8 Aralık 2010 Çarşamba

Zûlm ile abad olan sonunda berbad olur

Zûlm ile abad olan sonunda
berbad olur

Sırrı Süreyya Önder

Copu ölümüne sallayan, kimyasal gazı böceğe sıkar
gibi sıkan memur, sözüm sanadır. 
İnsan dediğin düşünür. İtiraz etmeyen koyundur.
Bugün iki ayağının üzerine dikilmişsen, düşünen ve
itiraz edenlerin yüzü suyu hürmetinedir. 
Sen bir yoksul çocuğusun. Hali vakti en yerinde olanınızın bile,
size ‘vurun’ diyenlerin zibilliğindeki çöp kadardır
varlığı. Varlığınız ancak onların zibilliğine armağan olabilecek
kadardır. 
Bunları unutma, aklının -varsa eğer- en sağlam yerine yaz! 
Bu zulüm düzeni, bu bezirgân saltanatı, biraz da sana
bunları düşündürtmemek üzerine kurulu. 

Candan aziz evlat 
“Bu da bir ananın, babanın evladı” demeden vurduğun
gençlerin içinde senin kardeşlerin var. Herkese eşit eğitim
hakkı istiyorlar. “Bunun bana ne zararı var?” diye bir an olsun
düşünmez mi insan?! 
Senin meslekteki büyüklerin, vaktinde aynı talepte bulunanlara
aynı zulmü uyguladığı için, sen doktor değil de polis oldun.
Bunu da aklının -kaldıysa eğer iğdiş edilmeyen bir yeri- aha işte
oraya yaz! 
Vurduğun gencin yaraları üç-beş güne kalmaz sağalır.
İçeri attığınız sonsuza kadar orada kalmaz. Ama sen vurduğun her
copla canından aziz bildiğin kendi evladının artık bir polis bile
olamamasını sağlıyorsun, farkında mısın? Onların zibilliğine yeni
çöpler yetiştirmek için mi bu kadar iştahın,
öfken? 
“Zulmün artsın ki zeval bulasın” lafını yoksul anana
sor, ne dehşetli bir kökü olduğunu, nice zalimin sonunu rezil
ettiğini sana kendi meşrebince anlatacaktır. 

Kan bulaşığı silinmezmiş 
Zulümleriyle efsane olmuş abilerin vardı. Vurdukları yerde kan
biterdi. 
Belki çoluk çocukları vardır, onların hatırına adlarını
yazmayacağım. 
Ellerindeki kanı kırk derenin suyu temizleyemedi. Ağlaya ağlaya
kafasına sıkanları duyduk. Kan bulaşığı silinmezmiş, sonradan
anladılar. 
Kana bulaşan ellerle masum yavrular sevilemezmiş, geç
öğrendiler. Bir sevgiliye dokunulamazmış, bilemediler. 

İş bitince... 
İşleri bittiğinde bir kerhane çaputu gibi fırlatılıp
atıldılar. 
Ve ancak o çaput kadar insanlığın hafızasına
yazıldılar. 
Bunları, sütünü emdiğin fukara ananın hatırına,
hâlâ insanca çarpan bir yüreğin varsa eğer, oraya
yaz. 
Yaz yaz da nereye kadar? 
En iyisi yazmayı bırak, oku, düşün, itiraz et! 
Bu toz duman dağıldığında kendi çirkinliğinle baş başa
kalma. 
Her gecenin bir sabahı, her zulmün bir sonu vardır. 
Vurduğun gençlerin adaleti, sana bu emri verenlerin aklına ve
kalbine sığmaz. 

Kendi geleceğin 
Yoksul, yoksulu kokusundan tanır. Onlara sığın, seni hayatında
hiç görmediğin bir insanlıkla kucaklayacaklardır. 
Bu gençlerin düşlediği dünya gerçekleştiği
gün, onlar oturup, “Bu insanlar bundan da iyisine layık”
diyerek yeni düşler kuracaklar, emin ol... 
Kendi geleceğini de karartma. 
Vurduğun kendi çocuğunun geleceği ve onurudur. 
Bu sözüm de sana bu emri verenlere... 
Bundan sonra vuramayacaksınız! Kendi bedenimizi de onların yanına
koyacağız. İki birden büyüktür. Kuzuyu kurda
boğdurtmayacağız.

Kaynak : www.radikal.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder