YALNIZCA BİR MÜZİK GRUBU
DEĞİLLER - Yücel Kayıran
Grup Yorum'un yirmi beş yılını geride bırakmasını
sağlayan şey aynı zamanda, devrimci müzik geleneği içinde bir
dönüm noktası olmasından kaynaklanır
sağlayan şey aynı zamanda, devrimci müzik geleneği içinde bir
dönüm noktası olmasından kaynaklanır
YÜCEL KAYIRAN
Grup Yorum’un protest müzik ya da ‘devrimci
müzik’ geleneği içindeki ayırıcı özelliği;
Selda’dan Sadık Gürbüz’e, Livaneli’den Ahmet
Kaya’ya, kendisini devrimci ve/veya demokrat olarak tanımlayan
sanatçıların, gerek kimi şarkıları nedeniyle gerekse konserleri
nedeniyle, komünizm veya bölücülük propagandası
yapmak ve/veya bu propagandayı yapan örgütlere destek vermekle
suçlanmaları sonucunda, sanatlarıyla devrimci demokrat kimlikleri
arasında yaşanılan gerilime son vermiş olmasında ortaya çıkar.
Bu gerilim, söz konusu sanatçıların, devrimci demokrat
kimlikleri nedeniyle, temelde ‘hayır ben böyle bir propaganda
yapmadım’ savunusu yapmasını etik olarak engellerken, diğer
taraftan böyle bir savunma yapılmaması nedeniyle de sanatının,
ideolojik harekete ‘angaje etmekle’ suçlanması neticesi,
sanatın özerkliğinin savunusunu yapamaması sonucunda kalmasını dile
getirir. Bu gerilime, protest müziğin, 70’li yıllardan
2000’li yıllara kadar gelen süreçte yaşamak durumunda
bırakıldığı trajik durum diyelim. Protest müziği, bu trajik
yazgısından çekip alan grup, Grup Yorum olmuştur;
‘örgütlü sanatçı’lığı üstlenmiş,
sanatın özerkliği sorunundan ödün vermemiştir. Başka bir
deyişle, Grup Yorum’un, ‘protest müzik’ ya da
‘devrimci müzik’ içindeki ayırıcı durumu, devrimci
demokratik mücadeleye destek vermek değil, kendisini
‘örgütlü sanat’ olarak ortaya koymasında ortaya
çıkmaktadır. Grup Yorum’un edimselliğine ait bir durumu dile
getiren bir kavram olan ‘korsan konser’ kavramı, sanat ile
devrimci muhalifliğin organik bileşenini dile getirmektedir. Grup
Yorum’un yaygın imgesi, gençliği ve muhalifliği dile getirir.
Grup’un hemen hemen her üyesi devrimci gençlik hareketi
içinde siyasal uğraşlar veren genç insanlardan oluşmuştur.
Grup’un yirmi beş yıllık geçmişi içinde, sürekli
kadro değiştirmiş olması da, temelde gençliğe vurgu yapar.
Grup’tan ayrılan üyelerin yerine gelenler hep daha genç
sanatçılar olmuştur. Bu, zamanla, grubun müziği oluşurken
kadro bakımından kendini hep başlangıç durumunda tutma,
dolayısıyla başlangıcın dinamizmini daima yenileme
anlayışıdır.
müzik’ geleneği içindeki ayırıcı özelliği;
Selda’dan Sadık Gürbüz’e, Livaneli’den Ahmet
Kaya’ya, kendisini devrimci ve/veya demokrat olarak tanımlayan
sanatçıların, gerek kimi şarkıları nedeniyle gerekse konserleri
nedeniyle, komünizm veya bölücülük propagandası
yapmak ve/veya bu propagandayı yapan örgütlere destek vermekle
suçlanmaları sonucunda, sanatlarıyla devrimci demokrat kimlikleri
arasında yaşanılan gerilime son vermiş olmasında ortaya çıkar.
Bu gerilim, söz konusu sanatçıların, devrimci demokrat
kimlikleri nedeniyle, temelde ‘hayır ben böyle bir propaganda
yapmadım’ savunusu yapmasını etik olarak engellerken, diğer
taraftan böyle bir savunma yapılmaması nedeniyle de sanatının,
ideolojik harekete ‘angaje etmekle’ suçlanması neticesi,
sanatın özerkliğinin savunusunu yapamaması sonucunda kalmasını dile
getirir. Bu gerilime, protest müziğin, 70’li yıllardan
2000’li yıllara kadar gelen süreçte yaşamak durumunda
bırakıldığı trajik durum diyelim. Protest müziği, bu trajik
yazgısından çekip alan grup, Grup Yorum olmuştur;
‘örgütlü sanatçı’lığı üstlenmiş,
sanatın özerkliği sorunundan ödün vermemiştir. Başka bir
deyişle, Grup Yorum’un, ‘protest müzik’ ya da
‘devrimci müzik’ içindeki ayırıcı durumu, devrimci
demokratik mücadeleye destek vermek değil, kendisini
‘örgütlü sanat’ olarak ortaya koymasında ortaya
çıkmaktadır. Grup Yorum’un edimselliğine ait bir durumu dile
getiren bir kavram olan ‘korsan konser’ kavramı, sanat ile
devrimci muhalifliğin organik bileşenini dile getirmektedir. Grup
Yorum’un yaygın imgesi, gençliği ve muhalifliği dile getirir.
Grup’un hemen hemen her üyesi devrimci gençlik hareketi
içinde siyasal uğraşlar veren genç insanlardan oluşmuştur.
Grup’un yirmi beş yıllık geçmişi içinde, sürekli
kadro değiştirmiş olması da, temelde gençliğe vurgu yapar.
Grup’tan ayrılan üyelerin yerine gelenler hep daha genç
sanatçılar olmuştur. Bu, zamanla, grubun müziği oluşurken
kadro bakımından kendini hep başlangıç durumunda tutma,
dolayısıyla başlangıcın dinamizmini daima yenileme
anlayışıdır.
Grup Yorum’un yirmi beş yılını geride bırakmasını sağlayan
şey, onun, sadece muhalif bir müzik hareketi olmasından değil, aynı
zamanda, sanatsal bakımdan devrimci müzik geleneği içinde bir
dönüm noktası olmasından kaynaklanır. Grup Yorum, protest
müzik içinde ‘ağlak’ olana son vermiş ilk gruptur.
Folklorik olanla yetinilmemiş, dahası folklorik olan senfonik olana
dönüştürülmüştür. Dolayısıyla Grup
Yorum’u, sadece devrimci müzik geleneği içinde değil,
aynı zamanda 60’lı yıllardan günümüze gelen
süreçte bütün Türk müziği içinde
ayrıcı kılan özellik, grubun ‘senfonik olanı’
yakalamış olmasında ortaya çıkar. Senfonik olan söz konusu
olduğunda, devrimci müzik içinde kuşkusuz akla gelen
Zülfü Livaneli’dir. Ancak Livaneli’nin
müziğindeki senfonik olan, senfonik orkestrayla ortaya
çıkarken, Grup Yorum’da senfonik olan senfonik orkestrayla
değil, sesin, senfonikleştirilmesiyle ortaya çıkar. Sadece
çok seslilikle sağlanan bir durum değildir bu. Sesin, tiyatro
sahnesinin mekân edilerek konumlandırılmasıyla da alakalı bir durum
söz konusudur. Grup Yorum’un, ‘tiyatro müziği’
deneyimleri içinde şekillendiğini unutmamak gerekir. Ağlak olanı
devre dışı bırakan da budur. Grup Yorum’un müziğinde
türküyü söyleyen öznenin sesi,
hüzünlü bir şarkıyı söylerken bile, kararlılık ile
eminliğin yankılanması şeklindedir. Grup Yorum’un, daha
dördüncü albümünde, Cemo/Gün Gelir’de
(1989) yakaladığı bir durumdu bu.
şey, onun, sadece muhalif bir müzik hareketi olmasından değil, aynı
zamanda, sanatsal bakımdan devrimci müzik geleneği içinde bir
dönüm noktası olmasından kaynaklanır. Grup Yorum, protest
müzik içinde ‘ağlak’ olana son vermiş ilk gruptur.
Folklorik olanla yetinilmemiş, dahası folklorik olan senfonik olana
dönüştürülmüştür. Dolayısıyla Grup
Yorum’u, sadece devrimci müzik geleneği içinde değil,
aynı zamanda 60’lı yıllardan günümüze gelen
süreçte bütün Türk müziği içinde
ayrıcı kılan özellik, grubun ‘senfonik olanı’
yakalamış olmasında ortaya çıkar. Senfonik olan söz konusu
olduğunda, devrimci müzik içinde kuşkusuz akla gelen
Zülfü Livaneli’dir. Ancak Livaneli’nin
müziğindeki senfonik olan, senfonik orkestrayla ortaya
çıkarken, Grup Yorum’da senfonik olan senfonik orkestrayla
değil, sesin, senfonikleştirilmesiyle ortaya çıkar. Sadece
çok seslilikle sağlanan bir durum değildir bu. Sesin, tiyatro
sahnesinin mekân edilerek konumlandırılmasıyla da alakalı bir durum
söz konusudur. Grup Yorum’un, ‘tiyatro müziği’
deneyimleri içinde şekillendiğini unutmamak gerekir. Ağlak olanı
devre dışı bırakan da budur. Grup Yorum’un müziğinde
türküyü söyleyen öznenin sesi,
hüzünlü bir şarkıyı söylerken bile, kararlılık ile
eminliğin yankılanması şeklindedir. Grup Yorum’un, daha
dördüncü albümünde, Cemo/Gün Gelir’de
(1989) yakaladığı bir durumdu bu.
Her türlü engellemeye rağmen
Grup Yorum’un bir diğer önemli özelliğiyse, toplumcu
gerçekçi, sol duyarlılığıyla bilinen şairlerin şiirleri
üzerine besteler yapmalarıyla bağlantısında ortaya çıkar. A.
Kadir, Enver Gökçe, Ahmed Arif, Gülten Akın, Hasan
Hüseyin, Ahmet Telli, Adnan Yücel, İsmail Uyaroğlu, Tuğrul Asi
Balkar gibi genellikle 70’li yılların toplumcu gerçekçi
şiiri, Grup Yorum tarafından şarkı sözü olarak bestelenmişti.
Bu şiirlerin bestesi 70’li yılların devrimci algısını dile
getirse de, Grup Yorum, getirdiği müziğin neliği bakımından
70’lerin değil, 90’lı yılların direniş algısını temsil
eder. Grup Yorum üzerinde düşünmek, toplumcu
gerçekçi şiir hakkında da düşünme imkânı
vermektedir. Bu bakımdan dikkat çekici olan, toplumcu
gerçekçiliği gelişimi ile Grup Yorum’u gelişimlerinin
ters orantılı oluşudur. Grup Yorum’un müziği, her
türlü engellemeye karşın gelişirken, toplumcu
gerçekçi şiirin gerilemesi ve geri çekilmesi,
üzerinde durulması gereken bir çelişkidir.
gerçekçi, sol duyarlılığıyla bilinen şairlerin şiirleri
üzerine besteler yapmalarıyla bağlantısında ortaya çıkar. A.
Kadir, Enver Gökçe, Ahmed Arif, Gülten Akın, Hasan
Hüseyin, Ahmet Telli, Adnan Yücel, İsmail Uyaroğlu, Tuğrul Asi
Balkar gibi genellikle 70’li yılların toplumcu gerçekçi
şiiri, Grup Yorum tarafından şarkı sözü olarak bestelenmişti.
Bu şiirlerin bestesi 70’li yılların devrimci algısını dile
getirse de, Grup Yorum, getirdiği müziğin neliği bakımından
70’lerin değil, 90’lı yılların direniş algısını temsil
eder. Grup Yorum üzerinde düşünmek, toplumcu
gerçekçi şiir hakkında da düşünme imkânı
vermektedir. Bu bakımdan dikkat çekici olan, toplumcu
gerçekçiliği gelişimi ile Grup Yorum’u gelişimlerinin
ters orantılı oluşudur. Grup Yorum’un müziği, her
türlü engellemeye karşın gelişirken, toplumcu
gerçekçi şiirin gerilemesi ve geri çekilmesi,
üzerinde durulması gereken bir çelişkidir.
Bu ayrımları, Orhan Kahyaoğlu’nun ‘Grup Yorum: 25 Yıl
Hiç Durmadan’ adlı kitabından hareketle yaptığımı
belirtmeliyim. Kahyaoğlu, estetik ve poetik beğenisinden ödün
vermeyen bir şairdir. Şiir eleştirmenliğinin yanı sıra, Jethro Tull,
Bülent Ortaçgil, Caz ve Ötesi, Grup Yorum gibi beğeni
türü bakımından birbirine ayrıksı duran çalışmalara
imza atmış bir müzik kültürü adamıdır.
Hiç Durmadan’ adlı kitabından hareketle yaptığımı
belirtmeliyim. Kahyaoğlu, estetik ve poetik beğenisinden ödün
vermeyen bir şairdir. Şiir eleştirmenliğinin yanı sıra, Jethro Tull,
Bülent Ortaçgil, Caz ve Ötesi, Grup Yorum gibi beğeni
türü bakımından birbirine ayrıksı duran çalışmalara
imza atmış bir müzik kültürü adamıdır.
Ödün vermeden yirmi beş yıl
Kahyaoğlu’nun ‘Grup Yorum’ kitabı, grubun sadece
albümlerinin, dolayısıyla sadece müziklerinin incelenmesini
içermiyor, aynı zamanda her türlü polisiye baskı ve
engellemelere rağmen, gerek siyasal muhalifliğinden ve gerekse
sanatlarından ödün vermeden yirmi beş yılını tamamlayan grubun
başına gelenlerin tarihini de inceliyor. Kahyaoğlu’nun kitabı,
belgesel ve tarihsel bir niteliğe sahip.
albümlerinin, dolayısıyla sadece müziklerinin incelenmesini
içermiyor, aynı zamanda her türlü polisiye baskı ve
engellemelere rağmen, gerek siyasal muhalifliğinden ve gerekse
sanatlarından ödün vermeden yirmi beş yılını tamamlayan grubun
başına gelenlerin tarihini de inceliyor. Kahyaoğlu’nun kitabı,
belgesel ve tarihsel bir niteliğe sahip.
Grup Yorum, bilindiği gibi, devletin huzurunu en çok bozan bir grup.
Ancak Kahyaoğlu’na göre, devletin huzurunu bozan, gurubun
kendisinden çok, türkülerine gösterilen büyük
ilgi ve sevgidir. Bu ilgi ve sevgi, grubun sadece müziklerine
yönelik değil, aynı zamanda siyasal tavırlarına da yöneliktir.
Dahası, Grup Yorum, Kahyaoğlu’na göre, radikal bir tavrın
yanında bir de idealizmi de simgelemektedir. İdealizm derken
Kahyaoğlu’nun kastettiği, Yorum’un, parasal sorunları hep
ikinci planda tutmuş olduğudur. Yorum’un birçok konseri,
parasal niteliği değil, ‘gönüllü’ niteliği
taşır.
Ancak Kahyaoğlu’na göre, devletin huzurunu bozan, gurubun
kendisinden çok, türkülerine gösterilen büyük
ilgi ve sevgidir. Bu ilgi ve sevgi, grubun sadece müziklerine
yönelik değil, aynı zamanda siyasal tavırlarına da yöneliktir.
Dahası, Grup Yorum, Kahyaoğlu’na göre, radikal bir tavrın
yanında bir de idealizmi de simgelemektedir. İdealizm derken
Kahyaoğlu’nun kastettiği, Yorum’un, parasal sorunları hep
ikinci planda tutmuş olduğudur. Yorum’un birçok konseri,
parasal niteliği değil, ‘gönüllü’ niteliği
taşır.
Kahyaoğluna göre, Grup Yorum’u,
“‘örgütlü sanatçı’ kimliklerinden
vazgeçmeden, devrimci mücadeleden kopmayan, inançlı bir
müzisyenler grubu” olarak tanımlamak mümkündür.
Dolayısıyla Grup Yorum, Selda’dan Sadık Gürbüz’e,
Zülfü Livaneli’den Ahmet Kaya’ya, devrimci demokrat
sanatçıların, konserleri ve albümleri nedeniyle
suçlanmakla yüz yüze geldikleri durumu, inançlarını
inkâr etmeden yıkmış, aşmış, geçmiş tek
gruptur.
“‘örgütlü sanatçı’ kimliklerinden
vazgeçmeden, devrimci mücadeleden kopmayan, inançlı bir
müzisyenler grubu” olarak tanımlamak mümkündür.
Dolayısıyla Grup Yorum, Selda’dan Sadık Gürbüz’e,
Zülfü Livaneli’den Ahmet Kaya’ya, devrimci demokrat
sanatçıların, konserleri ve albümleri nedeniyle
suçlanmakla yüz yüze geldikleri durumu, inançlarını
inkâr etmeden yıkmış, aşmış, geçmiş tek
gruptur.
Bu kitap, Kayhaoğlu’nun yönteminin de belirgin bir şekilde
ortaya çıktığı bir eser. Kahyaoğlu’un, müzik
eleştirmenliğinin ayırıcı özelliği, maddeci bir yöntem
izleyişinde ortaya çıkmaktadır. Kahyaoğlu, epistemolojik veri
hakkında konuşuyor, epistemolojik verinin taşıdığı şey hakkında
değil. Bu yöntem, sesin ve sesi oluşturan enstrümanların
belirlenmesini ve betimlenmesini öne çıkarıyor; sesin
taşıdığı metafizik olan ile bu sesin tarihsel bağlamının anlamı
sorunu, Kahyaoğlu’nun yönteminin dışında kalıyor.
ortaya çıktığı bir eser. Kahyaoğlu’un, müzik
eleştirmenliğinin ayırıcı özelliği, maddeci bir yöntem
izleyişinde ortaya çıkmaktadır. Kahyaoğlu, epistemolojik veri
hakkında konuşuyor, epistemolojik verinin taşıdığı şey hakkında
değil. Bu yöntem, sesin ve sesi oluşturan enstrümanların
belirlenmesini ve betimlenmesini öne çıkarıyor; sesin
taşıdığı metafizik olan ile bu sesin tarihsel bağlamının anlamı
sorunu, Kahyaoğlu’nun yönteminin dışında kalıyor.
Son olarak: Grup Yorum, hiçbir albümünün kapağına
hiçbir müzisyenini taşımamıştır.
hiçbir müzisyenini taşımamıştır.
‘Gurup Yorum’ kitabı Can Yayınları’nın gençlik
dizi içinden yayınlanmış; Grup Yorum hakkında yazılan bir kitap,
belki de benim kuşağım için gençliğimize yazılmış bir
kitaptır aynı zamanda.
dizi içinden yayınlanmış; Grup Yorum hakkında yazılan bir kitap,
belki de benim kuşağım için gençliğimize yazılmış bir
kitaptır aynı zamanda.
GRUP YORUM
25 Yıl Hiç Durmadan
Orhan Kahyaoğlu
Can Yayınları
2010
248 sayfa
16 TL
Kaynak: Radikal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder