10 Kasım 2010 Çarşamba

Nasıl Kazandık? Oh be! / Ece Temelkuran

Nasıl Kazandık? Oh be! /
Ece Temelkuran

 

NADİREN
böyle bir şey olması sebebiyle ve olduğu zaman verdiği keyif de
eşsiz olduğundan şöyle tatlı tatlı yazayım diyorum: Nasıl
kazandık ama!

Bazı yazılar daha
yazmadan keyiflendirir insanı. Bu da öyle. Açtım müziği,
koydum kahvemi. Tadını çıkaracağım, siz de çıkarın.
Türkan Albayrak’ın direnişinin 118. gününde nasıl
işine geri döndüğünü anlatacağım. Nasıl
kazandığımızı…

HER ŞEY NASIL
BAŞLADI

İlk önce Nuray Mert telefon etti: “Ececiğim bunla ilgilenelim
derim. Önemli. Yani yazıp duruyoruz bari bir kez de böyle bir işe
yarayalım.”
Her şey böyle başladı ve kalktım gittim Türkan
Albayrak’ın Paşabahçe Devlet Hastanesi’ndeki direniş
çadırına. Ben gittiğimde çoktan zabıtalar basmıştı
çadırı. Polisler, sivili resmisi, olayın üzerindeydi.
Başhekim, Türkan Hanım’ın çadırına karşı bir izleme
kamerası taktırmıştı. Hastanede pozisyonlar alınmış, bazı hekimler
Türkan Hanım’ı ve onu destekleyenleri “rapor etmek”
için görevlendirilmişti.
Başka hekimler Türkan Albayrak için bir şeyler yapmaya
çalışıyor, yoksul hastabakıcılar, temizlik işçileri
korkarak Türkan Hanım’ın çayını içmeye
geliyordu. Türkan Hanım için oturma eylemine katılanlar bir
tarafta oturuyor, diğer tarafta kafeteryadakiler bunun seyrine
bakıyordu.
Paşabahçe semtinin yoksulları tek tük merak etmeye
başlamıştı tek başına çadırda yatan bu kadını. Zabıtaların
gelip bir şişe suyunu bile yere döküşünün
hikâyesini duyuyorlardı. Karşıdaki inşaatta sigortasız
çalışan ameleler, sigaralarını derin derin çekip bu
kadının başına ne geleceğini merak ediyordu. Tıpkı Nuray’ın
bana söylediği gibi ben de başka “ünlü”
arkadaşlarıma söyledim. Hepsi en az bir kere gittiler.

AÇLIK GREVİ
Mİ?

Sonra Nuray’la beraber her çarşamba yapılan oturma
eylemlerinden birine katıldık. Yağmur altında hep beraber oturduk. Sonra
ben Kıyıdan programı için gittim Türkan Albayrak’a.
Bütün bu süre boyunca Türkan Hanım bana gün
aşırı telefon etti. Durum raporları verdi. Ziyaretçileri giderek
çoğalıyordu. Onu yalnız bırakan sendikadan gelenler de olmuştu bu
arada, CHP’den de, Tabip Odası’ndan da. Tam işler iyiye gidiyor
derken Türkan Hanım bahsi yükseltti ve açlık grevine
başladı. Bu açlık grevi işine benim ezelden beri canım
sıkılır. 19 yaşımdan beri ölüm oruçlarında ölen
insanları gördüm. Kimsenin umurunda olmamasını…
Sıra açlık grevine gelince benim içim sıkışır. Derhal
birilerinin öleceğini düşünürüm. Birkaç
gün önce konuştuğumuzda da Türkan Hanım’a bunu
söyledim. “Başka çare kalmadı” dedi. Doğruydu.
Zaten başka çaresi olan kimse açlık grevi yapmaz. Bunu zaman
içinde öğreniyor insan. Yine de içim ezildi işte,
çünkü Türkan Hanım ayda 587 lira kazandığı bir
işten atıldığı için yapıyordu bunu. Bütün emeklerinin
her yıl yeni bir taşeron sözleşmesiyle sıfırlanmasına ve bu
düzenin böyle sürüp gitmesine karşı. Ama sonunda yine
de 587 lira kazanmak için. Düşünsenize!

HEP BİRLİKTE />
Nihayet Türkan Hanım’ın cep telefonunu görünce
telefonumda bir kez daha canım sıkılmıştı ki…
“Kazandık Ece Hanım!”
“Nasıl yani?”
“Sağlık Bakanlığı evime yakın yerde, Sarıyer’de bana bir
iş verdi.”
“Oh be!”
“Teşekkür etmek istedim.”
“Biz teşekkür ederiz. Ne demek? Ne yaptık ki!”
“Öyle demeyin. Hep birlikte… ”

MUKTEDİRİN DİLİNİ
SÜRÇTÜRMEK

Evet, hep birlikte… Hiç değilse bir kere. Hiç
değilse bu kez…
Bir süredir, yani yüksek(!) siyasetin tadı hepten
kaçtığından beri aynı şeyi söylüyorum ve yeniden
söyleyeceğim:
Siyaset artık sokaktan değişecek. TEKEL işçilerinin direnişiyle
gördük bunu, Türkan Albayrak ile ilk kez gemiyi limana
ulaştırdık.
Bugün yine ekranlarda CHP içi krizleri, yine Başkan’ı
izleyeceksiniz. Ama artık hayat orada değil. Hiçbir zaman değildi
ya artık hiç değil. Siyaseti yoksullar değiştirecek. Bir kere
oldu. Bir daha olacak. Göreceksiniz. Muktedirin dilini onlar
sürçtürecek…

Kaynak: ecetemelkuran.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder