Bugün Pazar 7 Kasım 2010 -
M. Şehmus Güzel
Bugün İstanbul'da TÜYAP Kitap Fuarı'nda
KibeleYayınları'nın Temmuz sonunda okuyucuya sunduğu Fransa Mayıs 68
isimli kitabımı saat 14'den itibaren imzalamak, okuyucularımla iki
satır sohbet etmek olanağı bulacaktım, saat 18.15 ile 19 arasında
değerli dostum, iyi insan Eşber Yağmurdereli'yle " Türkiye ve
Fransa'da Mayıs 68 Rüzgarı" başlıklı söyleşiyi
gerçekleştirecektik. Ama kimi teknik aksamalar sonucu yayınevi Fuar'a
katılamadı, etkinlikler iptal edildi. Buna üzülmemek elde değil. Hele bu
tür imza günlerinin ve bir veya birkaç kitap etrafında düzenlenen
söyleşilerin en güzel tarafının okuyucularla tanışmak, onların
gözlem, saptama ve eleştirilerini dinlemek, daha sonra bunların
ışığında yeni şeyler yazmak, ekiden yazılanları mümkünse düzeltmek
yönünü öteden beri seven ve takdir eden biri olarak beni özel olarak
üzdü. Bu daha sonra başka fuarlarda, başka fırsatlar çıkınca
görüşemeyeceğiz, sohbet edemeyeceğiz anlamına gelmiyor elbette. Ama bu
defa bu olanağı maalesef bulamayacağız. Sağlık olsun. Siz sağolun.
Ancak bu işin bir tarafı olarak görevimi uzaktan da olsa bir parça
yerine getirmek istedim. Şöyle bir yöntem düşündüm : İmza gününde
ve söyleşide söyleyeceğim, söylemem muhtemel şeyleri size yazılı
olarak sunmak ve isteyenlerin soracakları sorulara uzktan bile olsa yanıt
vermek. Böylece belki birkaç konuda birlikte biraz daha ilerlemek mümkün
olacak. Meraklı okuyucuların, dostların ve arkadaşların sorularını,
eleştirilerini, gözlemlerini umutla beklerken size kitaptan birkaç kesiti
sunmak istiyorum. Hepinize en içten sevgi ve selamlarım ve başarı
dileklerimle kolay gelsin :
FRANSA MAYIS 68 : KESİTLER
Başlangıcı bakımından Mayıs 68 bir tür başkaldırıdır. İhtilal
değildir :
Çünkü öğrenci hareketinin ve onun peşinden eyleme geçen işçi
hareketinin hedefi veya hedeflerinden biri siyasi iktidarı almak olmadı.
Radikal ve ihtilalci siyasi gruplar "iktidarı almak" tan söz ettiler
elbette. Ama bu sadece sözde kaldı. O kadar ki onlar da dahil hiçkimsenin
aklına Millet Meclisi'ne, Sorbonne'a iki adımlık mesafedeki
Senato'ya, Başbakanlığa veya Cumhurbaşkanlığına doğru yürümek
bile gelmedi. Bırakın oralara kadar gidip iktidarı almayı.
Ancak Mayıs 68, yaşandığı günlerde ve hele hemen sonrasında
kültürel bir devrim boyutunu kazandı. Çünkü tutucu, içine kapanık,
korkak, sinmiş ve sindirilmiş Fransız toplumunu a'dan z'ye titretti.
Alt-üst etti. Kadın-erkek ilişkilerine yeni boyutlar kazandırdı. Ve
birçok sorunun sorulmasına olanak sağladı.
O günlerin "Kültür İşleri" Bakanı ve 1958'den beri
Cumhurbaşkanı general Charles de Gaulle'ün en önemli danışmanı,
hatta "fikir babası" André Malraux, Mayıs 68 için boşuna
"Medeniyetimizin tanık olduğu en derin, en önemli krizlerden biridir"
demedi.
Dönemin burjuva ve küçük burjuva ailelerinin, -ki bunların kimi öteden
beri komünistti- çocukları, kız ve erkek çocukları isyan ettiler :
Önce "ana-babalarının toplumuna."
Sonra çocuklar birey olarak da kendilerini ispat etmek "Biz de varız!"
demek olanağı buldular.
Başka olanak, başka yol bırakılmadığı için, öğrenciler
"kaldırım taşlarını" konuşturmak zorunda kaldılar. Anımsamak
gerek : O yıllarda Fransa'da oy kullanabilmek için 21 yaşını
doldurmuş olmak gerekiyordu. Oysa 18, 19 veya 20 yaşındaki gençler askere
alınıyor ve Fransız sömürgeciliğinin ve/veya emperyalizminin
"geleceği için" cephelere gönderiliyordu. Oysa çocuklar sadece askere
alınmak için anımsanmak istemiyorlardı, aynı zamanda konuşmak ve
düşüncelerini açıklamak ta istiyorlardı artık.
Gençlerin ana-babalarına isyanlarıyla birlikte, o güne kadar
entelektüel ortama, işçi hareketine, toplumsal mücadelelere damgasını
vurmuş olan ve bu alanlardaki tekelini kimseyle paylaşmak istemeyen
Fransız Komünist Partisi'ne (FKP) karşı da başkaldırı söz
konusudur. FKP elbette bundan hiç memnun olmadı ve bunu göstermekten de
çekinmedi : O zaman gençlerle arasındaki farklar giderek "uçuruma"
dönüştü. Birçok öğrenci lideri « troçkist » veya « titis »
türü suçlamalarla partiden daha önce ihraç edilmişti, ki bunlar Mayıs
68'de öğrenci hareketinin liderliğini alanlardır : Örneğin Alain
Krivine...
Öğrenci gençlere hızla genç kadın ve erkek emekçiler katıldılar.
Öğretmenler, öğretim üyeleri de… Sanatçılar da… Sinema
dünyasının önemli isimleri de... Öğrencilerle ve genç emekçilerle
kendilerini dayanışma içinde hisseden ve dönemin egemenlerine kafa tutan
bu çocuklara sempati duyan bütün yurttaşlar da. Böylece eylemler dizisi
bütün toplumu kapsayan boyutlara ulaştı.
Mayıs 68 boyunca, heyecanlı toplantılarla, tartışmalarla, gösteri ve
yürüyüşle, grevle ve işgalle tanışmayan tek köy, tek kasaba ve tek
kent kalmadı.
Mayıs 68'e giden yol, önce taşra üniversitelerinin yurtlarında, sonra
Nanterre'de neredeyse masum denebilecek öğrenci eylemleriyle başladı:
Erkek öğrenciler "kız öğrencilerin yurtlarına serbestçe girmek ve
kız arkadaşlarını kaldıkları yurt odalarında ziyaret edebilmek
için" yıllardır süren isteklerine olumlu yanıt verilmemesi üzerine
harekete geçtiler. Reşit ( 21 yaşını doldurmuş) kız öğrenciler erkek
öğrencilerin yurtlarına girebiliyorlardı ama bunun tersi yasaktı.
Öğrenciler yurtlardaki modası geçmiş iç yönetmenliğin
değiştirilmesini ısrarla ve yıllardır dile getiriyorlardı.
Öğrenciler aynı zamanda üniversitede geniş bir reform yapılmasını
arzuluyorlardı. Ders programlarının saptanmasından yönetime ilişkin
konulara kadar her alanda kendileri de görüşlerini açıklamak ve
kararlara katılmak istiyorlardı.
1964'de öğrenime başlayan Nanterre'deki Edebiyat Fakültesi Sosyoloji
Bölümü'nün kız ve erkek öğrencilerinin başını çektiği yasal ve
son derece barışçıl eylemlere rağmen Milli Eğitim Bakanlığı yasakta
ısrar edince, ve hükümet öğrencilere karşı son derece yersiz ve
alışılmamış bir biçimde polisini gönderip sert ve acımasız
davranınca ve başka etkenlerin de katkısıyla öğrenci eylemleri yeni
boyutlar kazandı…
Nanterre'de fakültenin kapatılması üzerine, öğrenciler Sorbonne'a
yani Paris'in merkezine yöneldiler...
Vietnam'da yıllardır süren ABD işgalini ve akıl almaz
saldırılarını kınamak için bin bir eylem yapan, Filistin halkının
kurtuluş mücadelesini desteklemek için gösteri ve yürüyüşler,
toplantılar düzenleyen son derece bilinçli siyasi kümelerin,
"ihtilalcilerin", Troçkistlerin, Maocuların/Marksist-Leninistlerin,
Gueveracıların, Anarşistlerin (asli ve asil anlamında) örgütlü
katkısıyla öğrenci eylemleri dal budak saldılar.
İktidarın öğrencileri dinlememekte ısrarı ve Mayısın ilk
günlerindeki öğrenci gösteri ve yürüyüşlerinin üzerine Fransa'da o
zamana kadar görülmemiş, hiç alışık olunmayan, akıldan geçirilmesi
bile mümkün olmayan feci bir saldırganlıkla yürümesi üzerine olaylar
yeni boyutlar kazandı...
İşçi hareketi, öğrencileri desteklemek ve aynı zamanda kendi
isteklerini gerçekleştirmek umuduyla bilhasssa 14 Mayıstan itibaren
eylemlere katıldı, genel grev, işleri işgalli grev, aynı anda birçok
kentte ve/veya aynı kentin değişik noktalarında dev gösteri ve
yürüyüşler gibi binbir eylemle gelişmelere çok daha geniş, önemli ve
ciddi boyutlar kazandırdı. Sağcı iktidar çok korktu : İşçi sınıfı
ile gençliğin işbirliği yapması ve beklenmeyen gelişmeler olasılığı
De Gaulle'ü ve iktidarını titretti. İşçilerin neredeyse bütün
istekleri aynen kabul edildi... Fransa toplumsal tarihine « Grenelle
Sözleşmesi » olarak geçen belge Mayıs sonunda imzalandı...
Öğrencilerin isteklerinin kabulü ise zamana yayıldı...
O günleri yansıtması umuduyla yaşananlardan, gerçek öykülerden
birkaç kesiti aktarmak yararlı olacaktır sanıyorum :
7 Mayıs 1968 : Öğrenciler Champs-Elysées'ye yürüdüler. Zafer
Takı'ndaki « Meçhul Asker » anıtı önünde saygı duruşu yapanlar
oldu... Tam o sırada bir kadın kalabalığa seslendi : « İl y a plus
inconnu que le soldat inconnu, sa mère ! » : « Meçhul askerden daha
meçhulu var, annesi ! » Kadınların varlığı ve gücü böylece en
çarpıcı biçimde dillendiriliyordu.
13 Mayıs : İşçiler ve öğrenciler birlikte dev bir gösteri ve
yürüyüş düzenlediler. Gare de L'Est'ten itibaren yürüyen 600 bin,
belki 800 bin kadar göstericiyi filme çeken iki kişi vardı : Jean-Luc
Godard, elinde Super 8'lik kamerayla. Claude Lelouch ise Coutant-Eclair
kamerasıyla... Sinema ustalarının emekçilere ve öğrencilere desteği
eksik olmadı : Cannes Film Festivali Godard, Louis Malle ve François
Truffaut'nun önderliğinde durduruldu. 24 Mayısta Lyon Garı önünde
başlayan dev gösteri ve yürüyüştekilerin arasında Alain Resnais, Louis
Malle, Robert Enrico, Michel Piccoli, Jacques Brell, Danielle Darieux,
Jean-Pierre Mocky gibi birçok isim de yerini aldı.
13 Mayıs : Göstericiler Saint-Michel Köprüsü'nü geçerken Abidin
Dino tam karşıda Sanit-Michel Bulvarı'nın ortasında durmuş
resimlerini çiziyordu. Fotograf ustası Gökşin Sipahioğlu bu anı
ölümsüzleştirdi. Fotograf kitabın arka kapağında. O sırada Güzin
Dino, Tiraje Dikmen ve bir süreliğine Paris'e ugramış olan Niyazi
Berkes birkaç adım ötede geçenleri izliyor ve zaman zaman
alkışlıyorlardı...
Abidin Dino çizdiklerini gösteriler sürerken Sorbonne koridorlarında
sergiledi. « Sanat sokağa ! » sloganı atan öğrenciler bu işi çok
sevdiler. Öğrencilerden birkaçı övgülerini resimlerin üstüne,
kenarlarına, şurasına burasına yazmaya başlayınca bu « işi bilenler
» Abidin'e « Resimlerinin tümü graffitilerle donatılmadan sergini
toplasan iyi olur » dediler, akıllı ve uslu adam Abidin de öyle yaptı.
Mayıs 68 sonrasında bu resimlerin tümüne yakını satıldı. Abidin'in
bu konuda güzel bir şakası var : « Mayıs 68'in sonunda iki kişi
kazandı : Biri De Gaule, öbürü ben. » ( !!!) Abidin bu resimlerden
birkaçını daha sonra bana anı-hediye olarak bıraktı, bunlar kitabın
değişik sayfalarında yer alıyor.
23 Mayıs : Gece çatışmalarda polis göz yaşartıcı bombaları
yaralamak niyetiyle öğrencilerin üstüne ve yüzüne doğru attı. O
sırada fotograf çekmekte olan Gökşin Sipahioğlu yüzüne rastlayan bir
göz yaşartıcı bombayla yaralandı. Yıllar sonra Gökşin şunları
anlattı : « Ne iyi ki bomba yüzümde patlamadı, patlasaydı yüz diye bir
şeyim kalmazdı. Ama yine de dişlerim paramparça oldu ve basbayağı
yaralandım... » Buna karşın Sipahioğlu mesleğini icra etmekten geri
kalmadı.
Gazeteci, fotograf ustası ve o günlerde en birinci mevkide en iyi
fotoları çeken birkaç sanatçıdan biri olan Gökşin Sipahioğlu,
Abidin'le her saban Abidin'lerinin evinin dibinde ve Notre-Dame
Katedrali'nin hemen karşısında, Paris Emniyet Müdürlüğü ile
Sorbonne arasında, yani günün en stratejik noktalarından birinde,
köşedeki kahvede buluşuyor, az şekerli bir kahve eşliğinde dünü ve o
gün yapılacakların listesini gözden geçirip, günün programını
birlikte saptıyordu. Sonra iki sanatçımız hemen iş başı
yapıyorlardı. Abidin çiziyordu. Gökşin fotograf çekiyordu.
Gökşin Sipahioğlu'nun ölümsüzleştirdiği birçok « an » ve
« anı » kitapta yeralıyor.
TANIKLAR : O günlerde olayların şah damarı, merkezi, kararların
alındığı ve uygulandığı öğrenci mahallesi Quartier Latin'de
oturan, çalışan ve olaylara bizzat tanık olmuş ünlü veya ünsüz
sanatçı, yazar, öğretim üyesi, emekçi birçok dost ve arkadaşımla
olayları konuştum ve kitabta anlatıklarına yer verdim : Abidin ve Güzin
Dino, Gökşin Sipahioğlu, Tacettin Karan, Fahri Petek bunlardan
birkaçıdır :
Saint-Germain Bulvarı üzerinde çiçekçi dükkanı sahibi ve
Sorbonne'un karşısında ve öğrenci eylemlerinin düzenlendiği
merkezlerden biri olan SNE-Sup'un (Yükseköğrenim Ulusal Sendikası)
genel merkezinin bulunduğu Monsieur Le Prince Sokağı'nda oturan Tacettin
Karan dünya kadar olay anlattı. Çünkü Tacettin Karan işinden evine,
evinden işine gidip gelirken birçok şeye tanık olmuştu. Bunların
bilinmesinde yarar var elbette : İşte onun tanıklığı sayesinde kimi
otomobilin sivil polislerce ateşe verildiğini öğreniyoruz. Karan ve eşi
Jacqueline Hanım yaralı öğrencileri çiçekçi dükkanında tedavi etmeye
ve/veya polisin azğın saldırılarından kurtarmak için saklamaya da
çalışıyorlar.
Polisin yakaladığı öğrencileri sabahın köründen itibaren duvarı
dibinde beklettiği Luxembourg Bahçesi'nin hemen yanı başındaki
Eczacılık Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalışan Fahri Petek
kendi öğrencilerinin Mayıs 68'de neler yaptığını aktarıyor.
EMNİYET MÜDÜRÜ Maurice Grimaud Mayıs 68 vesilesiyle mutlaka anılmalı
: Onun sayesinde Paris'teki çatışmalarda silah kullanılmadı.
Paris'teki son derece ciddi çatışmalar kan gölüne dönmedi. Yine de
ölenler oldu : Paris'te bir öğrenci atılan göz yaşartıcı
bombaların kopardığı bir metal parçasıyla, Lyon'da bir komiser
göstericilerin frenini açıp polislere doğru yolladıkları bir kamyonun
altında kalarak. Haziranda çatışmalar daha radikalleşti : Liseli bir
genç jandarmadan kaçarken atladığı Seine Nehri'nde boğularak, iki
işçi ise polislerin açtığı ateş sonucu hayatlarını yitirdiler.
Polisler Paris dışındaki işçilere karşı apaçık silah kullandılar :
İki ölü yanında yaralananlar da oldu.
Grimaud'nun gençliğindeki solculuğu, 1930'larda gösterilere
katılmışlığı, ırkçılara karşı oluşu ve yeni dönemin
öğrencilerini anlayışla karşılaması ve bilhassa polislerin ateşli
silah kullanmasını yasaklaması Paris'teki çatışmalarda çok sayıda
yaralı ve ölünün olmamasında belirleyicidir. Grimaud aşırı sağcı
polislerin etkin olduğu polis birimlerinin müdahalelerden önce
mermilerinin alınmasının sıkı sıkıya denetlenmesini ihmal etmedi.
Öğrenci temsilcileriyle her gerektiğinde görüştü. Bizzat
öğrencilerin arasına karışıp, onları anlamaya çalıştı, kendi
düşüncesini söyledi, tartıştı. Anılarını aktardığı ve bu
çalışmada yeri geldikçe başvurduğum kitabında, Grimaud o günleri ve
polis teşkilatının durumunu, yaptıklarını, olayların iktidar
açısından değerlendirilmesini anlatıyor. Bu kitabın son okumasını
yaptığım günlerden birinde, 16 Temmuz 2009'da 96 yaşında vefat
ettiğinde ona en büyük övgülerden biri Daniel Cohn-Bendit'ten geldi.
« Yere düşmüş bir göstericiyi dövmek kendi kendini dövmektir. » («
Frapper un manifestant tombé à terre, c'est frapper soi-même. ») gibi
veciz deyişleriyle bilinen Grimaud için « Mayısın gerçek zaferi
Tolérance'dır (toleranstır, hoşgörüdür). »
MAYIS 68'İN ÖNEMLİ AKTÖRLERİNDEN BİRİ DE O YILIN MODASI VE OLAYLAR
vesilesiyle satışında rekor kırılan TRANSİSTORLU RADYO OLDU. Öğrenci
liderlerini gösteriler sırasında düzenli olarak izleyen ve yapılanları
anında radyo yayınlarıyla aktaran cesur gazeteciler ve onların
yardımıyla sadece yapılanları değil yapılacakları da aktaran ve
böylece kendi aralarında ve öğrenci kitleleriyle haberleşmeyi sağlayan
öğrenci liderleri bu araçtan epey yararlandılar. Eh o zaman neredeyse
herkes te bu araçtan birer tane edindi. Transistorlu radyo satışında
rekor kırıldı. Bugün cep telefonlarının oynadığı rolü o günlerde
transistorlu radyolar yerine getirdi demek mümkün.
Ayrıca en sağlam ve en güvenilir kaynak o günlerde özel radyolardı ve
onları dinleyebilmek için de bu tür radyolar şarttı. Televizyon
hükümetin emrindeydi. Basının büyük çoğunluğu da. Le Monde en
tarafsız yayını yapan gazete oldu ama radyolar tam anlamıyla özgür
medya rolünü oynadılar. Bunun farkına (biraz geç) varan hükümet radyo
yayınlarını gösteriler süresince birkaç defa yasaklamak zorunluğunu
duydu.
KAYNAKÇA : Yıllardan bu yana okuduğum birçok kitap, dönemin dergi ve
gazeteleri, izlediğim birçok film ve belgesel yanında eş, dost ve
arkadaşlarımla yaptığım söyleşiler en önemli kaynaklarım oldu.
Böylece bilinmeyen birçok şeyi gün yüzüne çıkarmaya, söylenmeyenleri
söylemeye çabaladım..
Kitabın kaynakçası epey yüklü. Kaynakçaya mutlaka bir göz
atmalısınız, belgesel filmlerden kurgu filmlerine dünya kadar kaynak var.
Bunların bir kısmını internet aracılığıyla ücretsiz izlemek te
mümkün ve bunları tek tek belirtiyorum.
Epeyce orijinal fotoğraf ve belgeyle de donatılmış bu kitapta Mayıs
68'in yeniden düşünülmesi ve gözden geçirilmesini öneriyorum.
Toplumsal tarihi bakış açısıyla ve olayların günü gününe tarihsel
çerçevesinde gerçekleştirilen 399 sayfalık çalışmada dönemin
uluslararası çevre koşulları, Che Guevera'nın haince öldürülmesi,
bunun gençler üzerindeki etkisi, Régis Debray'ın bu konudaki
sorumluluğu, hemen sonrasındaki benzer cinayetler ve suikastlarla siyasi
havanın « zehirlenmiş olması », Biafra savaşı ve bunun sonucunda
Fransa ile İngiltere ve giderek ABD ile Fransa ilişkilerinin
« gerilmesi », o günlerde « Fransız doktor » rolüyle dikkatleri
üstünde toplayan Bernard Koucher'in « önemi » ve daha bir dizi
konuyu da ihmal etmiyorum. Vietnam savaşına karşı bütün dünyada
düzenlenen gösteri ve yürüyüşler ile Filistin halkıyla dayanışmanın
gençlik içindeki hareketliliği artırmış olmasını özellikle
vurguyorum.
Kitabın orijinal noktalarından biri kadınlara ve bilhassa genç
kadınlara özel olarak değinilmesi : Öğrenci gösteri ve
yürüyüşlerinin düzenlenmisi için ve Sorbonne'un, Odéon'daki Opera
binasının ve birçok fabrikanın işgali üzerine kadınların görev ve
sorumluluklar almasının altını çiziyorum. O yıllarda kadınların
işyerine pantolonla girmesi yasaktı, genç öğrencilerin en ufak bir
makyajla bile lisenin kapısından adım atmaları engelleniyordu. Evlerde
analar ve hele babalar çalışan genç emekçi kız çocuklarının,
kadınların ücretlerine hemen el koyuyorlardı. Bugünün Fransa'sını
bilenler için aklın almayacağı bunlar ve benzer birçok şeyi anlatıyor
ve okuyucunun ikna edilmesi umuduyla tanıklıklar, belgeler, fotograflar
sunuyorum.
Öğrenci hareketinin nasıl emekçi kesimini, özellikle genç işçileri,
genç kadın ve erkek emekçileri etkileyerek sendikaları peşinden
sürüklemesini ve giderek bütün ülkeyi ve bütün toplumu etkilemesini ve
kimsenin dokunamayacağı sanılan De Gaulle'ü ve çevresini
sarstığını vurguluyorum. Bu bağlamda De Gaulle'ün « ortadan
kaybolduğu » denilen saatlerde aslında « ordusunun » önemli
generalleriyle bizzat görüşüp « gereken desteği » aldığını
anlattığım sayfalar için derin bir araştırma yaptım, De Gaulle'ü
adım adım izleyerek, olayları saati saatine yansıttım, bu sayfaların
tarihi açıdan ve orijinalliği nedeniyle işe yarayacağını umuyorum.
Bu çalışmayla, öğrencileri ve işçi sınıfıyla, kadın, erkek ve
çocuklarıyla, genç ve yaşlılarıyla bütün toplumu etkileyen, harekete
geçiren, sarıp sarmalayan olaylar dizisinden oluşan ve genel deyişiyle
« Mayıs 68 » ismi verilen, ancak aslında 1967'den beri duyumsanan ve
1968 sonrasında da süren, birçok kuşağın onun bir parçası olmakla
övündüğü, şirin ve kültürel büyük alt-üst oluşun, kadın-erkek
eşitliğinin yüksek sesle yeniden dillendirildiği, işçi sınıfının
yeniden meşaleleri yaktığı ve elden ele dolaştırdığı, bütün
« azınlıkların » « Biz de burdayız ! Bizim de söyleyeceklerimiz
var ! » diye çığılıklarını çığlıklara kattığı, bütün
« iyi saatte olsunları » fena halde korkutan ve enazından sadece bunun
için bile sevimli, toplumsal hareketliliğin Fransa'ya özgün
özelliklerini ve benzerlerinden önemli farklarını belirginleştirmeye
çabalıyorum.
Bunları ve anlattığım her şeyi belgeleri, fotoğrafları, neden ve
sonuçlarıyla okuyucuya sunuyorum.
Ekonomik kriz ve güya De Gaulle'cü bugünkü sağcı iktidarın
kazanılmış toplumsal haklara saldırması üzerine yeni toplumsal
patlamaların yaşandığı Ekim ve Kasım 2010'nun güneşli günlerinde
geçmişteki bu çok önemli alt-üst oluşun hikayesini okumanın herkese
yararı olacağını sanıyorum.
KÜNYE:
M. Şehmus Güzel
FRANSA MAYIS 68
Kibele Yayınları, İstanbul, 2010, 399 sayfa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder