"2010 İstanbul Çevre
Durum Raporu" korkutucu
TMMOB Çevre
Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından hazırlanan
"2010 İstanbul Çevre Durum Raporu" korkutucu
çıktı.
Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından hazırlanan
"2010 İstanbul Çevre Durum Raporu" korkutucu
çıktı.
Raporda, ranta dönük imar planlarının, kentsel dokunun
tahrip edilmesi ve sosyo-kültürel tahribatın bir boyutunu
oluşturan soylulaştırma projeleri olarak gerçekleştiği
belirtildi.
tahrip edilmesi ve sosyo-kültürel tahribatın bir boyutunu
oluşturan soylulaştırma projeleri olarak gerçekleştiği
belirtildi.
Raporda, kent yapısına ilişkin bölümde, yapıların
çoğunluğunun kaçak ve denetimsiz olarak yapıldığına
dikkat çekilerek, "Deniz kıyıları, dolgu alanları, dere
yatakları ve çevresi ciddi bir riskle karşı karşıyadır.
Kentlerimizdeki benzin istasyonları, yanıcı, zehirleyici ve kirletici
maddelerin işlendiği, depolandığı ve dağıtıldığı yerlerde ciddi
bir denetimsizlik vardır" denildi.
çoğunluğunun kaçak ve denetimsiz olarak yapıldığına
dikkat çekilerek, "Deniz kıyıları, dolgu alanları, dere
yatakları ve çevresi ciddi bir riskle karşı karşıyadır.
Kentlerimizdeki benzin istasyonları, yanıcı, zehirleyici ve kirletici
maddelerin işlendiği, depolandığı ve dağıtıldığı yerlerde ciddi
bir denetimsizlik vardır" denildi.
Raporda şu bilgiler yer aldı; "Tarihi yarımadada bulunan ve
korunması gereken yapılarla birlikte, diğer yerlerde bulunan tarihi ve
kültürel yapılar büyük bir risk altındadır. Deprem
anı ve sonrasının yara sarma anlayışı yerine, zararı azaltmaya
yönelik risk yönetiminin oluşturulmasına önemli
ölçüde ihtiyaç vardır. Sanayi ve ticaret yapıları,
endüstri tesisleri, toplu insanların çalıştığı iş yerleri
önemli deprem riski taşımaktadır."
korunması gereken yapılarla birlikte, diğer yerlerde bulunan tarihi ve
kültürel yapılar büyük bir risk altındadır. Deprem
anı ve sonrasının yara sarma anlayışı yerine, zararı azaltmaya
yönelik risk yönetiminin oluşturulmasına önemli
ölçüde ihtiyaç vardır. Sanayi ve ticaret yapıları,
endüstri tesisleri, toplu insanların çalıştığı iş yerleri
önemli deprem riski taşımaktadır."
SULUKULE
Raporda, kentsel dönüşüm projeleri ile
gerçekleştirilen yıkımlar ve yaşanan göçlere ilişkin
Sulukule örneği verilerek şunlar belirtildi: "Bir
"soylulaştırma projesi" olarak yaşanan Sulukule'nin
dönüşümü, kent mekânını paylaşan ve
dönüştüren Roman toplumuna özgü niteliklere ve
gereksinimlere uygun bir planlama anlayışı üretilmeyerek, sosyal ve
kültürel sürekliliğin koparılması ve sosyal dışlanma
olarak yaşanmaktadır. Oysa soylulaştırma üst gelir grubunu
çekerken, alt gelir grubunun kentsel mekândan dışlanması
sürecini de beraberinde getirmektedir. Oysa bu gruplar yerleştikleri
mekânları kullanarak, değiştirerek veya benimseyerek yeniden
üretmektedirler.
gerçekleştirilen yıkımlar ve yaşanan göçlere ilişkin
Sulukule örneği verilerek şunlar belirtildi: "Bir
"soylulaştırma projesi" olarak yaşanan Sulukule'nin
dönüşümü, kent mekânını paylaşan ve
dönüştüren Roman toplumuna özgü niteliklere ve
gereksinimlere uygun bir planlama anlayışı üretilmeyerek, sosyal ve
kültürel sürekliliğin koparılması ve sosyal dışlanma
olarak yaşanmaktadır. Oysa soylulaştırma üst gelir grubunu
çekerken, alt gelir grubunun kentsel mekândan dışlanması
sürecini de beraberinde getirmektedir. Oysa bu gruplar yerleştikleri
mekânları kullanarak, değiştirerek veya benimseyerek yeniden
üretmektedirler.
Bu açıdan Sulukule Kentsel Dönüşüm
Projesi'nin sosyal ve ekonomik sorunlara çözüm
getirmediği, özgün niteliklere ve gereksinimlere uygun bir
planlama anlayışı üretmeyerek sosyal ve kültürel
sürekliliği yok varsaydığı açıktır. Bu süreçte
zaten dışlanma sorunu ile karşı karşıya olan ancak önemli bir
tarihî ve kültürel kimlik elemanı olan bir topluluğun
yaşam alanının yok edilmesi ile sosyal dışlanma ve toplumda gerginliğin
artması süreci yaşanmaktadır."
Projesi'nin sosyal ve ekonomik sorunlara çözüm
getirmediği, özgün niteliklere ve gereksinimlere uygun bir
planlama anlayışı üretmeyerek sosyal ve kültürel
sürekliliği yok varsaydığı açıktır. Bu süreçte
zaten dışlanma sorunu ile karşı karşıya olan ancak önemli bir
tarihî ve kültürel kimlik elemanı olan bir topluluğun
yaşam alanının yok edilmesi ile sosyal dışlanma ve toplumda gerginliğin
artması süreci yaşanmaktadır."
BARINMA HAKKI
İstanbul'da konut sorununa ilişkin raporda, konut
açığı değil konut fazlası olduğu belirtilerek, dar gelirli
kesimin ödeme gücüne uygun konut sorunun yaşandığı ve
emekçilere yönelik konut ihtiyacından bahsedilebileceği ifade
edildi.
açığı değil konut fazlası olduğu belirtilerek, dar gelirli
kesimin ödeme gücüne uygun konut sorunun yaşandığı ve
emekçilere yönelik konut ihtiyacından bahsedilebileceği ifade
edildi.
Konut sorunun çözümü için
"Mortgage" sisteminin hükümetin önemli bir
atılımı olarak gösterildiği ve konuyla ilgili tüm kesimleri
heyecanlandıran umutlandıran bir çerçeve çizildiğine
dikkat çekilen raporda, ancak Mortgage ile İstanbul'da son
yıllarda hızlı ve sistemsizce betonlaşmaya gidildiği, konut sayısında
hızlı bir artış yaşandığı, buna karşın, dar ve orta gelirli
kesimler için konut ihtiyacının devam ettiği ve barınma sorunun
giderilmediği vurgulandı.
"Mortgage" sisteminin hükümetin önemli bir
atılımı olarak gösterildiği ve konuyla ilgili tüm kesimleri
heyecanlandıran umutlandıran bir çerçeve çizildiğine
dikkat çekilen raporda, ancak Mortgage ile İstanbul'da son
yıllarda hızlı ve sistemsizce betonlaşmaya gidildiği, konut sayısında
hızlı bir artış yaşandığı, buna karşın, dar ve orta gelirli
kesimler için konut ihtiyacının devam ettiği ve barınma sorunun
giderilmediği vurgulandı.
Raporda, barınma sorunuyla ilgili çözüm önerileri
de sunuldu: "Sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama ve
barınma hakkı temel bir insanlık hakkıdır. Bu temel hakkın yurttaşlar
arasında ayrım yapmadan eşit ve adil bir biçimde kullanımının
sağlanması ve bu hususta gereken hizmetlerin yerine getirilmesi devletin ve
idarelerin anayasal görevidir. Bilimsel ve teknik gereklere uygun,
ülke bütününü gözeten, demokratik, sosyal,
ekonomik ve mekânsal bir planlama anlayışına bağlı olarak;
özellikle yoksul ve dar gelirli yurttaşlar için sadece
mülkiyete dayalı çözümler üretmek yerine; alt
yapısı; sosyal ve teknik donatısı hazır arsa üretmek; ucuz,
sağlıklı, güvenli ve erişilebilir kiralık konut sağlamak kamu
idarelerin sorumluluğu altındadır."
de sunuldu: "Sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama ve
barınma hakkı temel bir insanlık hakkıdır. Bu temel hakkın yurttaşlar
arasında ayrım yapmadan eşit ve adil bir biçimde kullanımının
sağlanması ve bu hususta gereken hizmetlerin yerine getirilmesi devletin ve
idarelerin anayasal görevidir. Bilimsel ve teknik gereklere uygun,
ülke bütününü gözeten, demokratik, sosyal,
ekonomik ve mekânsal bir planlama anlayışına bağlı olarak;
özellikle yoksul ve dar gelirli yurttaşlar için sadece
mülkiyete dayalı çözümler üretmek yerine; alt
yapısı; sosyal ve teknik donatısı hazır arsa üretmek; ucuz,
sağlıklı, güvenli ve erişilebilir kiralık konut sağlamak kamu
idarelerin sorumluluğu altındadır."
3. KÖPRÜ
Raporda, AKP Hükümetinin Garipçe-Poyrazköy
mevkileri arasında inşa edilecek. 3. Boğaz Köprüsü'nün
yapımı halinde Belgrad Ormanı büyüklüğünde ormanlık
alan ve bir o kadar da tarım veya yabanıl alanın yok olma tehlikesi
altında olduğu belirtildi.
mevkileri arasında inşa edilecek. 3. Boğaz Köprüsü'nün
yapımı halinde Belgrad Ormanı büyüklüğünde ormanlık
alan ve bir o kadar da tarım veya yabanıl alanın yok olma tehlikesi
altında olduğu belirtildi.
3. Köprü ile İstanbul için geri dönüşü
olmayan ciddi tahribatların yaşanacağı belirtilen raporda:
"Ulaştırma Bakanının açıklamaları ile tekrar gündeme
gelen ve bu kez, yaşanan krize karşın, bu yıl içinde ihalesinin
bile tamamlanması hedeflenen 3. Köprü'nün,
gerçekleşmesi halinde, İstanbul üzerinde yaratacağı geri
dönüşü olmayan yıkıcı tahribat defalarca gündeme
getirilmiş ve vurgulanmıştır. Kentin tüm yaşam kaynakları, yani
ormanları, içme suyu havzaları ve tarım alanları kentin kuzeyinde
yer almaktadır ve zaten ciddi tahribatların söz konusu olduğu bu
alanlar, bir de 3. karayolu köprüsü ile çekim
merkezleri haline getirildiklerinde, dönüşü olmayacak
biçimde yok olacaklardır. Bunun İstanbul için son derece
tehlikeli ve can alıcı bir gelişme demek olduğu açıktır."
denildi.
olmayan ciddi tahribatların yaşanacağı belirtilen raporda:
"Ulaştırma Bakanının açıklamaları ile tekrar gündeme
gelen ve bu kez, yaşanan krize karşın, bu yıl içinde ihalesinin
bile tamamlanması hedeflenen 3. Köprü'nün,
gerçekleşmesi halinde, İstanbul üzerinde yaratacağı geri
dönüşü olmayan yıkıcı tahribat defalarca gündeme
getirilmiş ve vurgulanmıştır. Kentin tüm yaşam kaynakları, yani
ormanları, içme suyu havzaları ve tarım alanları kentin kuzeyinde
yer almaktadır ve zaten ciddi tahribatların söz konusu olduğu bu
alanlar, bir de 3. karayolu köprüsü ile çekim
merkezleri haline getirildiklerinde, dönüşü olmayacak
biçimde yok olacaklardır. Bunun İstanbul için son derece
tehlikeli ve can alıcı bir gelişme demek olduğu açıktır."
denildi.
HAVA KİRLİLİĞİ
Raporda, 'Hava Kirliliği' başlığı altında ise, Bakanlık
tarafından yapılan sınıflandırmada İstanbul'un merkez ve diğer
ilçeleriyle hava kirliliği açısından I. Grup Kirli
İlçeler statüsünde yer aldığı vurgulandı. "AKP
hükümeti, yaptığı doğal gaz zamları ile halkı kömür
kullanımına mecbur bırakmış ve seçim dönemlerinde
dağıttığı kalitesiz kömürlerle hava kirliliği sorununun
katlanarak artmasına neden olmuştur" denildi. Yine hızla artan
araç sayısı, düzensiz denetlenen ve denetlenemeyen sanayi
tesislerinin de hava kirliliği artışında etkin rol oynadığı
vurgılandı.
tarafından yapılan sınıflandırmada İstanbul'un merkez ve diğer
ilçeleriyle hava kirliliği açısından I. Grup Kirli
İlçeler statüsünde yer aldığı vurgulandı. "AKP
hükümeti, yaptığı doğal gaz zamları ile halkı kömür
kullanımına mecbur bırakmış ve seçim dönemlerinde
dağıttığı kalitesiz kömürlerle hava kirliliği sorununun
katlanarak artmasına neden olmuştur" denildi. Yine hızla artan
araç sayısı, düzensiz denetlenen ve denetlenemeyen sanayi
tesislerinin de hava kirliliği artışında etkin rol oynadığı
vurgılandı.
SU YAŞAMSAL BİR HAKTIR
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın son
yıllarda uyguladığı fiyatlandırma politikalarıyla suyu yaşamsal bir
hak olarak değil, alınıp satılabilen, kar edilen bir meta olarak
gördüğünü ortaya koyduğu vurgulanan raporda şöyle
denildi: "Kontörlü su sayaçlarına karşı
Ankara'da açılan davada yürütmenin durdurulması
kararı alınmış olmasına rağmen İstanbul'da dava süreci
devam etmekte, aynı zamanda da su sayaçları kontörlü
sayaçlar ile değiştirilmektedir. Oysa İstanbul'da kayıp
kaçak oranı %25'dir. Teknik ve idari görevi, bu
kayıp/kaçak oranını azaltmak, %15 mertebesine indirmek olan İBB,
çözüm olarak bunun mali yükünü halka
yüklemektedir."
yıllarda uyguladığı fiyatlandırma politikalarıyla suyu yaşamsal bir
hak olarak değil, alınıp satılabilen, kar edilen bir meta olarak
gördüğünü ortaya koyduğu vurgulanan raporda şöyle
denildi: "Kontörlü su sayaçlarına karşı
Ankara'da açılan davada yürütmenin durdurulması
kararı alınmış olmasına rağmen İstanbul'da dava süreci
devam etmekte, aynı zamanda da su sayaçları kontörlü
sayaçlar ile değiştirilmektedir. Oysa İstanbul'da kayıp
kaçak oranı %25'dir. Teknik ve idari görevi, bu
kayıp/kaçak oranını azaltmak, %15 mertebesine indirmek olan İBB,
çözüm olarak bunun mali yükünü halka
yüklemektedir."
5 HAZİRAN KUTLAMA DEĞİL MÜCADELE
GÜNÜ
GÜNÜ
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, raporda
dikkat çektiği tüm bu sorunların, çevrenin korunmasını
odağa koyan planlamaların, sanayileşmenin önünde bir engel
olarak görülmesinden dolayı ortaya çıkan sorunlardan
sadece birkaçı olduğunu belirterek, insanın ve çevrenin bir
bütün olarak ele alınmadığı, sağlıklı bir çevrede
yaşamanın bir insan hakkı olduğunun göz ardı edildiği,
çevrenin bir rant alanı olarak görüldüğü,
politikasızlığın politika olduğu bir dönemde, 5 Haziran Dünya
Çevre Günü'nü kutlama günü olarak
değil bir mücadele günü olarak gördüklerini
vurguladı.
dikkat çektiği tüm bu sorunların, çevrenin korunmasını
odağa koyan planlamaların, sanayileşmenin önünde bir engel
olarak görülmesinden dolayı ortaya çıkan sorunlardan
sadece birkaçı olduğunu belirterek, insanın ve çevrenin bir
bütün olarak ele alınmadığı, sağlıklı bir çevrede
yaşamanın bir insan hakkı olduğunun göz ardı edildiği,
çevrenin bir rant alanı olarak görüldüğü,
politikasızlığın politika olduğu bir dönemde, 5 Haziran Dünya
Çevre Günü'nü kutlama günü olarak
değil bir mücadele günü olarak gördüklerini
vurguladı.
TMMOB son olarak herkesi "Başka bir çevre politikasının
mümkün olduğunun bilinciyle herkesi, çevre hakkına sahip
çıkmaya" çağrı yaptı.
Kaynak: ETHA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder