HES'ler halkı ve devleti
birbirinden ayırdı
Türkiye'de
"birdenbire" 50'nin üzerinde termik santral, 3 adet
nükleer santral, 1700'ün üzerinde hidroelektrik santral
yapma arzusu oluştu. Birkaç yıl önce AKP
Hükümeti'nde böyle bir arzu "depreşti."
Sanırsınız dünyada kriz yok. Türkiye kriz yaşamıyor.
Türkiye'nin her tarafına fabrikalar yapılıyor da enerjiye
şiddetle ihtiyaç var. Enerji olmazsa fabrika olmayacak, fabrika
olmayınca da işsizlik alacak başını gidecek!
Öyle sanmayın. Serbest piyasa tanrısına tapma dönemi
başladı başlayalı yeni fabrikalar inşa edilmiyor, daha çok
açık olan fabrikalar kapatılıyor. İşsizliği azaltma hedefli
politikalar geliştirmek ve uygulamak yerine arttıracak politikalar tam gaz
uygulanıyor. Bu yeni politikaların adı neoliberal politikalar. Siz serbest
piyasa diyebilirsiniz.
AKP neoliberal politikaları kavradı. Kavradığıyla kalmadı
gözünü karartıp uyguluyor. Neoliberal politikalara uygun
davrandığı için de bu kadar güçlü ve iç ve
dış sermaye tarafından destek görüyor.
Hidroelektrik santraller, nükleer santraller, termik santraller hepsi
ama hepsi enerji kaynaklarını ele geçirme ve bunun üzerinden
sermayenin kendisini yeniden var etmesi/semirmesi için yöneldiği
yeni bir durum. Ancak hidroelektrik santraller büyük şirketler
için diğer iki enerji kaynağından daha farklı ve daha fazla şey
ifade ediyor.
Hatta rahatlıkla hidroelektrik santrallere "enerji kılıfı"
geçirilmiş projelerdir diyebiliriz. Çünkü
hidroelektrik santraller enerjiden çok suyun en önemli
kaynaklarından biri olan akarsulara ve gıdanın kaynağı olan toprağa
şirketlerin sahip olabilmesini sağlıyor.
AKP'nin şirketlere sunduğu HES'ler ile şirketler
kendilerine üçü bir arada keyifli bir ziyafet
çekiyor. AKP şirketlere ikramda sınır tanımıyor. HES
şirketlerine 20-25-30 yıllığına alım garantileri vererek onları
imtiyazlı şirketler haline getiriyor. Suları 49 yıllığına aynı
şirketler veriyor, çevresindeki toprakları bu şirketlerin istemesi
halinde onlar için istimlak edebilecek. Su, toprak ve elektrik bir
araya gelince gıda egemenliği doğrudan şirketlere geçmiş
olacak.
MAHKEME KARARLARI
UYGULANMIYOR
Haklarını korumak amacıyla yurttaşlar HES'lerin durdurulması
için mahkemeye başvuruyorlar. Mahkemeler de birçok yerde
HES'leri durduruyor. Ancak mahkeme kararları uygulanmıyor,
"hiçe sayılıyor." Kolluk kuvvetleri mahkeme
kararlarını uygulamak yerine mahkeme kararlarının uygulanmasını isteyen
halkı HES alanlarından uzak tutmak için çalışıyor.
Valiler, kaymakamlar yanlarına emniyet müdürlerini, jandarma
komutanlarını alarak muhtarları ve yörenin ileri gelenlerini ikna
etme turları yapıyor.
Neoliberal politikalar dönemi kadar hiçbir dönemde halk
ile resmi devlet bu kadar aleni bir biçimde ayrı yerlere
düşmemişti. Toprağına, suyuna sahip çıkmak isteyen halk bir
tarafta, şirketler, hükümet, valiler, kaymakamlar ve kolluk
kuvvetleri diğer tarafta.
Halk, "yaşamımız ve umudumuz tehdit altında" diyor. Ya
diğer taraftakiler!?
ABDULLAH AYSU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder