4 Haziran 2010 Cuma

İMPARATORLUK ve SAVAŞ- Fidel Castro

İMPARATORLUK ve SAVAŞ-
Fidel Castro

İMPARATORLUK ve SAVAŞ

İki gün önceki yazımda, imparatorluğun dünya halklarına
saldırmaya devam eden uyuşturucu belasıyla ilgili çok ciddi
boyutlardaki sorununu çözemeyeceğinden bahsettim. Bu yazımda da
bana göre öne çıkan başka bir konuya değineceğim.

Bugün ABD saldırısı tehdidi altında bulunan Kuzey Kore'nin
yaşamakta olduğu tehlike gündemdeki yerini koruyor. Kısa süre
önce Kuzey Kore karasularında meydana gelen olay, eğer Çin Halk
Cumhuriyeti Devlet Başkanı konuya daha müdahil olsaydı
önlenebilirdi. Bilindiği gibi Çin Halk Cumhuriyeti'nin
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde daimi bir yeri ve veto yetkisi
var.

ABD'nin yanıt üretemediği ikinci tehlikeli sorun ise İran ile
ilişkilerde yaratılan gerginlik. ABD Başkanı Barack Obama'nın 4 Haziran
2009 tarihinde Mısır'daki Kahire El Ezher Üniversitesi'nde yaptığı
konuşmadan sonra çok şey değişti.

O dönemde yazdığım makalede, konuşmanın metni elime dört
gün sonra geçtiğinde konuşmadan bazı alıntılar yardımıyla
bazı analizler yapmıştım, burada bunlardan bazılarını hatırlatmak
istiyorum:

"ABD ile dünyadaki Müslümanlar arasında gerginliğin
olduğu bir dönemde biraraya geliyoruz..."

"...gerginlik, çok sayıda Müslümana temel haklarını
vermeyen sömürgecilik tarafından beslenmiştir. Ayrıca Soğuk
Savaş sırasında çok sayıda Müslüman ülke kendi
fikirleri sorulmaksızın belli şekillerde davranmaya
zorlanmıştır."

Bu ve bunun gibi açıklamalar Afrika asıllı Amerikalı bir Başkan
tarafından yapılınca gerçekten etkileyicidir ve 4 Temmuz 1776
tarihli Bağımsızlık Bildirgesi gibi çarpıcıdır.

"Buraya ABD ile dünyadaki tüm Müslümanlar arasında
yeni bir başlangıç sağlayabilmek için geldim, bu
başlangıcın temeli karşılıklı saygıya dayalı olmak zorunda."
/>

"ABD Başkanı sıfatıyla, İslamiyetin nerede olursa olsun yanlış
tanıtılmasına karşı savaşmayı sorumluluğum olarak
görüyorum."

Bu şekilde devam etmişti, ABD tarafından sürdürülen
politikalar sebebiyle oluşan sayısız karmaşık sorunları dile
getiriyordu.

"Soğuk Savaş sırasında ABD, İran'da demokratik yollarla başa
gelmiş bir hükümetin devrilmesinde rol oynamıştır."

"İslam Devriminden sonra İran, ABD askerlerine ve sivillerine karşı
rehin alma ve şiddet eylemlerinde bulunmuştur."

"ABD'nin İsrail ile olan güçlü bağları biliniyor. Bu
bağı hiçbir kuvvet kopartamaz."

"Batı Şeria'da, Gazze'de ve çevre ülkelerde çok
sayıda insan mülteci kamplarında hiçbir zaman
kavuşamadıkları barış ve güvenlik içinde bir hayat
özlemi kuruyor."

Gazze'deki insanların üzerine fosforlu mermilerle, diğer
insanlıkdışı silahlarla ve Nazi - faşist saldırganlığıyla
saldırıldığını biliyoruz. Ancak Obama'nın o dönemki söylemi
ilgi çekici ve bazen samimiydi. Benzer konuşmaları ABD Başkanını
taşıyan uçağın indiği sayısız yerde tekrarladı.

Dün, 31 Mayıs günü uluslararası kamuoyu Gazze
açıklarındaki uluslararası sularda İsrail özel harekat
birliklerine ait yüze yakın askerin gerçekleştirdiği
saldırıyla sarsıldı. Sabahın ilk saatlerinde helikopterlerden gemiye
inen askerler çeşitli ülkelerden gelen yüzlerce
barışsever gönüllüye ateş açarak -ilk bilgilere
göre- en az 20 kişinin ölmesine ve çok sayıda insanın da
yaralanmasına sebep olmuştur. Kendi ülkelerinde abluka altında
yaşayan Filistinlilere yardım taşırken saldırıya uğrayan ülke
vatandaşları arasında ABD'liler de var.

Obama, El Ezher Üniversitesi'ndeki konuşmasında İran ile ilgili
bahsettiği alıntılandırdığım kısımlarda Ayetullah Humeyni'nin
önderi olduğu hareketten bahsediyordu. Humeyni, bulunduğu Paris'deki
sürgünden tek bir kurşun atmaksızın ABD'nin Ortadoğudaki en
kuvvetli jandarması konumunda olan bir rejimi devirdi. Dünyadaki en
kuvvetli ülke için baş düşmanı Sovyetler Birliğinin
hemen güney sınırına askeri üsler inşa etmek karşı konulamaz
bir istekdi.

50 yıl önce ABD İran'daki Musaddık rejiminin devirirken başka bir
demokratik rejimi devirmiş oluyordu. Musaddık 24 Nisan 1951 günü
başbakan seçilmişti. Aynı yıl içinde 1 Mayıs
günü Musaddık, petrolün kamulaştırılmasına dair bir
yasayı Meclisten geçirirken şunları söylüyordu:

"Yabancı devletlerle yıllar süren pazarlıklarımız bugüne
kadar hiçbir sonuç vermemiştir."

Bu söylemle dünya ekonomisine yön veren batılı kapitalist
ülkeleri kast ettiği herhalde aşikardır. İran, British Petroleum
adlı şirkete rağmen (o zamanki adı Anglo-Iranian Oil Company idi)
petrolünü kamulaştırdı.

Ülke, petrol sanayisinin ihtiyaç duyduğu teknik personele sahip
değildi. İngiltere bu karar karşısında teknik personelini geri
çekti ve petrol sanayisiyle ilgili ürünler konusunda İran'a
abluka uygulamaya başladı. İran açıklarına donanmasını
gönderdi. Sonunda İran'ın petrol üretimi 1952 yılındaki 241.4
milyar varilden 1953 yılında 10.6 varile düştü. Bu ortamda
CIA'nın örgütlediği darbeyle Musaddık devrildi. Monarşi yeniden
tesis edildi ve iktidara ABD yanlıları geçti.

ABD İran'da yaptığının aynısını diğer ülkelerde de
yapmıştır. Ancak ABD, ne topraklarında binlerce yıldır yaşayan yerli
halklara, ne de sömürgeciler tarafından köle olarak getirilen
insanlara hiçbir hak tanımamıştır.

Her şeye rağmen milyonlarca akıllı ve dürüst Amerikalının bu
gerçekleri anladığını biliyorum.

Başkan Obama gerçeğin saptırılmasına dayanan ve uzlaşmaz
çelişkileri uzlaştıran yüzlerce konuşma yapabilir. Usturuplu
cümlelerinin büyüsüyle ve sayılara attırdığı
taklalarla kurduğu planlar sadece onun ve etrafındaki soysuz
danışmanlarının kafasındaki hayal aleminde yer alabilir.

İki soru yanıtlanmayı bekliyor: Acaba Obama, Pentagon veya İsrail Devleti
(İsrail'in tavırları ABD'nin kararlarına kulak asmadığını
gösteriyor) İran'a nükleer silahlarla saldırmadan ikinci kez
başkanlık yapabilecek mi? Bu saldırıdan sonra gezegenimizde hayat nasıl
olacak?

Fidel Castro Ruz

1 Haziran 2010 

 

Kaynak: Ortakyaşam

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder