20 Haziran 2010 Pazar

Güney Afrika’da Dünya Kupası’nın Gölgeledikleri

Güney Afrika'da Dünya
Kupası'nın Gölgeledikleri

 Kara Afrika'da ilk kez
gerçekleşen Dünya Kupası tüm renkliliği, canlılığı ve
heyecanıyla sürerken, Güney Afrikalı işçi ve
emekçiler sadece futbol ateşi için değil, hakları
için de sokaklara çıkıyor, eylem yapıyor.

Maçların oynanacağı statlarda güvenlik hizmeti
veren işçilerin başlattıkları eylemler sürüyor.

İlk olarak 13 Haziran'da oynanan Almanya-Avustralya
maçından sonra eylem yapan işçiler kendilerine söz
verilen gündelik ücretlerinin sadece yüzde 10 oranında
ödenmesini protesto ettiler. Gösteriye saldıran polis,
göstircilere karşı gözyaşartıcı bomba ve plastik mermi
kullandı. 

İşçiler, organizasyondan akıl almaz kârlar
elde eden ve tüm gelirin yüzde 95'ini alan Uluslararası
Futbol Federasyonları Birliği'nin (FIFA), maçların
oynanacağı stadlarda güvenlik hizmeti sağlayan işçilerin
maaşlarını düşürmesi işçilerdeki öfkeyi
tetikledi.
14 Haziran'da yine Durban'da 3 bin kişi FIFA ve Güney
Afrika hükümetini protesto etti. Düşük ücretlere
karşı yürüyen göstericiler arasında çok sayıda
güvenlik görevlisi de vardı. Göstericiler, "FIFA
mafyası defol!" sloganlarını haykırdı.
Durban şehrinde başlayan işçilerin eylemleri Güney Afrika
başkenti Cape Town'ın yanısıra, Kapstadt, Port Elizabeth ve
Johannesburg'a da yayıldı. Cape Town'da İtalya ve Paraguay
arasında oynanacak maç öncesi stada giren yaklaşık 80
işçi, stattan polis müdahalesi ile çıkarıldı.
Johannesburg'da da işçiler işi bıraktılar. Bu nedenle
Brezilya-Güney Kore maçının oynandığı
Ellis-Park-Stadyumu'nda zorunlu bir acil görev planı uygulanmak zorunda
kalındı. Birçok statta polis ve özel güvenlikçiler
bu işi üstlenmek zorunda kaldı.

Dünya kupası düzenleme komitesinin
görevlendirdiği güvenlik şirketinde çalışan
işçiler gündelik 150 Rand (15 euro) civarında ücret
alıyorlar. Ama işçilere daha önce 350 Rand sözü
verilmişti. Güvenlik işçileri Durban'da geçtiğimiz
salı günü 205 Rand gündelik ödenmesinden sonra
protestolarını sona erdirdiler ama görevlerini polise devretmek
zorunda kaldılar. Johannesburg, Durban ve Kapstadt'daki stadyumlarda
polis kupanın sonuna kadar güvenlik ve düzenden sorumlu
olacak.

Otobüs şoförleri de Johannesburg'da grev nedeniyle
Hollanda ve Danimarkalıları taşımadılar. 15 Haziran'da ise bilet
gişelerinde çalışanlar iş bıraktı.
Enerji firması Eskom çalışanları da firma yöneticilerine
ödenen milyonluk primlere rağmen kendilerine önerilen
düşük ücret artışına karşı patronu greve gitmekle tehdit
ediyorlar.

Güney Afrika'da emperyalist-kapitalist krizin
etkisiyle birlikte bir milyon kişi işini kaybetti. Ücretler
düşük, iş koşulları insanlık dışı.

Hükümet dünya kupası süresince
"sosyal barışı sağlamak" ve grevleri engellemek için
siyah işçi ve emekçilere açıktan bir basınç
uyguladı. 1,3 milyon kamu çalışanının dünya kupası
finalinin yapılacağı 11 Temmuz'a kadar yüzde 11 ücret artışı
için greve gitmesine yasak getirildi.

Demiryollarında ve limanlarda işçiler mayıs ayında
daha fazla ücret için greve gitmişti. İşçiler
ücret artışı sözü verilmesi üzerine grevlerini
bitirdi.
Güney Afrika'da dünya kupası projelerinde çalışan
70 bin işçi daha fazla ücret ve daha insanca çalışma
koşulları nedeniyle greve gitmişti. Maden işçileri sendikası
sözcüsü Lesiba Seshoka yaptığı açıklamada "biz
ekmek için değil, ekmeğin kırıntıları için mücadele
ediyoruz!" demişti.

Stadyum inşaatlarının 500.000 işyeri açacağı
sözü verilmişti, ama daha sonra sadece 22.000 kişi
çalıştırıldı. Güney Afrika istatistik dairesi inşaat
sektöründe 2007 ve 2008 yıllarında 22.000 civarında işyerinin
yok edildiğini açıklamıştı. Yani açılan yeni
hiçbir işyeri olmadı.

En fazla ücret ödenen işyerlerine beyazlar
alınırken, en sağlıksız koşullarda hiçbir güvenlik
önlemi alınmadan çalıştırılan siyah işçiler son
üç yıl içinde 26 kez greve gittiler ve ısrarlı
mücadeleleri sonucunda ücretsiz taşıma, yüzde 12 ücret
artışı ve prim hakkını elde ettiler. Otel ve turizm sektöründe
çalışanlar da birçok kez greve gittiler,
yürüyüş yaptılar.

***

Teneke kulübeler ülkesinde dünya kupası

Güney Afrika'da siyahlar 40 yılı aşkın
süredir 'Apartheid' denilen en ağır ırkçı ayrımcılık
koşullarında tüm demokratik haklarından yoksun yaşamak zorunda
bırakıldı. Apartheida karşı mücadelenin önderlerinden Nelson
Mandela onyıllar yıl süren tutukluluktan kurtulduğu 1990 yılında,
cezaevinden çıktığında kendini karşılamaya gelen 50 bin kişiye
hitaben "Özgürlüğe giden yolumuzdan
dönmeyeceğiz!" diye haykırmıştı. "Yeni bir Güney
Afrika mı doğuyor" sorusu soruluyordu. Ama aradan geçen 20 yıl
sonunda bunun kırıntısı bile kalmadı.
20 yıl sonra bugün tüm dünyanın gözleri yine Güney
Afrika'da ve bu kez dünya kupasında. Ama kameralar 20 yıl sonra
Güney Afrika'da Apartheida geri
dönüldüğünü göstermiyor. Kameralar siyahların
evlerinden zorla sürgün edildiğini, karşı çıkanların
tutuklanıp cezaevlerine konulduğunu, boşalan yerlerlere yeni binaların
inşa edildiğini, kendi yanıbaşında oynanan oyunların bazılarına
girişin 650 euroya vardığını ve kendi inşa ettiği stadyumlara sadece
uzaktan bakabildiğini, çünkü kazandığı haftalık 60 euro
ile bu stadyuma girmesinin imkansız olduğunu, işçi ve
emekçilerin kazandıkları haftalıkları ile, eve ekmek, süt
bile alamadığını, normal bir öğünü bile karşılamaktan
yoksun olduğunu, yani sınıf ayrımının bu kadar derin olduğunu
göstermiyor.

50 milyon nüfusa sahip Güney Afrika zengin ile fakir arasındaki
uçurumun en büyük olduğu ülke. Güney
Afrika'da her dört kişiden biri işsiz ve 18 milyon insan
günde 2 doların altında yaşamını sürdürmeye
çalışıyor. Yoksulların yüzde 95'i siyah.

Güney Afrika'da siyahlar şehirlerin varoşlarında, teneke kutu
yığınağına benzeyen yerleşim yerlerinde, tek odalı ince teneke
kulübelerde, tüm aile birarada alt yapının herkese yetecek kadar
olmadığı, ulaşımın kötü olduğu yerlerde yaşıyorlar.
Çok sayıda kişi HİV virüsü yani AİDS hastalığının
pençesinde, ama tedavi bile göremiyor.
Bu yerleşim merkezlerinin çevresi tellerle çevrili ve polisin
gözetiminde. Adeta bir toplama kampını andırıyor. Yeni yerleşim
yasasına göre, bu yerleşim yerlerine gitmeyi reddedenleri beş yıl
hapis cezası bekliyor.

Dünya kupası organizatörleri teneke
çöplüğüne benzeyen bu utanç tablosunu
dünyanın gözlerinden uzak yerlere taşınmasını istemişti.
Kapstadt havaalanı yakınındaki yerleşim yerinde yaşayan 20.000 kişi
buna karşı direnmiş ve sadece bu şekilde sürgün edilmekten
kurtulmuşlardı.

Güney Afrika'da Dünya Kupası nedeniyle 2
milyon kişi başka yerlere sürgün edildi. Polise sokakları,
sokakta yaşanlardan temizleme yetkisi verildi. Direnenler gözaltına
alındı.

"Organize suçu önlemek için"
polise gerekirse öldürücü ateş açabilme yetkisi
verildi. FIFA tarafından stadyumların çevresinde seyyar
satıcıların satış yapması yasaklandı. Güney Afrika'da
yarım milyon seyyar satıcı bulunuyor ve bunlar milyonlarca insanın
yaşamını sağlıyor.

Nelson Mandela serbest bırakıldığında ANC'nin
kapitalizmi değil, Apartheidi kaldıracağını söylemişti. Evet
Apartheid siyah işçilerin ve direnişçi siyahların
önderliğinde beraberce yıkıldı, ama kapitalizme dokunulmadı.
İşçi ve emekçiler kapitalist sistem sürdüğü
sürece,eşi tsizliğin de süreceğini gördüler.
Dünya kupası bunu siyah işçi ve emekçilere hergün
döne döne gösteriyor. 46 yıl süren Apartheid'in
yıkılmasından sonra bunca yıl geçmesine rağmen Güney Afrika
işçi ve emekçileri halen özgürleşmeyi bekliyor.

 

Kaynak: Kızılbayrak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder