21 Kasım 2010 Pazar

Sovyetler Birliği’nde Eğitim / Deniz Eren Belek

Sovyetler Birliği'nde
Eğitim / Deniz Eren Belek

Eğitim ve öğretimin özü; toplumsal düzen, toplumun
içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi yapı tarafından belirlenir. Bu
nedenle eğitim sınıflı toplumlarda sınıfsal bir karaktere sahiptir.
Yeni bir toplumsal düzenin oluşmasıyla eğitimin amaç ve
görevleri yeniden belirlenir. Ekim Devrimi ile değişen toplumsal
düzenin yeni bir eğitim sistemini gerektirmesi bu yüzdendir.

Eğitim sosyalizmin gelişi ile çok büyük bir önem
kazanmıştır. Belki bu önemi kavramak için birkaç rakam
bize yardımcı olacaktır. Sovyet hükümetine, Çarlık
sistemi döneminden, çoğunluğu burjuva ve toprak ağası
ailelerden 112 bin öğrencili 91 yüksek öğretim kurumu miras
kalmıştır. Sadece 1938-1940 arasında Sovyet yüksek öğretim
kurumlarına kabul edilen öğrenci sayısı 554 bin 600’dür.
Dikkatimi çeken bir başka veri ise devrimden elli yıl önce
St.Petersburg’da 848 mühendis varken ve sadece
üçü kadınken, 1939 nüfus sayımına göre,
Leningrad’da (önceki ismi St.Petersburg) 76 bin mühendisin
bulunduğu ve bunlardan 24 bininin kadın olduğudur.

Ekim Devrimi ve Sovyet pratiği eğitim alanına çok farklı bir
yaklaşım getirmiştir. Üretim biçiminin değişimi, halka
dayalı sosyalist bir eğitim sisteminin oluşmasına neden olmuştur.
Eğitim yüksek öğrenim dahil olmak üzere ücretsiz hale
getirilmiştir, anadilde eğitim benimsenmiştir. Eğitim, özellikle
üretim tekniklerine ilişkin deneyimlerden oluşan ‘Toplumsal
deneyim’lerin aktarılması ve kazanılması için önemli
bir araç olarak görülmüştür. Bu deneyimleri
aktarmanın yolu okulun yaşama yaklaştırılması olmuştur. Bunun
için politeknik eğitim anlayışı benimsenmiştir.

Kapitalizm kafa emeği ve kol emeğini birbirinden ayırır,
çünkü kapitalistler üretim sürecini
tümüyle kavrayabilen işçilerin kendi sınıfsal
egemenlikleri için tehlike olduğunu bilirler. Bu yüzden tek
yönlü bir eğitim anlayışı benimsemişlerdir. İşçiyi
tek yönlü yetiştirerek, onu tek bir alana, tek bir makineye
bağlarlar. Tek yönlü bir eğitimle yetişen birey gelişen
sanayinin getirdiği yeniliklere de ayak uyduramaz. İşçi kendi
yaşamını idame ettirebilmek için tek bir alanda çalışmak
zorunda kalır. Böylece kapitalistlerin istediği şekilde;
işgücünün değeri yükselmemiş olur. İşçi
makinenin bir parçası durumuna gelir ve kendi insanlık
özünden uzaklaşır. Birey önce kendi emeğine ve kendisine
yabancılaşır, bunun sonucunda da insanlar birbirine yabancılaşırlar. Bu
yabancılaşma hem üretim araçlarının hem de bilginin
toplumsallaşmasıyla son bulabilir. Sosyalist üretim biçiminin
gelişiyle üretim süreci ve eğitim arasındaki bu büyük
çelişki ortadan kalkmıştır, bilgi toplumsallaştırılmıştır.
Bunun pedagojik aracı ise ‘politeknik eğitim’ olmuştur.

Politeknik eğitim
Politeknik eğitim çok yönlü eğitimi ifade eder; zihinsel,
bedensel ve estetik açıdan eğitimi kapsar. Politeknik eğitim
anlayışıyla eğitimin merkezinde öğretmen mi olacak öğrenci mi
olacak tartışmasına bir son verilmiş ve eğitimin merkezine
‘çalışan insan’ konulmuştur.

Politeknik eğitim; üretim ve tekniğin bilimsel temellerini,
özellikle de üretimin teknik, teknolojik, ekonomik ve bilimsel
temellerini öğrenciye uygulama ile öğretme imkanı verir. Ders;
üretime yönelik iş ile birleştirilmiş olur, eğitim ve
üretim iç içe geçer. Böylece kafa emeği ve
kol emeğinin birbirinden ayrılması önlenir. Öğrenci aldığı
eğitim sonucunda toplumun ve üretimin bir parçası haline
gelir.

Politeknik eğitimde öğrenciler bilgiyi ve becerikliliği kitaplardan
öğrenmezler. Okulun yaşama yaklaştırılması; teknoloji ve
üretimin, elektrotekniğin, mobilyacılığın, tarım tekniğinin
kurumsal temellerinin üstesinden gelinmesi; okul gençliğinin
bedensel ve ruhsal gelişimine uygun düşen makine bilgisinin
temellerini kavraması ile olur. Öğrenciler el becerisine dayanan
atölyelerde, meslek okullarında, fabrikaların öğretim
merkezlerinde ve iş yerlerinin özel olarak eğitim için
ayrılmış bölümlerinde araç-gereçleri, amaca uygun
ve başarılı şekilde kullanma becerisi kazanırlar.

Politeknik eğitim dendiğinde içinde bulunduğumuz eğitim
sistemindeki meslek eğitimi ya da teknik eğitim anlaşılmamalıdır.
Politeknik eğitim, mesleğe yönlendirmede genel eğitimdir. Meslek
eğitimi politeknik eğitimin verdiği temel üzerine kurulur. Birey
aldığı meslek eğitimi sonucunda uzmanlaşmış gibi gözükse de
politeknik eğitim sayesinde her zaman başka bir mesleğe geçme
olanağına sahiptir. Böylece insanın tek bir uzmanlık alanına
hapsolması engellenir.

Politeknik eğitim, öğrencilerde gerçek bir düşünme
yeteneği; mantıksal, teknik ve ekonomik düşünme yeteneği
geliştirir. Birey, üretime sorumlu biri olarak katıldığından
planlı düşünme ve hareket etme yeteneği kazanır, kolektif
çalışma alışkanlığı elde eder.

Politeknik eğitimle öğrenci sadece makineyi kullanmayı
öğrenmez, makinenin çalışma prensibini, hangi
parçalardan oluştuğunu, nasıl yapıldığını, hatta proje
çizimini dahi öğrenir. Bilimsel gelişmeleri bilir ve yeni
teknolojiyi tanır. Böylece sanayinin gelişmesiyle gelen yeniliklere
yabancı kalmamış olur. Politeknik eğitim sayesinde öğrenci;
matematiği, doğa bilimlerini, toplumsal bilimleri ve bu bilimleri teknikte,
üretimde kullanmayı öğrenir, üretimin gerektirdiği tüm
becerileri kazanır.

Bunun sonucu olarak da işçi; tek bir üretim dalının tutsağı
olmaktan kurtulur, başka üretim dallarına geçebilir, sanayinin
gelişimine kolayca ayak uydurabilir ve en önemlisi üretim
sürecinin tamamını bir bütün olarak kavrayabildiğinden
üretim sürecine egemen olabilmektedir.

Sovyetlerde eğitim, her çocuğun yeteneğini, etkinliğini,
bilincini, kişiliğini ve insani özünü geliştirmeyi
amaçlamıştır. Sovyet pratiğinde kişiliğin
biçimlendirilmesi; öğretim programına, ders kitaplarına ve
ders saatlerine sığdırılmamıştır. Okul eğitimde yalnız
bırakılmamıştır. Ders dışı ve okul dışı etkinliklerle,
çalışma toplulukları ve kulüpler kanalıyla, öncü
örgütler ve Komsomol (Genç Komünistler Birliği)
örgütlerinin destekleri ile öğrencilerin zihinsel
gelişmeleri yönlendirilmiş, onların yaratıcı yetenekleri
geliştirilmiştir. Öğrencinin; kültür ve halk eğitimi
işlerine, halk sağlığı çalışmalarına, tarım ve fabrikalardaki
üretime katılması kendi kendini yönetmesine de olanak
vermiştir. 
Çocuk ve gençlere; teknikle nesnelleşmiş doğa yasalarını,
üretim ile biçimlenen toplumsal ilişkileri algılatabilmek
için okul yaşama yaklaştırılmıştır. Böylece
öğrencinin kendini sorumlu bir yurttaş yapacak durumla karşı
karşıya kalması ve çevrenin onu bir yurttaş olarak görmesi de
sağlanmıştır. Okulun yaşama yaklaştırılması, öğrencinin
beynini bir ansiklopedi gibi bilgiler ile doldurup sentez yapmasını
engelleyen ezberci eğitimin de önünü tıkamıştır.  />
Sovyet pedagogları; çocuğun eğitiminde çevresindeki
değişiklikleri, toplumsal gelişme koşullarını ve yaş
özelliklerini önemsemişler ve bu etkileri göz
önünde bulundurarak planlamalar yapmışlardır. Çocukta
okul öncesi dönemde kolektivist dürtüler geliştirilmeye
çalışılmıştır. Oyuncaklar birlikte oynayacakları şekilde
düzenlenmiştir. Akran paylaşımı ön plana
çıkarılmıştır. 7-12 yaş arasında çocukların bedensel
güçleri, zihinsel ilgileri ve duygusal yaşamları göz
önüne alınmıştır. Bitki toplama, hayvan bakımı, elişi gibi
çocuklara zor gelmeyecek işler yaptırılmıştır. Kendi odasını
düzenlemesi gibi işlerle de kendi işini görme alışkanlığı
kazandırılmaya çalışılmıştır. Yazma becerisi
geliştirilmiştir. Bu yaştaki çocukların eğitim etkinlikleri
dışında patronlar tarafından çalıştırılmaları
yasaklanmıştır. 12-16 yaşlar arasındaki gençlerin eğitimi sanayi
ve tarıma dayandırılmıştır. Sanayi için de tarım için de
kentli ve köylü öğrenciler arasında bir ayrım
gözetilmemiştir. Teknik işler için iki, kimya işleri
için bir yıllık eğitim süresi uygulanmıştır. 16 yaşından
küçüklerde eğitim zorunlu tutulmuştur. 
Sovyetlerde eğitim sisteminin biçimlenmesinde Lenin önemli bir
rol oynamıştır. Eğitim sisteminin üzerine inşa edileceği ilkeleri
hazırlamış, bu ilkelere bağlı olarak da ahlak, estetik ve beden
eğitiminin önemini belirtmiştir. 

Lenin’in eğitim ilkeleri 
1-Eğitimin Komünist Parti ile bağlılığı ilkesi:  />
Lenin bu ilke ile, gençliğin ideolojinin dışında kalmasını
önlemeyi hedeflenmiştir. Bu ilke üzerinden verilen eğitim
sayesinde gençlik parti programının gerçekleştirilmesinde,
yaşamın iyileştirilmesinde ve komünist normlara göre
düzenlenmesinde aktif rol oynamıştır. Bu ilkenin uygulanışı
derslerde, eğitim çalışmalarında, okul dışı etkinliklerde,
gençlik örgütlerinde ve komsomol örgütlerinde
kendini göstermiştir. 

2-Eğitimin ve öğretimin yaşamla, sosyalist kuruluş pratiği ile
bağlılığı ilkesi:
 
Lenin, yeniye karşı açık ve heyecanlı olan gençliğin,
yeni toplum düzeninin yaratılmasında ve geliştirilmesinde
görevler üstlenmesini amaçlamıştır. Bu ilke ile komsomol
ve öncü gençlik örgütleri üzerinden,
gençliği bu yönde eğitmeyi hedeflemiştir. 

3-Dersin toplumsal yararlı iş ile birleştirilmesi ilkesi:  />
Üretim sürecine bilinçli olarak katılan ve bu sürece
egemen olan bireylerin yetiştirilmesinin gerekliliğini vurgulayan bu
ilkenin uygulama aracı politeknik eğitim olmuştur. 

4-Teorinin pratikle, bilimin yaşamla bağlılığı ilkesi:  />
İdealizm teori ve pratiği birbirinden ayırır. Teorinin pratikle
bağlılığı ilkesi ile eğitimden idealizmin yerleştirdiği bu mantık
atılmıştır. Lenin, pratiği bilginin kaynağı, bilimin uygulama alanı,
kuramın doğruluğunun ölçeği olarak tanımlamış ve okulun
iş yaşamına ve toplumsal yaşama karışması gerektiğini
belirtmiştir. 

5-Eğitim ve Öğretim sürecinde bilinçlilik,
bağımsızlık ve aktiflik ilkesi:
 
Bu ilke; kitlelerin bilinçli yaratıcılığını ifade eden,
kitlelerin bağımsız ve aktif olmalarını talep eden sosyalizmin
özünden çıkmıştır. Lenin, yeni toplumun bilinçli
ve aktif bireyler yetiştirmesinin, tüm ders ve eğitim sürecinin
bu ilke üzerine kurulması ile sağlanabileceğini
belirtmiştir. 

6-Kolektivizm ilkesi: 
Kolektif yaşam, sosyalist toplumda insanlar arasındaki ilişkilerin
önemli bir özelliğidir. Bu ilke ile bireycililik ve bencillik
ideolojisini yıkma ve kolektif bilinci geliştirme hedeflenmiştir.  />

7-Eğitimin tüm yönlerinin birliği ve karşılıklı
bağlılığı ilkesi:
 
Eğitim ve öğretimin; modern bilimsel bilgilerin kazanılması,
komünist görüş ve inançların oluşturulması,
zihinsel ve ahlaki eğitimin birliği olduğunu ifade eder. 

Ahlak, estetik ve beden eğitimi 
Sosyalizmin kurulmasından sonra üretim araçlarının özel
mülkiyeti ile bozulan ahlakın düzeltilmesi gerekmiştir. Bu
yüzden ahlak eğitimine büyük önem verilmiştir.  />
Sovyetlerde ahlak eğitimi; çocuk ve gençlerde bilinçli
disiplin, dayanışma, komünist iş bölümü, toplumsal
mülkiyete karşı komünist tavır, halka çıkar
gözetmeden hizmet etme eğilimini kazandırmayı ve Makarenko’nun
‘Kişiliğe saygı ve kişiliğe yöneltilen taleplerin
birliği’ olarak tanımladığı sosyalist hümanizminin eğitimini
ifade eder. Gençliğin aileden ve çevreden yanlış
yönlenmelere maruz kaldığı gözlemlenmiş, bunun önüne
geçilmesinin iyi planlanmış bir ahlak eğitimi ile olabileceği
benimsenmiştir. Gençliğin okul dışındaki ahlak eğitimi
için Komsomol örgütleri görevlendirilmiştir.  />
İnsanların güzelliği ve çirkinliği doğru algılamaları,
doğada ve sanatta güzeli sevmeyi anlamayı öğrenmeleri
için estetik eğitime de önem verilmiştir. Öncelikle sanat
belli bir zümreye ait olmaktan çıkarılmış ve sanatın halka
ait olduğunun altı çizilmiştir. Estetik eğitimin verilmesinde okul
büyük rol oynamıştır. 
Beden eğitimi, insanda disiplini sağladığı ve teori ve pratiğin
birleştirilmesini desteklediği için Sovyet pedagogları tarafından
önemli bulunmuştur. Beden kültürünü kişisel ve
toplumsal yaşamın bir normu haline getirmek amaçlanmıştır. Beden
eğitimi okul ve okul dışı etkinlikler ile verilmiştir.

İlk iki yazıda; Sovyetler Birliği'ndeki eğitimin hangi temeller
üzerine inşa edildiğini, üretim ve eğitim arasındaki ilişkinin
nasıl kurulduğunu ve geleceğe bir yatırım olarak komünist bilincin
yerleştirilmesinin eğitimde nasıl bir yer edindiğini açıklamaya
çalıştık. Bu dosyayı; bir ülkenin eğitimine
öncülük eden ve ülkenin sanayisine, siyasetine ve
toplumsal yaşayışına ışık tutan yüksek öğrenimin
Sovyetlerde nasıl şekillendiğini anlatarak bitirmenin doğru olacağını
düşündük. 

Sovyetlerde yüksek öğrenim 
Sovyetlerde, bütün yüksek öğretim kurumları Sovyetler
Birliği Bilim Akademisi tarafından denetlenmekteydi. Bu akademi
bütün bilimsel araştırmaların ve bilimsel çalışma
ağının merkeziydi. Kendisine ait planlı bir bütçesi vardı.
Her sene yapılan kongreler ile bilimsel araştırmaları denetlenirdi. Bu
denetlemeler esnasında, memleketin sanayisini geliştirmek ve üretimini
artırmak için, pratik sonuçların çıkarılması ve bu
sonuçlardan yararlanılması hedeflenirdi. Sovyetler Birliği'nde
yüksek öğrenim dört ana kurum üzerinden yapılıyordu.
Bunlar; üniversiteler, yüksek teknik okullar, yüksek sosyal
bilimler okulları ve pedagoji enstitüleriydi. 
Üniversiteler, bilimsel araştırma yapacak uzmanlar ve bütün
yüksek okullara profesörler yetiştirirlerdi. Bilimsel,
endüstriyel, teknik, sosyal ve siyasal bilgiyi işçiler arasında
yaygınlaştırmak ve onların endüstriyel ve siyasi faaliyetlerini
kuvvetlendirmek, kültür seviyelerini yükseltmek
üniversitelerin görevleri arasındaydı. Her fakülteye bağlı
çok sayıda bilimsel araştırma enstitüsü vardı. Bu
enstitüler Bilim Akademisi'nin raporları doğrultusunda
üniversitenin bilimsel karakterini belirlemekteydi. İlk ve orta
öğretimi kapsayan on senelik okulları bitirmiş olan öğrenciler
üniversiteye girme hakkına sahipti. Bu on senelik eğitimi bitirmeye
fırsat bulamamış genç işçi ve köylüleri
üniversite eğitiminden mahrum bırakmamak için
üniversitelere bağlı olarak işçi fakülteleri kurulmuştu.
Bu fakültelerde genç işçiler ve köylüler
üniversiteye kabul edilebilmeleri için yetiştirilirdi.  />
Yüksek teknik okulları, üniversitelerden farklı olarak
özellikle üretim ve üretim araçları ile
ilgilenmişlerdir. Buradan mezun olanlar fabrika ve işletmelerde görev
alırlardı. Sovyetlerin sanayiyi geliştirmek hedefinden
ötürü bu yüksek okullar büyük önem
taşıyordu. Sovyetler Birliği'nin bütün maddi
ihtiyaçlara ilişkin üretimi mümkün olduğunca
çoğaltmak gibi bir amacı olduğundan, yüksek mekteplerin
kurulmasında ve müfredatlarının belirlenmesinde üretimde geri
kalmış yerlerin ve ülke genelinin üretim durumu göz
önüne alınırdı. Bu okullardaki her öğrenci okuldaki ilk
yılından itibaren fabrikalarda işçi gibi çalışıyordu.
Öğrenciye sınıf ilerledikçe kalfa, usta ve şef yardımcısı
işleri verilirdi. Bu sayede, bu okullardan mezun olanlar çalışmaya
başladıklarında işlerine ve kurumlarına çok kolay adapte
oluyorlardı. 
Bugün biz gençlerin karşısına büyük bir problem
olarak çıkan yüksek öğrenim, Sovyetler Birliği'nde
bir çok kısma bölünmüş gibi görünse de
inanılmaz bir birlik içinde işliyordu. Bu uyumlu işleyiş
için iyi bir planlama gerekiyordu. Bu sayede herhangi bir şubede
uzman eleman açığı varken başka bir şubede eleman fazlalığı
olmuyordu. Öğrencilerin üniversiteye yerleşimi de ekonomik
planlar doğrultusunda oluyordu. Yapılan beş yıllık ekonomik planlarda
ülkenin hangi iş kollarına ihtiyacı olduğu nerelerde açıklar
olduğu belirleniyor, öğrenciler buna göre üniversitelere
yönlendiriliyorlardı. Planlar neticesinde öğrenciler
üniversitelere yönlendirilirken aynı zamanda öğrencilerin
kendi istedikleri bölümleri okuyabilmeleri sağlanıyordu. Bu iki
şeyi aynı anda gerçekleştirebilmek için hiçbir
şekilde üniversite de okuyan öğrenci sayısı azaltılmamış,
hatta tam tersine her geçen yıl üniversitede okuyan
öğrenci sayısı artırılmıştır. Zaten bütün ülke
ihtiyaçlarını karşılamak için hedeflenen üretimde
çok sayıda uzmana gereksinim olduğundan, bütün Sovyet
vatandaşlarının kendi yetenekleri doğrultusunda eğitim almaları ve
çalışmaları en doğru yoldu. Ülkede işsizlik olmadığından
öğrencilerin gelecek korkusu yoktu, mezun olduklarında ülke
ekonomisine katkıda bulunabilecekleri şekilde ve aldıkları eğitim
doğrultusunda devlet tarafından uygun sektöre yerleştiriliyorlardı.
Üniversiteye girecek öğrenciler bölümlerini daha
yüksek maaş getirdiği için seçmek gibi bir durumla
karşı karşıya kalmıyorlardı. Üretim ve eğitim arasında
böylesine hassas bir denge kurulunca Sovyetler çok kısa
sürede bilimsel çalışmalarda, ekonomik gelişmede hatta spor
müsabakalarında dünyanın en tepesine oturdu. 

Kapitalist ülkelerde eğitim 
Büyük kapitalist ülkeler ile bile
karşılaştırıldığında daha iyi oturmuş bir eğitim sistemine sahip
Sovyetler ile Türkiye'yi karşı karşıya getirince eğitim
sistemimizin ne kadar bozuk olduğunu görmemek imkansız. Ekonomik
planlamanın eğitim ile bütünleşmesi sonucunda dünyanın en
çok kitap ve gazete okunan ülkesi haline gelmiş, bilimsel
başarıları taçlandırılmış, işsizlik kelimesinin
karşılığının ne olduğunu unutmuş bir devletin karşısına
üniversite mezunlarının işsiz kaldığı, lise mezunlarının
üniversite sınavı ile boğuştuğu, üniversite tercihlerinin daha
çok para getiren bölümlere göre yapıldığı bir
ülkeyi getirmek büyük bir dramı gözler önüne
serecektir. 
Kapitalist ülkelerde eğitim, artık iyi para getiren bir
sektördür. Okulların özelleşmesinin yanı sıra,
ülkemizde her yıl bir milyonu aşkın öğrencinin üniversite
sınavına hazırlanmak için harcadığı para yaklaşık 8-9 milyar
doları buluyor. Bu öğrencilerin yalnızca % 10'u dört sene ve
üstü eğitim süreleri olan lisans bölümlerine
girebiliyor, mezun olanların büyük bir kısmı ise kendi
mesleğini yapamıyor, hâtta işsiz kalıyor. Buna rağmen her sene
daha fazla insan üniversiteyi kazanmak için dershanelere,
özel derslere yatırım yapıyor. Eğitim kişi için yatırım
olmaktan çıkmış, kişi eğitime yatırım yapıyor. Eğitime
yatırım yapması gereken devlet diyanete ayırdığından çok daha
az, %2 gibi komik bir bütçe payını eğitime reva
görüyor. Bunun yanı sıra, ÖSYM kendisini en büyük
eğitim patronlarından biri haline getiren sınav sitemini elbette
kaldırmak istemiyor. Ülkemiz dışına çıkıp Avrupa'ya ya
da Amerika'ya baktığımızda da aslında çok farklı bir resim
çıkmıyor karşımıza, yalnızca yatırımın ismi değişiyor.
Zamanında bir çok ülke -ki buna biz de dahiliz- eğitimde
Sovyetlerdeki sisteme benzer özellikleri kullanmak zorunda
kalmışlardı. Bu benzerliklerin değiştirilmesinin 'sosyalizm
öldü' nârâlarının yükseldiği döneme
denk gelmesi tesadüf değildir. 

Bitirirken... 
İlginç olan şu ki; bize, öğrenciyi bir müşteri olarak
gören, bizi birbirimize yabancılaştıran, başarmak için
diğerini ezmeyi öğreten bu eğitim sisteminin bir alternatifinin
olmadığı kabul ettirilmeye çalışılıyor. Oysa gerçek
hiç de öyle değil; doksan yıl önce sosyalist ideolojinin
ışıklandırdığı, Ekim devrimi ile pratiğe geçen bir eğitim
sistemi yaşandı. Bugün ülkemizde biz de yüksek
öğrenimin dahi parasız olduğu, eğitimin deneyimleri aktarmak
için bir araç olarak görüldüğü, herkesin
kendi yeteneklerine göre eğitim aldığı, gerçekten bilimsel
olan bir eğitim almak istiyoruz. Bu yazı dizisiyle amacımız alternatif
bir eğitim sistemin yaşandığını göstermekti. Yıllarca
sürmüş bir sistemi anlatırken mutlaka eksikliklerimiz olmuştur.
Artık, hepimizin alternatifi isteme ve tartışma zamanıdır.

Deniz Eren Belek - Marmara Üniversitesi Fizik
Bölümü Tezsiz Yüksek Lisans Öğrencisi

Kaynaklar: 

1. Lenin ve Eğitim, Fyodor Korolyov , Sorun Yayınları

2. Eğitim Üzerine, Krupskaya, Ser Yayınları

3. Okulun Toplumsal İşlevi, İgnancy Szaniawski, Onur
Yayınları

4. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı: 11 Yıl: 2001 (1-37
s.)

5. 1936 Yılında Sovyet Rusya'da Yüksek Öğretim Hakkında
Hazırlanmış Bir Rapor ve Bu Raporun Türkiye'de Öğretmen
Yetiştirme Tarihi Bakımından Önemi

6. Prof. Dr. Ersoy TAŞDEMİRCİ (E. Ü. Eğitim Fakültesi
Eğitim Bilimleri Bölümü)

Kaynak: Evrensel Genç
Hayat, www.evrensel.net/genchayat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder