçlerine mi?]
"Yeryüzünde her ulusun, her dilin ille de bir devleti
olmasını öngören anlayış, bir kural yoktur," size="2">[4] dedirterek "Ulusların Kaderini Tayin
Hakkını" inkâr ettirecek kadar hâkim olmasından…
[Şunu sormazlar mı insana: Pekâlâ, devlet sahibi olan ulus
ve/veya diller bu ayrıcalıklarını neye borçlu? Neye dediniz,
askerî güçlerine mi?]
"Ermeni Meselesi" denilen "Soykırım
Gerçeği"ni bu koordinatlarda tartışmak; tekrarlıyorum, kolay
değil!
Gerçeği"ni bu koordinatlarda tartışmak; tekrarlıyorum, kolay
değil!
Kolay olabilir mi? Kolay olması mümkün
mü? Elbette değil!
mü? Elbette değil!
Çünkü Kemal'den çok
Kemalist olan "majestelerinin muhalefeti"nin, "Darbecilik,
Kemalizm'in öz'üyle çelişir"; size="2">[5] veya "Kemalizme, devrimci
demokratlara karşı ideolojik saldırıları püskürtmek,
Türklerin ulusal gururunu savunmak bütün yurtseverlerin,
bütün sosyalist devrimcilerin ertelenmez
görevidir,"[6] buyurdukları
bir coğrafyadayız…
Kemalist olan "majestelerinin muhalefeti"nin, "Darbecilik,
Kemalizm'in öz'üyle çelişir"; size="2">[5] veya "Kemalizme, devrimci
demokratlara karşı ideolojik saldırıları püskürtmek,
Türklerin ulusal gururunu savunmak bütün yurtseverlerin,
bütün sosyalist devrimcilerin ertelenmez
görevidir,"[6] buyurdukları
bir coğrafyadayız…
Bu coğrafyanın bir "hatırlama" sorunu
vardır…[7]
vardır…[7]
Galiba "zor" olana buradan başlamak
gerek!
gerek!
HATIRLAMAK VE HATIRLATMAK
'Geçmişle Hesaplaşma/ Unutma
Kültüründen Hatırlama Kültürüne'
başlıklı yapıtında, "Hatırlama restoratif bir eylem
olmanı ötesinde, her türlü baskıya rağmen
gerçekleştirilen kurucu bir siyasal eylem, bir
'karşı hafıza'dır…
Hatırlamanın dili, yaraları iyileştiren, sağaltan bir dil değil,
adaleti talep eden bir dildir. Eylemi çağırır," derken;
muhtacı olduğumuz şeyi de resmeder Mithat Sancar…
Kültüründen Hatırlama Kültürüne'
başlıklı yapıtında, "Hatırlama restoratif bir eylem
olmanı ötesinde, her türlü baskıya rağmen
gerçekleştirilen kurucu bir siyasal eylem, bir
'karşı hafıza'dır…
Hatırlamanın dili, yaraları iyileştiren, sağaltan bir dil değil,
adaleti talep eden bir dildir. Eylemi çağırır," derken;
muhtacı olduğumuz şeyi de resmeder Mithat Sancar…
Marc Auge'nin, 'Unutma
Biçimleri' başlıklı kitabında, "Bana unuttuğunu
söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim," saptamasının
durmadan telaffuz edilmesinin; yani "unutmak" ve
"hatırlamak" sözcüklerine yüklenmiş
tarihsel-politik gerçekler üzerine konuşmanın çok
önemli olduğu bir süreçtir içinden
geçtiğimiz…
Biçimleri' başlıklı kitabında, "Bana unuttuğunu
söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim," saptamasının
durmadan telaffuz edilmesinin; yani "unutmak" ve
"hatırlamak" sözcüklerine yüklenmiş
tarihsel-politik gerçekler üzerine konuşmanın çok
önemli olduğu bir süreçtir içinden
geçtiğimiz…
Çünkü Herbert Marcuse, 'Tek
Boyutlu İnsan' yapıtındaki, "Tarihin bastırılması akademik
değil politik bir sorundur. Toplumun özgeçmişinin ve
dolayısıyla geleceğinin bastırılmasıdır," uyarısının
anımsanmasının "olmazsa olmaz" özellikler kazandığı
bilgisini yaygınlaştırıp, toplumsallaştırmak "Ermeni
Meselesi"nin kalkış noktasını oluşturur.
Boyutlu İnsan' yapıtındaki, "Tarihin bastırılması akademik
değil politik bir sorundur. Toplumun özgeçmişinin ve
dolayısıyla geleceğinin bastırılmasıdır," uyarısının
anımsanmasının "olmazsa olmaz" özellikler kazandığı
bilgisini yaygınlaştırıp, toplumsallaştırmak "Ermeni
Meselesi"nin kalkış noktasını oluşturur.
"Boşver!", "Unut!", vb.
buyrukların egemenlerin temel argümanlarından olması rastlantı
değildir; bastırılmış tarih, "boşvermenin/ unutturmanın"
eseridir…
buyrukların egemenlerin temel argümanlarından olması rastlantı
değildir; bastırılmış tarih, "boşvermenin/ unutturmanın"
eseridir…
Ancak süreç içinde hatırlama,
"unutturmaya" daima galebe çalar; tarihin istihza dolu
diyalektiğidir bu…
"unutturmaya" daima galebe çalar; tarihin istihza dolu
diyalektiğidir bu…
Friedrich Nietzsche'nin de işaret ettiği gibi,
"İnsan unutmayı bir türlü öğrenemeyip de hep
geçmişe bağlı kaldığı için şaşar durur kendine de:
İstediği kadar ileri ve çabuk yürüsün, zinciri ile
birlikte yürür, hızla akıp geçen olaylara bağlıdır gene
de. Şaşılacak bir şey: An, birden burada, bir yok, daha önce bir
hiç, daha sonra bir hiç, yine de bir hayal gibi yeniden gelir
ve daha sonraki bir an'ın rahatını kaçırır. Zaman
tomarından boyuna bir yaprak çözülür, düşer,
uçup gider-birden yeniden insanın kucağına geri döner. İşte
o zaman insan 'anımsıyorum...' der…" size="2">[8]
"İnsan unutmayı bir türlü öğrenemeyip de hep
geçmişe bağlı kaldığı için şaşar durur kendine de:
İstediği kadar ileri ve çabuk yürüsün, zinciri ile
birlikte yürür, hızla akıp geçen olaylara bağlıdır gene
de. Şaşılacak bir şey: An, birden burada, bir yok, daha önce bir
hiç, daha sonra bir hiç, yine de bir hayal gibi yeniden gelir
ve daha sonraki bir an'ın rahatını kaçırır. Zaman
tomarından boyuna bir yaprak çözülür, düşer,
uçup gider-birden yeniden insanın kucağına geri döner. İşte
o zaman insan 'anımsıyorum...' der…" size="2">[8]
Tarihin tahrif edilmiş egemen sunularına karşı W.
Benjamin'in, "Mücadele etmemiz gereken kişilerin
yüzleri maskelidir," sözünü unutmak
mümkün değilken; geçmişle hesaplaşma konusunda da
Kafkavari korkulardan, nisyandan, yeknesaklıktan kurtulmak hayati
oluyor.
Benjamin'in, "Mücadele etmemiz gereken kişilerin
yüzleri maskelidir," sözünü unutmak
mümkün değilken; geçmişle hesaplaşma konusunda da
Kafkavari korkulardan, nisyandan, yeknesaklıktan kurtulmak hayati
oluyor.
Egemen nisyan
kültür(süzlüğ)üne karşı hatırlama
kültürü Türkler açısından da
"inkâr politikasının kolektif kimlikte
yarattığı tahribat"ın ve dolayısıyla da
"1915'in Türkiye toplumu ve
'Türk kimliği' üzerindeki
travmatik etkileri"nin de aşılabilmesi imkânını devreye
sokacaktır…
kültür(süzlüğ)üne karşı hatırlama
kültürü Türkler açısından da
"inkâr politikasının kolektif kimlikte
yarattığı tahribat"ın ve dolayısıyla da
"1915'in Türkiye toplumu ve
'Türk kimliği' üzerindeki
travmatik etkileri"nin de aşılabilmesi imkânını devreye
sokacaktır…
Bunun içindir ki, unutmanın, tarihinden
kaçmanın kaçınılmaz bir günlük rutin olduğu
Türkiye'de, "Achkov guyrı zırgıvum e arekagi
carakaytnerits, isg mıdkov guyrı kharkhapum e havidenagan
khavarum,"[9] diyen Ermeni
Atasözü gibi Karin Karakaşlı da hepimize bir kez daha
anımsatır:
kaçmanın kaçınılmaz bir günlük rutin olduğu
Türkiye'de, "Achkov guyrı zırgıvum e arekagi
carakaytnerits, isg mıdkov guyrı kharkhapum e havidenagan
khavarum,"[9] diyen Ermeni
Atasözü gibi Karin Karakaşlı da hepimize bir kez daha
anımsatır:
"Hatırlamak irkiltici bir süreç...
Çünkü hatırladığın an, aslında unutmuş olmayı tercih
ettiğini kendine itiraf edersin… Biliyoruz, giderek daha fazlasını
biliyoruz. Ve hatırlamayı unuttuğumuzu, unutturulduğumuzu fark ediyoruz.
Adımızı yineliyoruz o yüzden sürekli. Her şey bir adla başlar
çünkü..."
Çünkü hatırladığın an, aslında unutmuş olmayı tercih
ettiğini kendine itiraf edersin… Biliyoruz, giderek daha fazlasını
biliyoruz. Ve hatırlamayı unuttuğumuzu, unutturulduğumuzu fark ediyoruz.
Adımızı yineliyoruz o yüzden sürekli. Her şey bir adla başlar
çünkü..."
TARİH VE TARİHÇİ
Tarih; insanlar arasındaki, toplumlar arasındaki
ilişkilerin tarihi olarak; "olup bitenler"in, "yapılıp
edilenler"in "nasıl"lığını ve
"niçin"liğini özellikle anlamaya yönelik bir
bilgi bağlamına işaret eder.
ilişkilerin tarihi olarak; "olup bitenler"in, "yapılıp
edilenler"in "nasıl"lığını ve
"niçin"liğini özellikle anlamaya yönelik bir
bilgi bağlamına işaret eder.
Bu çerçevede Doğan Özlem de, tarihin
ikili anlamına işaret ederek, "Tarih sözcüğü, hem
geçmişte kalan insani ve toplumsal olaylar topluluğunu, yani
'yaşanmış geçmiş'i adlandırmakta kullanılır; hem de
bu sözcükle, bu yaşanmış geçmişi konu edinen bilim,
'tarih bilimi' kastedilir," size="2">[10] der.
ikili anlamına işaret ederek, "Tarih sözcüğü, hem
geçmişte kalan insani ve toplumsal olaylar topluluğunu, yani
'yaşanmış geçmiş'i adlandırmakta kullanılır; hem de
bu sözcükle, bu yaşanmış geçmişi konu edinen bilim,
'tarih bilimi' kastedilir," size="2">[10] der.
Bilgi türleri içinde belki de en
çetrefil olan tarih nedir?
çetrefil olan tarih nedir?
Öncelikle ve elbette "Res Gestae" yani
insanın geçmişte yaptığı şey(ler).
insanın geçmişte yaptığı şey(ler).
Evet tarih, geçmişin, yitip gitmesini
önlemek için, onu şimdiye çekme çabasıdır.
Geçmişin şimdileştirilmesi (Vergegenwärtigung), şimdiye
çekilerek, saptanması (tespit edilmesi), yorumlanması, yeniden
kurgulanması (inşası)... etkinliklerini de içerir.
önlemek için, onu şimdiye çekme çabasıdır.
Geçmişin şimdileştirilmesi (Vergegenwärtigung), şimdiye
çekilerek, saptanması (tespit edilmesi), yorumlanması, yeniden
kurgulanması (inşası)... etkinliklerini de içerir.
Çünkü insan geçmişiyle
insandır. Geçmişini taşıyan varlıktır. Kendini anlamak
isteyen insan, geçmişiyle anlayabilir. Belleğimiz, nasıl
bireysel düzeyde geçmiş deneylerimizi taşıyıp,
yaşamımızın sürdürülmesine katkıda bulunuyorsa,
tarihimiz de, toplum olarak, kültür olarak, varolma
çabamızda geçmişimizi bize anımsatır.
Geçmişten öğrenmemize destek verir.
insandır. Geçmişini taşıyan varlıktır. Kendini anlamak
isteyen insan, geçmişiyle anlayabilir. Belleğimiz, nasıl
bireysel düzeyde geçmiş deneylerimizi taşıyıp,
yaşamımızın sürdürülmesine katkıda bulunuyorsa,
tarihimiz de, toplum olarak, kültür olarak, varolma
çabamızda geçmişimizi bize anımsatır.
Geçmişten öğrenmemize destek verir.
İnsan geçmişiyle derdi olan bir varlıktır.
Yaşadıklarını, yaşamış olduklarını düzenlemek, yorumlamak;
onlarla hesaplaşmak ister. İnsan en azından üç boyutlu
bir zaman içinde yaşayabilir, bu geçmişle
yüzleşmelerinde. Geçmişi şimdiye çekip, onunla
karşılaşırken, gelecek beklentisi içindedir. İnsan,
üç boyutlu zamanı, üç boyutuyla yaşamayı her
zaman başaramaz. Geçmişten korkabilir. Yaşadığı ağır
örselenmeleri anımsamak istemeyebilir. Geçmiş ona
dayanılmaz acılar verdiği için, onu unutmaya çalışabilir.
Hatta, acı veren geçmişini çarpıtabilir. "Mazi
kalbimde yaradır" tavrı, şimdiyi yaşama çabasında
yoğunlaşarak geçmişi unutmaya götürebilir. Gelecek
korkusu veya geleceğe boş vermişlik tavrı ile birleşince, üç
boyutlu zaman, bir boyuta, şimdiye indirgenmeye
çalışılır. İnsan kendini şimdide sıkıştırır.
Tarihi ve geleceği olmayan bir insan çıkar karşımıza.
En azından iki kez yoksullaştırılmış bir varlık!
Yaşadıklarını, yaşamış olduklarını düzenlemek, yorumlamak;
onlarla hesaplaşmak ister. İnsan en azından üç boyutlu
bir zaman içinde yaşayabilir, bu geçmişle
yüzleşmelerinde. Geçmişi şimdiye çekip, onunla
karşılaşırken, gelecek beklentisi içindedir. İnsan,
üç boyutlu zamanı, üç boyutuyla yaşamayı her
zaman başaramaz. Geçmişten korkabilir. Yaşadığı ağır
örselenmeleri anımsamak istemeyebilir. Geçmiş ona
dayanılmaz acılar verdiği için, onu unutmaya çalışabilir.
Hatta, acı veren geçmişini çarpıtabilir. "Mazi
kalbimde yaradır" tavrı, şimdiyi yaşama çabasında
yoğunlaşarak geçmişi unutmaya götürebilir. Gelecek
korkusu veya geleceğe boş vermişlik tavrı ile birleşince, üç
boyutlu zaman, bir boyuta, şimdiye indirgenmeye
çalışılır. İnsan kendini şimdide sıkıştırır.
Tarihi ve geleceği olmayan bir insan çıkar karşımıza.
En azından iki kez yoksullaştırılmış bir varlık!
Tarih belgelere dayanarak yazılır.
Geçmişle ilişkimizin tek yolu, ondan kalan izleri (Spuren)
izlemek, anlamak, yorumlamaktır. Geçmişin saptanması, bizi
geçmişteki olgulara götürecek belgeler
yardımıyla gerçekleşir.
Geçmişle ilişkimizin tek yolu, ondan kalan izleri (Spuren)
izlemek, anlamak, yorumlamaktır. Geçmişin saptanması, bizi
geçmişteki olgulara götürecek belgeler
yardımıyla gerçekleşir.
Kimi tarih yazıcıları belgeleri
"konuşturduklarını" söylerler. Onların yazdığı
tarihte belgeler konuşur. Kendisi konuşmaz. Tarafsız ve
nesneldir. Belgelere "konuşun" demiş ve belgeler
"konuşmaya" başlamışlardır. Onlara göre tarih,
geçmişte olup bitenlerin belgelere dayanarak, onları
çarpıtmadan, "doğru" anlayıp konuşturarak
anlatıldığı bir raporla dile getirilen bir geçmiştir. Kendisinden
hiçbir şey katmadan, belgeyi belge olarak konuşturduğunuzda,
"bilimsel" tarih yazıcılığını başarmış olursunuz.
Ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden, kimler tarafından
gerçekleştirilmiştir? Rapor edersiniz, olanı olduğu gibi,
"wie es eigentlich gewesen/ olanı gerçeğe uygun
biçimde", anlatmış olursunuz!
"konuşturduklarını" söylerler. Onların yazdığı
tarihte belgeler konuşur. Kendisi konuşmaz. Tarafsız ve
nesneldir. Belgelere "konuşun" demiş ve belgeler
"konuşmaya" başlamışlardır. Onlara göre tarih,
geçmişte olup bitenlerin belgelere dayanarak, onları
çarpıtmadan, "doğru" anlayıp konuşturarak
anlatıldığı bir raporla dile getirilen bir geçmiştir. Kendisinden
hiçbir şey katmadan, belgeyi belge olarak konuşturduğunuzda,
"bilimsel" tarih yazıcılığını başarmış olursunuz.
Ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden, kimler tarafından
gerçekleştirilmiştir? Rapor edersiniz, olanı olduğu gibi,
"wie es eigentlich gewesen/ olanı gerçeğe uygun
biçimde", anlatmış olursunuz!
Olanı olduğu gibi, nasılsa öyle, rapor etme
olanağı var mıdır? Bir kez, olan, geçmişin
"olanı" olduğu için, gözümüzle
görebildiğimiz bir olgu değildir. Olmuş olanın izini
olduğu gibi saptasanız bile, izi ile, belge ile, olgu arasında boşluğun
olup olmadığını bilme şansımız yok. Belge, olgu değildir! Belge
ile olgu arasındaki boşluk ancak yorumla doldurulabilir.
olanağı var mıdır? Bir kez, olan, geçmişin
"olanı" olduğu için, gözümüzle
görebildiğimiz bir olgu değildir. Olmuş olanın izini
olduğu gibi saptasanız bile, izi ile, belge ile, olgu arasında boşluğun
olup olmadığını bilme şansımız yok. Belge, olgu değildir! Belge
ile olgu arasındaki boşluk ancak yorumla doldurulabilir.
Belgenin tek doğru yorumunun kendi yorumumuz olup
olmadığı konusundaki kaygılar bir yana, olguların kendilerine
tanık olduğumuz durumlar için bile "olup bitene olduğu
gibi" tanıklık edip etmediğimiz tartışma konusudur. size="2">[11]
olmadığı konusundaki kaygılar bir yana, olguların kendilerine
tanık olduğumuz durumlar için bile "olup bitene olduğu
gibi" tanıklık edip etmediğimiz tartışma konusudur. size="2">[11]
Bunu, "tartışma konusu" olanı, asla
unutmamak gerek; hem de resmî ideolojinin hâlâ çok
güçlü olduğu, fazlasıyla "Prusyalı" olan
Türkiye'de...
unutmamak gerek; hem de resmî ideolojinin hâlâ çok
güçlü olduğu, fazlasıyla "Prusyalı" olan
Türkiye'de...
Yani biat, konformizm, önü iliklilik
kültür(süzlüğ)ünün hâkim olduğu;
askerî emir-kumanda zincirinin milliyetçilik ve millî
dâvâ tutkalının kırmızı çizgilerince
sınırlandığı koşullarda…
kültür(süzlüğ)ünün hâkim olduğu;
askerî emir-kumanda zincirinin milliyetçilik ve millî
dâvâ tutkalının kırmızı çizgilerince
sınırlandığı koşullarda…
El özet: Tarih (ve tarihçilik) muktedirlerin
oyuncağı olmamalı; "iktidar"a, "piyasa"ya
endekslenmemeli…
oyuncağı olmamalı; "iktidar"a, "piyasa"ya
endekslenmemeli…
TARİHE "NOT"
Ermeni Tehciri'nden beri yıllar geçmiş
olsa da, hâlâ tarihle yüzleşememişiz; yüzleşmeye de
niyet yok...[12]
olsa da, hâlâ tarihle yüzleşememişiz; yüzleşmeye de
niyet yok...[12]
Oysa, Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı tahkikat
encümeni kurmuş, olaydaki suçu tespit etmiş, bunları
kayıtlara, zabıtlara geçirmiş, hatta sorumlu gördüklerini
yargılamış, mahkûm etmiş. Fakat "hani belge, hani
belge?" diye diye, bizzat Osmanlı parlamentosunun belgelerini (illa
"belge" gerekiyorsa!) belgeden saymamışız.
encümeni kurmuş, olaydaki suçu tespit etmiş, bunları
kayıtlara, zabıtlara geçirmiş, hatta sorumlu gördüklerini
yargılamış, mahkûm etmiş. Fakat "hani belge, hani
belge?" diye diye, bizzat Osmanlı parlamentosunun belgelerini (illa
"belge" gerekiyorsa!) belgeden saymamışız.
"Konuyu tarihçilere bırakalım, onlar
tartışsınlar, siyasi bir mesele hâline getirmeyelim" diyenler
var. Sorunu tarihçiler tartışsın demek, olay dünde
kalmıştır, günümüzle bir ilgisi yok demek.
tartışsınlar, siyasi bir mesele hâline getirmeyelim" diyenler
var. Sorunu tarihçiler tartışsın demek, olay dünde
kalmıştır, günümüzle bir ilgisi yok demek.
Oysa, olay bir devlet suçuydu, bunun da sorumlusu
tetikçileriyle, suikastleriyle ünlü İttihatçı
önderlerdi. Cumhuriyet devleti 1915'i inkâr yoluna giderek,
ister istemez onu günümüze kadar taşımış oldu.
tetikçileriyle, suikastleriyle ünlü İttihatçı
önderlerdi. Cumhuriyet devleti 1915'i inkâr yoluna giderek,
ister istemez onu günümüze kadar taşımış oldu.
Bu noktada anımsatmadan geçemeyiz; Malta
sürgünlerinin büyük bir kısmı Cumhuriyet döneminde
önemli devlet görevlerine getirildiler.
sürgünlerinin büyük bir kısmı Cumhuriyet döneminde
önemli devlet görevlerine getirildiler.
Sait Çetinoğlu'nun da -çoğu
1934'te çıkarılan Soyadı Kanunu ile izlerini kaybettirdiği
için ancak bazılarını tespit edebildiği Tehcir
suçlularının Cumhuriyet dönemindeki görevleri
şunlardır:
1934'te çıkarılan Soyadı Kanunu ile izlerini kaybettirdiği
için ancak bazılarını tespit edebildiği Tehcir
suçlularının Cumhuriyet dönemindeki görevleri
şunlardır:
ABDÜLHALİK RENDA
Tehcir döneminin Bitlis ve Halep
Valisi, Talat Paşa'nın kayınbiraderi, 1917'de kısa
süreli Dahiliye Nezareti Müsteşarlığı yapan, Bitlis ve
Halep'teki Ermeni katliamlarından sorumlu olarak Abdülhalik
Bey, Malta dönüşü Çankırı Milletvekilliği,
İzmir Valiliği, 1924-1930 yılları arasında Maliye, Milli Savunma
Bakanlıklarında bulundu, Bahriye Bakanlığı'na vekalet
etti.1935'te TBMM Başkanlığı'na seçildi,
1946'ya kadar bu görevi yürüttü. Ardından Hasan
Saka Hükümeti'nde Devlet Bakanlığı yaptı.
Valisi, Talat Paşa'nın kayınbiraderi, 1917'de kısa
süreli Dahiliye Nezareti Müsteşarlığı yapan, Bitlis ve
Halep'teki Ermeni katliamlarından sorumlu olarak Abdülhalik
Bey, Malta dönüşü Çankırı Milletvekilliği,
İzmir Valiliği, 1924-1930 yılları arasında Maliye, Milli Savunma
Bakanlıklarında bulundu, Bahriye Bakanlığı'na vekalet
etti.1935'te TBMM Başkanlığı'na seçildi,
1946'ya kadar bu görevi yürüttü. Ardından Hasan
Saka Hükümeti'nde Devlet Bakanlığı yaptı.
ŞÜKRÜ KAYA
Tehcir sırasında Muhacirin ve Aşairin
Müdürü olan ve Halep ve Adana vilayetlerindeki tehcirden
sorumlu olan Şükrü Bey, Malta'dan kaçtıktan sonra
bir süre İtalya ve Almanya'da kaldı. Türkiye'ye
dönüşünden sonra Lozan'a giden heyete katıldı.
İzmir Belediye Başkanlığı yaptı. 1923'te Menteşe (Muğla)
Milletvekili oldu, 1924'ten Mustafa Kemal'in
ölümüne kadarki dönemde Tarım, Dışişleri ve
İçişleri Bakanlıkları yaptı.
Müdürü olan ve Halep ve Adana vilayetlerindeki tehcirden
sorumlu olan Şükrü Bey, Malta'dan kaçtıktan sonra
bir süre İtalya ve Almanya'da kaldı. Türkiye'ye
dönüşünden sonra Lozan'a giden heyete katıldı.
İzmir Belediye Başkanlığı yaptı. 1923'te Menteşe (Muğla)
Milletvekili oldu, 1924'ten Mustafa Kemal'in
ölümüne kadarki dönemde Tarım, Dışişleri ve
İçişleri Bakanlıkları yaptı.
REFET BELE
1916-1917 kışında Samsun ve havalisinin
Askerî Valisi olan Refet Paşa, Samsun yöresindeki Rumların
tehcirinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Malta'ya
gönderilmişti. Refet Paşa Cumhuriyet döneminde
İçişleri ve Milli Savunma Bakanlığı yaptı.
Askerî Valisi olan Refet Paşa, Samsun yöresindeki Rumların
tehcirinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Malta'ya
gönderilmişti. Refet Paşa Cumhuriyet döneminde
İçişleri ve Milli Savunma Bakanlığı yaptı.
HASAN TAHSİN UZER
Tehcir sırasında Van ve Erzurum Valisi
olarak Ermenilere yönelik katliamları yönettiği iddiasıyla
Malta'ya gönderilen Hasan Tahsin Bey, Malta
dönüşünde sırasıyla İzmir, Ardahan, Erzurum ve Konya
Milletvekili olarak Meclis'e girdi. 1935'ten vefat ettiği
1939'a kadar CHP'nin 'Olağanüstü Hâl
Valiliği' olan 3. Umumi Müfettişlik görevinde
bulundu.
olarak Ermenilere yönelik katliamları yönettiği iddiasıyla
Malta'ya gönderilen Hasan Tahsin Bey, Malta
dönüşünde sırasıyla İzmir, Ardahan, Erzurum ve Konya
Milletvekili olarak Meclis'e girdi. 1935'ten vefat ettiği
1939'a kadar CHP'nin 'Olağanüstü Hâl
Valiliği' olan 3. Umumi Müfettişlik görevinde
bulundu.
MİTHAT ŞÜKRÜ BLEDA
İttihatçıların Maarif Nazırı,
Tehcir sırasında İTC'nin Genel Sekreteri ve Maarif Nazırı olan
Mithat Şükrü Bey, Malta dönüşü Mustafa
Kemal'in birlikte çalışma teklifini reddederek
İzmir'e yerleşti ve ticaretle uğraştı. 1926 İzmir Suikastı
Davası'nda yargılanıp beraat ettikten sonra yine Mustafa
Kemal'in önerisi ile Sivas'tan bağımsız milletvekili
seçildi. Mustafa Kemal eğer Sivas'tan milletvekili
seçilemezse tüm Sivas seçimlerini iptal ettireceğini
söyleyerek kendine güvence vermişti. 1950'ye kadar
dört dönem milletvekilliği yaptı.
Tehcir sırasında İTC'nin Genel Sekreteri ve Maarif Nazırı olan
Mithat Şükrü Bey, Malta dönüşü Mustafa
Kemal'in birlikte çalışma teklifini reddederek
İzmir'e yerleşti ve ticaretle uğraştı. 1926 İzmir Suikastı
Davası'nda yargılanıp beraat ettikten sonra yine Mustafa
Kemal'in önerisi ile Sivas'tan bağımsız milletvekili
seçildi. Mustafa Kemal eğer Sivas'tan milletvekili
seçilemezse tüm Sivas seçimlerini iptal ettireceğini
söyleyerek kendine güvence vermişti. 1950'ye kadar
dört dönem milletvekilliği yaptı.
HALİL MENTEŞE
İttihat ve Terakki döneminin Meclis-i
Mebusan Reisi, Dahiliye, Adliye ve Hariciye Nazırı olan, Tehcir ve
savaş suçlarından dolayı İngilizlere Osmanlı yetkilileri
tarafından teslim edilen Halil Bey, Malta dönüşü devlet
katında görev almadı. 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası (TpCF) kuruluşuna katıldı. 1926'da İzmir Suikastı
Davası'nda yargılandı, beraat etti. 1931'de CHP'nin
bağımsız adayı olarak İzmir'den milletvekili oldu. 1948'e
kadar milletvekilliğini sürdürdü.
Mebusan Reisi, Dahiliye, Adliye ve Hariciye Nazırı olan, Tehcir ve
savaş suçlarından dolayı İngilizlere Osmanlı yetkilileri
tarafından teslim edilen Halil Bey, Malta dönüşü devlet
katında görev almadı. 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası (TpCF) kuruluşuna katıldı. 1926'da İzmir Suikastı
Davası'nda yargılandı, beraat etti. 1931'de CHP'nin
bağımsız adayı olarak İzmir'den milletvekili oldu. 1948'e
kadar milletvekilliğini sürdürdü.
ALİ CENANİ
Tehcir sırasında Halep Mebusu olan ve
Antep'teki binlerce Ermeniyi tehcirden sorumlu olan Ali Cenani
Bey, Malta dönüşünde milletvekilliği ve 1924-1926
arasında Ticaret Vekilliği yaptı.
Antep'teki binlerce Ermeniyi tehcirden sorumlu olan Ali Cenani
Bey, Malta dönüşünde milletvekilliği ve 1924-1926
arasında Ticaret Vekilliği yaptı.
ALİ ÇETİNKAYA
Teşkilât-ı Mahsusa üyesi, Afyon
Mebusu Kel Ali Cumhuriyet döneminin ünlü İstiklal
Mahkemesi'nin başkanı ve Nafıa Vekili'ydi.
Mebusu Kel Ali Cumhuriyet döneminin ünlü İstiklal
Mahkemesi'nin başkanı ve Nafıa Vekili'ydi.
AKA GÜNDÜZ
İTC Üyesi Hüseyin Enis Avni,
Cumhuriyet döneminde Aka Gündüz adını aldı ve 1932-1946
arasında milletvekilliği yaptı.
Cumhuriyet döneminde Aka Gündüz adını aldı ve 1932-1946
arasında milletvekilliği yaptı.
SABİT SAĞIROĞLU
Tehcir sırasında Harput (Elazığ) Valisi
olan ve Dersim bölgesindeki Ermeni katliamlarından sorumlu olarak
Malta'ya götürülen Sabit Bey TBMM'nin Erzincan
Milletvekilliği ile ödüllendirildi.
olan ve Dersim bölgesindeki Ermeni katliamlarından sorumlu olarak
Malta'ya götürülen Sabit Bey TBMM'nin Erzincan
Milletvekilliği ile ödüllendirildi.
AHMET MUAMMER CANKARDEŞ
İttihat ve Terakki'nin ateşli
üyesi, Tehcir sırasında Sivas ve Konya Valisi olan Ahmet Muammer
Bey, Ankara tarafından önce Sivas Mutasarrıflığına atandı,
ardından Sivas Milletvekili oldu.
üyesi, Tehcir sırasında Sivas ve Konya Valisi olan Ahmet Muammer
Bey, Ankara tarafından önce Sivas Mutasarrıflığına atandı,
ardından Sivas Milletvekili oldu.
ALİ MÜNİF YEĞENA
1913-1915'te Nafıa Nazırı,
1915-1916'da Lübnan Valisi, 1918'de İTC'nin Merkez
Komitesi üyesi olan ve Lübnan'da Ermenilere ve Marunilere
karşı katliamlardan dolayı Malta'ya götürülen Ali
Münif Bey, Cumhuriyet'in ilanından sonra Seyhan (Adana)
Belediye Başkanı, daha sonra Mersin ve Seyhan Milletvekili oldu.
1915-1916'da Lübnan Valisi, 1918'de İTC'nin Merkez
Komitesi üyesi olan ve Lübnan'da Ermenilere ve Marunilere
karşı katliamlardan dolayı Malta'ya götürülen Ali
Münif Bey, Cumhuriyet'in ilanından sonra Seyhan (Adana)
Belediye Başkanı, daha sonra Mersin ve Seyhan Milletvekili oldu.
MUSTAFA REŞAT MİMAROĞLU
1915'te İstanbul Siyasi Polis
Müdürü, 1917-1918'de Çankırı ve Bolu
Mutasarrıfı olan Mustafa Reşat Bey, Malta dönüşü
sırasıyla Tokat Mutasarrıflığı, Mülkiye Müfettişliği,
Adana Valiliği, Şûra-yı Devlet (Danıştay) Reisliği, İzmir
Milletvekilliği, CHP İstanbul İl Başkanlığı yaptı.
Müdürü, 1917-1918'de Çankırı ve Bolu
Mutasarrıfı olan Mustafa Reşat Bey, Malta dönüşü
sırasıyla Tokat Mutasarrıflığı, Mülkiye Müfettişliği,
Adana Valiliği, Şûra-yı Devlet (Danıştay) Reisliği, İzmir
Milletvekilliği, CHP İstanbul İl Başkanlığı yaptı.
ALİ İHSAN SABİS
Birinci Dünya Savaşı sırasında
Kolordu ve Ordu Kumandanı olan Ali İhsan Paşa, Van, Musul ve
Urmiye'de Hıristiyan katliamlarını bilfiil yönetmek ve
Kut'ül Ammare Kuşatması sonrası ele geçirilen
İngiliz savaş esirlerini öldürtmek suçundan
Malta'ya gönderilmişti. Malta dönüşü Batı
Cephesi 1. Ordu Kumandanlığı'na atandı ancak Cephe Komutanı
Albay İsmet Bey ile anlaşmazlık çıkardığından
Büyük Taarruz öncesi görevinden alındı ve emekliye
ayrıldı.
Kolordu ve Ordu Kumandanı olan Ali İhsan Paşa, Van, Musul ve
Urmiye'de Hıristiyan katliamlarını bilfiil yönetmek ve
Kut'ül Ammare Kuşatması sonrası ele geçirilen
İngiliz savaş esirlerini öldürtmek suçundan
Malta'ya gönderilmişti. Malta dönüşü Batı
Cephesi 1. Ordu Kumandanlığı'na atandı ancak Cephe Komutanı
Albay İsmet Bey ile anlaşmazlık çıkardığından
Büyük Taarruz öncesi görevinden alındı ve emekliye
ayrıldı.
SÜLEYMAN NECMİ SELMAN
Tehcir sırasında Samsun Mutasarrıfı olan
ve Samsun'da bazı Ermenilerin öldürülmelerinde
birinci derecede sorumlu olduğu gerekçesiyle Malta'ya
gönderilen Süleyman Nemci (Selmen) 1923'te Kastamonu
Valisi oldu ardından Samsun Milletvekili olarak TBMM'de görev
aldı.
ve Samsun'da bazı Ermenilerin öldürülmelerinde
birinci derecede sorumlu olduğu gerekçesiyle Malta'ya
gönderilen Süleyman Nemci (Selmen) 1923'te Kastamonu
Valisi oldu ardından Samsun Milletvekili olarak TBMM'de görev
aldı.
ZÜLFÜ TİGREL
Osmanlı Dönemi'nde Diyarbakır
Mebusu ve Diyarbakır Ermenilerine yönelik toplu katliamlarda rol
alan Zülfü Bey yeni dönemin Diyarbakır Milletvekiliydi.
Lozan'a giden heyete ise 'Kürt temsilcisi' olarak
katıldı.
Mebusu ve Diyarbakır Ermenilerine yönelik toplu katliamlarda rol
alan Zülfü Bey yeni dönemin Diyarbakır Milletvekiliydi.
Lozan'a giden heyete ise 'Kürt temsilcisi' olarak
katıldı.
ARİF FEVZİ
PİRİNÇÇİOĞLU
PİRİNÇÇİOĞLU
Osmanlı Dönemi'nin Diyarbakır
Mebusu Arif Fevzi Bey, yeni dönemde Diyarbakır Milletvekilliği ve
Nafıa Vekilliği yaptı.
Mebusu Arif Fevzi Bey, yeni dönemde Diyarbakır Milletvekilliği ve
Nafıa Vekilliği yaptı.
KARA VASIF
İTC'nin önde gelen
üyelerinden Kara Vasıf Bey, Milli Mücadele'ye Sivas
Milletvekili olarak katıldı ancak Mustafa Kemal'le ters
düşerek 1926 İzmir Suikastı Davası nedeniyle idam edildi.
üyelerinden Kara Vasıf Bey, Milli Mücadele'ye Sivas
Milletvekili olarak katıldı ancak Mustafa Kemal'le ters
düşerek 1926 İzmir Suikastı Davası nedeniyle idam edildi.
İSMAİL CANBULAT
İttihatçıların Emniyet Umum
Müdürü, İstanbul Şehremini ve Dahiliye Nazırı İsmail
Bey Malta dönüşü İstanbul Milletvekili olarak
TBMM'ye katıldı. Ancak o yoldaşları gibi şanslı değildi, 1926
İzmir Suikastı Davası'nda mahkûm olup idam edildi.
Müdürü, İstanbul Şehremini ve Dahiliye Nazırı İsmail
Bey Malta dönüşü İstanbul Milletvekili olarak
TBMM'ye katıldı. Ancak o yoldaşları gibi şanslı değildi, 1926
İzmir Suikastı Davası'nda mahkûm olup idam edildi.
FAZIL BERKİ TÜMTÜRK
Çankırı (Kastamonu) Mebusu iken
Sivas Valisi Muammer Bey'in yardımcısı olarak Sivas'taki
Ermeni katliamlarında önemli rol oynadığı gerekçesi ile
Malta'ya götürülen Dr. Fazıl Bey, Cumhuriyet
döneminde Kızılay Yönetim Kurulu üyeliği yaptı.
Sivas Valisi Muammer Bey'in yardımcısı olarak Sivas'taki
Ermeni katliamlarında önemli rol oynadığı gerekçesi ile
Malta'ya götürülen Dr. Fazıl Bey, Cumhuriyet
döneminde Kızılay Yönetim Kurulu üyeliği yaptı.
MUSA HİLMİ DEMOKAN
Tehcir'de Kırşehir Ermenilerine
yönelik suçlarından dolayı Malta'ya
götürülen Kırşehir Mutasarrıfı Musa Hilmi Bey daha
Malta'da iken TBMM'ye Kırşehir Milletvekili olarak
seçildi.
yönelik suçlarından dolayı Malta'ya
götürülen Kırşehir Mutasarrıfı Musa Hilmi Bey daha
Malta'da iken TBMM'ye Kırşehir Milletvekili olarak
seçildi.
İLYAS SAMİ BEY
Osmanlı Dönemi'nde Muş Mebusu
olan ulemadan Hacı İlyas Sami Bey, Malta dönüşü
sırasıyla Muş ve Bitlis Milletvekili oldu.
olan ulemadan Hacı İlyas Sami Bey, Malta dönüşü
sırasıyla Muş ve Bitlis Milletvekili oldu.
VELİ NECDET SÜNKITAY
Diyarbakır Ermenilerinin katledilmesinden
sorumlu olarak Malta'ya gönderilen Veli Necdet Bey, Malta
dönüşü resmî göreve atanmayan, ticarete atılan
nadir kişiden biriydi. 1937'de Ankara Ticaret Odası
Başkanlığı'nı yaptı.
sorumlu olarak Malta'ya gönderilen Veli Necdet Bey, Malta
dönüşü resmî göreve atanmayan, ticarete atılan
nadir kişiden biriydi. 1937'de Ankara Ticaret Odası
Başkanlığı'nı yaptı.
MEHMET ECZACIBAŞI
Erzincan'ın önemli ailelerinden
birine mensup, İTC üyesi Binbaşı Eczacı Mehmet Bey, Erzincan ve
Kemah'taki tehcir ve katliamlardan sorumlu olarak Malta'ya
götürülmüştü. Mehmet Bey, Cumhuriyet
döneminin ünlü Eczacıbaşı firmasının kurucusu
olacaktı.
birine mensup, İTC üyesi Binbaşı Eczacı Mehmet Bey, Erzincan ve
Kemah'taki tehcir ve katliamlardan sorumlu olarak Malta'ya
götürülmüştü. Mehmet Bey, Cumhuriyet
döneminin ünlü Eczacıbaşı firmasının kurucusu
olacaktı.
GALATALI ŞEVKET
Ticarete atılan bir başka Malta
sürgünü İTC döneminde İstanbul Merkez Kumandanı
Galatalı Şevket Bey'di.
sürgünü İTC döneminde İstanbul Merkez Kumandanı
Galatalı Şevket Bey'di.
KARA KEMAL
İTC'nin Merkez Komitesi üyesi,
İaşe Nazırı Kara Kemal Bey, Malta dönüşü İTC'yi
yeniden canlandırmaya çalıştı. 1926'da İzmir Suikastı
Davası'nda gıyabında idama mahkûm oldu. Yakalanacağını
anlayınca intihar etti veya öldürüldü.
İaşe Nazırı Kara Kemal Bey, Malta dönüşü İTC'yi
yeniden canlandırmaya çalıştı. 1926'da İzmir Suikastı
Davası'nda gıyabında idama mahkûm oldu. Yakalanacağını
anlayınca intihar etti veya öldürüldü.
Malta Sürgünleri arasında bulunan Yakup
Şevki (Subaşı) Paşa, Cemal (Mersinli) Paşa, Cevat (Çobanlı)
Paşa, Dr. Esat (Işık) Paşa, Ziya Gökalp, Hüseyin Cahit
(Yalçın), Ali Fethi (Okyar), Hüseyin Rauf (Orbay), Ahmet Agayef
(Ağaoğlu) gibi İttihat ve Terakki politikalarının oluşmasında ve
yürütülmesinde önemli rolleri olan kişilerin Cumhuriyet
döneminde milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık, generallik gibi
görevlerle taltif edildiklerini unutmayalım.
Şevki (Subaşı) Paşa, Cemal (Mersinli) Paşa, Cevat (Çobanlı)
Paşa, Dr. Esat (Işık) Paşa, Ziya Gökalp, Hüseyin Cahit
(Yalçın), Ali Fethi (Okyar), Hüseyin Rauf (Orbay), Ahmet Agayef
(Ağaoğlu) gibi İttihat ve Terakki politikalarının oluşmasında ve
yürütülmesinde önemli rolleri olan kişilerin Cumhuriyet
döneminde milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık, generallik gibi
görevlerle taltif edildiklerini unutmayalım.
Elbette Malta'ya gönderilmemiş yüzlerce
Tehcir ve savaş suçlusu vardı. Onlar da yargılanmadılar ve
Cumhuriyet döneminde önemli görevlere getirildiler.
Böylece savaş ve Tehcir suçluları Cumhuriyet'in
harcına katıldılar. Zaman içinde bu kişilerin
çocukları, torunları arasında da devletin önemli
görevlerine gelenler oldu. Böylece İTC zihniyeti (bazı
değişimler geçirmişse de en azından Ermeni Tehciri'ne
yaklaşım açısından) günümüze kadar geldi. size="2">[13]
Tehcir ve savaş suçlusu vardı. Onlar da yargılanmadılar ve
Cumhuriyet döneminde önemli görevlere getirildiler.
Böylece savaş ve Tehcir suçluları Cumhuriyet'in
harcına katıldılar. Zaman içinde bu kişilerin
çocukları, torunları arasında da devletin önemli
görevlerine gelenler oldu. Böylece İTC zihniyeti (bazı
değişimler geçirmişse de en azından Ermeni Tehciri'ne
yaklaşım açısından) günümüze kadar geldi. size="2">[13]
İNKÂR(CILIK) VE SORU(N)LAR
İTC zihniyeti, T."C"ye taşınmış ve
bugünde de mevcudiyetini sürdüren bir realite (yani
resmî ideoloji) olarak "Ermeni Meselesi"ndeki
inkârcılıkta yani Taner Akçam'ın, "inkâr
endüstrisi" adını verdiği size="2">[14] ve büyük
ölçüde Dışişleri mensupları ve Türk Tarih Kurumu
gibi resmî mahfillerin üretimi olan tezlerde
somutlanmaktadır.
bugünde de mevcudiyetini sürdüren bir realite (yani
resmî ideoloji) olarak "Ermeni Meselesi"ndeki
inkârcılıkta yani Taner Akçam'ın, "inkâr
endüstrisi" adını verdiği size="2">[14] ve büyük
ölçüde Dışişleri mensupları ve Türk Tarih Kurumu
gibi resmî mahfillerin üretimi olan tezlerde
somutlanmaktadır.
İnkar, özü itibariyle yok saymaktır!
Yok saymak da, bastırmaktır!
Mesela, Tayyip Erdoğan, Uygurların Çin
tarafından öldürülmesine tepki gösterirken, bu mezalimi
soykırıma benzetti.
tarafından öldürülmesine tepki gösterirken, bu mezalimi
soykırıma benzetti.
Etnik çatışmalarda, çok sayıda Uygur da
dahil, 150'den fazla insan hayatını kaybettiği herkesin bilgisi
dahilindeyken Erdoğan, "Çin'deki bu olaylar adeta
soykırımdır" diyor ve ekliyordu: "Çin
hükümetinden bu olaylara seyirci kalmamasını istiyoruz. Orada bir
vahşet yaşandığı açıkça ortada..."
dahil, 150'den fazla insan hayatını kaybettiği herkesin bilgisi
dahilindeyken Erdoğan, "Çin'deki bu olaylar adeta
soykırımdır" diyor ve ekliyordu: "Çin
hükümetinden bu olaylara seyirci kalmamasını istiyoruz. Orada bir
vahşet yaşandığı açıkça ortada..."
Çin'deki olayların kınanması gerektiği,
elbette kuşku götürmez. Ancak, "Sırça
köşklerde oturanlar etrafa taş atmamalıdır," deyişini
anımsatan başka faktörler de söz konusu.
elbette kuşku götürmez. Ancak, "Sırça
köşklerde oturanlar etrafa taş atmamalıdır," deyişini
anımsatan başka faktörler de söz konusu.
Örneğin "Ermeni Meselesi"ni
hâlâ kabul etmeyen, Kürtlere yönelik resmî
politikayı "açılım kapanı"yla sürdüren
Erdoğan, bir yandan onlarca Uygur'un öldürülmesini
soykırımla kıyaslarken, "Ermeni Meselesi"ni ve Kürtlerin
ulusal haklarına ilişkin inkâr siyasetini ısrarla sürdürme
gülünçlüğüne düşmektedir.
hâlâ kabul etmeyen, Kürtlere yönelik resmî
politikayı "açılım kapanı"yla sürdüren
Erdoğan, bir yandan onlarca Uygur'un öldürülmesini
soykırımla kıyaslarken, "Ermeni Meselesi"ni ve Kürtlerin
ulusal haklarına ilişkin inkâr siyasetini ısrarla sürdürme
gülünçlüğüne düşmektedir.
Burada sorulması gereken soru şudur: Uygurlara ya da
Doğu Avrupa ve Filistin topraklarındaki mezalimlere atfen soykırım
kavramını kullanmakta hiç tereddüt göstermeyen
Erdoğan'ın, "1915 olayları" dair nitelemesi inkâr
dışında nedir?
Doğu Avrupa ve Filistin topraklarındaki mezalimlere atfen soykırım
kavramını kullanmakta hiç tereddüt göstermeyen
Erdoğan'ın, "1915 olayları" dair nitelemesi inkâr
dışında nedir?
Neticede, resmî Türk kayıtlarına göre
bile, 1915'te öldürülen insanların sayısı 150
kişiden kesinlikle fazlaydı değil mi?
bile, 1915'te öldürülen insanların sayısı 150
kişiden kesinlikle fazlaydı değil mi?
Şimdi bunlar böyleyken; ya da "Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan 'Soykırım iddiasını reddediyoruz
çünkü atalarımız soykırım yapmış olamazlar' diye
haykırıyor. Türk milletinin ortak atası yoksa İttihatçılar
mı?"[15] sorusuna muhatapken;
Erdoğan Çanakkale Savaşı nedeniyle yaptığı konuşmada
"Tarihimiz temizdir" demişti...
Recep Tayyip Erdoğan 'Soykırım iddiasını reddediyoruz
çünkü atalarımız soykırım yapmış olamazlar' diye
haykırıyor. Türk milletinin ortak atası yoksa İttihatçılar
mı?"[15] sorusuna muhatapken;
Erdoğan Çanakkale Savaşı nedeniyle yaptığı konuşmada
"Tarihimiz temizdir" demişti...
Ötesi bir yana da, ulus-devlet tarihinin temiz
olması mümkün müdür?
olması mümkün müdür?
Ulus-devletlerin kuruluş hikâyesi,
ötekileştirme ve imhadan bağışık olabilir mi? "Olursa",
ulus-devlet olabilir mi?
ötekileştirme ve imhadan bağışık olabilir mi? "Olursa",
ulus-devlet olabilir mi?
1915 herkesin malumu…
Ya 1924'te Büyük Mübadele'yle
bir milyon Rum'un Yunanistan'a zorla
göçürülmesi, beş yüz bin Türk'ün
de Yunanistan'dan Türkiye'ye getirilmesi… 6-7
Eylül, vd'leri…
bir milyon Rum'un Yunanistan'a zorla
göçürülmesi, beş yüz bin Türk'ün
de Yunanistan'dan Türkiye'ye getirilmesi… 6-7
Eylül, vd'leri…
Veya 1964'te Kıbrıs "milli davası"
patlayınca rehine olarak dış politika malzemesi yapılan Anadolu
Rumları'nın her şeylerini geride bırakarak gözyaşları
içinde sürülmeleri…
patlayınca rehine olarak dış politika malzemesi yapılan Anadolu
Rumları'nın her şeylerini geride bırakarak gözyaşları
içinde sürülmeleri…
Ulus-devletin vatandaşlarına karşı suçları
da saymakla bitmez...
da saymakla bitmez...
Kürtlere yönelik utanç verici ulusal
baskı, zulüm ve imha olmasaydı bugün "Kürt
Açılımı" tartışılır mıydı?
baskı, zulüm ve imha olmasaydı bugün "Kürt
Açılımı" tartışılır mıydı?
Sonra Dersim Katliamı hatırlanır mıydı? Hrant
Dink'in, Rahip Santoro'nun öldürülmeleri
ulus-devlet tarihi dışında olabilir mi?
Dink'in, Rahip Santoro'nun öldürülmeleri
ulus-devlet tarihi dışında olabilir mi?
Hayır; ulus-devlet tarihimi temiz olamaz;
inkârcı politikalarla da temizlenemez!
inkârcı politikalarla da temizlenemez!
1915'e yani "Ermeni Meselesi"ne
gelince; zaten bir avuç kalmış ve güvercin tedirginliği
içinde yaşayan Ermenilerden neden bu denli korkuluyor ki?
gelince; zaten bir avuç kalmış ve güvercin tedirginliği
içinde yaşayan Ermenilerden neden bu denli korkuluyor ki?
Bu korkunun, sermayenin Türkleştirilmesi
hikâyesiyle, yani Ermenilerin malına mülküne el
konulmasıyla, yani ulus-devletin (ve ulusal ekonominin) inşasıyla
doğrudan ilişkisi var…
hikâyesiyle, yani Ermenilerin malına mülküne el
konulmasıyla, yani ulus-devletin (ve ulusal ekonominin) inşasıyla
doğrudan ilişkisi var…
Hikâye İttihat Terakki ile başlar,
Türkçülük ile beslenip, Güneş Dil teorisi ve
Türk tarih teziyle taçlandırılarak Kemalist ideoloji
biçimini alır; 12 Mart ve 12 Eylül'le de çatısı
tamamlanan bir "milli proje"ye denk düşer…
Türkçülük ile beslenip, Güneş Dil teorisi ve
Türk tarih teziyle taçlandırılarak Kemalist ideoloji
biçimini alır; 12 Mart ve 12 Eylül'le de çatısı
tamamlanan bir "milli proje"ye denk düşer…
"RESMİ GÖRÜŞ" VE
"DEVLET TAVRI"
"DEVLET TAVRI"
Bunların tümü, "resmî
görüş" ve "devletin tavrı"nda
özetlenir…
görüş" ve "devletin tavrı"nda
özetlenir…
"Resmî görüş"e
birkaç örnek:
birkaç örnek:
"Hikmet Özdemir'in araştırmasına
göre: 'Sadece 1915 yılı içersinde 120 bin Türk,
Doğu Anadolu'da bu isyanlarda öldürülmüştür.
Kim tarafından? Ruslar tarafından değil, Çanakkale'deki
savaşta da değil, sadece ve sadece Ermeni silahlı çeteler
tarafından öldürülmüştür.' Dönemin
Osmanlı yöneticileri Doğu Cephesi'ni güven altına
alabilmek için Ermenilerin zorunlu göçüne gereksinim
duymuşlardı."[16] Bu
böyleyse; Ermenilere yapılan her şey de "mübah"
oluyordu!
göre: 'Sadece 1915 yılı içersinde 120 bin Türk,
Doğu Anadolu'da bu isyanlarda öldürülmüştür.
Kim tarafından? Ruslar tarafından değil, Çanakkale'deki
savaşta da değil, sadece ve sadece Ermeni silahlı çeteler
tarafından öldürülmüştür.' Dönemin
Osmanlı yöneticileri Doğu Cephesi'ni güven altına
alabilmek için Ermenilerin zorunlu göçüne gereksinim
duymuşlardı."[16] Bu
böyleyse; Ermenilere yapılan her şey de "mübah"
oluyordu!
Bu kadar da değil elbet…
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürü Doç. Dr. Yusuf Sarınay, Ermeni iddialarıyla
ilgili olarak tarihin bir noktaya hapsedildiğini ve herkesin 1915 yılına
kilitlendiğini belirterek "Sorun bu tarihte başlamıyor. 1915 bir
sonuçtur" vurgusuyla ekliyor: "Başbakanlık Devlet
Arşivleri, 1910-1922 yılları arasında Anadolu'da 523 bin 955
Türk'ün Ermeni çeteleri tarafından katledildiğini
gösteriyor."
Müdürü Doç. Dr. Yusuf Sarınay, Ermeni iddialarıyla
ilgili olarak tarihin bir noktaya hapsedildiğini ve herkesin 1915 yılına
kilitlendiğini belirterek "Sorun bu tarihte başlamıyor. 1915 bir
sonuçtur" vurgusuyla ekliyor: "Başbakanlık Devlet
Arşivleri, 1910-1922 yılları arasında Anadolu'da 523 bin 955
Türk'ün Ermeni çeteleri tarafından katledildiğini
gösteriyor."
Mesela, mesela bu 523 bin 955 kişi doğruysa, bunların
arasında Kürt yok mu, olamaz mı?
arasında Kürt yok mu, olamaz mı?
Sonra da soluk soluğa ekliyor Hurşit Güneş,
"Birinci Dünya Savaşı'nda Anadolu'da
Müslüman halkın kayıpları 3 milyona, yani halkın
üçte birine yaklaşmaktaydı. Öte yandan, Balkanlar'da
1821-1925 arası yüzyıllık dönemde ise 5.5 milyon
Müslüman tebaa öldürülürken, 5 milyonu da
yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan koparılarak Anadolu'ya
hicrete zorlanmışlardı. Bu ıstıraplar hiç konuşulmuyor da,
Ermenilerin yaşadığı benzer koparılış hikâyesi soykırım olarak
karşımıza çıkarılıyor."
"Birinci Dünya Savaşı'nda Anadolu'da
Müslüman halkın kayıpları 3 milyona, yani halkın
üçte birine yaklaşmaktaydı. Öte yandan, Balkanlar'da
1821-1925 arası yüzyıllık dönemde ise 5.5 milyon
Müslüman tebaa öldürülürken, 5 milyonu da
yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan koparılarak Anadolu'ya
hicrete zorlanmışlardı. Bu ıstıraplar hiç konuşulmuyor da,
Ermenilerin yaşadığı benzer koparılış hikâyesi soykırım olarak
karşımıza çıkarılıyor."
Dikkat: "Sıradanlaştırılma" denilen tam
da bu!
da bu!
"Ermeni azınlık Birinci Dünya
Savaşı'nın başında ve çeşitli aşamalarında Türk ve
Müslüman kıyımını gerçekleştirdi," diyor
Türkaya Ataöv! Ya Ermeniler mi? "Gaflet, delalet ve
hıyanet" içinde tehcir yolunda hastalıktan
ölmüşler…
Savaşı'nın başında ve çeşitli aşamalarında Türk ve
Müslüman kıyımını gerçekleştirdi," diyor
Türkaya Ataöv! Ya Ermeniler mi? "Gaflet, delalet ve
hıyanet" içinde tehcir yolunda hastalıktan
ölmüşler…
Kolay mı?
"Çöküşümüzü
hızlandırmak için planlar yapıyor, üstümüzdeki
baskıyı arttırıyorlar. Demek ki Ermeni sorunu yok, Türkiye'nin
ortaçağ defterini kapatmamış olması sorunu var. Aynı
biçimde Kıbrıs sorunu da yok diyebiliriz," vurgusuyla ekliyor
Sina Akşin: "İşin esası şu: Türkiye'deki karşıdevrim
süreci yüzünden yaşanan çöküntüler
Batılılarda Sevr'i diriltme umudunu yeşertmiştir. Onlar Ermeni
sorununun içyüzünü araştırmak peşinde değiller,
Anadolu'yu Ermenistan ve Yunanistan yapmak hevesi içindeler.
Soykırım iddiası bu amaca götüren bir silahtır." size="2">[17]
hızlandırmak için planlar yapıyor, üstümüzdeki
baskıyı arttırıyorlar. Demek ki Ermeni sorunu yok, Türkiye'nin
ortaçağ defterini kapatmamış olması sorunu var. Aynı
biçimde Kıbrıs sorunu da yok diyebiliriz," vurgusuyla ekliyor
Sina Akşin: "İşin esası şu: Türkiye'deki karşıdevrim
süreci yüzünden yaşanan çöküntüler
Batılılarda Sevr'i diriltme umudunu yeşertmiştir. Onlar Ermeni
sorununun içyüzünü araştırmak peşinde değiller,
Anadolu'yu Ermenistan ve Yunanistan yapmak hevesi içindeler.
Soykırım iddiası bu amaca götüren bir silahtır." size="2">[17]
Yani ABD emperyalizminin "stratejik
müttefiki", "model ortağı" olmakla övünen
T."C", "Ermeni Meselesi" söz konusu olunca
birden "anti-emperyalist" kesiliyor!
müttefiki", "model ortağı" olmakla övünen
T."C", "Ermeni Meselesi" söz konusu olunca
birden "anti-emperyalist" kesiliyor!
Ya "Kıbrıs gibi, Ermeni meselesinde de derdimizi
anlatamadık. Neticede Ermeniler soykırıma tabi tutulduklarına
inandırıldı, dünyayı da buna inandırdı," diyen Avni
Özgürel'in hezeyanlarına sarılıyor…
anlatamadık. Neticede Ermeniler soykırıma tabi tutulduklarına
inandırıldı, dünyayı da buna inandırdı," diyen Avni
Özgürel'in hezeyanlarına sarılıyor…
Ya da Osmangazi Üniversitesi Tıp
Fakültesi'nden Prof. Dr. Metin Kale'nin, "Bu sorun,
bir akademik ve bilimsel sorun olmaktan çoktan çıkmış ve
tamamen siyasi olup siyaseten çözümlenecektir. Herkesin bir
biçimde bedel ödediği bu dramı "soykırım" diye
nitelendirerek Türk ulusunu karalamak haksızlıktır. Asırlardır
gösterilen her iyi niyeti ve hoşgörüyü Ermeniler, doğru
algılamamış, bir zaaf ve güçsüzlük belirtisi olarak
kabul etmişlerdir," diyen tehdidine…
Fakültesi'nden Prof. Dr. Metin Kale'nin, "Bu sorun,
bir akademik ve bilimsel sorun olmaktan çoktan çıkmış ve
tamamen siyasi olup siyaseten çözümlenecektir. Herkesin bir
biçimde bedel ödediği bu dramı "soykırım" diye
nitelendirerek Türk ulusunu karalamak haksızlıktır. Asırlardır
gösterilen her iyi niyeti ve hoşgörüyü Ermeniler, doğru
algılamamış, bir zaaf ve güçsüzlük belirtisi olarak
kabul etmişlerdir," diyen tehdidine…
Her iki uçta "Ermeni Meselesi"nde
aynı yerde buluşuyor: Müslümanların da, ulusalcıların da,
problemsiz anlaşıverdikleri konu, Ermeni düşmanlığıdır; hani
""Elhamdülillah ne mutluymuş Türküm
diyene!" ekseninde…
aynı yerde buluşuyor: Müslümanların da, ulusalcıların da,
problemsiz anlaşıverdikleri konu, Ermeni düşmanlığıdır; hani
""Elhamdülillah ne mutluymuş Türküm
diyene!" ekseninde…
Erdoğan'la, CHP Milletvekili Canan
Arıtman'ın kaçak durumdaki Ermenilerin Türkiye'den
sınır dışı edilmesini önerisinde buluşmaları tesadüf
değildir. Çünkü bu bir "devlet
tavrı"dır!
Arıtman'ın kaçak durumdaki Ermenilerin Türkiye'den
sınır dışı edilmesini önerisinde buluşmaları tesadüf
değildir. Çünkü bu bir "devlet
tavrı"dır!
ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler
Komitesi'nden sonra, İsveç Parlamentosu'nun kararı
ardından, "Bundan önce olduğu gibi bundan sonra da
Türkiye'nin tepkisi çok sert olacaktır," diyen
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun ahlâki
ölçüsü olmayan pragmatist-oportünist bir
savunmacı/ saldırgan devlet söylemi devreye giriyor. Ki bu da bir
"devlet tavrı"dır!
Komitesi'nden sonra, İsveç Parlamentosu'nun kararı
ardından, "Bundan önce olduğu gibi bundan sonra da
Türkiye'nin tepkisi çok sert olacaktır," diyen
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun ahlâki
ölçüsü olmayan pragmatist-oportünist bir
savunmacı/ saldırgan devlet söylemi devreye giriyor. Ki bu da bir
"devlet tavrı"dır!
LİNÇ VE SELENDİ İÇİN BİR
PARANTEZ
PARANTEZ
Bu tavrın tarihsel bağıntılarıyla, yani devlet
sırrı ve tarihsel gerçekler ile hesaplaşmadan linç(ler) ve
Selendi('ler) kaçınılmazdır!
sırrı ve tarihsel gerçekler ile hesaplaşmadan linç(ler) ve
Selendi('ler) kaçınılmazdır!
Resmî tarihin, devlet sırlarının ardında
katliamlar, linçler vardır.
katliamlar, linçler vardır.
"Milli Hassasiyet" gerekçeli
"Kontgerilla Örgütlenmesi" olarak linç, size="2">[18] "egemenlerin
'ötekiler'i yok etme, sindirme, kaçırma,
silahı"dır.[19]
"Kontgerilla Örgütlenmesi" olarak linç, size="2">[18] "egemenlerin
'ötekiler'i yok etme, sindirme, kaçırma,
silahı"dır.[19]
Anımsayın: yakın zaman önce dönemin
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah bir linç
girişimini, "Vatandaşın güzel tepkisi" diye
övüyordu. Yani resmî görüşün vatandaş
tanımı iki kategoriye işaret ediyordu: "vatandaş
linççiler" ve "ötekiler"…
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah bir linç
girişimini, "Vatandaşın güzel tepkisi" diye
övüyordu. Yani resmî görüşün vatandaş
tanımı iki kategoriye işaret ediyordu: "vatandaş
linççiler" ve "ötekiler"…
Bir, iki örnek verelim: Kadın Kürtçe
şarkı söyleyenlere "pis Kürtler" diye bağırdı,
arkadaşına "Ne biçim erkeksiniz bunlara sıkın" dedi ve
Özel Harekâtçı Polis Memuru Serkan Akbulut'un
açtığı ateş ile Emrah Gezer
öldürüldü…
şarkı söyleyenlere "pis Kürtler" diye bağırdı,
arkadaşına "Ne biçim erkeksiniz bunlara sıkın" dedi ve
Özel Harekâtçı Polis Memuru Serkan Akbulut'un
açtığı ateş ile Emrah Gezer
öldürüldü…
Edirne'de "Amerika defol, bu memleket
bizim" sloganıyla eylem yaptıkları ve DHKP-C üyesi oldukları
suçlamasıyla tutuklanan 5 arkadaşlarına destek vermek isteyen grup,
9 Ocak 2010'da bir kez daha linç edilmek istendi... Basın
açıklaması yapan 15 kişiye çevrede toplanan 200 kişi
saldırdı...
bizim" sloganıyla eylem yaptıkları ve DHKP-C üyesi oldukları
suçlamasıyla tutuklanan 5 arkadaşlarına destek vermek isteyen grup,
9 Ocak 2010'da bir kez daha linç edilmek istendi... Basın
açıklaması yapan 15 kişiye çevrede toplanan 200 kişi
saldırdı...
Ve de "Roman Açılımı"nın
başındaki Devlet Bakanı Faruk Çelik'in "lokal bir
olay" diye nitelediği Selendi…
başındaki Devlet Bakanı Faruk Çelik'in "lokal bir
olay" diye nitelediği Selendi…
TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanvekili ve MHP
Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ekici'nin, "Olayın
içini çok iyi bilmeyenler tarafından etnik ayrımcılığın
sonucu gibi veya tehcir gibi değerlendirilmiş olması meseleyi farklı
istikamete yönlendirir. Bu, işin özüne ve ruhuna uygun
değildir. Selendi, Gördes ve Manisa'da yaptığımız
incelemelerde bu olayın etnik ayrımcılık nedeniyle meydana gelmediğini
tespit ettik, bundan sevinç duyuyorum," diye tepetaklak etmeye
çalıştığı Selendi gerçeği hakkında Roman yurttaşlar,
"MHP'li Başkan olayları kışkırttı, Vali de bize
'burayı terk ediyoruz' diye kağıt imzalattı,"
diyorlar…
Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ekici'nin, "Olayın
içini çok iyi bilmeyenler tarafından etnik ayrımcılığın
sonucu gibi veya tehcir gibi değerlendirilmiş olması meseleyi farklı
istikamete yönlendirir. Bu, işin özüne ve ruhuna uygun
değildir. Selendi, Gördes ve Manisa'da yaptığımız
incelemelerde bu olayın etnik ayrımcılık nedeniyle meydana gelmediğini
tespit ettik, bundan sevinç duyuyorum," diye tepetaklak etmeye
çalıştığı Selendi gerçeği hakkında Roman yurttaşlar,
"MHP'li Başkan olayları kışkırttı, Vali de bize
'burayı terk ediyoruz' diye kağıt imzalattı,"
diyorlar…
Selendi'yi terk etmek zorunda kalan Romanlar,
"Olay günü halk Belediye Başkanı'nın anonsuyla
toplandı. Otomobil ezen dozer belediyenindi. Olaylarda silah da atıldı.
Baskıların geçmişi bir yıl öncesine uzanıyor," diye de
ekliyorlar…
"Olay günü halk Belediye Başkanı'nın anonsuyla
toplandı. Otomobil ezen dozer belediyenindi. Olaylarda silah da atıldı.
Baskıların geçmişi bir yıl öncesine uzanıyor," diye de
ekliyorlar…
Sürülenlere, "Geri gelin, Selendi halkı
sizi bekliyor," mesajı götüren Selendi Belediye Başkanı
Nurullah Savaş'a, Romanlar "Selendi halkından
ürküyoruz," yanıtını verirken, birçok Selendili de
bu talebin Belediye Başkanı'nın kendini aklama projesi olarak
değerlendirerek Romanları geri istemediklerini yinelediler.
sizi bekliyor," mesajı götüren Selendi Belediye Başkanı
Nurullah Savaş'a, Romanlar "Selendi halkından
ürküyoruz," yanıtını verirken, birçok Selendili de
bu talebin Belediye Başkanı'nın kendini aklama projesi olarak
değerlendirerek Romanları geri istemediklerini yinelediler.
Oysa "Artık ölsek de dönmeyiz,"
diyen Romanların çoğu 35 yıldır Selendi'de yaşıyordu.
Çoğu tütün işçisiydi…
diyen Romanların çoğu 35 yıldır Selendi'de yaşıyordu.
Çoğu tütün işçisiydi…
Evleri yakılan 72 Roman yurttaşa vali "Kendi
rızamla ayrılıyorum" yazılı kâğıt imzalattı. Valinin
onlara kâğıt imzalattırırken, "Siz hiç aynaya
baktınız mı, önce aynaya bakın," dediğini
anlatıyorlardı…
rızamla ayrılıyorum" yazılı kâğıt imzalattı. Valinin
onlara kâğıt imzalattırırken, "Siz hiç aynaya
baktınız mı, önce aynaya bakın," dediğini
anlatıyorlardı…
"Roman vatandaşlar birçok insan hakkı
ihlâline uğradılar. Yerleşim özgürlükleri ihlâl
edildi, başka bir yere taşınmak zorunda kaldılar, hatta belki yaşam
hakları tehdit altına girdi," diye değerlendiriyordu
Selendi'deki olayları TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Başkanı Zafer Üskül de…
ihlâline uğradılar. Yerleşim özgürlükleri ihlâl
edildi, başka bir yere taşınmak zorunda kaldılar, hatta belki yaşam
hakları tehdit altına girdi," diye değerlendiriyordu
Selendi'deki olayları TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Başkanı Zafer Üskül de…
Sonra da Selendi'den sürülen Romanlara
Manisa Valisi Manisa Valisi Celalettin Güvenç, şöylesine
bol kepçe "vaatler"de bulunmuştu: "Kızılay Genel
Müdürlüğü acil olarak 20 prefabrik ev kurmayı
taahhüt etti... Bu insanlarımızın çocuklarını süratle
okula başlatacağız... Belirli bir süre gıda yardımı yapacağız...
İleri dönemlerde iş sahibi olmaları için gerekli
önlemleri alacağız... Romanlar için Salihli'de kiralık
ev arıyoruz. Ev bulunamaması hâlinde Kızılay'dan temin edilen
prefabrik evlere yerleştirilip, aile başına 1000 TL maddi destekte
bulunacağız…"
Manisa Valisi Manisa Valisi Celalettin Güvenç, şöylesine
bol kepçe "vaatler"de bulunmuştu: "Kızılay Genel
Müdürlüğü acil olarak 20 prefabrik ev kurmayı
taahhüt etti... Bu insanlarımızın çocuklarını süratle
okula başlatacağız... Belirli bir süre gıda yardımı yapacağız...
İleri dönemlerde iş sahibi olmaları için gerekli
önlemleri alacağız... Romanlar için Salihli'de kiralık
ev arıyoruz. Ev bulunamaması hâlinde Kızılay'dan temin edilen
prefabrik evlere yerleştirilip, aile başına 1000 TL maddi destekte
bulunacağız…"
Ancak hepsi lafta kaldı; "vaatler"in
ardından Selendi'den sürülen Romanlar yerleştirildikleri
Salihli'de sefalet içinde yaşıyorlar. Devlet her aileye bir ev
kiralayacağını vaat etmişti ancak üç aile bir evde
kalıyorlar. Yıkanamıyor, sobalarını yakamıyorlar. Devletin mazereti:
Salihlililer onlara ev kiralamıyorlar…
ardından Selendi'den sürülen Romanlar yerleştirildikleri
Salihli'de sefalet içinde yaşıyorlar. Devlet her aileye bir ev
kiralayacağını vaat etmişti ancak üç aile bir evde
kalıyorlar. Yıkanamıyor, sobalarını yakamıyorlar. Devletin mazereti:
Salihlililer onlara ev kiralamıyorlar…
Aynı evi paylaşan üç aileden Seyfettin
Sepetçi: "Salihli'ye en son gelen aile biziz. Belediye
başkanı, kaymakam, valilik herkes bize 'her aileye bir ev
tutulacak' dedi. Ama üç aile bir arada yaşıyoruz. Hatta
geldiğimiz ilk iki gün camide yattık. Her aileye ancak bir oda
düşüyor. Tek bir mutfak, tek banyo-tuvalet var. Yıkanamıyoruz.
Ev başına bir soba verdikleri için de diğer odalara soba
kuramadık. Çoluk çocuk soğukta yatıyoruz. Zihinsel engelli
oğlum odalarda değil, ara koridorda soğukta yatıyor. Sadece 30 torba
kömür ve beş çuval odun verdiler ve devamının
olmayacağını söylediler. Bu yaktığımız da son kömür
torbası."
Sepetçi: "Salihli'ye en son gelen aile biziz. Belediye
başkanı, kaymakam, valilik herkes bize 'her aileye bir ev
tutulacak' dedi. Ama üç aile bir arada yaşıyoruz. Hatta
geldiğimiz ilk iki gün camide yattık. Her aileye ancak bir oda
düşüyor. Tek bir mutfak, tek banyo-tuvalet var. Yıkanamıyoruz.
Ev başına bir soba verdikleri için de diğer odalara soba
kuramadık. Çoluk çocuk soğukta yatıyoruz. Zihinsel engelli
oğlum odalarda değil, ara koridorda soğukta yatıyor. Sadece 30 torba
kömür ve beş çuval odun verdiler ve devamının
olmayacağını söylediler. Bu yaktığımız da son kömür
torbası."
Sepetçiler'in gelini Dilek Bayır'ın
biri dokuz aylık diğeri iki yaşında iki çocuğu var. Bayır, kendi
sıkıntılarını şöyle anlatıyor: "Evden dışarı
çıkamıyoruz. Bir odaya kapandık. Sanki cezaevindeyiz. Tek tuvalet
olduğundan çocukların çamaşırlarını odada yıkıyorum.
Odamızda soba yok. Belediyeye soba istemek için iki kez gittim.
Merdivenlerden yukarı bile çıkarmadılar…"
biri dokuz aylık diğeri iki yaşında iki çocuğu var. Bayır, kendi
sıkıntılarını şöyle anlatıyor: "Evden dışarı
çıkamıyoruz. Bir odaya kapandık. Sanki cezaevindeyiz. Tek tuvalet
olduğundan çocukların çamaşırlarını odada yıkıyorum.
Odamızda soba yok. Belediyeye soba istemek için iki kez gittim.
Merdivenlerden yukarı bile çıkarmadılar…"
Tarihsel açıdan bu "olgu"nun,
"Ermeni Soykırımı" realitesiyle doğrudan ilişkili olduğunun
altını özenle ve defalarca çizmeliyiz…
"Ermeni Soykırımı" realitesiyle doğrudan ilişkili olduğunun
altını özenle ve defalarca çizmeliyiz…
SOYKIRIM
Ermeni Soykırımı, nihaî kertede ulus-devlet
kuruluşunda sermayenin millileştirilmesi el koyma ve yıkımından başka
bir şey değildir…
kuruluşunda sermayenin millileştirilmesi el koyma ve yıkımından başka
bir şey değildir…
Hayır; sakın ola kimse İttihat ve Terakki
Partisi'nin 1915 başlarında düzenlenen gizli oturumunda parti
üyesi Doktor Nâzım'ın şunları söylemiş,
"…Ermeniler ölümcül bir yaraya benzer. Bu yara
önceden zararsız zannedilir. Fakat zamanında bir doktor muamelesi
görmezse muhakkak öldürür. Hemen harekete geçmek
gerekir. Eğer 1909'daki gibi yaparsak yarardan çok zarar
görürüz. Bizim temizlemeye karar verdiğimiz diğer kesimleri,
Arapları ve Kürtleri uyandırır ve tehlike bir yerine üçe
katlanır… Eğer bu temizlik harekâtı ve genel ve nihai
olmazsa, yarardan çok zararı dokunur. Ermeni halkını
topraklarımızdan kökten temizlemeliyiz. Bir kişi bile kurtulmamalı
ve Ermeni ismi unutulmalıdır… Bu defaki işlem, kökten
temizleme işlemi olacaktır. Ve Ermenilerden bir kişi bile sağ
kurtulmaması koşuluyla soykırım mutlaka gereklidir," size="2">[20] ve de İttihat ve Terakki'de
bunları yapmışken, bu gerçeği inkâra kalkışmasın!
Partisi'nin 1915 başlarında düzenlenen gizli oturumunda parti
üyesi Doktor Nâzım'ın şunları söylemiş,
"…Ermeniler ölümcül bir yaraya benzer. Bu yara
önceden zararsız zannedilir. Fakat zamanında bir doktor muamelesi
görmezse muhakkak öldürür. Hemen harekete geçmek
gerekir. Eğer 1909'daki gibi yaparsak yarardan çok zarar
görürüz. Bizim temizlemeye karar verdiğimiz diğer kesimleri,
Arapları ve Kürtleri uyandırır ve tehlike bir yerine üçe
katlanır… Eğer bu temizlik harekâtı ve genel ve nihai
olmazsa, yarardan çok zararı dokunur. Ermeni halkını
topraklarımızdan kökten temizlemeliyiz. Bir kişi bile kurtulmamalı
ve Ermeni ismi unutulmalıdır… Bu defaki işlem, kökten
temizleme işlemi olacaktır. Ve Ermenilerden bir kişi bile sağ
kurtulmaması koşuluyla soykırım mutlaka gereklidir," size="2">[20] ve de İttihat ve Terakki'de
bunları yapmışken, bu gerçeği inkâra kalkışmasın!
Osmanlı'dan T."C"'ne sermayenin
Türkleştirilmesi ve egemen ulusun inşası yolunda devasa bir
inkâr ve imha pratiğine denk düşen "Ermeni
Meselesi", özü itibariyle, Osmanlı İmparatorluğu'nda
İttihat ve Terakki'nin Ermenilerin uluslaşma sürecine
yönelik jenosidinde açığa çıkan tarihsel ve
ekonomi-politik bir sorudur/sorundur.
Türkleştirilmesi ve egemen ulusun inşası yolunda devasa bir
inkâr ve imha pratiğine denk düşen "Ermeni
Meselesi", özü itibariyle, Osmanlı İmparatorluğu'nda
İttihat ve Terakki'nin Ermenilerin uluslaşma sürecine
yönelik jenosidinde açığa çıkan tarihsel ve
ekonomi-politik bir sorudur/sorundur.
Jean Claud Kebapçıyan'ın,
"Ermeniler, 1915'te olan olayların en azından olmuş olduğunu
ve bunun herhangi bir polemik konusu olmadığının kabul edilmesini
bekliyorlar," diye nitelediği soykırım gerçeği 1915'le
sınırlı değildir…
"Ermeniler, 1915'te olan olayların en azından olmuş olduğunu
ve bunun herhangi bir polemik konusu olmadığının kabul edilmesini
bekliyorlar," diye nitelediği soykırım gerçeği 1915'le
sınırlı değildir…
Bir evveliyatı ve tarafların tabanına yansıyan
insani trajedileri de söz konusudur.
insani trajedileri de söz konusudur.
Ermeni Soykırımı, "Onlar da şunları
yaptı," türünden "mazeretler"le
gölgelemeyecek kadar önemli bir tarihsel olgudur!
yaptı," türünden "mazeretler"le
gölgelemeyecek kadar önemli bir tarihsel olgudur!
Sözünü ettiğimiz sadece 1915'le
sınırlı değildir; örneğin 1909'da da Adana vilayeti ve
çevresinde büyük bir katliam yaşandı.
sınırlı değildir; örneğin 1909'da da Adana vilayeti ve
çevresinde büyük bir katliam yaşandı.
O dönemin İttihat ve Terakki iktidarının
kabulüne göre olaylarda 15 bin Ermeni
öldürüldü. Ermeni kaynakları, bu rakamın çok
daha yüksek olduğunu iddia ediyorlar. Hangi kaynak/ yaklaşım baz
alınırsa alınsın, binlerce Ermeni'nin ve 1500 kadar da
Müslüman'ın 1909'un Nisan ayında Adana ve
çevresindeki olaylarda öldürülmüş olduğu,
objektif bir gerçekliktir.
kabulüne göre olaylarda 15 bin Ermeni
öldürüldü. Ermeni kaynakları, bu rakamın çok
daha yüksek olduğunu iddia ediyorlar. Hangi kaynak/ yaklaşım baz
alınırsa alınsın, binlerce Ermeni'nin ve 1500 kadar da
Müslüman'ın 1909'un Nisan ayında Adana ve
çevresindeki olaylarda öldürülmüş olduğu,
objektif bir gerçekliktir.
Sonuçta tarih, Adana'da binlerce
Ermeni'nin öldürülmüş, mahallelerinin yakılıp
yıkılmış, kiliselerinin ve okullarının kullanılmaz hâle gelmiş
olduğunu yazıyor.
Ermeni'nin öldürülmüş, mahallelerinin yakılıp
yıkılmış, kiliselerinin ve okullarının kullanılmaz hâle gelmiş
olduğunu yazıyor.
Tarihin önemli dönüm noktalarından
birisi olma özelliğini taşıyan Adana Ermeni katliamın yok sayılıp,
görmezden gelindiği gibi 1915 Ermeni Soykırımı da
"unutuluşa" havale edilmiştir…
birisi olma özelliğini taşıyan Adana Ermeni katliamın yok sayılıp,
görmezden gelindiği gibi 1915 Ermeni Soykırımı da
"unutuluşa" havale edilmiştir…
Bu noktada "1915 olaylarının soykırım
suçu sayılıp sayılmaması, yaşanan insanlık trajedisinin
önemini ve boyutlarını değiştirmiyor," diyen Rıza
Türmen'un vurgusunun altını çizerek; soykırımın,
"ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu, kısmen ya da tamamen
ortadan kaldırmak amacıyla" yapılan eylem olduğunu anımsatıp;
1915'in ve "Ermenilerin Auschwitz'i:" olarak anılan,
kazılarda hâlâ kemiklerin çıktığı Suriye'deki
toplama kampı Deyr Ezzur'unbu çerçevede
değerlendirilmesinin önemine dikkat çektikten sonra,
sözü Dr. Hikmet Kıvılcımlı'ya bırakalım:
"Meşrutiyet burjuvazisi, birçok sahalarda olduğu gibi, Ermeni
milliyetçiliğine karşı da derebeylikle el ele verdi. El ele
verdiği derebeylik, öteden beri iki ayrı rejim zıddiyeti ile
Ermeniliğe karşı tutulan Kürt derebeyliği idi. İttihat ve Terakki
devlet cihazı, illegal bir kararla başa geçti; Kürt derebeyleri
milis teşkilâtlar hâlinde silahlandırıldı.
Kürtlükle Türklük, Ermenileri, dünyada nadir
görülmüş sinsi bir vahşet içinde katliama uğrattı.
Fakat bu katliamdan Türk Meşrutiyet burjuvazisi kadar ve belki de ondan
çok daha fazlasıyla istifade edenler, Kürt derebeyleri oldu. Ve
Kürdistan'da derebeylik biraz daha rakipsiz, çapul ettiği
Ermeni mallarıyla, biraz daha şişman oldu..." size="2">[21]
suçu sayılıp sayılmaması, yaşanan insanlık trajedisinin
önemini ve boyutlarını değiştirmiyor," diyen Rıza
Türmen'un vurgusunun altını çizerek; soykırımın,
"ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu, kısmen ya da tamamen
ortadan kaldırmak amacıyla" yapılan eylem olduğunu anımsatıp;
1915'in ve "Ermenilerin Auschwitz'i:" olarak anılan,
kazılarda hâlâ kemiklerin çıktığı Suriye'deki
toplama kampı Deyr Ezzur'unbu çerçevede
değerlendirilmesinin önemine dikkat çektikten sonra,
sözü Dr. Hikmet Kıvılcımlı'ya bırakalım:
"Meşrutiyet burjuvazisi, birçok sahalarda olduğu gibi, Ermeni
milliyetçiliğine karşı da derebeylikle el ele verdi. El ele
verdiği derebeylik, öteden beri iki ayrı rejim zıddiyeti ile
Ermeniliğe karşı tutulan Kürt derebeyliği idi. İttihat ve Terakki
devlet cihazı, illegal bir kararla başa geçti; Kürt derebeyleri
milis teşkilâtlar hâlinde silahlandırıldı.
Kürtlükle Türklük, Ermenileri, dünyada nadir
görülmüş sinsi bir vahşet içinde katliama uğrattı.
Fakat bu katliamdan Türk Meşrutiyet burjuvazisi kadar ve belki de ondan
çok daha fazlasıyla istifade edenler, Kürt derebeyleri oldu. Ve
Kürdistan'da derebeylik biraz daha rakipsiz, çapul ettiği
Ermeni mallarıyla, biraz daha şişman oldu..." size="2">[21]
Ermeni katliamları, İttihat-Terakki Partisi'nin
üst düzeydeki yöneticilerinin gizli emirleriyle yapılmıştı
ve elbette asıl suçlular bunlardı. Ermeni kırımındaki
rolünden dolayı, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'e, idam
edilirken son bir sözü olup olmadığı sorulunca, halka
şöyle seslendi: "Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk
memuruyum, aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma
vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki ben masumum, son sözüm
bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için
beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun adalet!" size="2">[22]
üst düzeydeki yöneticilerinin gizli emirleriyle yapılmıştı
ve elbette asıl suçlular bunlardı. Ermeni kırımındaki
rolünden dolayı, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'e, idam
edilirken son bir sözü olup olmadığı sorulunca, halka
şöyle seslendi: "Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk
memuruyum, aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma
vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki ben masumum, son sözüm
bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için
beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun adalet!" size="2">[22]
Yalçın Küçük de İttihat ve
Terakki'nin "Ermeni Tehciri" hakkındaki eylem ve
fikirlerini; "Anadolu'yu saflaştırma, bir başka deyişle
Anadolu'yu Türkleştirme kararının bir uygulaması" olarak
görüyordu.[23]
Terakki'nin "Ermeni Tehciri" hakkındaki eylem ve
fikirlerini; "Anadolu'yu saflaştırma, bir başka deyişle
Anadolu'yu Türkleştirme kararının bir uygulaması" olarak
görüyordu.[23]
Ermeni kırımı ve zorunlu göçü 1915
Nisanı ve sonrasında gerçekleşti, İttihat ve Terakki, Türk
ulusuna kara damganın vurulmasına neden oldu. Ziya Gökalp, bu
kırımı şöyle savunuyordu: "Ulusumuza kara çalmayınız.
Türkiye'de Ermenileri toptan öldürme diye bir şey yok.
Türk-Ermeni kavgası vardır. Bizi arkadan vurdular. Biz de
vurduk..."
Nisanı ve sonrasında gerçekleşti, İttihat ve Terakki, Türk
ulusuna kara damganın vurulmasına neden oldu. Ziya Gökalp, bu
kırımı şöyle savunuyordu: "Ulusumuza kara çalmayınız.
Türkiye'de Ermenileri toptan öldürme diye bir şey yok.
Türk-Ermeni kavgası vardır. Bizi arkadan vurdular. Biz de
vurduk..."
Soykırımın sorumluları arasında sonradan
T."C"nde görev alanlar, salt İttihat Terakki üyesi
Malta sürgünleri değildir; soykırım, kendi "halk
kahramanları"nı (!!) da yaratmıştır. Bunlar arasında en
ünlüsü, Giresunlu Topal Osman, Doğu Karadeniz
bölgesindeki Ermeni ve Rumların öldürülmelerinde
büyük rol oynadı. Bu eylemlerinden dolayı suçlanınca
dağa çıktı ve ardından Mustafa Kemal'in
Çankaya'daki Muhafız Birliği sorumlusu oldu.
Koçgiri'de Kürt katliamlarına karıştı." size="2">[24]
T."C"nde görev alanlar, salt İttihat Terakki üyesi
Malta sürgünleri değildir; soykırım, kendi "halk
kahramanları"nı (!!) da yaratmıştır. Bunlar arasında en
ünlüsü, Giresunlu Topal Osman, Doğu Karadeniz
bölgesindeki Ermeni ve Rumların öldürülmelerinde
büyük rol oynadı. Bu eylemlerinden dolayı suçlanınca
dağa çıktı ve ardından Mustafa Kemal'in
Çankaya'daki Muhafız Birliği sorumlusu oldu.
Koçgiri'de Kürt katliamlarına karıştı." size="2">[24]
Ve nihayet Taner Akçam'ın işaret ettiği
üzere: "Ermeniler dört ayrı metod kullanılarak imha
edilmişlerdir.
üzere: "Ermeniler dört ayrı metod kullanılarak imha
edilmişlerdir.
Birincisi, Karadeniz bölgesinde, Trabzon ve
Samsun'da kayıklara bindirilerek denize boşaltılmışlar ve denizde
boğulmuşlardır. Bunu 1918'in Kasım ayında İstanbul
görüşmelerinde Trabzon mebusu Hafız Mehmet Bey söylemiştir.
'Gözlerimle gördüm' der. 'Ve Bafra
kaymakamı bu işe karşı çıktığı için
öldürülmüştür' der. Nisan ve Mayıs
aylarında İstanbul'da görülen 1919 Trabzon davasında
şahitler bu denizde boğulmayı kendi ifadeleriyle de anlatırlar.
Samsun'da kayıklara bindirilerek denize boşaltılmışlar ve denizde
boğulmuşlardır. Bunu 1918'in Kasım ayında İstanbul
görüşmelerinde Trabzon mebusu Hafız Mehmet Bey söylemiştir.
'Gözlerimle gördüm' der. 'Ve Bafra
kaymakamı bu işe karşı çıktığı için
öldürülmüştür' der. Nisan ve Mayıs
aylarında İstanbul'da görülen 1919 Trabzon davasında
şahitler bu denizde boğulmayı kendi ifadeleriyle de anlatırlar.
İkincisi, sürgüne bile yollanmadan,
bulundukları yerlerde imha edilirler. Özellikle Muş ve Bitlis
bölgesinde, çoğu evlerinde, kiliselerde canlı canlı
yakılırlar.
bulundukları yerlerde imha edilirler. Özellikle Muş ve Bitlis
bölgesinde, çoğu evlerinde, kiliselerde canlı canlı
yakılırlar.
Üçüncüsü, belli yerlerde
Teşkilât-ı Mahsusa birlikleri tarafından imha edilirler. Kemah
Boğazı gibi... Buralara konvoylar hâlinde getirililer ve sonra
üzerlerine Teşkilât-ı Mahsusa birlikleri saldırır ve o
şekilde imha edilirler. Eğer Teşkilât-ı Mahsusa birlikleri yeterli
değilse Kürt aşiretleri ile anlaşarak Ermeniler bu aşiretlere teslim
edilir. Bunlar devlet ile anlaşma içinde olan Kürt
aşiretleridir.
Teşkilât-ı Mahsusa birlikleri tarafından imha edilirler. Kemah
Boğazı gibi... Buralara konvoylar hâlinde getirililer ve sonra
üzerlerine Teşkilât-ı Mahsusa birlikleri saldırır ve o
şekilde imha edilirler. Eğer Teşkilât-ı Mahsusa birlikleri yeterli
değilse Kürt aşiretleri ile anlaşarak Ermeniler bu aşiretlere teslim
edilir. Bunlar devlet ile anlaşma içinde olan Kürt
aşiretleridir.
En son öldürme metodu da çöle
sürüp yiyecek vermemektir. Osmanlı hükümeti gerek
Almanların gerek Amerikalıların yaptığı her türlü yiyecek
yardımını reddeder. Ermenilere yiyecek dağıtan misyonerler tutuklanma ve
öldürülme ile tehdit edilirler. Ve Ermenilerin
çölde açlığa, ölüme terk edilirler.
Sonuçta bizim kendi rakamlarımıza göre 800 bin insan toptan
imha edilmiştir."[25]
sürüp yiyecek vermemektir. Osmanlı hükümeti gerek
Almanların gerek Amerikalıların yaptığı her türlü yiyecek
yardımını reddeder. Ermenilere yiyecek dağıtan misyonerler tutuklanma ve
öldürülme ile tehdit edilirler. Ve Ermenilerin
çölde açlığa, ölüme terk edilirler.
Sonuçta bizim kendi rakamlarımıza göre 800 bin insan toptan
imha edilmiştir."[25]
PARLAMENTOLARIN VE ABD'NİN
TAVRI
TAVRI
Ermeni Soykırımı, tarihsel politik bir soru(n) olup,
nihai tahlilde de siyaseten halkların kardeşliğiyle
çözümlenebilecek bir davadır…
nihai tahlilde de siyaseten halkların kardeşliğiyle
çözümlenebilecek bir davadır…
Bu nedenle söz konusu davayı, parlamentoların ve
devlet politikalarının uluslararası pazarlıkları ekseninde ele almak
havanda -sonsuza dek- su dövmektir…
devlet politikalarının uluslararası pazarlıkları ekseninde ele almak
havanda -sonsuza dek- su dövmektir…
Verili koordinatlarda "İsrail-Türkiye
gerginliği nedeniyle Ermeni soykırımını hatırlayıveren İsraillilerin,
çıkar uğruna ahlâki tutum benimsemesi utanç
verici,"[26] diyen Yossi
Sarid'in anlamlı uyarısını hatırlamalıyız…
gerginliği nedeniyle Ermeni soykırımını hatırlayıveren İsraillilerin,
çıkar uğruna ahlâki tutum benimsemesi utanç
verici,"[26] diyen Yossi
Sarid'in anlamlı uyarısını hatırlamalıyız…
ABD için Ermeni Sorunu (ya da Soykırım)
konusunda John Hughes'in, "Obama yine soykırım demeyecek
çünkü ahlâken doğru tarafta olmak dışında
hiçbir şey ifade etmeyen Ermenistan karşısında Türkiye, ABD
için fazlasıyla önemli"; size="2">[27] Stephen Kinzer'in, "Dış
İlişkiler Komitesi'nin XX. yüzyılın bütün katilleri
arasından sadece Türkleri cezalandırma çabası absürd. ABD
Türkiye'ye en çok ihtiyaç duyduğu zamanda
ilişkileri tehlikeye atıyor";[28]
Henri J. Barkey'in, "Amerikalı vekiller Türkiye'nin
soykırım tasarısını önleyeceğini biliyor," size="2">[29] derken ABD Savunma Bakanı Robert
Gates'in, Ermeni tasarısını "hata" olarak nitelediği
koordinatlarda Türkiye'yle silah ticaretine dikkat çeken
'reel politikası'yla ABD'nin savunma,
havacılık ve uzay endüstrisi alanındaki önde gelen
şirketleri,[30] Temsilciler
Meclisi milletvekillerini, Dışişleri Komitesi'nde
görüşülecek Ermeni tasarısını reddetmeye
çağırdı…
konusunda John Hughes'in, "Obama yine soykırım demeyecek
çünkü ahlâken doğru tarafta olmak dışında
hiçbir şey ifade etmeyen Ermenistan karşısında Türkiye, ABD
için fazlasıyla önemli"; size="2">[27] Stephen Kinzer'in, "Dış
İlişkiler Komitesi'nin XX. yüzyılın bütün katilleri
arasından sadece Türkleri cezalandırma çabası absürd. ABD
Türkiye'ye en çok ihtiyaç duyduğu zamanda
ilişkileri tehlikeye atıyor";[28]
Henri J. Barkey'in, "Amerikalı vekiller Türkiye'nin
soykırım tasarısını önleyeceğini biliyor," size="2">[29] derken ABD Savunma Bakanı Robert
Gates'in, Ermeni tasarısını "hata" olarak nitelediği
koordinatlarda Türkiye'yle silah ticaretine dikkat çeken
'reel politikası'yla ABD'nin savunma,
havacılık ve uzay endüstrisi alanındaki önde gelen
şirketleri,[30] Temsilciler
Meclisi milletvekillerini, Dışişleri Komitesi'nde
görüşülecek Ermeni tasarısını reddetmeye
çağırdı…
Geçerken unutmadan ekleyeyim: Ermeni
Soykırımı'nı tanıyan ülke parlamentolarının sayısı
19'du. Bazıları bunu birkaç kez yapmıştı: Rusya (1995,
2005), Almanya (2005), Fransa (2001), İtalya (2000), Kanada (1996, 2000,
2004), Belçika (1998), Hollanda (2004), Polonya (2005),
İsviçre (2003), Slovakya (2004), Litvanya (2005), Yunanistan (1996),
Kıbrıs Rum Yönetimi (1982), Venezüella (2005), Şili (2007),
Lübnan (1997, 2000), Uruguay (1965, 2004, 2005), Arjantin (1993, 2003,
2004, 2005, 2006, 2007), Vatikan (2000).
Soykırımı'nı tanıyan ülke parlamentolarının sayısı
19'du. Bazıları bunu birkaç kez yapmıştı: Rusya (1995,
2005), Almanya (2005), Fransa (2001), İtalya (2000), Kanada (1996, 2000,
2004), Belçika (1998), Hollanda (2004), Polonya (2005),
İsviçre (2003), Slovakya (2004), Litvanya (2005), Yunanistan (1996),
Kıbrıs Rum Yönetimi (1982), Venezüella (2005), Şili (2007),
Lübnan (1997, 2000), Uruguay (1965, 2004, 2005), Arjantin (1993, 2003,
2004, 2005, 2006, 2007), Vatikan (2000).
Bu listeye içine Bulgaristan ve İsveç de
katıldı;[31] 11 Mart 2010 tarihinde
İsveç parlamentosundaki oylamada (130 vekil aleyhte, 131 vekil lehte,
88 vekil oylamaya katılmadı) soykırım onaylandı onaylanmasına ama
Marcel Berlins'in deyişiyle, "… 'Soykırım'
kararını ahlâki otoritesi şüpheli siyasiler
veremez,"[32] gerçeği
ortadan kalkmadı, gölgelenmedi…
katıldı;[31] 11 Mart 2010 tarihinde
İsveç parlamentosundaki oylamada (130 vekil aleyhte, 131 vekil lehte,
88 vekil oylamaya katılmadı) soykırım onaylandı onaylanmasına ama
Marcel Berlins'in deyişiyle, "… 'Soykırım'
kararını ahlâki otoritesi şüpheli siyasiler
veremez,"[32] gerçeği
ortadan kalkmadı, gölgelenmedi…
Gerçekten de ABD'den İsveç'e,
soykırım kurbanı Amerika yerlileri ya da asimilasyon çabaları
hâlâ sürdürülen İsveçli Samiler'in
(Laplar) başına getirilenlerin hesabı orta yerdeyken, Ermeniler
üzerinden ellerini yıkamalarına göz yumulabilir mi?
soykırım kurbanı Amerika yerlileri ya da asimilasyon çabaları
hâlâ sürdürülen İsveçli Samiler'in
(Laplar) başına getirilenlerin hesabı orta yerdeyken, Ermeniler
üzerinden ellerini yıkamalarına göz yumulabilir mi?
Açıkça belirtmeliyim; Ermeni Soykırımı
konusunda parlamentolardan, ABD'den ve emperyalizmden medet ummak
problemi, tarihi örneklerde de görüldüğü üzere
çözümsüzlüğe mahkûm etmektedir!
konusunda parlamentolardan, ABD'den ve emperyalizmden medet ummak
problemi, tarihi örneklerde de görüldüğü üzere
çözümsüzlüğe mahkûm etmektedir!
ERMENİLER VE EMPERYALİZM
Geçerken bir parantez açalım.
Yıl 1923... Bükreş'teki Ermeni Taşnak
Partisi Kongresi'ne sunulan raporun altındaki imza
Ermenistan'ın ilk başbakanı Ovanes Kaçaznuni'nin
(Hovhannes Katçaznuni) ve şu kayıtlı: "Kandırıldık ve
Rusya'ya bağlandık..." size="2">[33]
Partisi Kongresi'ne sunulan raporun altındaki imza
Ermenistan'ın ilk başbakanı Ovanes Kaçaznuni'nin
(Hovhannes Katçaznuni) ve şu kayıtlı: "Kandırıldık ve
Rusya'ya bağlandık..." size="2">[33]
Yine Sovyet Ermenistanı'nın ilk Merkez
Yürütme Kurulu Başkanlarından (Devlet Başkanı) Artaşes
Balasiyeviç Karinyan, 1919 yılında Ermenistan Komünist Partisi
Merkez Komitesi'nin yayın organı olan "Karmir Droşak"ta
kaleme aldığı "Bağımsız Ermenistan" başlıklı yazıda,
emperyalizmin desteğindeki "özgürlük" ve
"bağımsızlığın" yanılsamadan ibaret olacağını
vurguluyordu.
Yürütme Kurulu Başkanlarından (Devlet Başkanı) Artaşes
Balasiyeviç Karinyan, 1919 yılında Ermenistan Komünist Partisi
Merkez Komitesi'nin yayın organı olan "Karmir Droşak"ta
kaleme aldığı "Bağımsız Ermenistan" başlıklı yazıda,
emperyalizmin desteğindeki "özgürlük" ve
"bağımsızlığın" yanılsamadan ibaret olacağını
vurguluyordu.
Karinyan, 1915'in köklerinin Ermeni
burjuvazisinin Güney Kafkasya'da palazlandığı 1880'li
yıllara uzandığını ifade ediyor. Ermeni burjuvazisinin ortaya
çıkışı hakkında çok önemli bilgiler veren Karinyan bu
dönemdeki Ermeni-Gürcü ve Ermeni-Türk
çekişmesinin ağalar ve burjuvazinin çıkarları arasındaki
uyuşmazlık olduğunu belirtiyor.
burjuvazisinin Güney Kafkasya'da palazlandığı 1880'li
yıllara uzandığını ifade ediyor. Ermeni burjuvazisinin ortaya
çıkışı hakkında çok önemli bilgiler veren Karinyan bu
dönemdeki Ermeni-Gürcü ve Ermeni-Türk
çekişmesinin ağalar ve burjuvazinin çıkarları arasındaki
uyuşmazlık olduğunu belirtiyor.
Karinyan Çarlığın da açık desteğini
arkasına alan Ermeni burjuvazisinin Tiflis ve Bakû'de son derece
etkin olduğunu ifade ediyor. Ermeni milliyetçiliği bu
hâkimiyet mücadelesinin teorik kılıfı olarak ortaya
çıkıyor.
arkasına alan Ermeni burjuvazisinin Tiflis ve Bakû'de son derece
etkin olduğunu ifade ediyor. Ermeni milliyetçiliği bu
hâkimiyet mücadelesinin teorik kılıfı olarak ortaya
çıkıyor.
Karinyan ilk defa Grigori Artsruni tarafından dile
getirilen 'Türkiye Ermenistanı'nın ele
geçirilmesiyle ilgili propagandanın nedeninin sıkıştığı dar
bölgeden dışarıya doğru yayılmak isteyen Ermeni burjuvazisinin
talepleri olduğunu söylüyor. Nitekim Türkiye'deki
ayaklanmalar ve gönüllü birlikleri esas olarak Güney
Kafkas'daki Ermeni burjuvazisi tarafından destekleniyor. Rus ordusunun
emrine giren gönüllü birlikler faaliyet gösterdikleri
yerlerdeki Ermeniler aleyhine nüfus dağılımını değiştirmek
için planlı bir şekilde katliamlar düzenliyorlar. Karinyan
katliamların bir süre sonra Rus Ordusu'nu bile rahatsız edecek
hâle geldiklerini söylüyor.
getirilen 'Türkiye Ermenistanı'nın ele
geçirilmesiyle ilgili propagandanın nedeninin sıkıştığı dar
bölgeden dışarıya doğru yayılmak isteyen Ermeni burjuvazisinin
talepleri olduğunu söylüyor. Nitekim Türkiye'deki
ayaklanmalar ve gönüllü birlikleri esas olarak Güney
Kafkas'daki Ermeni burjuvazisi tarafından destekleniyor. Rus ordusunun
emrine giren gönüllü birlikler faaliyet gösterdikleri
yerlerdeki Ermeniler aleyhine nüfus dağılımını değiştirmek
için planlı bir şekilde katliamlar düzenliyorlar. Karinyan
katliamların bir süre sonra Rus Ordusu'nu bile rahatsız edecek
hâle geldiklerini söylüyor.
Karinyan'a göre bu saldırganlığın nedeni
Ermeni burjuvazisinin ortaya çıkışından itibaren
işbirlikçi bir karaktere sahip olmasında gizlidir.
Ermeni burjuvazisinin ortaya çıkışından itibaren
işbirlikçi bir karaktere sahip olmasında gizlidir.
Yine Haluk Hepkon'a göre de, "Bu
milliyetçiliğin tipik temsilcisi olan Taşnaklar da Batı
emperyalizminin ve Çarlık Rusyası'nın aleti olmaktan
hiç kurtulamıyorlar." size="2">[34]
milliyetçiliğin tipik temsilcisi olan Taşnaklar da Batı
emperyalizminin ve Çarlık Rusyası'nın aleti olmaktan
hiç kurtulamıyorlar." size="2">[34]
Geçerken dönemin ruhunu yansıtması
açısından bir hatırlatma; New York'ta "Ermeni Yurtsever
İttifakı" adlı kuruluşun eski başkanlarından M. S. Gabriel ile
Amerikan dinyayıcısı A. W. Williams'ın 1896'da
(1915'den 19 yıl önce) yayımlanan "Kanayan
Ermenistan" başlıklı yapıtının "Ermenistan'ın
İslâmın Küfrü Altında Tarihi ve Dehşet"
altbaşlıklı bölümünde şunlar deniliyor:
açısından bir hatırlatma; New York'ta "Ermeni Yurtsever
İttifakı" adlı kuruluşun eski başkanlarından M. S. Gabriel ile
Amerikan dinyayıcısı A. W. Williams'ın 1896'da
(1915'den 19 yıl önce) yayımlanan "Kanayan
Ermenistan" başlıklı yapıtının "Ermenistan'ın
İslâmın Küfrü Altında Tarihi ve Dehşet"
altbaşlıklı bölümünde şunlar deniliyor:
"...Türk ilerlemeye neden bu denli karşı?
İlerlemeye dönük Ermenilerden neden bu denli iğrenir?
Çünkü önce Türktür; ve
çünkü, ikinci olarak, Muhammedi'dir. Türk en iyi
insan ırkının -Ermeniler gibi Hint-Avrupai ya da Aryan ırkının- bir
üyesi değildir. Türk, ırklar arasında ikinci en iyiden,
Yahudiler ve Araplar gibi Semitik ırktan da değildir. Moğol ırkının bir
kolundan gelir ki bu yüzden karmaşık düşünceleri ve
uygarlığın yüksek biçimlerini özümleme yeteneği
yoktur. Türk'ün kavrayışta aşağılığının, ne yazık
ki, son derece alçak bir dinle bütünleşmesi onu bugün
neyse o yapmış, yani vahşiden daha kötü duruma sokmuştur.
İslâmın alçak konumuna ilişkin söylenecek çok
şey var, ama yalnız İslâmın ahlâk yasasının temelde
ahlâksızlık olduğunu göstermekle yetinelim. Bir
Müslüman ahlâksal bir yaratık olarak sürekli
çocuk kalmağa mahkûmdur; kişiliği, irade gücü
gelişmez... Bunu Hıristiyanlığın ahlâk yasasıyla
karşılaştırın...
İlerlemeye dönük Ermenilerden neden bu denli iğrenir?
Çünkü önce Türktür; ve
çünkü, ikinci olarak, Muhammedi'dir. Türk en iyi
insan ırkının -Ermeniler gibi Hint-Avrupai ya da Aryan ırkının- bir
üyesi değildir. Türk, ırklar arasında ikinci en iyiden,
Yahudiler ve Araplar gibi Semitik ırktan da değildir. Moğol ırkının bir
kolundan gelir ki bu yüzden karmaşık düşünceleri ve
uygarlığın yüksek biçimlerini özümleme yeteneği
yoktur. Türk'ün kavrayışta aşağılığının, ne yazık
ki, son derece alçak bir dinle bütünleşmesi onu bugün
neyse o yapmış, yani vahşiden daha kötü duruma sokmuştur.
İslâmın alçak konumuna ilişkin söylenecek çok
şey var, ama yalnız İslâmın ahlâk yasasının temelde
ahlâksızlık olduğunu göstermekle yetinelim. Bir
Müslüman ahlâksal bir yaratık olarak sürekli
çocuk kalmağa mahkûmdur; kişiliği, irade gücü
gelişmez... Bunu Hıristiyanlığın ahlâk yasasıyla
karşılaştırın...
Bir Hıristiyanın ruhu erdem ve güç
içinde büyür; ve irade gücü İsa gibi bir
özyapıya bürünür... Bir Müslümanın ruhsal
çizgisi bunun tam tersidir... Ermeniler en eski uygar... en
barışçı... en çalışkan... en zeki ırklardan birinin
temsilcileridir.
içinde büyür; ve irade gücü İsa gibi bir
özyapıya bürünür... Bir Müslümanın ruhsal
çizgisi bunun tam tersidir... Ermeniler en eski uygar... en
barışçı... en çalışkan... en zeki ırklardan birinin
temsilcileridir.
İslâmın sövgüsü
Müslümanı... Hıristiyanlardan iğrenmeyi... onların her birini
öldürüp, soyup, mallarını yağma etmeyi, onlara saldırıp
işkence uygulamayı, dinsel bir görev bilmeye iter... Hıristiyan
ırklar... Constantinople onlara düştükten bu yana acılar
içindedirler...
Müslümanı... Hıristiyanlardan iğrenmeyi... onların her birini
öldürüp, soyup, mallarını yağma etmeyi, onlara saldırıp
işkence uygulamayı, dinsel bir görev bilmeye iter... Hıristiyan
ırklar... Constantinople onlara düştükten bu yana acılar
içindedirler...
Hıristiyanlık 'Krallığın geliyor' diye
o evrensel duayı yinelerken bunun anlamı İslâmın
yıkılışıdır... İsa'nın krallığı ile... İslâmın
acımasız, şehvet düşkünü yabanıllığı arasında barış
olamaz... Türk, kafese konması gereken vahşi bir hayvandır... Bir
Kürt'ün ya da bir Türk'ün... azgınlığını
anlatmak için köpekler, çakallar... ve benzeri
hayvanların adlarını... kullanmak zorunda kalıyorsak bu hayvanlardan
özür dileriz..." size="2">[35]
o evrensel duayı yinelerken bunun anlamı İslâmın
yıkılışıdır... İsa'nın krallığı ile... İslâmın
acımasız, şehvet düşkünü yabanıllığı arasında barış
olamaz... Türk, kafese konması gereken vahşi bir hayvandır... Bir
Kürt'ün ya da bir Türk'ün... azgınlığını
anlatmak için köpekler, çakallar... ve benzeri
hayvanların adlarını... kullanmak zorunda kalıyorsak bu hayvanlardan
özür dileriz..." size="2">[35]
Tüm bunlara ek olarak vurgulanması gereken diğer
bir husus ise, Ermeni aktivistlerin Batı ile
içiçeliğidir…
bir husus ise, Ermeni aktivistlerin Batı ile
içiçeliğidir…
Nitekim Birinci Dünya Savaşı'nı takiben
toplanan Paris Barış Konferansı'na katılan Ermeni delegasyonu
başkanı Boğos Nubar Paşa, Ermenilerin, İtilaf Devletleri safında
çarpışmalarının maliyetinin ağır olduğundan söz
etmiştir.
toplanan Paris Barış Konferansı'na katılan Ermeni delegasyonu
başkanı Boğos Nubar Paşa, Ermenilerin, İtilaf Devletleri safında
çarpışmalarının maliyetinin ağır olduğundan söz
etmiştir.
Boğos Nubar Paşa, bu konuda 'The Times of
London' gazetesinde basılan bir mektubunda da şunları
belirtmiştir:
London' gazetesinde basılan bir mektubunda da şunları
belirtmiştir:
"Ermeni gönüllüleri Fransız
'Légion Etrangère' saflarında savaşarak zaferler
kazanmışlardır. Légion d'Orient'daki sayıları
5.000'di ve General Allenby'nin kesin zaferine katkıda bulunan
Suriye ve Filistin'deki Fransız kuvvetlerinin de yarısından
fazlasını oluşturuyorlardı. Kafkasya'da Rus ordularına katılan
150.000 Ermeni'ye ilaveten Andranik, Nazarbekoff ve diğerlerinin
komutasındaki 50.000 Ermeni dört yıl boyunca sadece İtilaf
Devletleri'nin davaları uğruna savaşmakla kalmamış, aynı zamanda
Rusya'nın çökmesinden sonra da Mütareke'nin
imzalanmasına kadar Kafkasya'da Türklerin ilerlemesine karşı
koyan ve engelleyen yegâne kuvveti oluşturmuştur." size="2">[36]
'Légion Etrangère' saflarında savaşarak zaferler
kazanmışlardır. Légion d'Orient'daki sayıları
5.000'di ve General Allenby'nin kesin zaferine katkıda bulunan
Suriye ve Filistin'deki Fransız kuvvetlerinin de yarısından
fazlasını oluşturuyorlardı. Kafkasya'da Rus ordularına katılan
150.000 Ermeni'ye ilaveten Andranik, Nazarbekoff ve diğerlerinin
komutasındaki 50.000 Ermeni dört yıl boyunca sadece İtilaf
Devletleri'nin davaları uğruna savaşmakla kalmamış, aynı zamanda
Rusya'nın çökmesinden sonra da Mütareke'nin
imzalanmasına kadar Kafkasya'da Türklerin ilerlemesine karşı
koyan ve engelleyen yegâne kuvveti oluşturmuştur." size="2">[36]
Örneğin Grandük Nikola 21 Nisan 1915'te
"Ermenilerin Rus ordularına verdikleri destek ve hizmetlerden
dolayı" onlara teşekkür etmiştir.
"Ermenilerin Rus ordularına verdikleri destek ve hizmetlerden
dolayı" onlara teşekkür etmiştir.
Paris Barış Konferansı'nda Ermeni temsilcileri
şunları söyler: "Ermeni gönüllüleri tüm
cephelerde savaşmış... Suriye ve Filistin'de çarpışmış...
General Allenby'nin kesin zaferinde başlıca katkı
sağlamışlardır. Bütün Fransız ordusunun büyük bir
bölümü Ermenilerdendir."
şunları söyler: "Ermeni gönüllüleri tüm
cephelerde savaşmış... Suriye ve Filistin'de çarpışmış...
General Allenby'nin kesin zaferinde başlıca katkı
sağlamışlardır. Bütün Fransız ordusunun büyük bir
bölümü Ermenilerdendir."
Ermeniler Çarlık orduları saflarına
büyük kitleler hâlinde katıldılar. size="2">[37]
büyük kitleler hâlinde katıldılar. size="2">[37]
Ermeniler tüm cephelerde Rus ordusuna yüz elli
binin üstünde asker vermiş, General Nazarbekian'ın
başkomutanlığında elli bin kişi ve binlerce gönüllü
Kafkaslar'da savaşmıştır.
binin üstünde asker vermiş, General Nazarbekian'ın
başkomutanlığında elli bin kişi ve binlerce gönüllü
Kafkaslar'da savaşmıştır.
Yine Paris'te Bogos Nubar Paşa, Fransız
Dışişleri Bakanı S. Pichon'a 30 Kasım 1918'de yazdığı
mektupta, "Ermenilerin savaşın başından beri de facto muharip
olduklarını" belirtir.
Dışişleri Bakanı S. Pichon'a 30 Kasım 1918'de yazdığı
mektupta, "Ermenilerin savaşın başından beri de facto muharip
olduklarını" belirtir.
İngiliz İçişleri Bakanlığı'ndan Lord
R. Cecille 3 Ekim 1918'de "Ermenilerin askerî
katkılarının unutulmayacağını" söyler.
R. Cecille 3 Ekim 1918'de "Ermenilerin askerî
katkılarının unutulmayacağını" söyler.
'Ermenistan, Uluslararası Diplomasi ve
SSCB' başlıklı çalışmasında Bagrat Artemoviç Boryan
da, Ermeni komünistlerin, V. İ. Lenin'e 18 Ocak 1921 tarihinde
sundukları "Ermenistan" başlıklı raporda, 1915'in
yaşanmasında Taşnaklar'ın oynadıkları role dikkat
çeker.[38]
SSCB' başlıklı çalışmasında Bagrat Artemoviç Boryan
da, Ermeni komünistlerin, V. İ. Lenin'e 18 Ocak 1921 tarihinde
sundukları "Ermenistan" başlıklı raporda, 1915'in
yaşanmasında Taşnaklar'ın oynadıkları role dikkat
çeker.[38]
Bu tarihsel pratiğin Ermenilere geçmişte (ve
bugünde de!) bir şey katmadığı açıktır; ayrıca konuya
bağıntılı olarak Ermeniler'in Ruslar ile yakınlaşması nasıl bir
işbirlikçilik ise, Osmanlılar'ın da Almanlar ile
birlikteliğinin de en az bunun kadar kabul edilemez bir durum olduğunun
altını özenle çizelim…
bugünde de!) bir şey katmadığı açıktır; ayrıca konuya
bağıntılı olarak Ermeniler'in Ruslar ile yakınlaşması nasıl bir
işbirlikçilik ise, Osmanlılar'ın da Almanlar ile
birlikteliğinin de en az bunun kadar kabul edilemez bir durum olduğunun
altını özenle çizelim…
Ve vurgulayalım: Evet, İttihat Terakki
önderliğindeki Osmanlı'nın 1915 sürecinde
gerçekleştirdiği soykırım, elbette ki bir takım tarihsel-siyasal
olaylar, emperyalist ülkelerin bölgedeki hedefleri vb.nden
bağımsız değildi. Ermeni çeteleri, savaşan Osmanlı'nın
topraklarında silahlı faaliyetlerde bulunmaktaydı, vb. Ama hiçbir
katliam, hiçbir soykırım "sebepsiz", "durup
dururken" gerçekleştirilmemiştir ki? ABD'li askerlerin
Amerika yerlilerini, Nazilerin Yahudileri,
"aşırılıkçı" Hutuların Tutsileri katlederken
kendilerine (ve etraflarına) anlattığı "iyi" mazeretleri
olmuştur hep…
önderliğindeki Osmanlı'nın 1915 sürecinde
gerçekleştirdiği soykırım, elbette ki bir takım tarihsel-siyasal
olaylar, emperyalist ülkelerin bölgedeki hedefleri vb.nden
bağımsız değildi. Ermeni çeteleri, savaşan Osmanlı'nın
topraklarında silahlı faaliyetlerde bulunmaktaydı, vb. Ama hiçbir
katliam, hiçbir soykırım "sebepsiz", "durup
dururken" gerçekleştirilmemiştir ki? ABD'li askerlerin
Amerika yerlilerini, Nazilerin Yahudileri,
"aşırılıkçı" Hutuların Tutsileri katlederken
kendilerine (ve etraflarına) anlattığı "iyi" mazeretleri
olmuştur hep…
Peki ama hangi mazeret, hangi gerekçe,
Anadolu'nun her yerinden yüzbinlerce Ermeni'nin, kadın,
yaşlı, çoluk-çocuk demeden yerlerinden yurtlarından edilip
aç-bîilaç "tehcir" edilmesini, ve tehcir
edilirken de hem askerler hem de bu iş için görevlendirilen
paramiliter çeteler ve kışkırtılmış güruhlar tarafından
yollarda katledilmesini mazur ve haklı gösterebilir ki?
Anadolu'nun her yerinden yüzbinlerce Ermeni'nin, kadın,
yaşlı, çoluk-çocuk demeden yerlerinden yurtlarından edilip
aç-bîilaç "tehcir" edilmesini, ve tehcir
edilirken de hem askerler hem de bu iş için görevlendirilen
paramiliter çeteler ve kışkırtılmış güruhlar tarafından
yollarda katledilmesini mazur ve haklı gösterebilir ki?
Öte yandan, inkârcılığın önlenmesi
için Ermenilerin ve diasporanın iç dinamiğe güvenmesinin
en sağlam yol olduğu kanaatindeki Ahbarik Hrant'ın yolu, bu
bağlamda diasporadan farklıydı; yol açıcı ve
çözümleyiciydi…
için Ermenilerin ve diasporanın iç dinamiğe güvenmesinin
en sağlam yol olduğu kanaatindeki Ahbarik Hrant'ın yolu, bu
bağlamda diasporadan farklıydı; yol açıcı ve
çözümleyiciydi…
Rus-Ermeni Üniversitesi Rektörü de olan
eski Ermenistan başbakanı Armen Darbinyan, Dink'in cenazesine
yüz binlerce kişinin katılmasının Ermenistan'da Türkler
hakkındaki önyargıyı yıktığını belirterek, "Doğrusunu
söylemek gerekirse, Türk vatandaşlarının Dink'in
düşünceleriyle böylesine samimi bir dayanışmada
bulunacaklarını hiçbirimiz beklemiyorduk," derken işaret
ettiği gibi…
eski Ermenistan başbakanı Armen Darbinyan, Dink'in cenazesine
yüz binlerce kişinin katılmasının Ermenistan'da Türkler
hakkındaki önyargıyı yıktığını belirterek, "Doğrusunu
söylemek gerekirse, Türk vatandaşlarının Dink'in
düşünceleriyle böylesine samimi bir dayanışmada
bulunacaklarını hiçbirimiz beklemiyorduk," derken işaret
ettiği gibi…
"SONUÇ YERİNE"
"1915'de Ne Oldu?" sorusuyla
sınırlanması mümkün olmayan "Ermeni Meselesi"nin;
kuşkusuz, öncesi, onu takip eden sonrası ve bugünü vardır;
bu bütünsellikte çözümü, sadece bir
"özür dileme"yle, "tanıma"yla
sınırlanamaz…
sınırlanması mümkün olmayan "Ermeni Meselesi"nin;
kuşkusuz, öncesi, onu takip eden sonrası ve bugünü vardır;
bu bütünsellikte çözümü, sadece bir
"özür dileme"yle, "tanıma"yla
sınırlanamaz…
Yani öncesi, sonrası ve bugün
üçgeninde ele alınması gereken "Ne oldu?" sorusunun
yanıtı; özü itibariyle resmî ideolojinin tabu ve
dayatmaları karşısında ve toplumsal tarih ekseninde
"Geçmişi Unutmayacağız/ Unutturmayacağız" etik
duruşunun toplumsallaştırılmasıdır…
üçgeninde ele alınması gereken "Ne oldu?" sorusunun
yanıtı; özü itibariyle resmî ideolojinin tabu ve
dayatmaları karşısında ve toplumsal tarih ekseninde
"Geçmişi Unutmayacağız/ Unutturmayacağız" etik
duruşunun toplumsallaştırılmasıdır…
Tarihle yüzleşmenin toplumsallaştırılması; bir
yandan "Ermeni Meselesi"nde T."C"nin tabu ve
açmazlarını ortaya koyarken; aynı zamanda, "Ermeni
Meselesi" asla, bir "sıradan insan hakları" sorununa
indirgenemez. O, toplumsal ve tarihi bir sorundur; ve tarihle
yüzleşmenin "olmazsa olmaz" iki şartı olarak i)
özür dileme ve ii) tazmin etmeyi de içeren politik bir
meseledir…
yandan "Ermeni Meselesi"nde T."C"nin tabu ve
açmazlarını ortaya koyarken; aynı zamanda, "Ermeni
Meselesi" asla, bir "sıradan insan hakları" sorununa
indirgenemez. O, toplumsal ve tarihi bir sorundur; ve tarihle
yüzleşmenin "olmazsa olmaz" iki şartı olarak i)
özür dileme ve ii) tazmin etmeyi de içeren politik bir
meseledir…
Tam da bunun için Fransız sigorta şirketi AXA,
1915'te Anadolu'da ölen Ermeni poliçe sahiplerinin
vârislerine toplam 17 milyon dolar tazminat ödemeyi kabul
edip;[39] Osmanlı topraklarında
yaşayan bazı Ermenileri sigortalayan Amerikan New York Life şirketi,
aralarında Türkiye'nin de bulunduğu ülkelerden gelen
tazminat isteklerinin yarısını karşılayıp, ödemeler için
masraflar dahil 20 milyon dolar ayıran şirketin ödediği rakam 8
milyon dolar[40] olmuşken; Giro
Manoyan'ın, "Türkiye'den toprak talebi şu an dış
politika gündeminde bulunmuyor ancak bu ileride de bulunmayacağı
anlamına gelmiyor";[41] veya Ara
Papyan'ın,[42] 1914-1919 yılları
arasında yaşanan olaylar nedeniyle Türkiye'nin
Ermenistan'a 41.5 milyar dolar tazminat ödemesi gerektiğine size="2">[43] ilişkin vurguları "es"
geçilmemelidir.
1915'te Anadolu'da ölen Ermeni poliçe sahiplerinin
vârislerine toplam 17 milyon dolar tazminat ödemeyi kabul
edip;[39] Osmanlı topraklarında
yaşayan bazı Ermenileri sigortalayan Amerikan New York Life şirketi,
aralarında Türkiye'nin de bulunduğu ülkelerden gelen
tazminat isteklerinin yarısını karşılayıp, ödemeler için
masraflar dahil 20 milyon dolar ayıran şirketin ödediği rakam 8
milyon dolar[40] olmuşken; Giro
Manoyan'ın, "Türkiye'den toprak talebi şu an dış
politika gündeminde bulunmuyor ancak bu ileride de bulunmayacağı
anlamına gelmiyor";[41] veya Ara
Papyan'ın,[42] 1914-1919 yılları
arasında yaşanan olaylar nedeniyle Türkiye'nin
Ermenistan'a 41.5 milyar dolar tazminat ödemesi gerektiğine size="2">[43] ilişkin vurguları "es"
geçilmemelidir.
Dediklerimiz toparlarsak;
"Kördüğüm noktası: soykırım terimi" vurgusuyla
Baskın Oran, "Soykırım kelimesinin dua gibi sürekli
kullanılması Türkiye insanının tarihsel gerçeği okumasını
imkânsızlaştırıyor,"[44]
dese de; kördüğüm noktası resmî ideoloji ve
tarihtir…
"Kördüğüm noktası: soykırım terimi" vurgusuyla
Baskın Oran, "Soykırım kelimesinin dua gibi sürekli
kullanılması Türkiye insanının tarihsel gerçeği okumasını
imkânsızlaştırıyor,"[44]
dese de; kördüğüm noktası resmî ideoloji ve
tarihtir…
Mızrağın sivri ucu, ikircimsizce buraya
yöneltilmelidir…
yöneltilmelidir…
Nihayet "Türkiye Cumhuriyeti 1915 için
sorumlu tutulabilir mi?"[45]
sorusunu dillendiren Baskın Oran'a ve benzer
düşüncedekilere vereceğimiz yanıt nettir: Türkiye
kapitalizminin sermaye birikiminin temelinde başta Ermeniler olmak
üzere katledilmiş, sürülmüş gayrımüslimlerin
menkul ve gayrımenkul malları yattığı ve Cumhuriyet devletinin harcını
Malta sürgünlerinin, kovuşturulmamış katillerin ideolojik
mirası oluşturduğu sürece Evet!
sorumlu tutulabilir mi?"[45]
sorusunu dillendiren Baskın Oran'a ve benzer
düşüncedekilere vereceğimiz yanıt nettir: Türkiye
kapitalizminin sermaye birikiminin temelinde başta Ermeniler olmak
üzere katledilmiş, sürülmüş gayrımüslimlerin
menkul ve gayrımenkul malları yattığı ve Cumhuriyet devletinin harcını
Malta sürgünlerinin, kovuşturulmamış katillerin ideolojik
mirası oluşturduğu sürece Evet!
Sorunu böylesine koymak da, bizlere, Theodor
Adorno'nun, "Geçmişle ancak, yaşananların sebepleri
ortadan kalktığı zaman hesaplaşmış olacağız. Geçmişin esir
edici çekiminin bugüne kadar kırılmamış olması sadece ve
sadece bu sebeplerin hâlâ var olmaya devam etmelerinden
kaynaklanmaktadır," sözlerini anımsatır…
Adorno'nun, "Geçmişle ancak, yaşananların sebepleri
ortadan kalktığı zaman hesaplaşmış olacağız. Geçmişin esir
edici çekiminin bugüne kadar kırılmamış olması sadece ve
sadece bu sebeplerin hâlâ var olmaya devam etmelerinden
kaynaklanmaktadır," sözlerini anımsatır…
Konuyla doğrudan bağıntılı bir şey daha;
"Zulmedenleri affetmek, suçsuzlara yapılan
haksızlıktır," der Sadi…
"Zulmedenleri affetmek, suçsuzlara yapılan
haksızlıktır," der Sadi…
Evet, bu toplumun, derinlemesine bir bellek tazelemeye,
kendini bütün çıplaklığıyla tanımaya, kendi tarihiyle
yüzleşmeye gereksinimi var. Yurttaşlar İttihat Terakki'nin
işleyip, T."C" Devleti'nin üstlendiği
"suç"a daha fazla ortaklık etmemeli. Dedelerini yok edip
nenelerine ve mülklerine el konulmuş bir halk karşısında
efelenmelerle vicdanların temizlenmeyeceğini, Ermeni kardeşlerimizin
hâlâ kanayan yarasını sağaltmanın en insanca ve en kesin
yolunun, "Evet, biz yapmışız… Ve atalarımızdan kalan bu
lanetli mirası reddediyoruz!" diye haykırmak olduğunu
görebilmeli, anlayabilmeli… Belki o zaman kendilerine anlatılan
bütün yalanlara hevesle, şevkle inanmayı sürdüren,
gerçeklere karşı kulaklarını tıkayıp ter ter tepinen
geçkince, ama reşit olamamış çocuklar
görüntüsünü geride bırakır bu ülkenin
insanları…
kendini bütün çıplaklığıyla tanımaya, kendi tarihiyle
yüzleşmeye gereksinimi var. Yurttaşlar İttihat Terakki'nin
işleyip, T."C" Devleti'nin üstlendiği
"suç"a daha fazla ortaklık etmemeli. Dedelerini yok edip
nenelerine ve mülklerine el konulmuş bir halk karşısında
efelenmelerle vicdanların temizlenmeyeceğini, Ermeni kardeşlerimizin
hâlâ kanayan yarasını sağaltmanın en insanca ve en kesin
yolunun, "Evet, biz yapmışız… Ve atalarımızdan kalan bu
lanetli mirası reddediyoruz!" diye haykırmak olduğunu
görebilmeli, anlayabilmeli… Belki o zaman kendilerine anlatılan
bütün yalanlara hevesle, şevkle inanmayı sürdüren,
gerçeklere karşı kulaklarını tıkayıp ter ter tepinen
geçkince, ama reşit olamamış çocuklar
görüntüsünü geride bırakır bu ülkenin
insanları…
Ve nihayet sonuç yerine bir Afrika masalı:
Çok eskiden Ateş, Su, Gerçek ve Yalan
büyük bir evde beraber yaşarlarmış. Her ne kadar birbirlerine
nazik davransalar da aralarına mümkün olduğu kadar çok
mesafe koymaya çalışırlarmış.
büyük bir evde beraber yaşarlarmış. Her ne kadar birbirlerine
nazik davransalar da aralarına mümkün olduğu kadar çok
mesafe koymaya çalışırlarmış.
Gerçek odanın bir yanında oturursa, Yalan
diğer yanında otururmuş. Su, Ateş'in ayaklarının altında
dolaşmamaya sürekli özen gösterirmiş.
diğer yanında otururmuş. Su, Ateş'in ayaklarının altında
dolaşmamaya sürekli özen gösterirmiş.
Bir gün birlikte ava gitmişler. Büyük
bir sığır sürüsüyle karşılaşmışlar ve elbirliğiyle
hayvanları çevirip köylerine sürmeye başlamışlar.
Otlaklarda ilerlerken, Gerçek, "Hayvanları eşit paylaşalım.
En hakça olanı bu" demiş. Yalan dışında herkes
Gerçek'e katılmış. O, payının diğerlerinden fazla
olmasını istiyormuş ama şimdilik ağzını açmamaya karar
vermiş.
bir sığır sürüsüyle karşılaşmışlar ve elbirliğiyle
hayvanları çevirip köylerine sürmeye başlamışlar.
Otlaklarda ilerlerken, Gerçek, "Hayvanları eşit paylaşalım.
En hakça olanı bu" demiş. Yalan dışında herkes
Gerçek'e katılmış. O, payının diğerlerinden fazla
olmasını istiyormuş ama şimdilik ağzını açmamaya karar
vermiş.
Köye doğru yollarına devam ederken Yalan gizlice
Su'ya yaklaşmış ve fısıldamış. "Sen ateşten
güçlüsün. Onu ortadan kaldır, geriye kalanların
payına daha çok sığır düşsün."
Su'ya yaklaşmış ve fısıldamış. "Sen ateşten
güçlüsün. Onu ortadan kaldır, geriye kalanların
payına daha çok sığır düşsün."
Su köpürerek, fokurdayarak ateşin
üzerinden akmış ve onu söndürünceye kadar durmamış.
Payına daha çok sığır düşeceğini düşünerek
keyifle kıvrılıp dolanarak akmasına devam etmiş. Bu arada Yalan
Gerçek'e şu şekilde fısıldıyormuş. "Bak!
Gördün mü?! Su Ateş'i öldürdü! Sıcak
yürekli arkadaşımızı gaddarca söndüren Su'yu arkada
bırakalım. Sığırları dağın zirvesinde otlatmaya
çıkaralım."
üzerinden akmış ve onu söndürünceye kadar durmamış.
Payına daha çok sığır düşeceğini düşünerek
keyifle kıvrılıp dolanarak akmasına devam etmiş. Bu arada Yalan
Gerçek'e şu şekilde fısıldıyormuş. "Bak!
Gördün mü?! Su Ateş'i öldürdü! Sıcak
yürekli arkadaşımızı gaddarca söndüren Su'yu arkada
bırakalım. Sığırları dağın zirvesinde otlatmaya
çıkaralım."
Gerçek ve Yalan dağa tırmanmaya başlamışlar.
Su onlara yetişmeye çalışmış. Ama dağ çok dikmiş ve Su
yukarı doğru akamıyormuş.
Su onlara yetişmeye çalışmış. Ama dağ çok dikmiş ve Su
yukarı doğru akamıyormuş.
Sıçraya kıvrıla, kendi kendinin üzerinden
geçerek aşağıya doğru akmaya başlamış. Bakın!
Görüyor musunuz?! Su hâlâ bugün bile kıvrılarak
dağdan aşağı akmakta.
geçerek aşağıya doğru akmaya başlamış. Bakın!
Görüyor musunuz?! Su hâlâ bugün bile kıvrılarak
dağdan aşağı akmakta.
Gerçek ve Yalan dağın zirvesine varmışlar.
Yalan, Gerçek'e dönerek, yüksek sesle, "Ben
senden güçlüyüm! Sen benim hizmetkârım
olacaksın! Ben de senin efendin! Sığırların hepsi benim!"
demiş.
Yalan, Gerçek'e dönerek, yüksek sesle, "Ben
senden güçlüyüm! Sen benim hizmetkârım
olacaksın! Ben de senin efendin! Sığırların hepsi benim!"
demiş.
Kavgaya tutuşmuşlar
Gerçek ayağa kalkmış ve sesini
yükseltmiş. "Senin hizmetkârın olmayacağım!"
yükseltmiş. "Senin hizmetkârın olmayacağım!"
Kavgaya tutuşmuşlar. Savaşmışlar savaşmışlar,
savaşmışlar. Sonunda Rüzgâr'ı çağırmışlar.
"Hangimiz efendi, sen karar ver" demişler. Rüzgâr
karar verememiş. Esip gürleyerek bütün dünyayı
dolaşmış ve insanlara "Yalan mı güçlü,
Gerçek mi?" diye sormuş. Kimisi "Yalan bir kelimeyle
Gerçek'i yok eder," demiş. Kimisi "Gerçek,
karanlıkta yanan küçük bir mum gibi, her durumu
değiştirir" demiş. Sonunda Rüzgâr dağın zirvesine
dönmüş. "Yalanın çok güçlü
olduğunu gördüm. Ama hükmü sadece Gerçek'in
duyulmaya çalışmaktan vazgeçtiği yerlerde
geçer" demiş.
savaşmışlar. Sonunda Rüzgâr'ı çağırmışlar.
"Hangimiz efendi, sen karar ver" demişler. Rüzgâr
karar verememiş. Esip gürleyerek bütün dünyayı
dolaşmış ve insanlara "Yalan mı güçlü,
Gerçek mi?" diye sormuş. Kimisi "Yalan bir kelimeyle
Gerçek'i yok eder," demiş. Kimisi "Gerçek,
karanlıkta yanan küçük bir mum gibi, her durumu
değiştirir" demiş. Sonunda Rüzgâr dağın zirvesine
dönmüş. "Yalanın çok güçlü
olduğunu gördüm. Ama hükmü sadece Gerçek'in
duyulmaya çalışmaktan vazgeçtiği yerlerde
geçer" demiş.
Ve o gün bu gündür bu hep
böyledir…
böyledir…
"Ermeni Meselesi"nde de olduğu
gibi…
gibi…
25 Mart 2010 13:54:05, Ankara
N O T L A R
[*] size="2">24-25 Nisan 2010 tarihinde Ankara'da gerçekleştirilen
"Öncesi ve Sonrasıyla 1915: İnkâr ve Yüzleşme"
sempozyumuna sunulan tebliğ… Kaldıraç, No:110, Mayıs
2010…
"Öncesi ve Sonrasıyla 1915: İnkâr ve Yüzleşme"
sempozyumuna sunulan tebliğ… Kaldıraç, No:110, Mayıs
2010…
[1]
Heraklit.
Heraklit.
[2]
Hasan Pulur, "Milliyetçiliği Dikkate Almak", Milliyet, 14
Mart 2010, s.3.
Hasan Pulur, "Milliyetçiliği Dikkate Almak", Milliyet, 14
Mart 2010, s.3.
[3]
Belgelere bakalım:
Belgelere bakalım:
Erzurum Kongresi Beyannamesi'nden:
"Trabzon vilayeti ve Canik sancağıyla Doğu Vilayetleri namını
taşıyan Erzurum, Sivas, Diyarbekir, Elaziz, Van, Bitlis Vilayeti ve bu saha
içindeki bağımsız livalar hiçbir sebep ve bahane ile
yekdiğerinden ve Osmanlı topluluğundan ayrılmak imkânı tasavvur
edilemeyen bir bütündür. Mutluluk ve felaketle tam
ortaklığı kabul ve geleceği hakkında aynı maksadı hedef alır. Bu
sahada yaşayan bütün İslâmi unsurlar, yekdiğerine
karşılıklı bir fedakârlık duygusuyla dolu ve ırki ve toplumsal
durumlarına saygılı öz kardeştirler." (7 Ağustos 1919) (Bk:
Cevat Dursunoğlu, Milli Mücadele'de Erzurum, s.168
vd)
"Trabzon vilayeti ve Canik sancağıyla Doğu Vilayetleri namını
taşıyan Erzurum, Sivas, Diyarbekir, Elaziz, Van, Bitlis Vilayeti ve bu saha
içindeki bağımsız livalar hiçbir sebep ve bahane ile
yekdiğerinden ve Osmanlı topluluğundan ayrılmak imkânı tasavvur
edilemeyen bir bütündür. Mutluluk ve felaketle tam
ortaklığı kabul ve geleceği hakkında aynı maksadı hedef alır. Bu
sahada yaşayan bütün İslâmi unsurlar, yekdiğerine
karşılıklı bir fedakârlık duygusuyla dolu ve ırki ve toplumsal
durumlarına saygılı öz kardeştirler." (7 Ağustos 1919) (Bk:
Cevat Dursunoğlu, Milli Mücadele'de Erzurum, s.168
vd)
Sıvas Kongresi Beyannamesi'nden:
"Devleti Âliye-i Osmaniye ile İtilaf Devletleri arasında
aktedilen ateşkes antlaşmasının imza olunduğu 30 Ekim 1918 tarihindeki
hududumuz dahilinde kalan ve her noktasında İslâm ezici
çoğunluğunun oturduğu Osmanlı memleketleri kısımları
yekdiğerinden ve Osmanlı topluluğundan ayrılması kâbil olmayan ve
hiçbir sebeple bölünmez bir bütün oluşturur.
Belirtilen ülkede yaşayan bütün İslâmi unsurlar,
yekdiğerine karşılıklı saygı ve fedakârlık duygularıyla dolu ve
yekdiğerinin ırki ve toplumsal hukukları ile çevre şartlarına
tamamıyla saygılı öz kardeştirler."(11 Eylül 1919)
(Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Sıvas
Kongresi'nce kabul edilen Beyannamesi - Tarih Vesikaları, C.1, Sayı
1, s.7)
"Devleti Âliye-i Osmaniye ile İtilaf Devletleri arasında
aktedilen ateşkes antlaşmasının imza olunduğu 30 Ekim 1918 tarihindeki
hududumuz dahilinde kalan ve her noktasında İslâm ezici
çoğunluğunun oturduğu Osmanlı memleketleri kısımları
yekdiğerinden ve Osmanlı topluluğundan ayrılması kâbil olmayan ve
hiçbir sebeple bölünmez bir bütün oluşturur.
Belirtilen ülkede yaşayan bütün İslâmi unsurlar,
yekdiğerine karşılıklı saygı ve fedakârlık duygularıyla dolu ve
yekdiğerinin ırki ve toplumsal hukukları ile çevre şartlarına
tamamıyla saygılı öz kardeştirler."(11 Eylül 1919)
(Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Sıvas
Kongresi'nce kabul edilen Beyannamesi - Tarih Vesikaları, C.1, Sayı
1, s.7)
Mustafa Kemal'in hazırladığı 19
Ocak 1920 tarihli ilk Misak-ı Milli taslağı: "...bütün
İslâmi kavimler yekdiğerine karşı milli ve yerel hukuk ve
karşılıklı güvence esası üzerine ortak vatanı müdafaa ve
muhafazada birleşmişlerdir." (Harp Tarihi Başkanlığı Atatürk
Arşivi, klasör 21, fihrist: 2-1'den aktaran Atatürk Haftası
Armağanı, No: 6, s.41.)
Ocak 1920 tarihli ilk Misak-ı Milli taslağı: "...bütün
İslâmi kavimler yekdiğerine karşı milli ve yerel hukuk ve
karşılıklı güvence esası üzerine ortak vatanı müdafaa ve
muhafazada birleşmişlerdir." (Harp Tarihi Başkanlığı Atatürk
Arşivi, klasör 21, fihrist: 2-1'den aktaran Atatürk Haftası
Armağanı, No: 6, s.41.)
[4]
Deniz Kavukçuoğlu, "Milletsiz Milliyetçilik Olur mu?
(1)", Cumhuriyet, 30 Ağustos 2009, s.17.
Deniz Kavukçuoğlu, "Milletsiz Milliyetçilik Olur mu?
(1)", Cumhuriyet, 30 Ağustos 2009, s.17.
[5]
"Bugün 'halkın kendi kendini idare etme ehliyetini'
gösteremediğini öne sürerek Demokrasiyi reddedenler, bunu
Kemalizm adına yaptıkları safsatasını dolaşıma sokmuşlardır ki,
bunun adı Kemalizm değil, düpedüz, Kemalizm'in reddettiği
'Kadro' ideolojisidir. Ve Kemalizm,'Kadro'culuk
değildir...
"Bugün 'halkın kendi kendini idare etme ehliyetini'
gösteremediğini öne sürerek Demokrasiyi reddedenler, bunu
Kemalizm adına yaptıkları safsatasını dolaşıma sokmuşlardır ki,
bunun adı Kemalizm değil, düpedüz, Kemalizm'in reddettiği
'Kadro' ideolojisidir. Ve Kemalizm,'Kadro'culuk
değildir...
Türkiye'de son elli yıldır
silahlı kuvvetlerin cunta oluşumları ve darbe girişimleri, Kemalizm
adına yapılmış gibi gösterilerek meşrulaştırılmaya
çalışıldı. Hiç kimse de bunun böyle olup
olmadığını sorgulamadı. Unutmamalı: Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal
Paşa, Türkiye Cumhuriyeti'ni gençliğe emanet
etmiştir,-cuntalara değil!" (Hilmi Yavuz, "Kemalizm mi,
'Kadro'culuk mu?", Zaman, 10 Mart 2010, s.22.)
silahlı kuvvetlerin cunta oluşumları ve darbe girişimleri, Kemalizm
adına yapılmış gibi gösterilerek meşrulaştırılmaya
çalışıldı. Hiç kimse de bunun böyle olup
olmadığını sorgulamadı. Unutmamalı: Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal
Paşa, Türkiye Cumhuriyeti'ni gençliğe emanet
etmiştir,-cuntalara değil!" (Hilmi Yavuz, "Kemalizm mi,
'Kadro'culuk mu?", Zaman, 10 Mart 2010, s.22.)
[6]
Cavlı Çulfaz, "Devrimci Demokratları Unuttuk mu?",
Cumhuriyet, 2 Ekim 2009, s.2.
Cavlı Çulfaz, "Devrimci Demokratları Unuttuk mu?",
Cumhuriyet, 2 Ekim 2009, s.2.
[7] size="2">"Atatürk 1918' size="2">de İstanbul'da
Mimber gazetesini çıkartır. Gazetenin editörlerinden birisidir.
Mimber gazetesinde Fethi Okyar ile birlikte size="2">'Bir milleti imha edemezsiniz
beyefendiler' diyerek
Ermenilerin imha edilmesine karşı çıkar, İttihatçıları
suçlar. Ve Ermenilerden ' size="2">Hıristiyan Türkler' size="2"> diye söz eder. 1919 Ekim ayında Amasya size="2">'da İstanbul hükümeti ile
Ankara hükümeti beş tane protokol imzalarlar. Birinci protokolde
'1915 tehcir ve taktilinden
dolayı suçlu olanların yargılanması siyaseten elzemdir size="2">', diye karar alınır. Daha sonra
Mustafa Kemal, seçimden sonra oluşturulan İstanbul meclisinde kendi
grubunun programını yazar, ve ' size="2">suç işleyenlerin cezalandırılması sadece kağıt
üzerinde kalmamalıdır' size="2">, 'ibret-i
âleme ders olacak biçimde gerçek bir cezalandırma
yapılmalıdır' der. 1920
Ankara Meclisinin açılışında yaptığı konuşmada, 1915
katliamlarından ' size="2">utanılacak eylem'
olarak söz eder..." (Taner Akçam, size="2">"Tarihimizi Hep İnkâr
Üzerine, Yok Saymak Üzerine Kurduk size="2">", Sesonline, 25 Mart
2010.)
Mimber gazetesini çıkartır. Gazetenin editörlerinden birisidir.
Mimber gazetesinde Fethi Okyar ile birlikte size="2">'Bir milleti imha edemezsiniz
beyefendiler' diyerek
Ermenilerin imha edilmesine karşı çıkar, İttihatçıları
suçlar. Ve Ermenilerden ' size="2">Hıristiyan Türkler' size="2"> diye söz eder. 1919 Ekim ayında Amasya size="2">'da İstanbul hükümeti ile
Ankara hükümeti beş tane protokol imzalarlar. Birinci protokolde
'1915 tehcir ve taktilinden
dolayı suçlu olanların yargılanması siyaseten elzemdir size="2">', diye karar alınır. Daha sonra
Mustafa Kemal, seçimden sonra oluşturulan İstanbul meclisinde kendi
grubunun programını yazar, ve ' size="2">suç işleyenlerin cezalandırılması sadece kağıt
üzerinde kalmamalıdır' size="2">, 'ibret-i
âleme ders olacak biçimde gerçek bir cezalandırma
yapılmalıdır' der. 1920
Ankara Meclisinin açılışında yaptığı konuşmada, 1915
katliamlarından ' size="2">utanılacak eylem'
olarak söz eder..." (Taner Akçam, size="2">"Tarihimizi Hep İnkâr
Üzerine, Yok Saymak Üzerine Kurduk size="2">", Sesonline, 25 Mart
2010.)
[8]
Friedrich Nietzsche, Tarihin Yaşam İçin Yararı ve Yararsızlığı
Üzerine, çev: Nejat Bozkurt, 8. baskı, Say Yay., 2005, s.
37.
Friedrich Nietzsche, Tarihin Yaşam İçin Yararı ve Yararsızlığı
Üzerine, çev: Nejat Bozkurt, 8. baskı, Say Yay., 2005, s.
37.
[9]
"Gözden kör olan, güneşin ışınlarından mahrum
kalır; ama zihinsel kör, sonsuz karanlığın içinde bocalar
durur."
"Gözden kör olan, güneşin ışınlarından mahrum
kalır; ama zihinsel kör, sonsuz karanlığın içinde bocalar
durur."
[10]
Doğan Özlem, Tarih Felsefesi, Say Yay., 2009, s.15.
Doğan Özlem, Tarih Felsefesi, Say Yay., 2009, s.15.
[11]
Ahmet İnam, "Tarih Geleceğe Yazılır", Bibliotech, No:10,
Ocak/ Şubat 2010, s.28-31.
Ahmet İnam, "Tarih Geleceğe Yazılır", Bibliotech, No:10,
Ocak/ Şubat 2010, s.28-31.
[12]
"1915 güzünde, İstanbul-Bağdat demiryolunun yapımında
çalışan Litzmayer adlı Avusturyalı bir mühendis,
gördüğünün Mezopotamya'ya ilerleyen kalabalık bir
Türk askerî birliği olduğunu sandı. Fakat kalabalık
yaklaşınca bunun askerlerin nezaretinde yürüyen kadınların
oluşturduğu büyük bir kafile olduğunu anladı.40 binden fazla
kadının hepsi Ermeni'ydi, erkeklerinden koparılmışlar (o
erkeklerin büyük kısmı Türk jandarmaları tarafından
çoktan öldürülmüştü) ve soykırımdan
farksız bir ölüm yürüyüşüne
çıkarılmışlardı. O soykırımda 1.5 milyondan fazla Ermeni
öldü.
"1915 güzünde, İstanbul-Bağdat demiryolunun yapımında
çalışan Litzmayer adlı Avusturyalı bir mühendis,
gördüğünün Mezopotamya'ya ilerleyen kalabalık bir
Türk askerî birliği olduğunu sandı. Fakat kalabalık
yaklaşınca bunun askerlerin nezaretinde yürüyen kadınların
oluşturduğu büyük bir kafile olduğunu anladı.40 binden fazla
kadının hepsi Ermeni'ydi, erkeklerinden koparılmışlar (o
erkeklerin büyük kısmı Türk jandarmaları tarafından
çoktan öldürülmüştü) ve soykırımdan
farksız bir ölüm yürüyüşüne
çıkarılmışlardı. O soykırımda 1.5 milyondan fazla Ermeni
öldü.
Sürekli tecavüze ve dayağa
maruz bırakılan kadınlardan bazıları, Erzurum, Sivas, Bitlis ve
Türkiye'deki batı Ermenistan'ın diğer şehirlerden yola
çıktıktan sonra zehir içmişlerdi. Litzmayer'le aynı
dönemde yaşayan Pispokos Grigoris Balakyan şöyle yazıyordu:
'Bazıları öyle bir durumdaydı ki, paçavralara
sarılmış iskeletlere benziyorlardı, derileri güneş, soğuk ve
rüzgârdan yanıp kayışa dönmüştü. Şoka
uğrayıp donakalmış birçok hamile kadın, yeni doğurdukları
bebekleri adeta insanlığa ve Tanrı'ya bir isyan gibi, yol kenarına
bırakmıştı'…
maruz bırakılan kadınlardan bazıları, Erzurum, Sivas, Bitlis ve
Türkiye'deki batı Ermenistan'ın diğer şehirlerden yola
çıktıktan sonra zehir içmişlerdi. Litzmayer'le aynı
dönemde yaşayan Pispokos Grigoris Balakyan şöyle yazıyordu:
'Bazıları öyle bir durumdaydı ki, paçavralara
sarılmış iskeletlere benziyorlardı, derileri güneş, soğuk ve
rüzgârdan yanıp kayışa dönmüştü. Şoka
uğrayıp donakalmış birçok hamile kadın, yeni doğurdukları
bebekleri adeta insanlığa ve Tanrı'ya bir isyan gibi, yol kenarına
bırakmıştı'…
Robert Davidson şunları yazıyor:
'Dedem de Ermeni soykırımına tanık olmuş. Humus kentinin
surlarının dışında yüzlerce Ermeni cesedi
gördüğünü yazmış. Erkekler, kadınlar ve
çocuklar... Hepsi çıplakmış ve çürümeye ya
da köpekler tarafından kemirilmeye bırakılmış. Dedemin süvari
birliği bu insanlara yapılan mezalim karşısında neye uğradığını
şaşırmış. Bir başka seferinde de birliği iskeleti çıkmış bir
Ermeni kadın ve iki çocuğuyla karşılaşmış. Kadın onlara
Türklerin kocasının ve iki büyük çocuğunun
boğazını kestiğini anlatmış." (Robert Fisk, "Ermeni
Diyasporası Dehşete Düştü", The Independent, 8 Ekim
2009.)
'Dedem de Ermeni soykırımına tanık olmuş. Humus kentinin
surlarının dışında yüzlerce Ermeni cesedi
gördüğünü yazmış. Erkekler, kadınlar ve
çocuklar... Hepsi çıplakmış ve çürümeye ya
da köpekler tarafından kemirilmeye bırakılmış. Dedemin süvari
birliği bu insanlara yapılan mezalim karşısında neye uğradığını
şaşırmış. Bir başka seferinde de birliği iskeleti çıkmış bir
Ermeni kadın ve iki çocuğuyla karşılaşmış. Kadın onlara
Türklerin kocasının ve iki büyük çocuğunun
boğazını kestiğini anlatmış." (Robert Fisk, "Ermeni
Diyasporası Dehşete Düştü", The Independent, 8 Ekim
2009.)
[13]
Ayşe Hür, "Malta Sürgünleri'ni Nasıl
Bilirsiniz?", Taraf, 28 Şubat 2010,
http://www.taraf.com.tr/makale/10284.htm
Ayşe Hür, "Malta Sürgünleri'ni Nasıl
Bilirsiniz?", Taraf, 28 Şubat 2010,
http://www.taraf.com.tr/makale/10284.htm
[14]
Taner Akçam, 1915 Yazıları, İletişim Yay., 2010.
Taner Akçam, 1915 Yazıları, İletişim Yay., 2010.
[15]
Ahmet İnsel, "Milli Onur Meselemiz", Radikal İki, 14 Mart 2010,
s.1-4.
Ahmet İnsel, "Milli Onur Meselemiz", Radikal İki, 14 Mart 2010,
s.1-4.
[16] size="2">Mustafa Şerif Onaran, "Türk-Ermeni İlişkileri",
Cumhuriyet Kitap, No:888, 22 Şubat 2007, s.30.
Cumhuriyet Kitap, No:888, 22 Şubat 2007, s.30.
[17]
Sina Akşin, "Ermeni Sorunu mu Türkiye Sorunu mu?",
Cumhuriyet, 10 Şubat 2010, s.2.
Sina Akşin, "Ermeni Sorunu mu Türkiye Sorunu mu?",
Cumhuriyet, 10 Şubat 2010, s.2.
[18]
Kerim Kaya, "… 'Milli Hassasiyet' Değil,
Kontgerilla Örgütlenmesi: Linç", Tavır, No:94,
2010/21, s.3-4.
Kerim Kaya, "… 'Milli Hassasiyet' Değil,
Kontgerilla Örgütlenmesi: Linç", Tavır, No:94,
2010/21, s.3-4.
[19]
Cumali Deniz, "Egemenlerin 'Ötekiler'i Yok Etme,
Sindirme, Kaçırma Silahı: Linç", Yorum, 20-26 Mart
2010, s.3.
Cumali Deniz, "Egemenlerin 'Ötekiler'i Yok Etme,
Sindirme, Kaçırma Silahı: Linç", Yorum, 20-26 Mart
2010, s.3.
[20]
aktaran: Eren Keskin, "24 Nisan 1915'ten, 19 Ocak
2007'ye...", Günlük, 19 Ocak 2010, s.10.
aktaran: Eren Keskin, "24 Nisan 1915'ten, 19 Ocak
2007'ye...", Günlük, 19 Ocak 2010, s.10.
[21] size="2">Hikmet Kıvılcımlı, İhtiyat Kuvvet, Yol Yay., 1979.
s.20.
s.20.
[22] size="2">Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler,
C:1, s.59.
C:1, s.59.
[23] size="2">Şeyh Sait isyanını hazırlayanlardan Cibranlı Halit
Paşa'nın ilginç bir yaklaşımı var. Tehcire tabi tutulmuş
Ermeni varlığı sona ermek üzereyken Kürtler bu gelişmeler
karşısında sevinç duyuyor. Cibranlı Halit ise, "Osmanlılar
bazı Kürtlerin de kılıcıyla Ermenileri temizledi, şimdi sıra bize
geldi. Önce zo diyenler öldürüldü, sıra lo
diyenlerde," diye duyduğu sıkıntıyı dile getiriyordu.
Paşa'nın ilginç bir yaklaşımı var. Tehcire tabi tutulmuş
Ermeni varlığı sona ermek üzereyken Kürtler bu gelişmeler
karşısında sevinç duyuyor. Cibranlı Halit ise, "Osmanlılar
bazı Kürtlerin de kılıcıyla Ermenileri temizledi, şimdi sıra bize
geldi. Önce zo diyenler öldürüldü, sıra lo
diyenlerde," diye duyduğu sıkıntıyı dile getiriyordu.
[24] size="2">E. J. Zürcher, Milli Mücadele, s.160.
[25] size="2">Taner Akçam, " size="2">Tarihimizi Hep İnkâr Üzerine, Yok Saymak Üzerine
Kurduk", Sesonline, 25 Mart
2010.
Kurduk", Sesonline, 25 Mart
2010.
[26]
Yossi Sarid, "Şimdi mi Hatırladınız?", Ha'aretz, 22
Ocak 2010.
Yossi Sarid, "Şimdi mi Hatırladınız?", Ha'aretz, 22
Ocak 2010.
[27]
John Hughes, "Ahlâki Cesaretin Bedeli Ağır", Christian
Science Monitor, 8 Mart 2010.
John Hughes, "Ahlâki Cesaretin Bedeli Ağır", Christian
Science Monitor, 8 Mart 2010.
[28]
Stephen Kinzer, "Tasarı İlişkilere Zarar Verir", The Guardian,
5 Mart 2010.
Stephen Kinzer, "Tasarı İlişkilere Zarar Verir", The Guardian,
5 Mart 2010.
[29]
Henri J. Barkey, "Soykırım Tasarısı Tam Bir
Saçmalık", The Washington Post, 2 Mart 2010.
Henri J. Barkey, "Soykırım Tasarısı Tam Bir
Saçmalık", The Washington Post, 2 Mart 2010.
[30]
ABD Kongresi"nde genelde vergi ve ticaret yasalarıyla ilgili lobi
yaptıran dev şirketlerin bu kez Türkiye için devreye girdiği
belirtildi. AP haber ajansı, silah sektörünün devleri BAE,
Goodrich, Northrop Grumman, Raytheon, United Technologies ile enerji
sektörünün devi Chevron'un Kongre'nin alt kanadı
Temsilciler Meclisi'nde 1915 olaylarını "Ermeni
Soykırımı" tasarının yasalaşmamasının dahil olduğu bir dizi
konuda 2009 yılının ilk çeyreğinde 14 milyon dolar harcadığını
yazdı. ("Ermeni Tasarısına Karşı Silah-Enerji Devleri
Devrede", Radikal, 15 Haziran 2009, s.15.)
ABD Kongresi"nde genelde vergi ve ticaret yasalarıyla ilgili lobi
yaptıran dev şirketlerin bu kez Türkiye için devreye girdiği
belirtildi. AP haber ajansı, silah sektörünün devleri BAE,
Goodrich, Northrop Grumman, Raytheon, United Technologies ile enerji
sektörünün devi Chevron'un Kongre'nin alt kanadı
Temsilciler Meclisi'nde 1915 olaylarını "Ermeni
Soykırımı" tasarının yasalaşmamasının dahil olduğu bir dizi
konuda 2009 yılının ilk çeyreğinde 14 milyon dolar harcadığını
yazdı. ("Ermeni Tasarısına Karşı Silah-Enerji Devleri
Devrede", Radikal, 15 Haziran 2009, s.15.)
[31]
İspanya'nın 17 özerk bölgesinden Katalonya'da
parlamento, 1915 olaylarına dair Ermeni iddialarını tanıyan kararını
resmîleştirdi. ("Katalanlar da 'Soykırım'
Dedi", Radikal, 9 Mart 2010, s.16.)
İspanya'nın 17 özerk bölgesinden Katalonya'da
parlamento, 1915 olaylarına dair Ermeni iddialarını tanıyan kararını
resmîleştirdi. ("Katalanlar da 'Soykırım'
Dedi", Radikal, 9 Mart 2010, s.16.)
[32] size="2">Marcel Berlins, " size="2">Tasarı Cehalet Gösterisi size="2">", The Guardian, 8 Mart
2010.
2010.
[33] size="2">Havhannes Katchaznouni, The Armenian Revolutionary Federation Has
Nothing to do any More, New York, 1955, s.5-7.
Nothing to do any More, New York, 1955, s.5-7.
[34]
Haluk Hepkon, "Sovyet Belgeleriyle Ermeni Meselesi", Radikal
Kitap, Yıl:5, No:280, 28 Temmuz 2006, s.18.
Haluk Hepkon, "Sovyet Belgeleriyle Ermeni Meselesi", Radikal
Kitap, Yıl:5, No:280, 28 Temmuz 2006, s.18.
[35] size="2">M. S. Gabriel-A. W. Williams, Kanayan Ermenistan, 1896, s.423-430/
470-471/ 490-491 arasından aktaran Türkkaya Ataöv,
"Irkçılığın Daniskası", Cumhuriyet, 27 Haziran 2006,
s.17.
470-471/ 490-491 arasından aktaran Türkkaya Ataöv,
"Irkçılığın Daniskası", Cumhuriyet, 27 Haziran 2006,
s.17.
[36] size="2">The Times of London, 30 Ocak 1919.
[37] size="2">Stanford Shaw & Ezel Kural Shaw, History of the Ottoman Empire
and Modern Turkey; Volume II: Reform, Revolution & Republic: The Rise Of
Modern Turkey, 1808-1975. London Cambridge University Press, s.
314-315.
and Modern Turkey; Volume II: Reform, Revolution & Republic: The Rise Of
Modern Turkey, 1808-1975. London Cambridge University Press, s.
314-315.
[38] size="2">B. A. Boryan'ın Gözüyle Türk-Ermeni
Çatışması, Kaynak Kitapları, Eylül 2006.
Çatışması, Kaynak Kitapları, Eylül 2006.
[39] size="2">"Ermenilere 'Soykırım' Tazminatı",
Cumhuriyet, 14 Ekim 2005, s.10.
Cumhuriyet, 14 Ekim 2005, s.10.
[40] size="2">Cenk Başlamış, "TC Vatandaşına 'Soykırım
Tazminatı'...", Milliyet, 2 Eylül 2007, s.12.
Tazminatı'...", Milliyet, 2 Eylül 2007, s.12.
[41] size="2">"Türkiye'den Toprak Talebi", Cumhuriyet, 29
Ocak 2006, s.11.
Ocak 2006, s.11.
[42] size="2">'Ermeni Ulusunun Soykırım Yıllarında Maddi
Kayıpları' başlıklı rapor hazırlayan Ara Papyan'a göre
1914-1919 yılları arası belgeler incelenerek hesaplar yapıldığında
ortaya 19 milyar 130 milyon 982 bin Fransız frangı tutarında fatura
çıkıyor. Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki paranın değeri
günümüzde dolara çevrildiğinde Ermenistan'ın
Türkiye'den alacağı 41 milyar 500 milyon dolar olarak
gösterildi. (Nerdun Hacıoğlu, "301'i At Sevr'i
Getir", Hürriyet, 30 Aralık 2007, s.17.)
Kayıpları' başlıklı rapor hazırlayan Ara Papyan'a göre
1914-1919 yılları arası belgeler incelenerek hesaplar yapıldığında
ortaya 19 milyar 130 milyon 982 bin Fransız frangı tutarında fatura
çıkıyor. Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki paranın değeri
günümüzde dolara çevrildiğinde Ermenistan'ın
Türkiye'den alacağı 41 milyar 500 milyon dolar olarak
gösterildi. (Nerdun Hacıoğlu, "301'i At Sevr'i
Getir", Hürriyet, 30 Aralık 2007, s.17.)
[43] size="2">Cenk Başlamış, "Ermeni İtirafı!", Milliyet, 21
Aralık 2007, s.21.
Aralık 2007, s.21.
[44]
Baskın Oran, "Ermeniler Türkiye Sivil Toplumuna
Güvenmeli", Radikal, 9 Temmuz 2009, s.8.
Baskın Oran, "Ermeniler Türkiye Sivil Toplumuna
Güvenmeli", Radikal, 9 Temmuz 2009, s.8.
[45]
Baskın Oran, "Beş Sorudan Dördü Bana Ama Cevap Süresi
Eşit Dağıtılıyor", Radikal, 11 Temmuz 2009, s.9.
Baskın Oran, "Beş Sorudan Dördü Bana Ama Cevap Süresi
Eşit Dağıtılıyor", Radikal, 11 Temmuz 2009, s.9.
THE ARMENIAN GENOCIDE WITH ITS COMPREHENSIVE
CORRELATIONS
CORRELATIONS
ABSTRACT
This presentation argues that the "Armenian
Question" is not solely a problem which can be dealt within the scope
of human rights but is a socio-historical and political question which
challenges the Turkish citizens to distance themselves from the official
rhetoric and to face the historical fact of the genocide. Its author claims
that politically, the solution requires an official apology as well as an
indemnifacation.
Question" is not solely a problem which can be dealt within the scope
of human rights but is a socio-historical and political question which
challenges the Turkish citizens to distance themselves from the official
rhetoric and to face the historical fact of the genocide. Its author claims
that politically, the solution requires an official apology as well as an
indemnifacation.
CONTENTS
TO REMEMBER AND TO REMIND
HISTORY AND HISTORIAN
A "NOTE" FOR HISTORY
NEGATION(ISM) AND PORBLEMS
"THE OFFICIAL VIEW" AND "STATELY
ATTITUDE"
ATTITUDE"
A PARANTHESIS FOR LYNCHING AND THE SELENDİ AFFAIR
GENOCIDE
THE ATTITUDE OF THE PARLIEMENTS AND THE US
ARMENIANS AND IMPERIALISM
"IN LIEU OF A CONCLUSION"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder