G-20 Çatışmalarla
Sürüyor
G-20 Zirvesi militan sokak gösterileri
eşliğinde sürüyor
Ana gündem maddesini küresel ekonomik kriz ve krizden kurtulma
yollarının oluşturduğu, Kanada'nın Toronto kentindeki G-20
zirvesinde gelişmiş kapitalist ülkelerin yöneticileri bugün
bir araya gelirken, zirveyi protesto eden binlerce küreselleşme
karşıtı kenti eylem alanına çevirdi. Birçok polis
aracının da yakıldığı militan sokak gösterilerinde McDonalds,
Starbucks, CIBC ve Scotiabank gibi küresel kapitalizmin simgeleri de
hedef alındı.
Halen Toronto sokaklarında binlerce anti-kapitalist protesto
gösterileri düzenliyor. Polis şu ana kadar 70'e yakın eylemciyi
gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar, sadece zirve için
hazırlanan G-20 Gözaltı Merkezi'nde tutuluyorl. Polis, gözaltına
alınanların zirve bitinceye kadar bırakılmayacağını
açıkladı.
Toronto'da alınan güvenlik önlemleri bir milyar dolara mal
olurken, bölgeye 20 bin polis seferber edildi. Zirvenin yapıldığı
Kongre Merkezi çevresindeki binaların çatılarına keskin
nişancılar yerleştirildi. Toronto şehir merkezindeki Allen Gardens
Parkı'nda perşembe gününden itibaren toplanmaya başlanan
protestocular, yağmurun başlamasına rağmen parka çadır kurup
gecelediler.
Son olarak, kapitalist devlet liderlerinin kaldığı Toronto şehir
merkezindeki tarihi Royal York Oteli'ne doğru yürüyüşe
geçen göstericiler, burada Toronto polisinin
ördüğü etten duvarla karşılaştılar. Polisin göz
yaşartıcı bomba kullandığı olaylarda çok sayıda kişi
yaralandı. Gösteriler nedeniyle Toronto'nun bazı caddeleri ve metro
durakları trafiğe kapatılırken, kentteki bazı kafeler ve işyerleri
kepenk indirdi.
Ontario Eyalet Parlamentosu ise, güvenlik güçlerinin
'yetki sorununu' çözmek için, sadece zirvenin
yapılacağı tarihlerde yürürlükte kalacak özel kanun
çıkarttı. Buna göre, güvenlik kartı olmaksızın şehir
merkezine kurulan çelik kafeslere 5 metreden fazla yaklaşanlar 500
Kanada Doları para cezası ve 2 ay hapisle cezalandırılacaklar.
G-20'de ABD-Avrupa gerilimi
G-20 zirvesinde, ABD ile Avrupa ülkeleri arasında, ekonomik krizin
etkilerinin azaltılması için devlet kasasından tekellere yardım
yapılmaya devam edilip edilmemesi konusunda yaşanan tartışma öne
çıktı. Tartışma özellikle Almanya ile ABD arasında
sürüyor.
Bilindiği üzere, ABD Başkanı Barack Obama, iktisadi
büyümenin sürebilmesi için "tasarruf
önlemleri"ne karşı çıkmış, bu konuda özellikle de
kısa bir süre önce 80 milyar avroluk tasarruf paketini karar
altına alan Almanya'yı eleştirmişti. Obama G 20 ülkesi
liderlerine gönderdiği mektupta, yoğun tasarruf önlemleri ve
harcamaların kısıtlanmasının iktisadi büyümeyi
engelleyebileceği konusunda uyarıda bulunmuştu.
Almanya Başbakanı Angela Merkel ise Obama'nın bu önerisine
karşı çıkarak 80 milyon avroluk tasarruf paketini savundu. Merkel
konuya ilişkin şunları söyledi:
"Almanya bir çok ülkeden daha fazla küresel ekonomik
krizin aşılması için katkıda bulundu. Avrupalılar olarak
sürdürülebilir büyüme için bütçe
açığının kapatılmasının hayati önem taşıdığına
inanıyoruz"
Kuşkusuz ki, Obama'nın "tasarruf önlemleri"nin
hayata geçirilmemesi yönündeki isteğinin arkasında,
Avrupa'da karar altına alınan tasarruf paketlerinin ABD ekonomisini
doğrudan etkilemesi yatıyor. Öyle ki, iflas etme tehlikesiyle karşı
karşıya olan bankalara ve tekellere devlet tarafından daha fazla para
aktarılması da dolaylı bir şekilde ABD ekonomisini sarsıyor. Obama bu
yüzden de özellikle Avrupa ülkelerini, uyarma ihtiyacında
bulunuyor. Buna rağmen, başta Almanya olmak üzere pek çok
Avrupa ülkesi yüksek bütçe açığı
gerekçesiyle "acı reçeteler" hazırlayarak
emekçilerin kazanılmış haklarını budamaya hazırlanıyorlar.
/>
Bankalara denetim tartışması
G-20 Zirvesi kapsamında Toronto'da bir araya gelen G-8 ülkeleri
arasında da "tasarruf önlemleri" tartışma konusu oldu.
Ancak Avrupa ülkeleri, bu konuda ABD ile uzlaşma niyetinde
olmadıklarını bir kez daha gösterdiler.
Toplantının bir diğer önemli tartışma konusu ise, krizin
tetikleyicisi durumunda olan bankaların daha fazla denetim altında
tutulması idi. Almanya ve Fransa mali sermayeye ek vergilerin getirilmesini
isterken, ABD buna karşı çıkıyor.
Bu konuda G-20 ülkeleri de bölünmüş
görünüyor. ABD'nin yanı sıra Japonya ve Avusturalya da
bankalardan dünya çapında daha fazla vergi alınmasına karşı
çıkıyor. Bu yüzden de Avrupa'nın vergi talebinin kabul
edilmesi mümkün görünmüyor. Özellikle Avrupa
ile ABD arasında ekonomik kriz konusunda nasıl bir politikanın izleneceği
konusunda yaşanan tartışmaların zirvede sonuçlanması
beklenmiyor.
Zirveye yapısal krizin "gölgesi
düştü"
Küresel kapitalist krizin kendini apaçık hissettirdiği 2008
Eylülü'nden bu yana G-20 toplantıları fazlasıyla dikkat
çekiyor. Toplantılar, küresel ölçekte kapitalist
politikaların ve ülkeler arası ekonomik ilişkilerin seyrini
değerlendirerek ortak kararlar alma iddiasıyla gerçekleştirilse de
bu pek mümkün görünmüyor.
Son toplantı da, değerlendirme kısmıyla geçmiştekilerle benzer
yanlar taşısa da "ortak karar" konusunda kapitalist
devletlerarası ciddi zorluklar barındırıyor. Zira,
önümüzdeki Eylül ayında kapitalist krizde yeni bir
yoğunluk yaşanacağı, kapitalist sistemin efendileri tarafından da kabul
ediliyor. Dolayısıyla, taraflar tüm imkanlarıyla bu
"badire"yi atlatmaya hazırlanıyorlar. Avrupa ülkelerinin
bugünkü temel sorunlarını bütçe açıkları
oluşturduğundan mali disiplin yönlü politikalara
yöneliyorlar. Avrupa daha fazla kemer sıkma önlemi
öngörürken, ABD harcama yönlü politikaların
artırılması gerektiğini söylüyor.
Gelinen nokta, kapitalist devletlerin, risk alarak harcamaları teşvike
yönelik politika uygulayıp olası dibe vuruşun önüne
geçme çabasıyla, mevcut zarara razı olup bütçe
güvenliğini sağlama ve keskinleşecek kriz koşullarına
"güvenli" girme arasındaki 'tercihleri"
tartışmasına neden oluyor. G-20 Zirvesi, bir yandan bu iki farklı
"önlem"in tartışılmasına, öte yandan da kapitalist
dünyanın hegemonik gücü ABD'nin politikalarının
diğer ülkelere dayatılmasına sahne oluyor.
Kuşkusuz ki, G-20 Zirvesi sadece gelişmiş kapitalist devletlerin değil,
aynı zamanda diğer aktörlerin de birbirleriyle dalaştıkları bir
platform görünümü sunuyor. Avrupa içerisinde
Almanya ve Fransa ile Yunanistan, İzlanda, Portekiz ve İspanya'nın
beklentileri yer yer karşı karşıya geliyor.
Öte yandan, Çin'in para birimi Yuan'ı değerleme
kararı da ABD baskılarının ilk kazanımı olarak yorumlanıyor.
Tablonun bütününe bakıldığında G-20 Zirvesi, kapitalist
düzenin baş aktörleri arasında, ayrışma ve kutuplaşma
eğiliminlerinin 'işbirliği çabalarına' nazaran
birçok noktada ağır bastığını gösteriyor.
Tüm bu gelişmeler ise bir kez daha, aslında kapitalist devletlerin
"zirveye" değil, "dibe"
yürüdüğünü gösteriyor!
Kaynak: kızılbayrak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder