Söküğünü Dikemeyen
Terzi: Gazeteci… / Mustafa Sönmez
Demokrasi,örgütlenme, ifade özgürlüğü,
çalışan hakları denilince mangalda kül bırakmayan, demokrasi
havarisi geçinen, ama iş kendisine geldiğinde bunların
hiçbirini kendi için isteyemeyen, kullanamayan, kısaca,
söküğünü dikemeyen terzidir gazeteci
milleti…Mesela, bayramlarda, çok değil, 1992
öncesinde, gazeteciler de tatil yaparlardı. Geleneksel olarak
büyük illerdeki gazeteci cemiyetleri, bayram gazetesi
çıkarır, onu da “nöbetçi gazeteciler” ile
üretirlerdi. Kaliteli bir gazete olmazdı ama en azından gazetecilere
bayram tatili yapma fırsatı verirdi. Sonra ne mi oldu? 1992
Haziran’ında , Sabah’ın patronu Dinç
Bilgin ve sağ kolu Zafer
Mutlu, daha fazla kar hırsıyla bu geleneği
bozdular. Biz bayramda gazetemizi çıkarmaya devam edeceğiz,
dediler. Aydın Doğan ve öteki gazete sahipleri de
“canımıza minnet” deyip buna karşı
çıkmadılar. Sabah’ın patronlarının oyunbozanlığı ile bu
gelenek bozuldu ve gazetecilerin çoğu, bayram günleri de
çalışmaya mecbur kaldılar.
***
Sabah’ın eski patronları, kendi
işyerlerine sendika sokmayarak da medyadaki
yozlaşmaya tüy diktiler. Sabah, sendikalaşmaya izin
vermezken, Doğan ve diğer patronlar da
sendikalı çalışanları sendikadan istifa ettirdiler. Gazeteci
milleti bu zorbalığa da karşı duramadı. İşyerine çağrılan
notere tek tek giderek imza verdiler
ve sendikasızlaştılar. O gün
bugündür, “sendikasız demokrasi mi
olur”mavrasını sıkan birçok gazeteci, konu medyaya
sendikanın girmesi olduğunda hemen ortalıktan kaybolur. Genç
gazeteciler de, ağabeylerin ucundan tutmadığı bu konuyu tehlikeli
görür, işlerini kaybetmek korkusuyla sendikaya üye olmazlar.
Bu arada, Sabah-ATV’de grev yapan 10 kadar
çalışanın 14 aylık direnişi, diğer grup
çalışanlarının umursamaz tavırlarıyla
sürüyor…(*)
***
Örgütsüz gazeteciler, yasal haklarından
bihaber oldukları gibi, haklarını kullanmayı da pek bilmezler. Mesela,
medyada da işgünü 8 saattir. İşveren,
günde ancak 3 saat”fazla çalışma” isteyebilir ama
bu 3 saatin de ücretini yüzde 50
zamlı ödemek zorundadır. Mesai, saat 24’ten
sonraya aitse, çalışma saati başına yüzde 100 zamlı
ödeme yapılmalıdır. Nerede var bu uygulama? Özellikle
görsel medyada 12-13 saat sıkı çalıştırır, zamlı filan da
ödemezler fazla mesaiyi. Hatta mesai ödedikleri bile
şüphelidir… Gazetecilere
ulusal bayram ve genel tatil günlerinde
yaptıkları çalışmaların ücretleri de yüzde
100 zamlı yapılmalıdır.
Şimdilerde köle emeği olarak stajyer
istihdamı yaygınlaşıyor. Yasaya göre, yazı
işlerindekilerin yüzde 10’unu aşmaması gerekir stajyer
sayısı. Ama, birçok gazete,TV, stajyerlerle iş
döndürür halde.
Basın yasası, gazetecinin deneme süresinin 3 ay olduğunu söyler
ama aylar ayları kovaladığı halde kadrosu yapılmaz gazeteci
adayının.
Çoğu gazeteci bilmez ama, patronların
gazeteciye yılda bir maaş ikramiye vermesi, yasa
gereğidir. Sonra, askere gidene askerlik süresince yarım maaş
verilmesi de Basın Kanunu’nun tanıdığı bir haktır. Diğer
işkollarından farklı olarak, gazeteci kendi isteğiyle- gazetenin
çizgisi değişti iddiasıyla- zamanında bildirim yaparak işten
çıkabilir ve ihbar-kıdem tazminatı da almaya hak sahibidir. Ama,
örgütsüz ve bilinçsiz gazetecilerin çoğu bunu
bilmez ve uygulamaya yeltenemez.
Bir yıllık kıdemi olan gazetecinin yıllık izni 4
haftadır ama kim o kadarını kullanabilir ? 10 yıl kıdemli
ağabeyler bile hakları olan 6 haftayı kullanmaya “cüret”
edemezler. Bu hakların hepsi, Basın Yasası’nın sağladığı
“asgari” haklardır. Sendikalı olsalar toplu sözleşme ile
bu hakları hem uygulatır hem de yasal hakları yukarı
çekebilirler.
***
Medyada çalışanlarının bugünkü perişanlığının
ardında, tabi ki, medya
endüstrisinin büyümesi ile çalışanlar
arasında özellikle 1990 sonrası artan hiyerarşi etkili oldu. Yayın
yönetmenlerini şirket yönetim kuruluna alan, yazar ve
editörlere ayrıcalıklı maaşlar ödeyen,
“tetikçiliği” ayrıca ödüllendiren medya
patronları, geri kalan medya çalışanları ile bu aristokratları
ayrıştırdılar, yemek salonlarını bile ayırdılar.
Söküğünü dikemeyen gazeteciler, bu saatten sonra
örgütlenebilirler mi? Umutsuz olmamak gerek ama, çok zor
gibi. Sendikalaşarak dayanışmanın yerini, şimdilerde daha çok
“klan” türü gruplaşma, bir tür medya
içi cemaatleşme almış durumda. O da, grup, cemaat
şefine mutlak itaati gerektiren bir çarpıklık yarattı. Yani
neresinden tutsanız elinizde kalan bir durum var medyada…
(*) Basında sendikasızlığın öyküsü arkadaşım
Atilla Özsever’in doktora tezidir ve Tekelci Medyada
Örgütsüz Gazeteci başlığıyla, İmge Yayınları
yayınlamıştır..
Kaynak: href="http://mustafasnmz.blogspot.com/">http://mustafasnmz.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder