Çapkın'ın Sicili - Can
Dündar
Arkadaşım küçük kızıyla yolda
yürüyormuş. Birden ortalık karışmış.
Yürüyüş yapan gençlere polisin saldırısına tanık
olmuşlar. Arkadaşım gaz bulutu altında oradan kaçmaya
çalışırken, panik halindeki kızı sormuş:
“ -Polis niye onları dövüyor anne?”
“ -İzinsiz gösteri yapıyorlarmış kızım...”
Küçük kız irkilmiş:
“ -Peki bizim iznimiz var mı anne?”
* * *
Barışçıl yürüyüşlere yapılan resmi
saldırıların asıl kalıcı sonucu budur:
Yürüyen protestocular kadar sıradan insanlar da caydırılmış
olur.
Bir kararından dolayı bir devlet büyüğünü protesto
etmek şöyle dursun, sokağa çıkmanın, yolda
yürümenin bile tehlikeli olduğu fikriyle korkutulur genç
beyinler...
İktidar soluklanır; muhalefet sindirilir.
Oysa bütün sınırlamalara rağmen, hakkın özü
Anayasa’da yazılıdır:
“Herkes, önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız
toplanma veya gösteri yürüyüşü yapma hakkına
sahiptir.”
* * *
Her “orantısız polis şiddeti”nden sonra emniyetçilerin
sığındığı bir bahane var:
“Polisin koşulları... Eğitim sorunu... Psikolojisi” vs...
/>
Oysa örneklerle biliyoruz ki, “Saldırmayacaksınız”
emrini alan polisin hemen eğitim durumu düzeliyor; psikolojisi de...
/>
Asıl sorun da burada:
Yani polise göz yuman, hatta “Saldır” emri veren siyasi
iktidarda veya o iktidarın gözüne girmeye çalışan
amirde...
* * *
İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın,
“Hatalılar cezalandırılacak. Gençlerden özür
dileriz” diyemez miydi?
O ne yaptı?
Gençlere kameralar önünde cop ve biber gazıyla saldıran
polise sahip çıktı; “Hatası olan varsa iç
bünyemizde düzeltiriz” dedi.
İyi de bizim iç bünyemiz artık kaldırmıyor bu lafları...
/>
Çünkü kendisi de iyi bilecektir ki, polisin iç
bünyesi hataları düzeltmeye değil, örtbas etmeye yarıyor
daha çok...
Mesela Türkiye’de insan hakları mücadelesinin simge
davalarından biri haline gelen Manisa’yı hatırlıyor musunuz?
Çoğu lise öğrencisiyken vahşice işkence gören 16
genç, 7,5 yıl sonra örgüt üyeliği
suçlamasından beraat etmişlerdi.
Onların polis aleyhine açtığı dava ise yıllarca
sürmüş, o yıllar boyunca polisler korunup kollanmış,
mahkemelere ya yollanmamış ya da resmi araçla yollanmış, zaman
aşımına birkaç ay kala 85 yıl hapis cezasına mahkûm
olmuşlardı.
Dava dosyasının sürekli Yargıtay’a gidip geldiği o
dönemde, kapısında “Bu işyerinde işkence vardır”
yazısı asılı Manisa Emniyet Müdürlüğü’nde kim
vardı?
Ben hatırlatayım:
Hüseyin Çapkın...
* * *
Ya 2007’de İzmir’de kovalanırken başının arkasına saplanan
bir polis kurşunuyla ölen 20 yaşındaki Baran Tursun?
O zaman da polisler, ölümü gizlemek için trafik
kazası raporu düzenlemişlerdi.
Cinayet faili polis tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bırakılırken, öldürülen gencin isyan eden ailesi
“polise hakaret”ten gözaltına alınmıştı.
Kimdi bunlar olurken İzmir Emniyet Müdürü?
Hüseyin Çapkın...
* * *
Çapkın belki “Bu olaylarla ilgim yok” diyecektir, ama
“Amir”, “Memurum her koşulda haklıdır. Haksızsa da kol
kırılır yen içinde kalır” diye bakarsa polis cesaret alır,
şiddet cüret kazanır.
Bu gidişle hepimizin yürürken izin alacağımız günler
yakındır.
Kaynak: Milliyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder