13 Nisan 2010 Salı

Anayasa ve Komünistler

Anayasa ve
Komünistler

Resim: sadık varer

ANAYASA ve KOMÜNİSTLER
12 Eylül'ün faşist generallerince
hazırlatılan ve doğal olarak faşizan yöntemlerle halka onaylatılan
'82 anayasasının bazı maddelerinde değişiklik öngören
AKP'nin 'anayasa değişiklik paketi' memleketin
gündemini işgal etmiş bulunuyor.
 
Düzen partileri, sermaye grupları, devletin
'terbiye' edilmesini isteyen demokratlar, sendikacılar ve
Kürt hareketi ile birlikte düzen karşıtı devrimci
güçler, bu 'mühim meseleyi' tartışıyor.
 
Kuşkusuz, anayasa tartışmaları; bir devletin
biçimini ve temel kurumlarını, yasama, yürütme ve yargı
yetkisini kullanan organlarının yapısını ve işleyişini, bireylerin hak
ve özgürlüklerini düzenleyen yasalarla alakalı
tartışmalar önemlidir. Ama söz konusu tartışmalara dahil
olmayı düşünen bir komünist için bundan daha
önemli bir şey var; devlet iktidarının sınıf kimliği. Anayasa
meselesini devletin sınıf kimliği ile ilişkilendirmeden ele alma
'lüksü' olmayan komünistler, egemen sermayenin
siyasal ihtiyaçlarını karşılamaya ayarlı bu tarz anayasa
tartışmalarına, kendi 'anayasa taslakları' ile girerler;
böyle olmalı…
 
Kapitalist sömürüyü disipline eden
devletin anayasası için, "emeğin ve insanlığın hak
etmediği gerici bir anayasa" diyorsanız, mutlaka, bu anayasadan
fersah fersah ileride, toplumcu ve özgürlükçü bir
anayasa projesine ya da alternatif bir 'anayasa taslağı'na
sahip olmanız lazım.
 
Bu düşünceyle "Emeğe ve İnsanlığa
Yakışan Anayasa" başlıklı bir yazıya başladım. SSCB'nin
'36 Anayasasını ve 1976 Küba Anayasasını yeniden inceledim.
Komünist – devrimci güçlerin ileride, zamanı
geldiğinde yapacakları sosyalist anayasalar hakkındaki
düşüncelerini araştırdım... Derken, tasarladığım yazının
'erken bir yazı' olduğuna karar verdim; yazmayı belirsiz bir
tarihe erteledim. Erteledim, çünkü araştırma yaparken,
'ifade ve örgüt(lenme)
özgürlüğü'nün, komünistlerin
dünyasında henüz halledilmemiş bir mesele olmaya devam ettiğini
hatırladım!..
Bizim dünyada baskın düşünce
şöyledir: "Sosyalizmde burjuva partilerine yer yoktur, ama birden
çok komünist partiye de ihtiyaç yoktur"
 
Büyük olasılıkla devrime, dayanışma
bilincine ermiş bütün emek güçleri katılacaklar ve
devrim, bu sosyalist cephenin eseri olacak. Peki ama, devrimden sonra,
devrime katılan partiler ve gruplar ne yapacaklar?.. Emek yanlısı
güçlerin komünist koalisyonunu mu kuracaklar, egemenlik
savaşına mı girecekler ?.. İktidar olmayı başaran bir parti, diğer
komünist partileri ya da grupları yasaklayacak mı?..
 
Diyelim ki, insanın insan üzerinde kurduğu
bütün iktidar, sömürü ve istismar biçimlerini
yok etmeyi amaçlayan devrimin zaferinden sonra, kapitalizm tasfiye
edilmiş ve her türden sömürü ilişkisini yasaklayan
sosyalist iktidarın anayasasına, "sömürü ve imtiyaz
isteyen kapitalist asalaklara örgütlenme ve parti kurma hakkı
verilemez" maddesi konulmuş, dahası, bu durum, anayasanın
"değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez"
birinci maddesi haline getirilmiştir. Buna, sömürüden ve
iktidardan mahrum bırakılan kapitalist haydutlardan başka karşı
çıkan olmaz. Ne var ki, aynı anayasada, devrime katılan emek
güçlerinden 'iktidar olmayı başaran' biri
hariç diğerlerinin parti olarak varlıklarını
sürdürmelerini de yasaklarsanız, doğal ve kaçınılmaz
olarak, bu duruma karşı çıkan çok olur.
 
Son derece heterojen bir özelliğe sahip olan
sermaye dünyasındaki çıkar çelişkileri, kapitalist
toplumlarda 'çok partili rejimleri' kaçınılmaz
bir ihtiyaç haline getirir. Evet ama, sermaye ile kıyaslandığında
görece homojen bir özeliğe sahip olan emek dünyası
'çelişkisiz bir dünya' mıdır?..
 
Çelişkinin olmadığı bir yerde hayat yoktur!..
Tartışma kabul etmeyecek denli açık bir bilimsel gerçektir
bu.
 
Yaklaşık bir asır boyunca yaşadığımız
'sosyalist' pratiklerden çıkartılabilecek en önemli
derslerden biri, sosyalizmin geleceğini, emeğin kaderini bir partiye emanet
etmenin yanlışlığıdır. Sosyalist toplumlarda eleştiriden ve denetimden
muaf tutulan tek parti yönetimi, emekçi halka da
diktatörlük uygulayan bir rejim kurabilir ve dahi "devletli
komünizm"i bile örgütleyebilir; böyle de olmuştur.
Bu partilerin sosyalist değerlerle alakasız otoriter icraatları ile
yaratılan iklimde sosyalist insan sosyalizme yabancılaşmış, bırakınız
"komünist topluma geçmeyi", bürokratik bir
aygıt haline gelen tek parti(ler) yüzünden kendi geleceğiyle bile
ilgilenmeyecek denli sosyalizme yabancılaştırılmış toplumların yeniden
kapitalizm cehennemine mahkum edilmeleri sağlanmıştır.
 
Öyle anlaşılıyor ki, bir 'geçiş
dönemi' sayılan sosyalizmi nihai amaca uygun yaşamamızı
sağlayacak; devletleri ve partileri işlevsizleştirerek toplumu
komünizme doğru ilerletecek iç denetim mekanizmalarına, her
türden sömürüyü yasaklayan sosyalist anayasaya
bağlı 'diğer' komünist partilere, insan, çevre ve
kadın hakları örgütlerine vs. ihtiyaç vardır.
 
Kanımca, bu meseleyi, "sosyalist demokrasi"
başlığı altında sorgulayıp çözmeden, emeğe ve insanlığa
yakışan alternatif bir sosyalist anayasa yapılamaz!..
 
Sadık Varer  href="http://www.enternasyonalle.com/">www.enternasyonalle.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder