29 Kasım 2010 Pazartesi

Perspektif: Disiplinimizin Mayasında Gönüllülük Vardır

Perspektif: Disiplinimizin
Mayasında Gönüllülük Vardır

        Adalet, mutluluk, saygınlık
gibi değerlerin; hak, özgürlük ve eşitlik gibi kavramların
yanı başında milyonların yoksulluğu, hor görülmesi ve
anti-demokratikliğin durduğu bir toplumda yaşıyoruz. Eğer bu
çarpıklıkların farkında olmak yetseydi, koskoca bir toplumu
değiştirmek kolay olurdu. Ne var ki bunları değiştirecek güç
bulunamadığı sürece bu adaletsizlikler, haksızlıklar toplumun
üstünde ur gibi büyüyor, acıları artırıyor,
kâbus gibi toplumun üstüne çöküyor. İşte
yığınların açmazı da burada başlıyor. Bilinçlere,
adaletsizliğe karşı yeni bir adalet, haksızlığa karşı direnç,
ezilmeye karşı başkaldırı, sömürüye karşı
sömürüsüz bir gelecek inşa etme uğraşı
yerleştirdikçe yeni bir insan niteliği ortaya çıkıyor.
Özgürlük, mutluluk, onur ve saygınlık bilinçli
insanda bu nitelikleriyle gerçek bir anlam kazanıyor, bir yaşam
biçimi halini alıyor. Kısaca bilinç, sistemin
çarpıklıklarına karşı koyma gücü buldukça, kendi
yaşamını bu çarpıklıklara yer vermeyecek değer yargıları
üzerine kurdukça kazanılıyor, gelişiyor. Daha da ötesi
inançlarımız, değer yargılarımız ye hayatı değiştirmekte ne
derece ısrarlı, tutarlı olduğumuza bağlı olarak bilinç, kendi
yaşamımızı yönlendiren aktif bir unsur haline geliyor.
        Yüzeyde ne kadar
bilinçli görünürse görünsün,
dışındaki gelişmelerin akışıyla sürüklenen başıboş bir
yaşamın, bilinçli, müdahaleci insan niteliğiyle
bağdaşmayacağı kendiliğinden anlaşılıyor.
        Oysa içinde
yaşadığımız sistem her gün böylesi nitelikler üretiyor,
her gün bu tarzda bir yaşamı insanlara empoze ediyor. Bu noktada
yaşamımızı belirleyen pek çok gelenek ve alışkanlıklarda
olduğu gibi bizzat yaşama ve çalışma sistemimizin kendisinde de
sistemin empoze ettiğinden başka yönde bir farklılaşma ortaya
çıkıyor. Ya gündelik hayatın gidişine kendini kaptırmış,
onun küçük ayrıntıları, hayatın küçük
zorunlulukları tarafından sürüklenen bir yaşam, ya da
inançları, değerleri, bunları elde etmedeki hırsı gündelik
hayatın her noktasına yansımış, mücadeleci, yaratıcı bir insan
tipi. Aradaki fark, milyonları atalet cenderesine aldığı
ölçüde bu sistemin işleyişinde çıkarı olanların
işine yarıyor; diğer yanıyla ise "boşa geçen her zaman
kayıptır, fazladan harcanan enerjidir" diye düşünen,
yüzü geleceğe ve kazanmaya dönük yaşam biçimiyle
çarpıcı bir karşıtlık ortaya koyuyor.
        Asıl mücadele bir
anlamıyla bu cephede veriliyor. Binlerce yıllık ezilmişliğin, baş
eğmenin, kaderciliğin uykusundan insanları uyandırma, bu geçmişin
herkese bulaşan tortularından arınmak, inatçı bir mücadeleyi,
amaçlarımızda ve ilkelerimizde ısrarlı olmayı gerektiriyor.
        Çürüyen,
tükenen, ama ayakta durmak için inat eden bir yapıyı yenisiyle
değiştirmek ondan daha inatçı, her şeyiyle mücadeleye motive
olmuş insanları öne çıkarıyor. Bu noktada disiplin özel
bir önem kazanıyor. Ve gündelik' hayatın her noktasında
yaşam biçimimizde tutarlılığın, özsaygının, verimliliğin
ve amaçlarına sıkı sıkıya sarılmanın denek taşı olarak
karşımıza çıkıyor. Gerçek bir bilinç unsuru
niteliği taşıyor.
        Disiplini bu şekilde kavramadan,
onu kendi yaşamımızda içselleştirmeden, bilinç unsurunu
irade eğitimi olarak algılamadan, daha ötesi hedefe varmak,
sonuç alıcı olmak ilkesiyle özdeşleştirmeden başarmak,
ileriye yürümek mümkün olmuyor. Her sistem, her sınıf
kendi geleceğine sıkı sıkıya tutunduğu ölçüde kendi
disiplinini yaratıyor. Gerici sistem bütün toplumu kendine
yabancı bir disiplin altında tutarak varlığını
sürdürürken, özgürlüğün insanları da
insanı kendi yaşamının efendisi yapan bambaşka bir disiplin
üzerinde yürüyorlar. Bu ikisi arasında, disiplin, dıştan
dayatılan bir zorlama, üstesinden gelinemeyen bir sıkıntı olarak
kaldığı sürece, yani ilkelerimizle yaşam ve çalışma
biçimimiz arasındaki tutarlılığı ifade eden öz disiplin
olayı haline gelmedikçe, gelişigüzel bir yaşamı beraberinde
getiriyor. Ne kadar iyi niyetli olursa olsun, bu disiplini inşa edemeyen
birçok insan farkına varmaksızın sistemin disiplininin kıskacına
giriyor, ona teslim oluyor. Bu noktada mücadele insanlarının disiplini
büyük önem taşıyor. Ve akıntıya kürek çekmek
anlayışından, bilinçli insana yakışmayan rehavet geleneğinden
hızlı bir kopuşu dayatıyor.
        Sistemin temsilcileri,
sömürüde, yağmada, ihanet pahasına hak etmedikleri
zenginliklerin göbeğinde bencilce yaşamakta inatçıdırlar.
Sömürüden, kişisel çıkardan, eşitsizlik ve her
türlü adaletsizlikten gıdasını alan sistem, halka sopa zoruyla
önüne konulan pek çok kural dışında oldukça
köklü bir disiplini de dayatıyor. Bu disiplinin aracını sermaye,
amacını da kâr oluşturuyor. Sermaye öylesine büyük
bir disiplin aracı ki, her gün ve her gün milyonlarca insanı
kendi belirlemedikleri, kendilerine ve emeklerine yabancı bir yaşamın
kıskacı içinde yaşamaya zorluyor. Milyonlarca insanı onlara
yabancı tek bir amaç için, emeklerini sömürerek
kâr elde etmek için bir araya topluyor. Her şeyiyle bu amaca
göre belirlenmiş bir yaşamın içine kitleleri hapsediyor,
ilişkilerini, adetlerini, alışkanlıklarını, hatta nasıl
düşünmeleri gerektiğini belirtiyor. Sermayenin bu fabrika
içi disiplini, işyeri dışında da "yaşamak için yarın
yine emeğinin karşılığını alamamaya hazır" köleler olarak
aynı cenderenin içinde sıkıştırmaya devam ediyor. Böyle bir
toplumda özgür olmak, daha ötesi toplumun
özgürlüğü için çalışmak doğal ki, işe
sıkı sarılmakla, bu yönde bir disiplini içine sindirmekle eş
anlama geliyor.
        Dolayısıyla disiplin sınıfsal
bir nitelik gösteriyor ve iki farklı disiplin olarak karşımıza
çıkıyor. Biri sermayenin dikte ettirdiği toplumsal eşitsizliklere,
adaletsizliklere boyun eğdiren, hatta ona bekçilik ettiren zoraki
disiplin, diğeri emeğin, özgürlüğün insanlarının
gönüllü disiplini. Bizim disiplinimiz
gönüllülük esası taşıyor, gerçek
özgürlüğü ifade ediyor. Bu haliyle böylesi bir
gönüllü disiplin yüksek bir sorumluluk duygusunu da
beraberinde getiriyor. Bir yanıyla iç tutarlılığın,
özsaygının ifadesi olarak ortaya çıkan kişisel disiplin,
diğer yanıyla aynı ortak moral değerlerin birbirine kaynaştırdığı
kolektif bir disiplinle tamamlanıyor, anlam kazanıyor. Bizim disiplinimiz
hem bir derviş disiplininin adanmışlığını, hem de askeri disiplinin
katılığını içeriyor. Oysa ne ilahi ödüller bekliyoruz,
ne de ceza tehdidiyle korkutulmaya ihtiyacımız var. Ödül ve
cezaya dayanan binlerce yıllık köhnemiş disiplin, yeni insanda
gönüllülük ve kolektiflik temelinde yüksek
niteliklere ulaşıyor. Amaçlarında haklılığın bilincine
varmış, doğruluğun, adaletin terazisinde hiçbir sahteliğe yer
tanımayan insanlar için bunlardan başka "zorlayıcı" bir
unsur gerekmiyor.
        Kimse kimsenin kolundan zorla
tutmuyor. O halde bu bir gönüllülük işi olduğuna
göre, aldığı görevden kaçmamak, işini savsaklamamak,
görevini en iyi şekilde yerine getirmek, sorumluluğu içine
sindirmenin, ilkeli çalışmada alışkanlığın doğal niteliklerini
oluşturuyor. Disiplini bu şekilde içine sindirememek, yeterince
algılayamamak, pratikte pek çok hatayı da beraberinde getiriyor.
Zamanında yapılamayan, hakkıyla yerine getirilemeyen her iş
mücadelenin hızını kesmekle kalmıyor, gericiliğin barikatlarını
örmesine, inisiyatiflerini artırmasına da yol açıyor. Hayat
sonuçlar üzerinde ilerliyor. Disiplin olayının önemi asıl
bu noktada öne çıkıyor. Sarf edilen sözler, öne
sürülen gerekçeler ne olursa olsun, "sonuç
alma" ilkesi mücadelenin her noktasına nüfuz etmedikçe
yeterli sonuçlar da beklememek gerekiyor.
        Bilinçli insan iradesinin
statükoları parçalamada, önüne koyduğu hedefleri ele
geçirmede inanılmaz sayılan, ama o ölçüde de
gerçek bir devasa güç olduğu biliniyor. Cesaret ile
alınan bir karar, programlanan bir iş onu adım adım hayata geçiren
kararlı bir disiplinle izlendiği sürece, mücadele somut adımlar
üzerinde yükseliyor. Yaşamı ne saniye saniye bölen,
reçetelere göre uyarlanmış mekanik bir disiplin, ne de başına
buyruk, neyi ne zaman ne kadar yaptığı belli olmayan programsız bir
yaşam bizim disiplinimizle hiçbir benzerlik taşımıyor.
Mücadelenin disiplini, onun hareketine, ihtiyaçlarına uygun bir
dinamizmi yakalama, görevlerini her koşulda en iyi şekilde yerine
getirebilme anlamına geliyor. Disipline en çok askerlikte
ihtiyaç duyuluyorsa, bu her şeyden önce eğitici bir araç
olmasından kaynaklanıyor. Ne var ki orada işler talimatnameler ve
emirlerle yürüyor. Gönüllü bir çalışmada
ise en iyi emir mücadelenin ihtiyaçlarını, görevlerini
içinde hissetmek, sorumluluk ve sonuca ulaşmak duyarlılığını her
an kişiliğinde taşımak anlamına geliyor.
        Mücadelenin
gönüllü ve kolektif disiplini, özgürlük yolunda
kitlelere umut aktaran pek çok yapının ve değerin adım adım
örülmesinde, doğru politikaların cesaretle hayata
geçirilmesinde daima değerli bir harç oldu. Toplumsal
kutuplaşmanın daha sertleştiği bu dönemde de bu disiplini daha
geniş boyutta içimize sindirebildiğimiz ölçüde
kazanılmayacak zafer, elde edilmeyecek başarı kalmayacaktır. Disiplinimiz
haklılığı içerdiği, geleceği kucaklayacak dinamiklere sahip
olduğu ölçüde, kazanmanın yolunu döşeyecek
önemli bir gücü ifade ediyor. Mücadeleye
gönüllüysek, bilincimiz neyi yapacağımıza karar veren
mekanizmaysa, disiplin bizleri özgürlüğe taşıyor
demektir.

 

MÜCADELE Sayı: 25, 1 Ağustos 1991

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder