KPSS Faciası: Arka Planı
ve Düşündürdükleri / Temel Demirer
"Sınavlarda, aptallar
akıllıların
yanıtlayamayacağı sorular
sorarlar."[1]
KPSS (ve onunla
bağıntılı) faciayı duymamış olmazsınız…
Deveye sormuşlar,
"Neren eğri?" diye, yanıt malum: "Nerem doğru ki?"...
KPSS faciası… Türk(iye) kapitalizminin neresi doğru ki, sınavları,
eğitimi düzgün olsun…
Sürdürülemez çürüyen kapitalizm gün
geçtikçe içinden çıkılmaz bir hâl alırken; egemen eğitim
açısından ise çocuklar, gençler kobay, veliler "sağımlık inekler"
gibi...
Herkes gelecek endişesinde. İşsizlik yüzde 14'te
kemikleşmeye yüz tuttukça, eğitimli işsiz sayısı bile 1.5 milyona
yaklaştıkça, aileler, çocukları için daha da endişeleniyor ve
umutlu-umutsuz "eğitime" sarılıyorlar. Tabii ki gücü yetenler ya da
yetirmeye çabalayanlar... Olmayanlar, çaresiz, umutsuz. Birçok aile,
elindeki avucundakinden fedakârlık yapıp "eğitime" harcama yapıyor,
çocukları dershaneye gönderiyor, özel üniversitelerde okutuyorlar, bir
diploma için…
Ailenin çocuğunun geleceği ile ilgili telaş, iyi
bir "eğitim" için çırpınışa yöneldikçe, yükselen talep,
beraberinde ticari eğitim arzını, metalaşmayı, o da eğitimdeki
kepazeliği beraberinde getiriyor…[2]
KPSS'den,
zikredilen ve zikredilmeyen ötekilere kadar, hemen hepsi söz konusu
kepazeliğin kefaretini oluşturuyor…
Öncelikle bunun altını
çizmek gerek.
Bir dostumdan aldığım "uyarı"dan hareketle
kaleme aldığım bu yazı, KPSS faciasına olduğu kadar, aynı zamanda
kaçınılmaz olarak coğrafyamızın temel soru(n)larından biri olan
yolsuzluk(lar)a değinecek…
Kapitalizme mündemiç olan yolsuzluk,
aslında Türk(iye) için bir sermaye birikimi/ talan alanı özelliği
taşırken; binlerce somut örnekten hareketle, "Yolsuzluk
'yasadışı' kapitalizm, kapitalizm ise yasal yolsuzluktur,"
diyebiliriz…
Elbette bunun öncesi de var; kamu hizmetinin menfaat
karşılığı yapılmasının tarihi bir hayli eski bu topraklarda... Ama
Osmanlı tarihçileri rüşvet kapısını ilk keşfeden vezir olarak
Kanuni'nin damadı sadrazam Rüstem Paşa'nın ismini ve rüşveti
tarifeye bağlamasını anarlar...
Tarihsel bağıntılarıyla
ekonomi-politik bağlamlı sosyolojik olgu olan yolsuzluğun, toplumsal
çürümenin bir parçası ve göstergesi olduğu tartışma
götürmez…
* * * * *
"Yolsuzluk" deyip geçmeyin; hele
ki Türk(iye) toplumunda!
Bilinir "Yolsuz"; yolunu kaybetmiş,
yanlış yollara sapmış, uygunsuz işler yapan anlamında dilimize
yerleşmiştir. "Yolsuzluk" ise parasal işlerde çıkar sağlamak üzere
yapılan girişim anlamına gelir.
Uluslararası Şeffaflık
Örgütü'nün, 'Küresel Yolsuzluk Raporu'na göre, sadece
"gelişmekte olan" veya "geçiş ekonomileri"nde politikacılar ve
bürokratların aldığı rüşvet yılda 20-40 milyar dolar seviyelerine
ulaşmışken; ya da 'PricewaterhouseCoopers'ın araştırmasına göre,
dünyanın önde gelen şirketlerinin yüzde 42'si rakiplerinin rüşvet
verdiğine inanıyorken; bu konuda uzun tahlillere gerek yok…
Zeki
Gündüz'ün Türkiye'deki yolsuzlukların, dünyaya taş çıkartacak
boyutlarda ve biçimlerde olduğunu örnekleriyle anlattığı somut olgu/
olayları sıralamak yeter de artar bile…
Cumhurbaşkanı'nın oğlu, 24 günlük
sigortalılık sayesinde erken emekli olabilecek…
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül'ün 14.5 yaşındaki oğlu Mehmet Emre Gül'ün 24 günlük
sigortalılık girişinin yapıldığı şirketin Dışişleri Bakanı Ali
Babacan'ın ailesine ait Ali Babacan Tekstil Sanayi ve Ticaret Anonim
Şirketi olduğu ortaya çıktı.
emeklilik hakkı kazandı ve emekli olduktan sonra çalışması durumunda
maaşındaki kesintiden kurtulmuş oldu…
0.08in">
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruz Nafiz Özak ile eski Orman Bakanı
Osman Pepe'nin çocuklarının da aralarında bulunduğu bakan çocukları,
gelinleri ve birinci derece yakınları, AKP iktidarı döneminde zenginler
kervanına katıldı.
18 Kasım 2002'den Şubat 2009'e kadar kurdukları 18 şirketle milyon
dolarlık kazançlar elde ettiler…
Erdoğan'ın çocuklarının eğitim masraflarını üstlenen işadamı
Remzi Gür, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, eski CHP Kastamonu
Milletvekili Mehmet Yıldırım'a "rüşvet vermeye teşebbüs ettiği"
iddiasıyla yargılandığı davada 10 ay hapis cezasına
çarptırıldı…
yapan Kemal Unakıtan, iktidarın nimetlerinden faydalanıp şirketini en
büyükler ligine taşıdı. Unakıtan'ın aile şirketi AB Gıda 8
yıllık geçmişine rağmen İSO'nun 500 Büyük Sanayi Kuruluşu
listesine girdi…
özelleştirilmesinden sonra ortak olduğu Kütahya Şeker, Türkşeker'e
ait 113 dönümlük taşınmazı üstüne geçirdi. Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğü, işlem için "yolsuz tescil" dedi...
AKP'li
Vahit Kiler'in ortağı olduğu Kütahya Şeker'deki yolsuzluk iddiaları
KİT Komisyonu'nu karıştırdı. AKP'liler toplantı öncesi sert bir
tartışma yaşarken muhalefetin eleştirilerine karşı Kiler'i
savundu…
için güvence verince üç gün önce 14 milyon YTL'ye alınan arsanın
değeri 87.5 milyon YTL'ye çıktı…
0.08in">
CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye'de GDO'lu pamuk
tohumu ve pazarlaması işiyle uğraşan Turk Deltapine Şirketi'nin,
2001-2006 arasında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı memurlarına 43 bin
dolar tutarında rüşvet dağıttığını, bu nedenle de ABD'de mahkûm
olduğunu Türkiye'de ise aklandığını iddia etti.
TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, DeltaPine şirketi
hakkındaki rüşvet iddialarını, ABD Sermaye Piyasası raporu ile
belgelendirerek gündeme taşıdı…
0.08in">
AKP hükümeti,
"varlık barışı" olarak nitelendirdiği Bazı Varlıkların Milli
Ekonomiye Kazandırılması Yasa Tasarısı'nda değişiklik yaparak,
yurtiçi ve yurtdışında kişilerin başkaları üzerinde gösterdiği
malvarlıklarını da vergi ve kara para incelemesi yapılmadan kayıt
altına almalarını sağlamayı planlıyor…
5 bin 500 kamu ihalesine itiraz edildi binden
fazlası iptal edildi…
yakın ihaleye, 5 bin 592 itiraz geldi. Toplam 1037 ihale iptal edildi. Kamu
İhale Kurumu (KİK), 8 ihale için cumhuriyet başsavcılığına suç
duyurusunda bulundu. Kamu ihalelerinde belediyeler 25 milyar liralık alımla
dikkat çekti…
İçişleri
Bakanlığı, 5 yılda, hakkındaki 64 ayrı soruşturma izni istemini geri
çevirdi…
Ankara Anakent
Belediyesi hakkındaki iddialara ilişkin soru önergesine yanıt alamayan
CHP'li Öztürk, Bilgi Edinme Yasası sayesinde bu bilgilere ulaşabildi.
İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Hasan Canpolat tarafından
verilen bilgiye göre 2004-2009 yılları arasında Gökçek hakkında
istenen 64 soruşturma izni bakanlık tarafından geri çevrildi…
RTÜK Başkanlığı 17 Temmuz 2009'da
sona eren Zahid Akman hakkında mahkemeye verdiği Alman resmî belgesinin
üzerinde sahtecilik yaptığı için "resmî evrakta sahtecilik"
suçlamasıyla Frankfurt Eyalet Mahkemesi'nde dava açıldı.
manşet olan bu sahteciliği nedeniyle 6 aydan 10 yıla kadar hapis cezası
istenebilecek…
dokunulmazlık dosyası bulunuyor. AKP, 62 kişi ile ilk sırada…
Bir arsayla ilgili imar değişikliği
için bazı Belediye Meclisi üyelerinin 260 bin dolar rüşvet pazarlığı
yaptığı iddialarını içeren gizli ses kaydını meclis toplantısında
dinletince, kendisi hakkında da birçok iddia ortaya atılan ve İçişleri
Bakanlığı'nca geçen 28 Mart'ta açığa alınan Büyükşehir
Belediye Başkanı Aytaç Durak hakkında müfettişlerin ilk incelemeleri
tamamlandı.
İçişleri
Bakanı Beşir Atalay'ın imzasını taşıyan teftiş kararında,
incelemeye konu 28 iddianın üçünde zamanaşımı, birinde davası devam
ettiği, 23'ündeyse suçsuz bulunduğu için, 'soruşturma izni
verilmemesi' kararlaştırıldı. Soruşturulması istenen tek konu ise, 13
bin 56 metre karelik arsanın belediyeye ait yarısının Durak'ın damadı
Bekir Cavcav'a satışıyla ilgili…
0.08in">
Kamuoyunda "Jet
Fadıl" olarak bilinen Jetpa Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fadıl
Akgündüz'ün temyize götürülen "zincirleme nitelikli
dolandırıcılık suçunun zamanaşımı nedeniyle ortadan
kaldırılmasına" Yargıtay'dan onama çıktı. Jet Fadıl'ı kurtaran
zamanaşımı kararının kesinleşmesiyle Akgündüz 2004'te cezaevinden
tahliye edilirken yatırdığı "150 bin TL kefalet parasını" geri
alacak…
363 doktor, 400 hemşire, 134
eczacı ve 143 mümessille yapılan ankette ilginç sonuçlar ortaya
çıktı; Prof. Dr. Haydar Sur ve Yrd. Doç. Murat Çekin tarafından
hazırlanan raporda çarpıcı veriler yer aldı.
Başbakanlık
Kamu Görevlileri Etik Kurulu'nun raporuna göre hekimlerin yüzde 11'i
"bıçak parasını" "hekim hakkı" olarak görüyor. Hastaların da
yüzde 29'u hekimlere daha önce bıçak parası verdiğini ifade ediyor.
Tıbbi mümessillerin
yüzde 48'i hekime promosyon için sınır koymuyor, sınır koyanların
39'u hekimlerin baskısıyla karşılaşıyor. Hekimlerden kimi bilgisayar,
kimi "motor yağı" istiyor…
İSMMMO'nun yayımladığı, İstanbul Üniversitesi Bilimsel Araştırma
Projeleri Birimi'nin desteğiyle Prof. Dr. E. Figen Altuğ'un
koordinatörlüğünde, Doç. Dr. Murat Çak, araştırma görevlileri Murat
Şeker ve Önder Bingöl'ün yer aldığı ekip tarafından hazırlanan ve
saha araştırması Stata Araştırma tarafından gerçekleştirilen "Yerel
Yönetimlerde Hizmetlerden Memnuniyet ve Yolsuzluklar-İstanbul
Araştırması" konulu çalışmaya göre belediyelerde geçerli bir
rüşvet tarifesi söz konusu.
paylaşımında yaşanıyor. 1153 denekle yapılan araştırmaya göre
ihalelerde yaşanan rüşvet olaylarının rakamı 5 bin TL ve üstü. İmar
işlemlerinde verilen rüşvet miktarı 2 bin 600 TL ve üstüne çıkarken,
işe alım süreçlerinde yaşanan rüşvet olaylarının ortalaması da 1650
TL olarak saptandı. Ruhsat işlemlerinde ortalama rüşvet miktarı
yaklaşık 900 TL…
Grubu (GRECO) tarafından hazırlanan "Türkiye için Yolsuzluk
Raporu"nun, AKP istemediği için yayımlanmadığı ortaya çıktı. GRECO
tarafından 2006 yılında hazırlanan "1. ve 2. aşama Hazırlık
Raporu"nda ise, "Türkiye'de ortaya çıkan yolsuzluk skandallarının,
yolsuzluğun siyasetin en yüksek kademelerinde, devlet kurumlarında ve
yargıda dahi var olduğunu gösterdiği" belirtiliyor…
Grubu'nun (GRECO) Türkiye'de yolsuzlukla mücadele konusunda
hazırladığı iki rapordan birinin yayımlanmasına izin vermedi…
Türkiye ile birlikte hazırladığı araştırmayı yanıtlayan 146
yöneticiden yüzde 28'i rüşvet verilebileceğini kabul ediyor. Bunun
dörtte birlik bölümü ise, "rüşvetin iş hayatının gereklerinden
biri" olduğu görüşünde…
Yolsuzluk Anketi'ne göre Türk katılımcıların yüzde 53'ü kriz
döneminde iş alabilmek için rüşvet verilebileceğini düşünüyor.
Türkiye 22 Avrupa ülkesi arasında rüşvete en çok tolerans gösteren
ülke…
Bunlar böyle olunca
KPSS'den diğerlerine, olup-biten şaşırtıcı olmasa gerek; tıpkı,
"Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın görevde yükselme ve
unvan değişikliği sınavında soruların sınava girecek adaylar
tarafından kopyalandığı ortaya çıktı. Üstelik Sınav Kurulu'nda
görevli kişinin de aynı sınava gireceği son anda fark
edildi,"[3] haberinde olduğu gibi…
* * * * *
Evet bir ahtapot gibi toplumu sarıp sarmalayan çürümüşlüğün KPSS
ve ÖSYM facialarındaki üzere eğitim alanına da sıçraması,
şaşırtıcı değil ama, "acı"dır…
Çünkü "teorik ve
soyut" olarak, yeni yetişen kuşaklar ve gençlik için sınavların
yaşamsal öneme sahip olduğuna inanıyorsanız... Her yıl 4 milyona yakın
çocuk ve genç sınavlar için onca para ve emek sarf ediyorsa...
Dershaneleri ve özel dersleri ile birlikte yılda 20 milyar dolar ciroya
sahip devasa bir sömürü alanı olarak sınav sektörü doğmuşsa... Buna
bir de Türkiye'deki genç işsizler oranının dünya ortalamasının iki
katını bulduğunu, her dört gençten birinin işsiz olduğunu eklersek
meselenin önemi kendiliğinden ortaya çıkar…
Ancak biliyoruz ki
KPSS skandalı ne ilk, ne de "son"dur.
Çünkü birileri adına
cevap hazırlayan, "tez" yapan firmalar oluşmuşsa, kim ne diyebilir?
Evet, eğitiminde ticarileştirildiği koordinatlarda, piyasa
kurallarının (yolsuzluk da dahil) işlemesinde şaşırtıcı bir şey
yok…[4]
Murat Yülek gibi, "Eğitim, kalkınmanın
ve zenginleşmenin temel itici gücüdür… Eğitim aynı zamanda önemli
bir ekonomik sektördür… Eğitim para içindir!"[5]
derseniz böyle olması kaçınılmazdır!
Kapitalist iktidarın
kendi hakikâtini, hakikât rejimini yolsuzluklarla pekiştirmesi, tesadüf
olmasa gerek!
Buna bir de üniversitelerin evrensel bilimin
öğretildiği ve üretildiği yer olmaktan çok, ticari kaygı ve kodlarla
biçimlendirildiğini eklemek gerekmiyor mu?
'Courrier
International' dergisinin 24-30 Haziran 2010 tarihli nüshasında
'Üniversite Nereye Gidiyor?' başlıklı uzun bir makale yayımladı.
Makalede İspanyol 'El Pais' gazetesinden alınmış ilginç bir
karikatürle konunun içeriği çok güzel açıklanıyor. Karikatürde bir
üniversite reklamı şöyle diyor: "Eski üniversitemizi bilginin shopping
center'i yapacağız". Karikatürde doktora almış bir genç adam,
başarılı bir genç mezunun büyük neşesiyle kollarını açmış "Bir
doktora satın aldım." diyor.
'Der Spiegel' dergisinin 12
Temmuz 2010 tarihli nüshasında da aynı konuda 'Humboldt yerine
Siemens' adlı bir makale var. Alt başlığında "Ehliyetsizlik, parasal
zorluklar ve sorumsuzluk üniversite eğitimini nasıl tahrip ediyor,"
yazmışlar…
Örnekler çoğaltılabilir… Ama en önemlisini
"es" geçmeyelim:
Londra'daki Middlesex Üniversitesi,
dünyaca ünlü felsefe bölümünü "mali olarak sürdürülemez"
gerekçesiyle kapatmaya kalkınca felsefe öğrencileri fakülte binasını
işgal ettiler.
Middlesex Felsefe Fakültesi'ne yönelik bu
saldırı, bir istisna değil. Sermayenin dünyasında, giderek artan bir
oranda, tüm bilgi üretme süreçleri sermaye birikim süreçlerinin
gereksinimlerine göre yeniden düzenleniyor, eğitim kurumları, öğrenim
yeri olmaktan, meslek edinme kurumlarına dönüşüyor. Bu madalyonun bir
yüzü, öbür yüzündeyse, sermaye egemenliği altında yaşanan yaşamın
"değerlendirilmesine, eleştirilmesine", "yoksun olduğumuz şeyleri
düşünmeye, hayal etmeye" olanak sağlayan eğitim dallarının, başta
özellikle felsefe olmak üzere tasfiye edilmesi çabası gözleniyor. Bu iki
süreç önümüzdeki dönemde daha da hızlanacak…
* * * * *
Cemal Candaş'ın ifadesiyle, "Dünyanın hiçbir ülkesinde bizdeki
gibi bir sınav rezaleti yaşanmamaktadır. Bu rezalet eğitim
yöneticilerinin beceriksizliğiyle açıklanamaz. Çok bilinçli olarak kaos
yaratılıp bulanık suda balık avlanmaktadır."
Hızla
sıralayalım:
i) Bu eski bir hikâyedir; örneğin Şükran Soner,
son dönemde KPSS ve YGS'deki kopya ve soruların çalınmasının bir
benzerinin 7 Temmuz 1973 yılında yaşandığını belirterek, "Son
dönemde yaşanan skandallarda iktidarın suçu var. YÖK'e gerekli bütçe
ayrılmıyor, kadro verilmiyor ve bütün sınavlar YÖK'te toplanıyor ve
YÖK bu yükü kaldırmıyor," demiştir.
ii) KPSS'de ortada bir
soru(n) olduğu kesindir. Ama bu sorunun nereden kaynaklandığı bir türlü
bulunamamaktadır!
Ancak biraz dikkat, hiç de girift olmayan bu
sorununun çözümünü kolaylaştıracaktır
Örneğin 2010 KPSS
sorularının sınav öncesinde sızdırıldığına ilişkin tartışmada,
ilk somut iddia Türk Eğitim Sen'den geldi. Türk Eğitim Sen Genel
Başkanı İsmail Koncuk, soruların sınav öncesinde ele geçirildiğini ve
servis edildiğini ispat eden belgelere ulaştıklarını öne sürdü.
Koncuk, KPSS'den önce eğitim bilimleri sorularının ham hâlinin
Uludağ Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği'nden 2007'de mezun olan
B.S'nin hotmail uzantılı elektronik posta adresine gönderildiğini
tespit ettiklerini öne sürdü. B.S'nin Isparta'da yaşadığı
öğrenildi.
İsmail Koncuk'un, "B.S'nin e-mail adresine
soruların önceden sızdırıldığı yönündeki iddiaları"nı YÖK
Başkanı Yusuf Ziya Özcan yalanladı!
Özcan'ın refleksine ne
anlam vermeli?
Konuya ilişkin bir not: Tüm Öğretim Elemanları
Derneği (TÜMÖD) Genel Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, kamuoyunda
ÖSYM tarafından yapılan bazı sınavlar üzerindeki şaibelerin
konuşulduğunu belirterek, gerçek suçluların tarikatlarla işbirliği
içerisinde çalıştığı vurgusuyla, "Her geçen gün yeni yeni bulgular
çıkmaktadır ve bu skandala karışanların bazıları tutuklanmıştır.
Gerçek suçluların tarikatlarla kol kola olduğu bilinmesine karşılık,
henüz bu yönde bir adım atılmamıştır ya da atılmak
istenmemektedir," dedi.
iii) Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS)
skandalının, tüm emniyet birimlerinin sınavdan iki gün önce
uyarılmasına rağmen önlenemediği ortaya çıktı. 10-11 Temmuz
2010'daki sınavdan önce 8 Temmuz 2010'da Ağrı'dan yapılan bir
telefon ihbarında, sınava girecek bazı adaylara cevapların cep
telefonlarıyla ulaştırılacağı bilgisi verildi… Ancak KPSS öncesinde
yapılan ihbar ve uyarılara rağmen, Eğitim Bilimleri testi sınavının
iptaliyle sonuçlanan skandal önlenemedi.
Bu bir beceriksizlik
midir, öyle olması gerektiği için mi böyle olmuştur?
iv) Kamu
Personeli Seçme Sınavı'ndaki (KPSS) kopya skandalından sonra,
Yükseköğretime Geçiş Sınavı'nda (YGS) da kopya çekildiği ortaya
çıktı.
Orta öğretimden yüksek öğretime geçişte iki
aşamalı sınavın birinci aşaması olan ve 11 Nisan 2010 günü yapılan 1
milyon 512 bin 450 adayın katıldığı YGS'ye ait matematik sorularının
yanıtlarının, Diyarbakır'dan Türkiye'nin 16 değişik ilindeki
öğrencilere SMS yolu ile gönderildiği belirlendi.
YÖK konuyla
ilgili inceleme başlattı. Ardından da ÖSYM Başkanı Prof. Ünal
Yarımağan, 11 Nisan 2010'da yapılan üniversiteye giriş sınavlarının
ilk basamağı olan YGS'nin iptal edilmesini gerektirecek hiçbir bulguya
rastlanmadığını bildirdi.
Geçerken bir not: Eskişehir
Emniyet'inde görev aldığı sırada Hanefi Avcı'nın 4 ay
yürüttüğü YGS'deki kopya olayının şüphelilerine ulaşılması
için yapılan çalışmalar sonuç aldı. Metin Gökçen adındaki adayın
evine yapılan baskında el konulan cep telefonundaki mesajlarda bulunan
matematik bölümüne ait cevap anahtarından sonra gözaltına alındı.
Daha sonra 16 ilde belirlenen 108 isimde ÖSYM Başkanlığı'na
bildirilerek aralarında sınava girenlerin ortak cevaplarının belirlenmesi
ve buna göre bir değerlendirilme yapılması istendi. Ancak polisin 4 ay
önce yazdığı yazıya ÖSYM yanıt vermedi! Buraya dikkat…
Bunun
üzerine ÖSYM yetkilileri YGS'deki kopya iddialarıyla ilgili olarak
konunun eski bir olay olduğunu ve 4 aydır emniyet ve ÖSYM arasında bu
konuda iletişim hâlinde olunduğunu ifade etti.
v) Kamu Personeli
Seçme Sınavı (KPSS), Tıpta Uzmanlık (TUS), Akademik Personel ve
Lisansüstü Eğitime Giriş (ALES), Yükseköğretime Geçiş (YGS) ve
Lisans Yerleştirme (LYS) sınavlarındaki yolsuzlukların, kopya
faaliyetlerinin özel olarak yurt dışından getirilen kulaklık, fotoğraf
çeken kol saati, kol saati biçiminde telefon gibi ultra teknolojik
cihazlarla ve dudak uçuklatan cihazlarla, profesyonelce
gerçekleştirildiği asla unutulmamalıdır…
Bu veri bile,
neyin, nasıl olduğunun kanıtıdır…
vi) Ortada bir sızdırma
olduğu "net"…
Abbas Güçlü bu noktada uyarıyor: "Devlet
Denetleme Kurulu, Savcılık ve YÖK Denetleme Kurulu'ndan dışarıya
sızan bilgilere bakıldığında, gelişmelerin hiç de YÖK ve ÖSYM lehine
gerçekleşmediğini görüyoruz.
Ama daha da vahimi, eğer bu
bilgiler doğru ise ÖSYM'nin sadece kopyacılara göz yummakla kalmayıp,
kamuoyunu yanlış yönlendirdiği de ortaya çıkar ki, işte bunun artık
savunulacak bir yanı kalmaz.
Denetleme kurullarının raporlarından
sızan bilgilere göre, KPSS'nin kopyacı şampiyonlarından bazıları,
cevap anahtarı dışında hiçbir şeyle ilgilenmemiş. Soru
kitapçığındaki, bırakın sosyal bilimlere yönelik soruları, matematik
sorularını bile hiç kalem oynatmadan hiç yanlışsız çözmüşler!
Hayret ki hayret..."
vii) Sızdırma konusunda yine Abbas Güçlü,
"Tek yönlü bir sızma ya da çalınma olayı olduğunu sanmıyorum. Çok
farklı amaçlarla soru sızdırılıyor iddiaları her zaman
gündemdeydi," derken; Eğitim-İş Başkanı Yüksel Adıbelli, AKP'nin
iktidara geldiği 2002'den bu yana tüm merkezi sınavlardaki sızdırma
olaylarının büyük artış gösterdiğine dikkat çekti.
Bu arada
"ÖSYM merkezindeki bilgisayarların IP adreslerinin, soruların
gönderildiği e-mail hesabının ortaya çıkmasından sonra
değiştirildiği ortaya çıktı. Gelişmeler soruların ÖSYM'den
sızdırıldığı iddialarını güçlendirdi".[6]
viii) KPSS'deki iddialarla ilgili ÖSYM'de aramalar sürdürülürken
Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı (ALES), Tıpta
Uzmanlık Sınavı (TUS), Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) ve Lise Giriş
Sınavı'nda (LGS) kopya çekildiği ve bunu organize ettiği savıyla 8
ilde, 36 kişi gözaltına alındı.
MHP kökenli kişiler olduğu
iddia edilen gözaltına alınanlar arasında, Gazi Üniversitesi öğretim
görevlisi O. A. U'nun suç örgütünün lideri olduğu dile getirildi. Bu
kişinin geçmiş dönemde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin
danışmanlığını da yaptığı öne sürülüyor. Örgütün
yöneticileri arasında gösterilen Z. B'nin eski Ülkü Ocakları
başkanlığı ve 2007 genel seçimlerinde de MHP'den milletvekili adayı
olduğu dile getiriliyor. Bu bir…
İkincisi, "Şaibeli KPSS
soruşturması kapsamında ÖSYM'de 10 gün aradan sonra yeniden inceleme
başlatıldı. Soruşturmada KPSS ile "Kafes"çiler arasındaki
bağlantılar da araştırılıyor," diyen 'Taraf'ın
"iddialar"ı…
Üçüncüsü de Baki Saçı'nın, KPSS ve
cemaat odaklı iddialarla ilgili olarak da şu bilgileri verdiği ifadesinde:
"Yalvaç'ta lise son sınıfa giderken 2004 yılı içinde Gölcük
Dershanesi'ne üniversiteye hazırlık için gittim. Dershanenin
yöneticileri cemaatçi olup, Fethullah Gülen cemaatine bağlıydılar.
Zamanla beni de bu cemaate yakınlaştırdılar. Ben bu şekilde cemaati
tanıdım. Ancak, cemaat yönelik herhangi bir olaya karışmadım, herhangi
bir etkinlikte bulunmadım.
Aynı yıl üniversiteyi kazanınca
dershanenin müdür ve öğretmenleri Bursa'da 'yerimiz, yurdumuz, evimiz
var, senin bu evde kalmanı sağlarız. Ayrıca sana burs da veririz. Sana
çeşitli imkânlar sunarız' demeleri üzerine tavsiyelerine uyup ailemin
ekonomik durumunun da iyi olmaması nedeniyle Bursa'da 4 yıl boyunca
Fethullah Gülen cemaatine ait evlerde benim gibi öğrencilerle bir arada
kaldık."
Saçı, ifadesine şöyle devam etti: "4 yıl boyunca
toplam 4-5 değişik evde değişik şahıslarla kaldım. Bu evlerde
abilerimiz vardı. Bu abiler evi yönetiyordu, evin temizliğinden yemeğine
kadar onlar yapıyordu. Bazen toplu namazlar kılıyorduk. Bana herhangi bir
baskı yapılmadı. Dinsel, siyasal anlamda bir eğitim de almadım.
Bursa'da kalmış olduğum süre içinde cemaatin üyesiydim. Ancak okul
bittikten sonra ilişkimi kestim.
Arkadaşım Koşucu'nun
bildiğim kadarıyla aynı cemaatle bağlantısı vardır ama ne derecede
olduğunu bilemiyorum. Mustafa Süleyman İnanıcı'nın ise herhangi bir
cemaatle bağlantısı yoktur. Soruların Koşucu'ya ne şekilde geldiğini
bilemiyorum. Bu sorular belki cemaat bağlantılı da olabilir. Cemaatten
birileri Koşucu'ya göndermiş olabilir. Ancak tam emin değilim."
En akla yakını üçüncüsü…
ix) Burada bir parantez açarak
ekleyelim: Abbas Güçlü, "KPSS ile ilgili soruşturma dallanıp
budaklanarak devam ediyor. Ne zaman biteceği ve nerelere kadar uzanacağı
tam bir muamma… ÖSYM, YÖK, MEB ve eğitime yön veren diğer tüm
kurumlar, büyük bir şaşkınlık içerisindeler ve zaman zaman ciddi
anlamda kontrol zafiyeti yaşıyorlar," derken; Betül Kotan da ekliyordu:
"KPSS iddialarının araştırılmasıyla ÖSYM'de ciddi bir güvenlik
açığı olduğu ortaya çıktı."
Soru(n) böyleyken; KPSS'nin
de "maliyeti"ne görmek gerek: Örneğin KPSS'nin sınava giren
adaylara maliyeti en az 720 milyon TL…
KPSS için her adayın
ortalama iki oturuma girdiği varsayıldığında, 2010 yılında 3 milyon
789 bin 331 kişinin başvurduğu sınav için ödenen ücret toplamda 227
milyon 359 bin 860 lirayı buluyor. Ancak masraflar bununla bitmiyor.
Adayların yüzde 10'unun dershaneye gittiği varsayıldığında ve ortama
dershane ücreti 1000 TL olarak hesaplandığında dershaneler için toplam
378 milyon 933 bin 100 TL harcanıyor. Fiyatları 8-25 TL arasında değişen
kitap masrafları da buna dahil edildiğinde, bir adayın ortalama 30 TL
kitap harcaması yaptığı düşünülürse 113 milyon 679 bin 930 TL de
kitaplar için ödeniyor. Böylece sınava girmek için yapılan masraflar
719 milyon 972 bin 890 TL'ye ulaşıyor.
2010 KPSS'de sadece
cumartesi sabah oturumuna katılan adaylardan 35 TL, cumartesi sabah ve
sonraki üç oturumdan birine giren adaylardan 55 TL, cumartesi sabah ve
diğer üç oturumdan ikisine giren adaylardan 75 TL, tüm oturumlara giren
adaylardan ise 95 TL ücret alındı. Adaylar ayrıca başvuru sırasında 3
lira ve şifre almak için 2 lira ödedi. Toplam 3 milyon 789 bin 331 adayın
başvurduğu sınava başvuran adayların 1 milyon 370 bin 565'i lisans, 1
milyon 812 bin 103'ü ortaöğretim, 606 bin 663'ü de iki yıllık
önlisans mezunu oldu.
KPSS'ye artan ilgi yeni bir sınav
sektörünün de başlangıcı oldu. Bugün sayıları 4 bin 193'ü bulan
özel dershaneler son yıllarda peş peşe KPSS kursu düzenleme izni almaya
başladı. Bu dershanelerin sadece yarısının KPSS kursu verdiği
düşünüldüğünde bile rakam çarpıcı boyutlara ulaşıyor. Her kursta
200-300 adayın öğrenim gördüğü dershanelerde, KPSS öğretmenlik
sınavına girecek adaylar için 260 saatlik bir kursun maliyeti 1300 ila
1500 TL arasında değişiyor. Yalnızca genel yetenek ve genel kültürden
KPSS lisans sınavına hazırlanmak isteyen adayların, 240 saatlik bir kurs
için en az 700 TL'yi ceplerinden çıkarması gerekiyor. 500 saatlik KPSS
ön lisans ve ortaöğretim kurslarının maliyeti ise ortalama 1500 TL.
Ortalama 1000 TL'lik bir kurs maliyeti için adayların sadece yüzde
10'unun dershaneye gittiği varsayıldığınsa bile toplamda 378 milyon
933 bin 100 TL ödendiği ortaya çıkıyor.
KPSS lisans sınavı
için genel yetenek ve genel kültür kitap setinin (6 kitaplık) ücreti ise
40 TL'yi buluyor. CD'leriyle birlikte bazı eğitim setlerinin ücreti
110 TL'ye kadar çıkıyor.
Konu anlatımlı kitaplar 20-25
lirayı bulurken fiyatı yarı yarıya inen ikinci el kitaplar hızla
tükeniyor. Bir kitabevine günde ortalama 50 aday kitap satın almaya
geliyor. Kitabevleri arasında yılda 500 kitap satan da var 10 bin kitap
da.
Müthiş bir sömürü sektörü değil mi?
Evet,
"Sınavlar… öylesine büyük bir sektör hâline geldi ki, milyar
dolarlar konuşuluyor. Yani hem rantı büyük hem de
işlevi..."[7]
x) ÖSYM Yürütme Kurulu üyesi
Abdullah Çavuşoğlu, "Ortada cenaze vardı sahiplendik, faili beklemeden
iptale karar verdik," derken KPSS'nin ve (TUS gibi) öteki sınavların
iptali, birçok şeyi aksattı ve mağdur etti; tabiri caiz ise "kurunun
yanında yaş da yandı"…
xi) Bir ara sonuç: "Ortaya çıkan
kanıtları unutmaz ve doğru bir bakış açısıyla üstüne gidersek,
asıl suçluları; kopyadan ekonomik, siyasi, ideolojik rant sağlayanları
ortaya çıkarabiliriz," diyor İhsan Çaralan, gerçekten de haklı…
xii) Ve nihayet KPSS'den ÖSYM'ye, neye ne "önlem" alırsanız
alın; hangi biçimi verirseniz verin; hiçbir şey değişmeyecek!
Durmadan, biçimi yenilenen yolsuzluklar üretip, şu haberdeki trajik
çürümeyi üreteceksiniz!
Bakın haber ne diyor: "Konya'nın
Karapınar ilçesinde Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) birincisi olan
A.K. (21), üniversiteye kaydını yaptırdıktan sonra cebinde 3 TL
kalınca, bir kadının kolundaki çantayı kapkaç yöntemiyle çaldı. A.K.
polis tarafından kısa sürede yakalanırken, kapkaç yaptığı çantanın
içinden sadece 5 TL çıktı"![8]
4
Ekim 2010 19:45:14, Ankara.
N O T L A
R
[*] Newroz, Yıl:4, No:150, 27 Ekim
2010…
[1] Oscar Wilde.
[2] Devlet, eğitim görevini atabildikçe sırtından atmaya,
olmadı, bütçesini daraltıp kalitesizleştirmeye meyilli. Devlet
okullarında, üniversitelerinde 17 milyon dolayında öğrenci var. Bunun 12
milyonu ilköğrenim öğrencisi, 3.5 milyona yakını ortaöğrenim
öğrencisi. 1.5 milyon da üniversite, yükseköğrenim öğrencisi.
Aşağıdan yukarıya sistem eliyor. Okullaşma, ilköğrenimden itibaren
düşüyor ve üniversite kapısında iyice daralıyor. (Mustafa Sönmez,
"Eğitim Panayırı...", Cumhuriyet, 26 Temmuz 2010, s.12.)
[3] "Bir Sınav Klasiği Daha", Cumhuriyet, 3 Ekim 2010,
s.10.
[4] Anayasa kurallarına aykırı üniversite
kuruluşları arttı. Son bir yılda 26 vakıf, 20 devlet üniversitesi
kuruldu; ülkemizdeki üniversite sayısı, 102'si devlet, 52'si vakıf
olmak üzere 154'e ulaştı. İktidar, kendi görüşüne uygun vakıf
üniversitelerine burs desteği vermeye hazırlanıyor. (Bülent Serim,
"Yükseköğretimde Olumsuz Gelişmeler", Cumhuriyet Bilim Teknoloji,
Yıl:24, No:1225, 10 Eylül 2010, s.7.)
[5] Murat
Yülek, "Eğitim Para İçindir!", Zaman, 22 Ağustos 2010, s.9.
[6] Mahmut Lıcalı-Alican Uludağ, "… 'KPSS
Köstebeği' IP'yi Değiştirmiş", Cumhuriyet, 2 Eylül 2010, s.9.
[7] Abbas Güçlü, "Sınav Cumhuriyeti'nde Olur Böyle
Şeyler!", Milliyet, 29 Ağustos 2010, s.22.
[8]
İhsan Yalçın, "YGS Birincisi Kapkaçta Yakalandı", Milliyet, 10
Eylül 2010, s.3.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder