9 Haziran 2010 Çarşamba

TÜBİTAK Başkanı sayın Prof. Dr. Nüket Yetiş'e açık mektup

TÜBİTAK Başkanı sayın
Prof. Dr. Nüket Yetiş'e açık mektup

 İstanbul, 7 Haziran
2010

Sayın Prof. Dr. Nüket Yetiş,

Sorumlusu olduğunuz TÜBİTAK'tan şikâyetçiyim.
Sadece ben değil, matematikçi ya da değil, tanıdığım herkes
şikâyetçi. Ben kendi dertlerimi size anlatmak istiyorum. Eğer
isterseniz diğerlerinin dertlerini kendilerine sorup dinlersiniz.

Sayın Prof. Dr. Nüket Yetiş,

Basından mutlaka takip etmişsinizdir: 2007 yılında Şirince'de
dağ başında, Nesin Vakfı bünyesinde bir "Matematik
Köyü" kurduk. Kereste, taş, çamur ve samandan
yapılmış geleneksel tarzda evleriyle, taş kaplanmış avluları ve
daracık serin sokaklarıyla, çardakları, amfitiyatrosu, sadeliği ve
içtenliğiyle, herkesin ilk bakışta âşık olduğu dünya
güzeli yemyeşil bir köy oldu.

Halkımızın maddi katkısı ve emeğiyle kurduk bu köyü.
Çoluk çocuk ve gönüllüler çalıştı
inşaatında. Tam bir imece ürünü. Başka
türlüsü de olamazdı zaten, biz günü
gününe yaşayan mütevazı bir vakıfız.

Hiçbir maddi çıkar gütmeden bireysel
çabalarımla 1998'ten beri her yaz düzenlediğim matematik
yazokullarını artık Matematik Köyü'nde yapıyorum. Her yaz
500 dolayında liseli ve üniversiteli genç Matematik
Köyü'nde dünya çapında matematikçilerle
ve olağanüstü bir matematikle tanışıyor. Söylemeye gerek
var mı? Bu öğrencilerin büyük çoğunluğu dar gelirli
ya da yoksul.

Dünyanın her yerinde böyle bir girişim devlet tarafından
desteklenir. Biz de projelerimizi desteklemesi için doğal olarak
TÜBİTAK'a başvuruyoruz. Bu yıl da 11 yazokulu projemizin
7'sine maddi destek vermesi için TÜBİTAK'a
başvurduk. Tüm projelerimizi desteklemeyeceğini deneyimle
bildiğimizden, sunduğumuz projelerin iki ya da üçünü
desteklerse, bu destekle diğer projelerimizi de
yürütebileceğimizi düşündük.

TÜBİTAK, 7 projemizin 7'sini de reddetti!

Sayın Prof. Dr. Nüket Yetiş,

İzin verirseniz devam etmeden önce TÜBİTAK'la ilgili bir
anımı aktarmak istiyorum.

Bundan bir iki yıl önceydi. Matematik Köyü'nde
liseliler için bir proje tasarlayıp TÜBİTAK'a
sunmuştuk. 

Bir zaman sonra bir yazı geldi TÜBİTAK'tan. Ankara'ya
gelip projeyi panelistler, yani hakemler önünde anlatmamı
istiyorlardı. 

"Herhalde bu herkese yollanan bir yazı, panelistler proje sunan,
ama tanımadıkları, güvenmedikleri lise öğretmenlerini yakından
tanımak  için böyle yapıyorlar, herhalde  bu davet
bana yönelik değildir," diye geçirdim
içimden. 

Gene de emin olamayıp TÜBİTAK'a telefonla sordum. Benim de
projemi panel önünde anlatmam gerekiyormuş... Projede her şey
anlaşılmazmış...

Oysa projemizde her şey yazıyordu, ne eksik olabilirdi ki, nesi
anlaşılmayabilirdi ki? 

Randevu verilen gün ve saatte bir işimin olup olmadığı da
sorulmamıştı. Gitmek zorundaydım. Yol parasını da ödemiyorlardı.
İşimi gücümü bırakıp İstanbul'dan Ankara'ya,
TÜBİTAK'a gittim. Bekleme odasında bir süre bekledikten
sonra panelin önüne çıktım. 

Başkan ortayaşlı bir hanımdı. İkinci başkan, ya da panelin ikinci
etkili ismi Darwin skandalında da adı geçen Sayın Çiğdem
Atakuman'dı. Diğer beş panelist 20'li yaşlarda gencecik
insanlardı. Elli yaşında bir profesörü İstanbul'dan
Ankara'ya getirterek huzurlarına çağırmakta hiçbir
beis görmemişlerdi.

Başkan sözü aldı:

- Ali Bey, dedi, ben projeleri önceden okumam. Bana projenizi
anlatır mısınız?

Biliyorum inanılır gibi değil ama aynen böyle söyledi. Sayın
Çiğdem Atakuman o günü anımsar sanıyorum, kendisine de
sorabilirsiniz. Dayanamayıp bunun nedenini sordum.

- Çünkü projelerden habersiz geldiğimde çok
ilginç sorular soruyorum, başkalarının hiç dikkatini
çekmeyen şeyleri görüyorum... Öyle değil mi
arkadaşlar? diye sorup etrafındaki gençlere baktı onay
bekleyerek.

Diğerleri, nerdeyse tek bir ağızdan,

- Evet efendim, öyle efendim, dediler, çok ilginç
sorular soruyorsunuz...

Neden çağrıldığımı anlamıştım. Bu saygısızlık
karşısında bana sadece susmak düşüyordu. 

Projeyi anlatmam istendi. Anlattım. Başkan,

- Ali Bey, dedi, derslerinizde soracağınız sorulardan
birkaçını rica edebilir miyim?

En ilginç bulduğum birkaç soruyu söyledim. Kısa bir
sessizlik oldu. Başkan etrafına bakındı. Herhalde kendisinden soruların
yanıtlarını beklediğimi sanmış olmalı ki, sinirli sinirli
gülümseyerek,

- Eskiden olsaydı bunların hepsine şıp diye cevap verirdim, dedi, ama
unuttum bu konuları şimdi... 

Oysa sorularımın hepsi değme matematikçiyi zorlayacak
sorulardı. Kendim uydurduğum bu soruların bazılarının yanıtını
bulmak için günlerce düşünmüştüm.
Bazılarınınkini de hiç bulamamıştım... Ben sadece "ne
kadar güzel sorular değil mi, güzel olduklarını teyit edin,
heyecanımı paylaşın" anlamına bakmıştım panelistlerin
yüzüne. Oysa onlar soruları bile anlamamışlardı.

Başkan devam etti konuşmasına:

- Ali Bey, dedi, biz sizi araştırmacı olarak çok iyi biliyoruz,
tanınmış bir araştırmacısınız ve konunuzda belli ki çok
iyisiniz, ama eğitimci olarak biz sizi hiç tanımıyoruz. İyi bir
araştırmacı olmak demek illa iyi bir eğitimci olmak anlamına gelmez...
Bu projede başarılı olacağınızı nasıl bilebiliriz ki?..

Bu aşamada projemi reddetmeye niyetli olduklarını anlamıştım. Son
bir umutla kendimi savundum:

- Ama ben 5 yıldır liselilere yönelik Matematik Dünyası diye
bir dergi çıkarıyorum... Derginin her sayısı on bin
satıyor...

Etrafına bakınıp,

- Öyle mi? Bilmiyordum... dedi.

Diğerleri "evet öyle" anlamına baş salladılar.

- Ayrıca, diye ekledim, 20 küsur yıldır onlarca kez basılmış
5-6 tane popüler matematik kitabım var...

Gene etrafına sorgulayıcı bakışlar attı.

Diğer panelistler gene "evet öyle" anlamına
başlarını salladılar. 

- Ayrıca haftada en az bir kez bir ilkokula, bir liseye konuşma vermeye
giderim...

Başkan konuyu değiştirdi:

- Ali Bey, dedi, bizim konseptimiz daha çok eğlence ve oyun
içeren projeler...

- Olabilir... Benim konseptim de böyle... Farklılık güzel
şeydir...

- Ama biz bu tür projelere destek vermiyoruz, bizim konseptimize
uymuyor...

- Afedersiniz ama burası sizin konseptinizi destekleme derneği değil.
Sizin konseptiniz yazmıyor şartnamede.

- Üzgünüz...

Ayağa kalktım, kapıya doğru yönelirken,

- Destekleseniz de desteklemeseniz de bu proje gerçekleşecek,
dedim sinirli sinirli. Bu projeyi desteklemek sizin için ancak bir
onur olabilir... 

Projem desteklenmedi elbet. Ama hiç olmazsa bu vesileyle bir
panelist grubunuzla tanışma fırsatım oldu.

Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da TÜBİTAK'a
sunduğumuz tüm lise ve lisans yazokulu projelerimiz reddedildi.

Geçen yıl hiçbir red gerekçesi
gösterilmemişti. Bu yıl ısrarlarımız ve konunun basına yansıması
karşısında red gerekçeleri sunuldu.

Gerekçelerin bir kısmı yersiz, bir kısmı dayanaktan yoksun, bir
başka deyişle her biri aslında bir bahane.

Örneğin gerekçelerden biri, derslerin günün hangi
saatinde yapılacağının belirtilmemesi. Alay gibi! Şartnamede olsaydı
onu da yazardık ama yazmıyordu. Aklımıza da gelmedi doğrusu. 

Bir başkası, ve bana en ağır geleni, Matematik
Köyü'nü benim kurmuş olmam ve yönetmem ve orada
yapılacak ve benim de yer aldığım bir projenin desteklenmesinin etik
olmadığı!

Sayın Prof. Dr. Nüket Yetiş,

Projelerimizin desteklenmesi için, Matematik
Köyü'nde matematik öğretmemem gerekiyormuş!

Hayatımın iki yılını ve varım yoğum her şeyimi verdim bu
Köy'ü kurmak için. Başıma gelmedik bela da kalmadı.
TÜBİTAK bu çabalarımdan dolayı beni kutlamak yerine,
Köy'de yapılacak olan ve benim de yer aldığım projelere destek
vermenin etik olmadığını söylüyor...

Hayatını matematiğe ve matematik eğitimine adamış biri Matematik
Köyü yerine tatil köyü ya da dersane mi kurmalıydı?
Panelistler Türkiye'de nasıl para kazanılacağını bilmiyorlar
mı?

Sayın Prof. Dr. Nüket Yetiş,

Kurumunuzun reddettiği projelerin her biri birer mücevher
değerindedir. Sadece Türkiye'de değil, dünyada 

bu projelere eşdeğer bir proje kolay kolay bulunamaz. Özür
dileyerek söylüyorum, ama gerçek bu: Bu projeleri haklı ya
da haksız gerekçelerle reddetmek kimsenin haddi değildir.
TÜBİTAK'ın bu projeleri öpüp başına koyması,
destekleyecek bütçesi yoksa, başbakana, cumhurbaşkanına
çıkıp örtülü ödenekten yalvar yakar para
istemesi gerekir!

Reddedilen projelerimizin değerini anlayacak kadar matematik
bilmiyorsunuzdur muhtemelen, zaten bilmek zorunda da değilsiniz. Herkesin
konusu ayrı. Bana inanmayın ve lütfen bir bilene, bir anlayana sorun.
Konuyla hiçbir ilgisi olmayan ya da yönlendirilmiş
panelistlerinize değil ama.

Son olarak Sayın Prof. Dr. Nüket Yetiş, tüm
içtenliğimle şunu söylemek istiyorum: TÜBİTAK'tan
destek almamamıza değil, TÜBİTAK'ın destek vermemesine
üzülüyorum!

Saygılarımla,

Ali Nesin

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder