Sınıf ile Etnisite:
Gerçekten Bağdaşmaz mı?
SİBEL
ÖZBUDUN
"En dipte,
sıradan sıradan değildir;
sıra dışıdır."[1]
Sherry B. Ortner (1998), K. Anthony Appiah ile H. Louis Gates'in
derledikleri Identities başlıklı kitabın önsözünde,
yazarların "1980'lerde 'ırk', 'sınıf'
ve 'toplumsal cinsiyet'in edebiyat eleştirisinin kutsal
teslisi" olduğunu, ne ki 1990'lara gelindiğinde bu kavramların
"eleştirel söylemin egemen klişelerine dönüşme riski
taşıdığı"nı ve kitabın "bu klişe-yüklü
söylemin kesintiye uğratılmasına katkıda bulunmayı
hedeflediğini" belirttiklerini aktarır.
Gerçekten de 1980'li, ama özellikle de 1990'lı
yıllar, "ırk" ve "toplumsal cinsiyet"i bilmem ama,
"sınıf"ın "demode" ilan edilip toplumbilimsel
söylemin dışına sürüldüğü yıllardır. Aynı
duruma dikkati çeken Pratt (2003:2)'a göre ise,
yıllar, "ırk" ve "toplumsal cinsiyet"i bilmem ama,
"sınıf"ın "demode" ilan edilip toplumbilimsel
söylemin dışına sürüldüğü yıllardır. Aynı
duruma dikkati çeken Pratt (2003:2)'a göre ise,
"Sınıf hareketlerinin hem erimi hem de siyasal kapsamı
konusunda giderek artan bir amnezi söz konusu; esas olarak işyerinde
ortaya çıkan ve günümüzün sınaî
üretim sistemi tarafından büyük ölçüde
aşılmış olan iktisadî çıkarlara ilişkin mücadeleler
olarak anımsanıyorlar. Onların ölümü, kimi analizcilere
göre (Escobar; Touraine), enerjilerin siyasal mücadelenin,
özellikle etnik sorunlar etrafında (yoğunlaşan -ç.) daha
karmaşık ve farklılaşmış biçimlerine, 'yeni toplumsal
hareketler'e yönelmesine olanak sağladı."
konusunda giderek artan bir amnezi söz konusu; esas olarak işyerinde
ortaya çıkan ve günümüzün sınaî
üretim sistemi tarafından büyük ölçüde
aşılmış olan iktisadî çıkarlara ilişkin mücadeleler
olarak anımsanıyorlar. Onların ölümü, kimi analizcilere
göre (Escobar; Touraine), enerjilerin siyasal mücadelenin,
özellikle etnik sorunlar etrafında (yoğunlaşan -ç.) daha
karmaşık ve farklılaşmış biçimlerine, 'yeni toplumsal
hareketler'e yönelmesine olanak sağladı."
1960 ve 70'li yılların hem akademik, hem de sol siyasal
çevrelerin en gözde tahlil aracı "sınıf"a ilişkin
söylemlerin 1990'lara gelindiğinde buharlaşıp gözlerden
yitmesinin birkaç nedeni vardır, kuşkusuz.
çevrelerin en gözde tahlil aracı "sınıf"a ilişkin
söylemlerin 1990'lara gelindiğinde buharlaşıp gözlerden
yitmesinin birkaç nedeni vardır, kuşkusuz.
Bunlardan ilki, 1970'li yıllarda OPEC ülkelerinin petrol
fiyatlarını aniden arttırmalarının tetiklediği şiddetli krize,
kapitalizmin üretim ve dağıtım stratejilerinde radikal
değişikliklerle yanıt vermesiydi. Elektronik teknolojilerin
mümkün kıldığı, iletişim ve ulaşımdaki muazzam
sıçramayla birlikte, sınaî üretim,
işgücünün daha bol, ucuz ve örgütsüz olduğu
güney ülkelerine kayarken, mavi yakalı, örgütlü ve
mücadeleci işçiler Kuzey kentlerinde gözlerden silindi. Bu
durum, tartışma yorgunu sosyal bilimler tarafından "sınıfın
ortadan kalktığı" olarak alımlandı.
fiyatlarını aniden arttırmalarının tetiklediği şiddetli krize,
kapitalizmin üretim ve dağıtım stratejilerinde radikal
değişikliklerle yanıt vermesiydi. Elektronik teknolojilerin
mümkün kıldığı, iletişim ve ulaşımdaki muazzam
sıçramayla birlikte, sınaî üretim,
işgücünün daha bol, ucuz ve örgütsüz olduğu
güney ülkelerine kayarken, mavi yakalı, örgütlü ve
mücadeleci işçiler Kuzey kentlerinde gözlerden silindi. Bu
durum, tartışma yorgunu sosyal bilimler tarafından "sınıfın
ortadan kalktığı" olarak alımlandı.
Kabullenmek gerekir, 1980'ler, hele ki SSCB'nin
dağılmasına, Berlin Duvarı'nın yıkılmasına ve Doğu Avrupa
ülkelerinin birbiri ardı sıra "serbest piyasa"ya kucak
açmalarıyla birlikte, kapitalizmin tartışmasız ve
görünüşte mutlak, zafer yıllarıydı. Sosyal bilimler bu
zaferi kendinden vazgeçen bir görecilik, belirsizlik, "her
şey uyar"cı postmodernist söylemlerle
taçlandırdılar.
dağılmasına, Berlin Duvarı'nın yıkılmasına ve Doğu Avrupa
ülkelerinin birbiri ardı sıra "serbest piyasa"ya kucak
açmalarıyla birlikte, kapitalizmin tartışmasız ve
görünüşte mutlak, zafer yıllarıydı. Sosyal bilimler bu
zaferi kendinden vazgeçen bir görecilik, belirsizlik, "her
şey uyar"cı postmodernist söylemlerle
taçlandırdılar.
Öte yandan, Kuzey metropollerinde, "buharlaşıp
uçan" işçi sınıfının yerinde, buralara
"göçmen işçi" olarak gelip,
üretkenliğinin temelini yitirince "etnikleşen" ya da daha
doğru bir deyişle, bir ayakta kalma stratejisi olarak etnikleşmeye (etnik
dayanışma, akrabalık ilişkilerinin değer kazanması, cemaatleşme)
yönelen Afrikalılar, Asyalılar, Latin Amerikalılar, Orta Doğulular
"tortusu" açığa çıkmıştı. Üstelik
neo-liberal politikaların Kuzey ile Güney arasında daha da
derinleştirdiği gelir uçurumu, freni patlamış bir iletişim
ortamı dolayımıyla Kuzey'den Güney'e ithal edilen
imgelerin dayanılmaz cazibesine kapılmış göçmen/mülteci
yığınlarını zengin metropollere doğru çekerek bu
"tortu"yu gün geçtikçe daha da
büyütüyordu…
uçan" işçi sınıfının yerinde, buralara
"göçmen işçi" olarak gelip,
üretkenliğinin temelini yitirince "etnikleşen" ya da daha
doğru bir deyişle, bir ayakta kalma stratejisi olarak etnikleşmeye (etnik
dayanışma, akrabalık ilişkilerinin değer kazanması, cemaatleşme)
yönelen Afrikalılar, Asyalılar, Latin Amerikalılar, Orta Doğulular
"tortusu" açığa çıkmıştı. Üstelik
neo-liberal politikaların Kuzey ile Güney arasında daha da
derinleştirdiği gelir uçurumu, freni patlamış bir iletişim
ortamı dolayımıyla Kuzey'den Güney'e ithal edilen
imgelerin dayanılmaz cazibesine kapılmış göçmen/mülteci
yığınlarını zengin metropollere doğru çekerek bu
"tortu"yu gün geçtikçe daha da
büyütüyordu…
Kaçaklık konumu ve sanayisizleşme nedeniyle işçi
"olamayan" göçmen yığınlar, yapısızlaştırılan
istihdam piyasasında iş buldukça "ne iş olsa
yaptıkları", ama daha çok da etnik aidiyet ve akrabalık
temelinde birbirlerine tutunma yoluna girdikleri için,
ekonomi-politikten "yılmış", yenik Kuzey entelijensiyasının
gözünde "kültürel" varlıklar olarak
kodlandılar. Öte yandan, neo-liberal yapısal uyum programlarının,
özellikle de istihdamdaki deregülarizasyon süreçlerinin
açığa çıkardığı Kuzeyli emekçiler için,
tepkilerini yöneltebilecekleri açık hedefler hâline
geldikleri, daha doğru bir deyişle aşırı, hatta ılımlı sağ
siyasalarca açık hedeflere
dönüştürüldükleri ölçüde,
"etnik sorun" sorunsallaşmaktaydı. Kuzey akademia'sı
"etnisite"yi keşfetmişti!
"olamayan" göçmen yığınlar, yapısızlaştırılan
istihdam piyasasında iş buldukça "ne iş olsa
yaptıkları", ama daha çok da etnik aidiyet ve akrabalık
temelinde birbirlerine tutunma yoluna girdikleri için,
ekonomi-politikten "yılmış", yenik Kuzey entelijensiyasının
gözünde "kültürel" varlıklar olarak
kodlandılar. Öte yandan, neo-liberal yapısal uyum programlarının,
özellikle de istihdamdaki deregülarizasyon süreçlerinin
açığa çıkardığı Kuzeyli emekçiler için,
tepkilerini yöneltebilecekleri açık hedefler hâline
geldikleri, daha doğru bir deyişle aşırı, hatta ılımlı sağ
siyasalarca açık hedeflere
dönüştürüldükleri ölçüde,
"etnik sorun" sorunsallaşmaktaydı. Kuzey akademia'sı
"etnisite"yi keşfetmişti!
Bitmez tükenmez bir "kimlik" söylemi,
böylelikle zincirinden boşandı.
böylelikle zincirinden boşandı.
İşin ilginç yanı, "sınıf"ın bu
"gözden/gönülden ırak" hâli, neo-liberal
elitleri de fazlasıyla hoşnut etmekteydi. En azından yatırımlarını
yönelttikleri çeper ülkelerin vahşi emek piyasalarında,
akrabalık bağlarının, cemaat dayanışmasının, üretim
maliyetlerini büyük ölçüde düşüren
girdiler olduğunu keşfetmeleri fazla zaman almadı. Kapitalizmin
modernleşmeci atılımının yakın zaman öncesine dek yok etmeye,
tarih sahnesinden silmeye çalıştığı kabile/aşiret bağları,
cemaatçilik vb. "arkaizan" kavramlar, "toplumsal
sermaye" adı altında yeniden değer kazandı! Kavram üzerinde
henüz üzerinde uzlaşılmış bir tanım olmasa da, kast edilen,
insanlar arasındaki karşılıklılık, işbirliği, dayanışma, dostluk,
güven vb. ilişkileriydi.[2] Neo-liberalizmin
"harika çocuğu" Fukuyama bu konuda şunları
söyler:
"gözden/gönülden ırak" hâli, neo-liberal
elitleri de fazlasıyla hoşnut etmekteydi. En azından yatırımlarını
yönelttikleri çeper ülkelerin vahşi emek piyasalarında,
akrabalık bağlarının, cemaat dayanışmasının, üretim
maliyetlerini büyük ölçüde düşüren
girdiler olduğunu keşfetmeleri fazla zaman almadı. Kapitalizmin
modernleşmeci atılımının yakın zaman öncesine dek yok etmeye,
tarih sahnesinden silmeye çalıştığı kabile/aşiret bağları,
cemaatçilik vb. "arkaizan" kavramlar, "toplumsal
sermaye" adı altında yeniden değer kazandı! Kavram üzerinde
henüz üzerinde uzlaşılmış bir tanım olmasa da, kast edilen,
insanlar arasındaki karşılıklılık, işbirliği, dayanışma, dostluk,
güven vb. ilişkileriydi.[2] Neo-liberalizmin
"harika çocuğu" Fukuyama bu konuda şunları
söyler:
"Toplumsal sermaye modern ekonomilerin etkin işleyişi
açısından önemlidir ve istikrarlı liberal demokrasinin sine
qua non (vazgeçilmez)'udur. Başka bakımlardan
Aydınlanma'dan bu yana formel kurumlar, yasanın
hükümranlığı ve akılcılık temelinde örgütlenen
modern toplumların kültürel bileşenini oluşturur…
açısından önemlidir ve istikrarlı liberal demokrasinin sine
qua non (vazgeçilmez)'udur. Başka bakımlardan
Aydınlanma'dan bu yana formel kurumlar, yasanın
hükümranlığı ve akılcılık temelinde örgütlenen
modern toplumların kültürel bileşenini oluşturur…
(…) toplumsal sermaye, iki ya da daha fazla birey arasında
işbirliğini destekleyen dolayımsızlaştırılmışenformel normdur.
Toplumsal sermayeyi oluşturan normlar iki arkadaş arasındaki
karşılıklılık normundan Hıristiyanlık ya da
Konfüçyüscülük gibi karmaşık ve incelikle
eklemlenmiş doktrinlere dek uzanabilir. Bunlar aktüel bir insan
ilişkisinde dolayımsızlaştırılmışolmalıdırlar: karşılıklılık
tüm insanlarla alışverişlerimde in potentia vardır; ama ancak
arkadaşlarımla alışverişlerimde gerçeklenir. Bu tanımla,
toplumsal sermayeyle ilişkilendirilen güven, ağlar, sivil toplum (gibi
görüngülerin -b.n..) tümü toplumsal sermayenin
sonucu olarak ortaya çıkarlar, yani epifenomenaldirler, ama bizatihi
toplumsal sermayeyi oluşturmazlar.
işbirliğini destekleyen dolayımsızlaştırılmışenformel normdur.
Toplumsal sermayeyi oluşturan normlar iki arkadaş arasındaki
karşılıklılık normundan Hıristiyanlık ya da
Konfüçyüscülük gibi karmaşık ve incelikle
eklemlenmiş doktrinlere dek uzanabilir. Bunlar aktüel bir insan
ilişkisinde dolayımsızlaştırılmışolmalıdırlar: karşılıklılık
tüm insanlarla alışverişlerimde in potentia vardır; ama ancak
arkadaşlarımla alışverişlerimde gerçeklenir. Bu tanımla,
toplumsal sermayeyle ilişkilendirilen güven, ağlar, sivil toplum (gibi
görüngülerin -b.n..) tümü toplumsal sermayenin
sonucu olarak ortaya çıkarlar, yani epifenomenaldirler, ama bizatihi
toplumsal sermayeyi oluşturmazlar.
Herhangi bir dolayımsızlaştırılmışnormlar dizisi toplumsal
sermayeyi oluşturmaz; bunlar grup işbirliğine yol açmalı,
dolayısıyla da dürüstlük, taahhütlere bağlılık,
görevlerin güvenilir icrası, karşılıklılık ve benzerlerine
yol açmalıdır. (…)
sermayeyi oluşturmaz; bunlar grup işbirliğine yol açmalı,
dolayısıyla da dürüstlük, taahhütlere bağlılık,
görevlerin güvenilir icrası, karşılıklılık ve benzerlerine
yol açmalıdır. (…)
Kabileler, klanlar, köy dernekleri, dinsel tarikatlar vb. gibi
tüm geleneksel toplumsal-kültürel gruplar paylaşılan normlar
üzerine temellenirler ve bu normları ortak amaçlara varmak
için kullanırlar. Kalkınma literatürü, genel kural olarak,
bu biçimiyle toplumsal sermayeyi bir değer (asset) olarak
görmemektedir, daha tipik biçimde bir yatkınlık olarak
görülür. Ekonomik modernleşme geleneksel kültür ve
toplumsal örgütlere antitetik olarak görülmüş ve ya
onları ortadan kaldıracağı ya da gelenekçilik kuvvetleri
tarafından engelleneceği öngörülmüştü. Eğer
toplumsal sermaye gerçek bir sermaye biçimiyse bu neden
böyle olsun?"[3]
tüm geleneksel toplumsal-kültürel gruplar paylaşılan normlar
üzerine temellenirler ve bu normları ortak amaçlara varmak
için kullanırlar. Kalkınma literatürü, genel kural olarak,
bu biçimiyle toplumsal sermayeyi bir değer (asset) olarak
görmemektedir, daha tipik biçimde bir yatkınlık olarak
görülür. Ekonomik modernleşme geleneksel kültür ve
toplumsal örgütlere antitetik olarak görülmüş ve ya
onları ortadan kaldıracağı ya da gelenekçilik kuvvetleri
tarafından engelleneceği öngörülmüştü. Eğer
toplumsal sermaye gerçek bir sermaye biçimiyse bu neden
böyle olsun?"[3]
Fukuyama'ya göre toplumsal sermayeyi ayrıcalıklı kılan,
rasyonel, bürokratik denetim mekanizmalarına göre, maliyeti
düşürücü niteliğidir. Katı, hiyerarşik, ayrıntılı
denetim mekanizmalarının yüksek masraflarına karşın,
dürüstlük, güven, dayanışma duygularının -kişiye
maliyeti tartışmalı olsa da[4] - kapitaliste maliyeti
sıfırdır. Buna karşılık, işçiler arasındaki uyum, işbirliği
duygusu, işçi-idareci arasındaki karşılıklı güven
ilişkileri üretimin sorunsuz yürütülmesinde -ve tabii ki
kârın azamîleştirilmesinde- eşsiz bir girdi
sağlamaktadır!
rasyonel, bürokratik denetim mekanizmalarına göre, maliyeti
düşürücü niteliğidir. Katı, hiyerarşik, ayrıntılı
denetim mekanizmalarının yüksek masraflarına karşın,
dürüstlük, güven, dayanışma duygularının -kişiye
maliyeti tartışmalı olsa da[4] - kapitaliste maliyeti
sıfırdır. Buna karşılık, işçiler arasındaki uyum, işbirliği
duygusu, işçi-idareci arasındaki karşılıklı güven
ilişkileri üretimin sorunsuz yürütülmesinde -ve tabii ki
kârın azamîleştirilmesinde- eşsiz bir girdi
sağlamaktadır!
Böylelikle, "kültüre saygı",
"kültürel görecilik" ya da
"çokkültürcülük" adına,
göçmenler ya da bulundukları ülkelerin otokton halkları
olarak piyasa ekonomisine dâhil olan/edilen etnik cemaatlerin, tekil
mensuplarına, sendikalar, kooperatifler vb. "riskli"
örgütlenmelere göre "sosyal sermayesi yüksek"
korunaklar sağladığı öne sürülmektedir.
Bireyci/rekabetçi Batı kültüründense kendi cemaati
içerisinde, kendi kültürel değerleri
çerçevesinde (ki Batı-dışı dünya için bu
genellikle alçakgönüllülük, kanaatkârlık,
aile dayanışması, zorluklara dayanma vb. talepkârlık düzeyini
düşüren değerler olmaktadır) sosyalleşen bireylerin, Kuzeyli
işçilere oranla daha fazla çalışıp daha azla yetinmeleri
beklenmektedir. "Toplumsal sermayeleri" böylece
Çokuluslu şirketler tarafından temellük edilecektir!
"kültürel görecilik" ya da
"çokkültürcülük" adına,
göçmenler ya da bulundukları ülkelerin otokton halkları
olarak piyasa ekonomisine dâhil olan/edilen etnik cemaatlerin, tekil
mensuplarına, sendikalar, kooperatifler vb. "riskli"
örgütlenmelere göre "sosyal sermayesi yüksek"
korunaklar sağladığı öne sürülmektedir.
Bireyci/rekabetçi Batı kültüründense kendi cemaati
içerisinde, kendi kültürel değerleri
çerçevesinde (ki Batı-dışı dünya için bu
genellikle alçakgönüllülük, kanaatkârlık,
aile dayanışması, zorluklara dayanma vb. talepkârlık düzeyini
düşüren değerler olmaktadır) sosyalleşen bireylerin, Kuzeyli
işçilere oranla daha fazla çalışıp daha azla yetinmeleri
beklenmektedir. "Toplumsal sermayeleri" böylece
Çokuluslu şirketler tarafından temellük edilecektir!
[Burada bir parantezle, yakın bir örnek vermek istiyorum. Belki
dikkatinizi çekmiştir; geçtiğimiz günlerde, iphone
üreten Tayvan merkezli Foxconn şirketinde bu yılın başından beri
altı işçinin intihar ettiği açıklandı. İntiharlar
hiç kuşku yok ki, zorlu çalışma koşullarından, uzun iş
saatlerinden ve çoğunluğu genç, bekâr kadınlardan
oluşan işçiler üzerindeki yoğun baskılardan
kaynaklanıyor.
dikkatinizi çekmiştir; geçtiğimiz günlerde, iphone
üreten Tayvan merkezli Foxconn şirketinde bu yılın başından beri
altı işçinin intihar ettiği açıklandı. İntiharlar
hiç kuşku yok ki, zorlu çalışma koşullarından, uzun iş
saatlerinden ve çoğunluğu genç, bekâr kadınlardan
oluşan işçiler üzerindeki yoğun baskılardan
kaynaklanıyor.
Şirket yetkilileri, bu intihar salgını karşısında ne yaptı,
dersiniz? İş saatlerini azaltmak? Ücretleri arttırmak?
İşçiler üzerindeki sıkı denetimi gevşetmek?
dersiniz? İş saatlerini azaltmak? Ücretleri arttırmak?
İşçiler üzerindeki sıkı denetimi gevşetmek?
Hiç biri… "Cin çıkarma" ayini
gerçekleştirmek üzere Budist rahipleri
çağıracaklarını açıkladılar![5] Neo-liberal
kapitalizm hiç kuşku yok ki, kültürü bir sermaye
girdisine dönüştürmeyi beceriyor!]
gerçekleştirmek üzere Budist rahipleri
çağıracaklarını açıkladılar![5] Neo-liberal
kapitalizm hiç kuşku yok ki, kültürü bir sermaye
girdisine dönüştürmeyi beceriyor!]
* * *
Neo-liberalizmin "etnisite"
düşkünlüğünün bir başka yönü de, ulusal
sınırları içerisindeki rüşvetçilik ve ağır
bürokrasileriyle bir ayak bağı hâline gelmiş azgelişmiş
ulus-devlet yönetimlerini terbiye edecek bir araç
oluşturmalarıdır. Böylelikle, Çokulusluların, örneğin
Latin Amerika'da yer altı ve yerüstü kaynaklarını
temellük edebilmede, rüşvetçi ve açgözlü
iktidar partileri ya da bürokrasilerdense, "özerk"
yerli cemaatlerin önderlerini daha "müzakere
edilebilir" bulmaları, yerli özerklik hareketlerini
desteklemelerine yol açmıştır.[6]
düşkünlüğünün bir başka yönü de, ulusal
sınırları içerisindeki rüşvetçilik ve ağır
bürokrasileriyle bir ayak bağı hâline gelmiş azgelişmiş
ulus-devlet yönetimlerini terbiye edecek bir araç
oluşturmalarıdır. Böylelikle, Çokulusluların, örneğin
Latin Amerika'da yer altı ve yerüstü kaynaklarını
temellük edebilmede, rüşvetçi ve açgözlü
iktidar partileri ya da bürokrasilerdense, "özerk"
yerli cemaatlerin önderlerini daha "müzakere
edilebilir" bulmaları, yerli özerklik hareketlerini
desteklemelerine yol açmıştır.[6]
Her durumda, 1990'lı yıllar, "ekonomi-politik" bir
kategori olarak sınıftan vazgeçilerek
"kültürel" bir kategori olarak etnisitenin tahta
geçirilişine sahne olmuştur.
kategori olarak sınıftan vazgeçilerek
"kültürel" bir kategori olarak etnisitenin tahta
geçirilişine sahne olmuştur.
Sorun şuradadır ki, "ekonomi-politik" sınıf ile
"kültürel" etnisite arasına yerleştirilen kavramsal
ayırım, sadece bir analiz ve sınıflandırma sorunudur ve büyük
ölçüde "mamûl"dür. Gerçeklikte
ise, modern (devletli) toplumlarda sınıf ile etnisite, iç
içedir.[7] Tıpkı "ekonomi-politik" ile
"kültür"ün birbirinden yalıtılamaz
biçimde birbirine karılmış olarak varoldukları gibi…
"kültürel" etnisite arasına yerleştirilen kavramsal
ayırım, sadece bir analiz ve sınıflandırma sorunudur ve büyük
ölçüde "mamûl"dür. Gerçeklikte
ise, modern (devletli) toplumlarda sınıf ile etnisite, iç
içedir.[7] Tıpkı "ekonomi-politik" ile
"kültür"ün birbirinden yalıtılamaz
biçimde birbirine karılmış olarak varoldukları gibi…
Açımlayayım; Kagarlitsky'nin (2000) de dikkati
çektiği üzere, günümüzün "kimlik
tartışmaları"nın pek azı, toplum içerisinde servet ve
iktidar gibi kritik kaynakların dağılımı sorunuyla ilgilenmektedir, bir
başka deyişle kimlik/etnisite ile sınıf arasındaki ilişkileri
sorgulamaya/kurmaya gönüllü gözükür. Oysa
kimlik/etnisitenin görünür olduğu (ya da az-çok
gerilimli bir bagaj oluşturduğu) her durum, aynı zamanda eşitsiz
iktisadî-siyasal ilişkilerin damgasını taşımaktadır.
["Kültürler arasında ne zaman çelişkili ve eşitsiz
bir karşı karşıya geliş yer alsa, işgal, sömürgecilik veya
iletişimin gelişkin biçimleriyle de olsa, kültürel kimlik
ortaya çıkar" diyor Larrain (1995: 197)] "Etnik
problemler", azınlık grupların iktisadî-siyasal
ayırımcılıkla karşılaştıkları, ya da en azından
karşılaştıklarını düşündükleri koşullarda
yoğunlaşmaktadır.
çektiği üzere, günümüzün "kimlik
tartışmaları"nın pek azı, toplum içerisinde servet ve
iktidar gibi kritik kaynakların dağılımı sorunuyla ilgilenmektedir, bir
başka deyişle kimlik/etnisite ile sınıf arasındaki ilişkileri
sorgulamaya/kurmaya gönüllü gözükür. Oysa
kimlik/etnisitenin görünür olduğu (ya da az-çok
gerilimli bir bagaj oluşturduğu) her durum, aynı zamanda eşitsiz
iktisadî-siyasal ilişkilerin damgasını taşımaktadır.
["Kültürler arasında ne zaman çelişkili ve eşitsiz
bir karşı karşıya geliş yer alsa, işgal, sömürgecilik veya
iletişimin gelişkin biçimleriyle de olsa, kültürel kimlik
ortaya çıkar" diyor Larrain (1995: 197)] "Etnik
problemler", azınlık grupların iktisadî-siyasal
ayırımcılıkla karşılaştıkları, ya da en azından
karşılaştıklarını düşündükleri koşullarda
yoğunlaşmaktadır.
Öte yandan her etnik azınlık, tarihsel bir eşitsizlik bagajı
ile yüklü olmakla, aynı zamanda "sınıflaşmış" bir
konuma tekabül etmektedir. Ulus-devletler dahilinde yoksulluk ve temel
hizmetlerden yararlanamama durumu, genellikle etnik azınlıklar arasında
daha yüksek oranda görülmektedir.
ile yüklü olmakla, aynı zamanda "sınıflaşmış" bir
konuma tekabül etmektedir. Ulus-devletler dahilinde yoksulluk ve temel
hizmetlerden yararlanamama durumu, genellikle etnik azınlıklar arasında
daha yüksek oranda görülmektedir.
Bunun nedeni, yalındır: Bir eşitsizlik sistemi olarak kapitalizm
kendisini önceleyen sistemlerden devraldığı eşitsizlikleri
-kır-kent eşitsizliği, etnik-dinsel azınlıklar, bölgeler arası
eşitsizlikler, yöneten-yönetilen, kadın-erkek
eşitsizliği…- kendi işlerliği doğrultusunda
dönüştürerek içselleştirip/işlevselleştirir. Bir
başka deyişle, kapitalizmde işçiler ile burjuvalar arasındaki
eşitsizlik "saf" değildir, tarihsel bir eşitsizlikler dizilimi
üzerine yerleşmektedir. Kapitalist sınıf için üretimin,
dolayısıyla da işgücünün maliyetini düşürmeyi
sağlayan, bizatihî bu eşitsizliktir (erkek işgücüne
karşı kadın, yetişkin işgücüne karşı çocuk, yurttaş
işgücüne karşı göçmen, çoğunluk
mensuplarına karşı azınlık işgücü…)
kendisini önceleyen sistemlerden devraldığı eşitsizlikleri
-kır-kent eşitsizliği, etnik-dinsel azınlıklar, bölgeler arası
eşitsizlikler, yöneten-yönetilen, kadın-erkek
eşitsizliği…- kendi işlerliği doğrultusunda
dönüştürerek içselleştirip/işlevselleştirir. Bir
başka deyişle, kapitalizmde işçiler ile burjuvalar arasındaki
eşitsizlik "saf" değildir, tarihsel bir eşitsizlikler dizilimi
üzerine yerleşmektedir. Kapitalist sınıf için üretimin,
dolayısıyla da işgücünün maliyetini düşürmeyi
sağlayan, bizatihî bu eşitsizliktir (erkek işgücüne
karşı kadın, yetişkin işgücüne karşı çocuk, yurttaş
işgücüne karşı göçmen, çoğunluk
mensuplarına karşı azınlık işgücü…)
Öte yandan, -genellikle böyle tahayyül edilseler de-
kendi içlerinde çelişkisiz ve eşitlikçi
bütünlükler olmayan etnik gruplar dâhilindeki etnik
elitler de, gerilim durumunda daha vurgulu hâle gelen etnik
sınırları kendi çıkarları için manipüle edebildikleri
ölçüde, sınır sürdürümünden yana
tavır alacaklar, etnik simsarlar konumunu güçlendireceklerdir.
Aşiretlisi, köylüsü, akrabası Kürt tarım
işçilerinin emeğini Batı'daki kapitalist tarım
işletmelerine pazarlayan Kürt elci, fason siparişleri ve malzemeyi
evde çalışan akraba kadınlar arasında pay eden cemaat ya da aile
reisi, Kuzey metropollerindeki göçmen grupların
sözcülüğünü üstlenen cemaat
önderleri… grubun içinde yer aldığı geniş toplumla
hiyerarşik ilişkilerinin, hem de etnik grubun geçirimsizliğini
sağlayan sınırların sürdürümünden somut yararlar
devşiren kültürel ve sınıfsal ajanlardır…
kendi içlerinde çelişkisiz ve eşitlikçi
bütünlükler olmayan etnik gruplar dâhilindeki etnik
elitler de, gerilim durumunda daha vurgulu hâle gelen etnik
sınırları kendi çıkarları için manipüle edebildikleri
ölçüde, sınır sürdürümünden yana
tavır alacaklar, etnik simsarlar konumunu güçlendireceklerdir.
Aşiretlisi, köylüsü, akrabası Kürt tarım
işçilerinin emeğini Batı'daki kapitalist tarım
işletmelerine pazarlayan Kürt elci, fason siparişleri ve malzemeyi
evde çalışan akraba kadınlar arasında pay eden cemaat ya da aile
reisi, Kuzey metropollerindeki göçmen grupların
sözcülüğünü üstlenen cemaat
önderleri… grubun içinde yer aldığı geniş toplumla
hiyerarşik ilişkilerinin, hem de etnik grubun geçirimsizliğini
sağlayan sınırların sürdürümünden somut yararlar
devşiren kültürel ve sınıfsal ajanlardır…
* * *
Şu hâlde etnik ve/veya kültürel kimliği,
bünyesinde biçimlendikleri iktisadî-siyasal ilişki ve
çatışkılardan yalıtlayarak ele alan yaklaşımlar, hem etnik
azınlık ile hâkim topluluk, hem de etni-içi kaynakların
paylaşımındaki eşitsizlik sorunu üzerinden atlamaktadır ve
"kültüralist" olarak tanımlanabilir.
bünyesinde biçimlendikleri iktisadî-siyasal ilişki ve
çatışkılardan yalıtlayarak ele alan yaklaşımlar, hem etnik
azınlık ile hâkim topluluk, hem de etni-içi kaynakların
paylaşımındaki eşitsizlik sorunu üzerinden atlamaktadır ve
"kültüralist" olarak tanımlanabilir.
Ekonomi-politik etnik ilişkilerin eşitsiz bağlamını açığa
çıkardığına, kültür ise, ekonomi-politiğin koşul ve
durumlarının gündelik yaşamda duyumsandığı ve yorumlandığı
ortamı oluşturduğuna göre, her ikisi arasındaki ilişki, toplumu
eşitlikçilikten yana dönüştürecek tarzda kurulabilir
mi?
çıkardığına, kültür ise, ekonomi-politiğin koşul ve
durumlarının gündelik yaşamda duyumsandığı ve yorumlandığı
ortamı oluşturduğuna göre, her ikisi arasındaki ilişki, toplumu
eşitlikçilikten yana dönüştürecek tarzda kurulabilir
mi?
Devletli toplumlarda etnik elitlerin davranışlarını irdeleyen Abner
Cohen (akt. Gates 1981: 251) etnik grupların kendi içlerinde
sınıfsal hatlarda bölünmüş olmaları durumunda, elitlerin
kaynaşma eğilimi gösterirken, alt sınıflarda etnik tutunumun
sürdürülme eğilimini, kurnaz elitlerin iktidarlarını tehdit
edebilecek sınıf birliğini engellemek için alt sınıflarda etnik
farklılıkları teşvik edebileceğini belirtiyor.
Cohen (akt. Gates 1981: 251) etnik grupların kendi içlerinde
sınıfsal hatlarda bölünmüş olmaları durumunda, elitlerin
kaynaşma eğilimi gösterirken, alt sınıflarda etnik tutunumun
sürdürülme eğilimini, kurnaz elitlerin iktidarlarını tehdit
edebilecek sınıf birliğini engellemek için alt sınıflarda etnik
farklılıkları teşvik edebileceğini belirtiyor.
Hemen belirteyim, etnisiteye emek-eksenli bir bakışın yapması
gereken bunun tersi, yani Marksist kökenli pek çok siyasal
hareketin yakın zaman öncesine dek yapageldiği üzere, sınıf
birliğini teşvik ederken etnik/kültürel farklılıkları yok
saymak değildir.
gereken bunun tersi, yani Marksist kökenli pek çok siyasal
hareketin yakın zaman öncesine dek yapageldiği üzere, sınıf
birliğini teşvik ederken etnik/kültürel farklılıkları yok
saymak değildir.
Çünkü kültürel farklılıklar, bu şekilde
manipüle edilebilir olsalar da, kendi başlarına yıkıcı,
birlik-bozucu, içe-kapanık vasıflar değildir. Bir grubun
kültürel farklılıklarını ötesinde
"düşmanların" yaşadığı geçirimsiz sınırlara
dönüştürmesi, bir yanıyla içlerinde yer aldıkları
geniş toplumun ayırımcı uygulamalarının şiddetine, bir yandan da kendi
içindeki elitlerin manipülasyonlarına ("etnik
milliyetçilik") bağlıdır.
manipüle edilebilir olsalar da, kendi başlarına yıkıcı,
birlik-bozucu, içe-kapanık vasıflar değildir. Bir grubun
kültürel farklılıklarını ötesinde
"düşmanların" yaşadığı geçirimsiz sınırlara
dönüştürmesi, bir yanıyla içlerinde yer aldıkları
geniş toplumun ayırımcı uygulamalarının şiddetine, bir yandan da kendi
içindeki elitlerin manipülasyonlarına ("etnik
milliyetçilik") bağlıdır.
Buna karşılık, sınıf içerisinde kültürel
farklılıkları zenginlik olarak algılayan bir ortak yaşam ve gelecek
duygusunun başat hâle gelmesi, eşitlik ve özgürlük
gündemine gerçek bir kardeşliği, yani farklı olabilme
hakkını, hatta giderek birbirinin farklılığından yararlanabilme,
farklılıktan beslenebilme duygusunu da ekleyebilen bir sınıf ethosu,
egemen "böl ve yönet" politikalarını tersine
çevirmeye muktedirdir.
farklılıkları zenginlik olarak algılayan bir ortak yaşam ve gelecek
duygusunun başat hâle gelmesi, eşitlik ve özgürlük
gündemine gerçek bir kardeşliği, yani farklı olabilme
hakkını, hatta giderek birbirinin farklılığından yararlanabilme,
farklılıktan beslenebilme duygusunu da ekleyebilen bir sınıf ethosu,
egemen "böl ve yönet" politikalarını tersine
çevirmeye muktedirdir.
Aklıma gelen ilk örnek, 2010 yılı başlarında Tekel
işçilerinin hepimizin bir şeyler öğrendiğini umduğum 77
günlük direnişinin merkezini oluşturan "Sakarya
komünü".
işçilerinin hepimizin bir şeyler öğrendiğini umduğum 77
günlük direnişinin merkezini oluşturan "Sakarya
komünü".
Bilindiği üzere, Türk-İş merkezi önünde
çadır kuran Tekel işçileri arasında ülkenin her
yerinden gelmiş, kadın-erkek, Kürt-Türk, Sünni-Alevi,
inançlı-inançsız, genç-yaşlı yüzlerce kişi
vardı. Direnişin ilk günlerinde, ülkede hâkim
çatışkı ortamının daha vurgulu hâle farklılıklarının
bilincinde davranıyorlardı - kendilerinin de sonradan kabul edecekleri
üzere. Etnik gösterenler ya da etnik gösterenlere
dönüşmüş ulusal simgeler (bayraklar, Atatürk
posterleri, poşular, Kürtçe/Türkçe
türküler…) birbirine karşı sergilenirken, ilişkiler
hemşerilik ve bazen de (Kürtlerde) aşiret bağları
ölçüsünde tutulmaya gayret ediliyordu.
çadır kuran Tekel işçileri arasında ülkenin her
yerinden gelmiş, kadın-erkek, Kürt-Türk, Sünni-Alevi,
inançlı-inançsız, genç-yaşlı yüzlerce kişi
vardı. Direnişin ilk günlerinde, ülkede hâkim
çatışkı ortamının daha vurgulu hâle farklılıklarının
bilincinde davranıyorlardı - kendilerinin de sonradan kabul edecekleri
üzere. Etnik gösterenler ya da etnik gösterenlere
dönüşmüş ulusal simgeler (bayraklar, Atatürk
posterleri, poşular, Kürtçe/Türkçe
türküler…) birbirine karşı sergilenirken, ilişkiler
hemşerilik ve bazen de (Kürtlerde) aşiret bağları
ölçüsünde tutulmaya gayret ediliyordu.
Günler geçtikçe, mücadele süreci,
etnik/kültürel sınırların gevşetilmesine, giderek
açılmasına yol açtı. Trabzonlular ve Diyarbakırlılar,
Adıyamanlılarla İzmirliler, Samsunlularla Hataylılar…
kaynaşıverdi. Çadır ziyaretleri, çay sohbetleri,
Çevik kuvvetlere karşı kolkola, omuz omuza direniş, Türk-İş
yönetimine karşı ortak öfke, açlık grevinde birbirine
destek olma, paylaşılan hüzünler, acılar,
sevinçler…
etnik/kültürel sınırların gevşetilmesine, giderek
açılmasına yol açtı. Trabzonlular ve Diyarbakırlılar,
Adıyamanlılarla İzmirliler, Samsunlularla Hataylılar…
kaynaşıverdi. Çadır ziyaretleri, çay sohbetleri,
Çevik kuvvetlere karşı kolkola, omuz omuza direniş, Türk-İş
yönetimine karşı ortak öfke, açlık grevinde birbirine
destek olma, paylaşılan hüzünler, acılar,
sevinçler…
Çadırların söküldüğü son gün
gördüğüm manzara, sınıf kardeşliğiyle kültürel
çeşitliliğin nasıl iç içe örülüp daha
iyi bir yaşam için direnişe
dönüştürülebileceğini sergiliyordu: kemençe
eşliğinde Kürtçe bir türküyle horon tepen Laz ve
Kürt tekelciler[8] …
gördüğüm manzara, sınıf kardeşliğiyle kültürel
çeşitliliğin nasıl iç içe örülüp daha
iyi bir yaşam için direnişe
dönüştürülebileceğini sergiliyordu: kemençe
eşliğinde Kürtçe bir türküyle horon tepen Laz ve
Kürt tekelciler[8] …
Boşuna değildi, demli çaylarıyla ünlenen Diyarbakırlı
Kürt Tekel işçisinin "Biz açılımı burada,
sokakta gerçekleştirdik," deyişi…
Kürt Tekel işçisinin "Biz açılımı burada,
sokakta gerçekleştirdik," deyişi…
Evet, emek eksenli bir dönüşüm tasarımı, bugün
sınıf içi kültürel farklılıkları ve bu
farklılıkların kendini ifade edebilme, kültürlerin kendilerini
geliştirebilme hakkını mutlaka tanımak durumundadır.
sınıf içi kültürel farklılıkları ve bu
farklılıkların kendini ifade edebilme, kültürlerin kendilerini
geliştirebilme hakkını mutlaka tanımak durumundadır.
Buna karşılık, kültürler homojen kendilikler olmayıp, pek
çok çelişik değeri barındırabildiğine göre, verili
bir (etnik) kültürün taşıyıcılarının, madun
konumlarını sürekli kılan iktisadî ve siyasal iktidar
ilişkilerini dönüştürmek üzere, sınıf kardeşleriyle
ilişkilerinde, dağarcıklarındaki kardeşleştirici unsur ve temaları
seçip öne çıkarmaları, sınıfsal ilişkilerin yanı
sıra, kültürel iklimin de dönüşmesinde etkili
olacaktır…
çok çelişik değeri barındırabildiğine göre, verili
bir (etnik) kültürün taşıyıcılarının, madun
konumlarını sürekli kılan iktisadî ve siyasal iktidar
ilişkilerini dönüştürmek üzere, sınıf kardeşleriyle
ilişkilerinde, dağarcıklarındaki kardeşleştirici unsur ve temaları
seçip öne çıkarmaları, sınıfsal ilişkilerin yanı
sıra, kültürel iklimin de dönüşmesinde etkili
olacaktır…
N O T L A R
[*] 5 Haziran 2010 tarihinde İstanbul'da
düzenlenen XVII. Sosyal Psikiyatri Kongresi'ne sunulan
tebliğ… Newroz, Yıl:4, No:133, 27 Mayıs 2010…
düzenlenen XVII. Sosyal Psikiyatri Kongresi'ne sunulan
tebliğ… Newroz, Yıl:4, No:133, 27 Mayıs 2010…
[1] Martin Heidegger.
[2] Örneğin, kavramın ABD'de tartışma
alanına yerleşmesini sağlayan Robert Putnam, toplumsal sermayeyi,
"toplumsal yaşamın, karşılıklı yarar için işbirliği ve
eşgüdümü kolaylaştıran özellikleri -ağlar, normlar ve
güven" olarak tanımlıyor. [Akt. Sobel (2002: 146)]
alanına yerleşmesini sağlayan Robert Putnam, toplumsal sermayeyi,
"toplumsal yaşamın, karşılıklı yarar için işbirliği ve
eşgüdümü kolaylaştıran özellikleri -ağlar, normlar ve
güven" olarak tanımlıyor. [Akt. Sobel (2002: 146)]
[3] Fukuyama, (1999).
[4] Bkz. Sobel, (2002: 144).
[5] "iPhone üreten şirkette yeni
intihar",
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/05/100513_foxconn.shtml
intihar",
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/05/100513_foxconn.shtml
[6] Bkz. Jackson (2002: 95)
[7] "Etnik gruplar, devletli toplumlarda,
özellikle de sınaî toplumlarda, sosyal sınıf
çerçevesi dışında anlaşılamaz," diyor Hill Gates
(1981: 249).
özellikle de sınaî toplumlarda, sosyal sınıf
çerçevesi dışında anlaşılamaz," diyor Hill Gates
(1981: 249).
[8] Eylemin kültürel kodları nasıl
değiştirdiğine ilişkin bir başka çarpıcı örnek de,
Samsun/Bafra'dan bir kadın işçinin, Sevda Kalkan'ın
anlattıkları: "Biz kadınız ya, benim geldiğim yerde öyle
erkek içine girmezdik biz. Kapalı bir çevrede yetiştik.
Şimdi burada erkeklerle birlikte aynı çadırın içinde
kalıyoruz, hem de tıkış tıkış, yan yana oturarak. Dizlerimiz birbirine
değiyor otururken. Çadırın içinde erkek arkadaşlarımızla
aynı ekmeği paylaşıyoruz. Fabrikada çalışırken, selam bile
vermediğimiz erkek arkadaşlarla şimdi dost, kardeş olduk."
("Tekel'le Hem Değiştiler, Hem Değiştirdiler", Ekmek
ve Gül, 28 Şubat 2010, Yıl 3, No:4, Evrensel Gazetesi 8
Mart özel eki, s.17)
değiştirdiğine ilişkin bir başka çarpıcı örnek de,
Samsun/Bafra'dan bir kadın işçinin, Sevda Kalkan'ın
anlattıkları: "Biz kadınız ya, benim geldiğim yerde öyle
erkek içine girmezdik biz. Kapalı bir çevrede yetiştik.
Şimdi burada erkeklerle birlikte aynı çadırın içinde
kalıyoruz, hem de tıkış tıkış, yan yana oturarak. Dizlerimiz birbirine
değiyor otururken. Çadırın içinde erkek arkadaşlarımızla
aynı ekmeği paylaşıyoruz. Fabrikada çalışırken, selam bile
vermediğimiz erkek arkadaşlarla şimdi dost, kardeş olduk."
("Tekel'le Hem Değiştiler, Hem Değiştirdiler", Ekmek
ve Gül, 28 Şubat 2010, Yıl 3, No:4, Evrensel Gazetesi 8
Mart özel eki, s.17)
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Fukuyama, Francis (1999). "Social Capital and Civil
Society", The Institute of Public Policy, IMF İkinci Kuşak Reformlar
Konferansı'na yaptığı sunum.
Society", The Institute of Public Policy, IMF İkinci Kuşak Reformlar
Konferansı'na yaptığı sunum.
Gates, Hill (1981). "Ethnicity and Social Class", E.
M. Ahern ve H. Gates (der.), The Anthropology of Taiwanese Society,
Stanford University Press, ss. 241-281.
M. Ahern ve H. Gates (der.), The Anthropology of Taiwanese Society,
Stanford University Press, ss. 241-281.
Jackson, J. J. (2002). "Contested Discourses of Authority
in Colombian National Indigenous Politics: The Summer 1996
Takeovers". Indigenous Movements, Self-Representation and the State
in Latin America, K. B. Warren and J. E. Jackson (eds.). Austin:
University of Texas Press.
in Colombian National Indigenous Politics: The Summer 1996
Takeovers". Indigenous Movements, Self-Representation and the State
in Latin America, K. B. Warren and J. E. Jackson (eds.). Austin:
University of Texas Press.
Kagarlitsky, B. (2000). The Return of Radicalism: Reshaping
Left Institutions. Londra: Pluto.
Left Institutions. Londra: Pluto.
Larrain, J. (1995). İdeoloji ve Kültürel Kimlik.
İstanbul: Sarmal.
İstanbul: Sarmal.
Ortner, Sherry B. (1998). "Identities: The Hidden Life of
Class", Journal of Anthropological Research, c. 54, sayı 1, ss.
1-17).
Class", Journal of Anthropological Research, c. 54, sayı 1, ss.
1-17).
Pratt, Jeff (2003). Class, Nation and Identity. The
Anthropology of Political Movements. Pluto Press.
Anthropology of Political Movements. Pluto Press.
Sobel, Joel (2002). "Can We Trust Social Capital?",
Journal of Economic Literature, c. XL.
Journal of Economic Literature, c. XL.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder