href=http://www.ivmedergisi.com/node/3692>TMMOB
Sistemin
Bürokratik Bir Organı mı?
Emekten Yana Mesleki Demokratik Kitle Örgütü mü?
Tüm TMMOB üyelerinin çok iyi bildiği gibi TMMOB, 27 Ocak
1954 tarihinde çıkartılan 6235 sayılı yasaya dayanılarak 18-21
Ekim 1954 tarihlerinde toplanan genel kurul sonucu bir meslek
örgütü olarak kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun
son dönemlerinden başlayarak, mühendis ve mimarlar (MM) dernekler,
cemiyetler şeklinde değişik örgütlenmeler yaratmış olsalar da
TMMOB, bu örgütlenmelerin devamı olarak kurulmamıştır.
TMMOB, MM'lerin örgütlenme gereksiniminden ortaya
çıkan bir örgüt olmayıp, devletin bu alanı
düzenlemeye yönelik bir politikası sonucu oluşturulmuştur.
TMMOB'nin kuruluş mantığını kavrayabilmek için devletin o
dönemdeki ihtiyaçlarına bakmak gerekmektedir.
1950'lili yılların başında ABD desteği ile hükümet olan
Demokrat Parti'nin programında, rejimin yeniden yapılandırılması
yer almaktaydı ve bu program çerçevesinde ABD örnek
alınarak, toplumsal yapılanmanın yeni unsurları tariflenmekteydi. Bu
yapılanmada cemiyetler de önemli bir yer tutmakta ve özellikle
mesleki toplulukların yarı resmi cemiyetlerle kontrol edilmesi
planlanmaktaydı.
Özetle yapılmak istenen, değişik toplulukları kendi içlerinde
cemiyetleştirmek ve yasal sınırları devlet tarafından çizilmiş
bir ortamda kendi denetimlerini kendilerine yaptırmak, devleti de bu
organizasyonları denetler bir konumda tutmaktı.
Bu kapsamda 1954 yılında kurulan TMMOB'nin dışında, 1950 yılında
çıkartılan 5590 sayılı kanunla Ticaret ve Sanayi Odalarının
kurulmuş olmasının ardından, 6343 sayılı yasa ile Türk Veteriner
Hekimleri Birliğinin, 6023 sayılı yasayla 1953 yılında Türk
Tabipler Birliğinin, 6643 sayılı yasa ile 1956 yılında Türk
Eczacılar Birliği'nin peş peşe çıkartılan yasalarla
kurulmuş olması toplumu cemiyetler halinde yönetme projesinin
adımlarıydı.
TMMOB'nin kurulmuş olmasına karşın, yasa gereği değişik MM
disiplinlerini içinde barındıracak odaların kurulması
gerekmekteydi. Bu konuda 29.11.1954 tarihinde yapılan Birlik Yönetim
Kurulu, 5 sayılı kararıyla aşağıda listelenen 10 odanın genel kurul
toplayarak kurulması kararını alıyordu.
Genel Kurul Tarihi Genel Kurulunu
Toplantıya Çağrılanan Oda Genel Kurul Yeri
1 11.12.1954 Gemi Mühendisleri
Odası İstanbul
2 15.12.1954 Mimarlar Odası
İstanbul
3 18.12.1954 Makina Mühendisleri
Odası Ankara
4 19.12.1954 İnşaat Mühendisleri
Odası Ankara
5 20.12.1954 Maden Mühendisleri
Odası Ankara
6 26.12.1954 Elektrik Mühendisleri
Odası Ankara
7 30.12.1954 Orman Mühendisleri
Odası Ankara
8 08.01.1955 Harita ve Kadastro
Mühendisleri Odası Ankara
9 09.01.1955 (16.01.1954)* Kimya
Mühendisleri Odası Ankara
10 15.01.1955 Ziraat Mühendisleri
Odası Ankara
(* KMO Genel Kurulunu toplayamadığı için ikinci bir kararla
toplantı 16.01.1954 tarihinde yapılmıştır.)
Böylece, önce devlet tarafından yasası çıkartılarak,
sonrasında TMMOB YK oluşturularak ve tüm bunların ardından da
odaların kurulması sağlanarak Birlik oluşturuluyordu.
Birliğin oluşum sürecinde ilginç gelişmelere de değinmek
gerekmektedir.
Birlik YK 8. toplantısında GMO'nun şirket kurma talebini inceliyor
ve buna TMMOB yasasının izin vermediğini karar bağlıyordu.
13. toplantıda yabancı mühendislerin ülkemizdeki faaliyetleri
Birlik YK gündemine giriyordu.
96. toplantıda MM eğitimini Birlik YK gündemine alıyordu.
Fakat bu yukarıdan aşağıya doğru oluşturulan Birlik, mühendislerin
birlikte hareket etmesine yetmeyecekti. Çünkü Birlik'e
yüklenen rol, sistemin bir parçası olmaktı ve mevcut yapı
mesleki dayanışmadan çok, dar anlamda meslek şovenizmini
körüklemekteydi. Çok geçmeden bazı odalar
Birlik'e ödemeleri gereken ödentileri ödememeye
başlayacaklar, bunun karşılığı olarak ise bu odaların delegeleri TMMOB
genel kurullarına alınmayacaklardı.
1960 yılında yapılan 7. Birlik Genel Kurulu'nda Birlik'in ilk
"büyüme" konusu gündeme geliyordu. Bu genel
kurulda uzun tartışmalardan sonra Gemi Makina İşletme Mühendisleri
Odası'nın kurulması karara bağlanarak Birlik yapısı 11 odaya
ulaşıyordu.
Farklı odaların kurulmasına yönelik talepler aslında başka
şeylerin habercisiydi. Yukarıdan aşağıya kurulmaya çalışılan
Birlik aslında "birlik" olamamıştı. 1961 yılında yapılan
8. Genel Kurul'a gelindiğinde Oda borçları olduğu
gerekçesiyle MMO ve EMO delegeleri genel kurula alınmak istenmeyecek
ve tartışmalar sonucu bu odalara borç verilerek delegelerinin
katılımı sağlanacaktı.
1960'lı yıllarda Birlik parçalanma sürecine girmişti
bile. Meslek şovenizmi ve dar mesleki çıkarcılık anlayışı
sonucu artık TMMOB genel kurullarında TMMOB'nin lağvedilmesi
konuları görüşülmeye başlanmıştı.
Odalarda yaşanan maddi sıkıntılar ve tam anlamıyla bir
"birlik" oluşturulamamış olması nedeniyle odaların Birlik
borçlarını ödeyememeleri bu dönemde kronik bir durum
almaya başlayacaktı. 9. Genel Kurul'a gelindiğinde artık odalar
bağımsız olmak istiyor ve Birlik'i ortadan kaldırmayı tartışmaya
açıyorlardı.
10. ve izleyen genel kurullarda bir yandan Birlik'in lağvedilmesi
konusu ve bu konuda bir yasa taslağı tartışılırken diğer yandan
Birlik'e borcu olan Odaların Birlik Yönetim Kurulu'nda
temsiliyetine de son verilmeye başlanıyordu.
1964'de MMO, 1965'de EMO ve MMO, 1966'da İMO, EMO ve MMO,
1967'ye gelindiğinde ise İMO, GMO, EMO ve MMO TMMOB yönetim
kurullarında temsil edilmiyordu. Bununla da kalınmıyor, 1967 yılında
yani 14. Çalışma Dönemi içinde EMO, GMO, İMO, KMO,
Maden MO ve MMO kendi aralarında protokol yaparak TMMOB ile ilişkiye
girilmeme kararı alıyor ve TMMOB adını kullanmaksızın doğrudan oda
adlarını kullanarak çalışmalarını yürütmeye
başlıyorlardı.
1968 yılında yapılan 15. GK'da en önemli tartışma
konularından birisi, özel yüksek okullar konusu olacaktı. Bu
dönemde İMO ve MO, özel yüksek okul mezunlarını odaya
kayıt etmeyecekler ve TMMOB GK'da ise özel okulların
kamulaştırılması gerektiği konusu tartışılacaktı. 15. GK'nın
bir diğer özelliği ise ilk kez bir Genel Kurul Sonuç
Bildirgesi'nin yayınlanacak olmasıydı. Bu tartışmalar, aslında
sitem kurumu olarak kurulan Birlik'in kendini de tartışmaya
açması anlamına geliyordu.
16. Dönemde Birlik artık dağılma noktasına gelecekti.
1969'da yapılan GK sonucunda Birlik yönetimi; yalnızca dört
odanın katılımıyla oluşuyor, EMO, GMO, İMO, KMO, Maden MO, MMO ve OMO
Birlik yönetiminde yer almıyorlardı. 17. Döneme gelindiğinde
ise, Fizik MO, Petrol MO, Metalürji ve Meteoroloji Mühendisleri
odalarının kurulması karara bağlanıyor ve böylece bir sonraki genel
kurulda Birlik YK'nın oluşması da güvenceye alınıyordu.
1960'lı yılların ikinci yarısı Türkiye'de toplumsal
muhalefetin ve mücadelenin yükseldiği yıllardı.
Yürütülen mücadele kaçınılmaz olarak
TMMOB'yi de etkilemiş ve TMMOB içinde de saflaşma
başlamıştı. 1961 yılında Türkiye İşçi Partisi'nin
kurulması ve gelişen sosyalist mücadelenin kendi genç
kadrolarını yaratmış olması TMMOB içinde kendi yansımasını
bulmaya başlamıştı. Bu süreçte TMMOB yönetimlerinin
oluşturulamaması ve bazı odaların Birlik'e uzak durmasının
nedenlerinde biri de, aslında o zamana kadar Birlik'in sistemin bir
parçası olarak algılanmasıydı. MM'lerin de aslında
işçi sınıfının bir parçası olduğu ve toplumsal
mücadelede emek saflarında yer almak gerektiği artık TMMOB
içinde belirleyici düşünce haline geliyordu. Kendilerini
elit mühendisler olarak gören ve tercihlerini sermayeden yana
kullanan yönetimlerin devri kapanıyor ve emekten ve halktan yana bir
TMMOB yaratma süreci başlıyordu artık.
1970'li yılların başlangıcı Türkiye devrim tarihi
açısından da önemli gelişmelerin olduğu yıllardı. Mahir
Çayan tarafından THKP-C'nin ve Hüseyin İnan tarafından
THKO'nun kurulması ve ülkemizde gündem oluşturması,
ardından 12 Mart askeri darbesi ile sıkıyönetim ilan edilmiş olması
tüm yaşamı belirleyen gelişmelerdi. Bu süreç
kaçınılmaz olarak TMMOB'yi de etkileyecek ve devrimci
mühendis ve mimarların mücadelesi sonucu TMMOB de gerçek
toplumsal rolünü ve sorumluğunu üstlenecekti.
Bu TMMOB içi mücadele, oda birimlerinden başlayarak odalara
taşınacak ve sıkıyönetim koşulları nedeniyle iki yıl gecikmeli
olarak 1973 yılında yapılan 18. GK'da Teoman
Öztürk'ün TMMOB başkanı seçilmesiyle artık
TMMOB'de resmen yeni bir dönem başlayacaktı. Devrimci
mücadele TMMOB'yi gerçek bir birliğe
dönüştürüyordu.
Teoman Öztürk ve arkadaşları tarafından 18. GK'ya sunulan
önergede özetle "TMMOB Genel Kurulu, bugün, teknik
eleman örgütlerinin parçalanmak ve dağıtılmak istendiği
bir ortamda toplanmaktadır. Ancak mühendis ve mimar odaları,
bütün yok edilme çabalarına rağmen, eskisinden daha
güçlü bir birliği sağlamışlardır." denilmekte ve
"tüm insan gücü ve hammadde kaynaklarının en etken
biçimde halkımızın hizmetine sunulması, bu kaynakların
kullanılmasında tüm çalışanların söz sahibi olması,
yabancı denetimin tümüyle ortadan kalktığı bir kalkınma
politikası izlenmesi" talep edilmekte ve en önemlisi teknik
elemanlar için demokratik toplu sözleşme ve grev hakkı dile
getirilmekteydi.
Öte yandan 1973 yılında Adalet Partisi milletvekilleri tarafından
TMMOB kanununda değişiklik yapılması hakkında kanun tasarısı
hazırlanıyor ve tasarı aynı parti milletvekilleri tarafından mecliste
kabul ediliyordu. Tasarı, TMMOB'ye politika yasağı getiren,
yabancıların çalışması konusunda TMMOB'nin
tümüyle devre dışı bırakılmasını hedefleyen, kamuda
çalışan MM'lerin (ki o dönemde TMMOB üyelerinin
yaklaşık % 70'ni oluşturuyordu) TMMOB'ye kaydolmalarını
yasaklayan hükümler içeriyordu. Hatırlanacağı gibi
politika yasağı ve kamuda çalışan MM'lerin üye olma
zorunluluklarının kaldırılması 1980 askeri darbesinden sonra TMMOB
kanununa eklenecekti. Ancak 1973 yılında meclisten geçen yasaların
Cumhuriyet Senatosunda onaylanması gerekmekteydi. Yaratılan kamuoyu
sonucunda yasa senatoda değiştirilerek onaylanmış ve TBMM'ye
yeniden gönderilmiş, meclis gündemine de yeniden getirilmeyince bu
yasa geçersiz kalmıştı. Bu yasa değişikliği isteği AP başkanı
Süleyman Demirel'in TMMOB'den bir öç alma
girişimi olarak yorumlanmıştı. 1980 sonrası yeniden demokratlığı
keşfedilen ve TMMOB toplantılarına gelmesine büyük önem
verilen Süleyman Demirel, İMO Onur Kurulu tarafından odadan
ihraç edilmişti ve bu yasa taslağının hazırlanmasında bu
ihracın da etkili olduğu düşünülüyordu.
1973 yılından itibaren TMMOB'nin çalışma anlayışı
tümüyle değişecek ve örgütlenmeye büyük
önem verilmeye başlanacaktı. Bu yıl içinde iş yeri
temsilcilikleri kurulmaya başlanacak ve 1974 yılında ise 1. Teknik Eleman
Kurultayı toplanacaktı.
1974 yılı ise TMMOB tarihinin dönüm noktasını
oluşturuyordu. Yazının başında da belirtildiği gibi, 1950'li
yıllarda DP iktidarıyla birlikte Amerikan tarzı devlet yapılanmasının
meslek alanındaki bir kurumu olarak yukarıdan aşağıya oluşturulan
birlik, 1974 yılında bürokratik devlet kurumu kimliğini
tümüyle terk edecek ve mesleki demokratik kitle
örgütüne dönüşecekti. 1975 yılında yapılan 20.
GK'da Teoman Öztürk, TMMOB'nin yeni anlayışını
"Yüreğimizdeki insan sevgisini ve yurtseverliği, baskı ve
zulüm yöntemlerinin söküp atamayacağının bilinci
içinde, bilimi ve tekniği emperyalizmin ve sömürgenlerin
değil, halkımızın hizmetine sunmak için her çabayı
güçlendirerek sürdürme yolunda inançlı ve
kararlıyız" sözleriyle özetliyordu.
Dönem, emperyalizme teslim olmuş olan AP, MSP, CGP ve MHP'den
oluşan Milliyetçi Cephe Hükümetinin kurulduğu, baskının
ve faşist saldırıların yoğunlaşmakta olduğu bir dönemdir. 20.
Dönem Çalışma Raporu'nun en dikkat çeken
bölümünde; "Emperyalist ve kapitalist sistemin
teknolojisiyle, sermayesiyle yoğun saldırılarına hedef olunan bu
dönemde, ABD ve AET (1) karşısında tam bir çaresizliğe
düşüldüğü, tam teslimiyetçi bir politika
izlendiği" ifade edilecektir. Yaşadığımız günlerde bu
ifadeler daha da ağırlaşmış olan koşullar için de rahatlıkla
kullanılabilir. O dönem TMMOB yöneticileri bu gelişmeler
karşısında net bir antiemperyalist tavır alırlarken, bugünkü
etkin yönetim anlayışı AB'ye nasıl baktığını aynı
açıklıkla ortaya koyamıyor. Örneğin TMMOB Bşk. Mehmet
Soğancı kendisiyle yapılan bir röportajda NATO için
"Dağıtılsın", IMF için "İnsanlığın
kabusu" gibi yanıtlarla bakışını hiçbir muğlaklığa yer
bırakmadan gösterirken, AB dendiğinde "TMMOB'da çok
sayıda sempozyum" gibi ne ifade ettiği belirsiz bir yanıt
veriyor.
1975 yılı, tüm teknik elemanların sendikalaşması için
çalışmaların yoğunlaştırıldığı yıl olacaktı. Bu yıl
içinde toplanan II. Teknik Eleman Kurultayı'nda, tüm
teknik elemanların sendika mücadelesinin TEK-SEN ve TÜTEB'in
devamı olarak 1972 yılında kurulmuş olan TÜTED'in (2)
önderliğinde yürütülmesi kararı alınılacak, TMMOB
işyeri temsilciliklerinin sayısı da bu dönemde 144'de
ulaşacaktı.
Teknik elemanların ortak mücadelesinin örgütlenmesi
doğrultusunda düzenlenen teknik eleman kurultaylarının
3'üncüsü TÜTED
yürütücülüğünde Mayıs 1976'da
yapılacaktı. Kurultayda teknik elemanların sendikal mücadelesinin
örgütlenmesinin yanı sıra, DGM'lerin (3) ve TCK'nın
141. ve 142. maddeleri de dahil olmak üzere tüm anti-demokratik
yasaların kaldırılması şeklinde politik talepler de dile getirilecekti.
Teoman Öztürk'ün tertip komitesinde yer aldığı ve
TMMOB'nin düzenleyici kuruluşlar içinde bulunduğu
DGM'ye Hayır Mitingi ise 27 Eylül 1976'da Ankara'da
yapılıyordu.
Ülkemizde emekten yana toplumsal mücadelenin bir parçası
olmanın, yükselen mücadelenin içinde yer almanın bir
bedeli vardı. Nitekim çok geçmeden 10 Aralık 1976'da
TMMOB binası kurşunlanacaktı. TMMOB'nin bu mücadele tarihinde
ilk şehidi ise İnş. Müh. Zeki Erginbay olacaktı. Zeki Erginbay 12
Mart döneminde tutuklanmış, 70'li yıllarda teknik elemanların
grevli toplu sözleşmeli sendikal hakları için mücadele
etmiş, TÜTED örgütlenmesi içinde yer almış ve İMO
Teknik Güç Dergisi'nin yayınlanmasını üstlenmiş
devrimci bir mühendisti. Erginbay, 23 Ocak 1977'de İMO İst. Şb.
çıkışında kaçırılacak, işkence görmüş ve
kalbinden tek kurşunla vurularak öldürülmüş olarak 11
gün sonra bulunacaktı.
1977 yılına gelindiğinde TMMOB içinde etkinlik sağlayan
gruplarla, diğer gruplar arasındaki çelişki de biraz daha ön
plana çıkmaya başlıyordu. Bu durum yine önce kendini maddi
konularda gösterecekti. Nitekim bu GK'da yaptığı konuşmada
Teoman Öztürk bu konuyu, Odaların toplam bütçesinin 50
milyon lira olduğu, ama Birlik'in alt katında güvenlik amaçlı
yaptırmak istediği duvarı ise 20 bin lira bulamadığı için
yaptıramadığı sözleriyle özetliyor ve "Birlik'in
işçi sınıfı mücadelesine katkıda bulunması istenen bir
şey; ama ne yapıyorsunuz, hangi birleştirici görüşlerle
savunuyorsunuz bu görüşleri, hanginiz çıktınız,
güçlendirmeye çalıştınız Birlik'i."
sözleriyle TMMOB içi siyasal saflaşmanın bir tarafı olarak
sorunları dile getiriyordu.
Yükselen siyasal mücadele TMMOB'de yansımasını
bulmuştu ancak bu mücadelenin gereği olarak birlik anlayışının
güçlendirilmesi yerine, dar grup anlayışlarının ön plana
çıktığı bir sürece giriliyordu. Dar grupçuluk,
karşıtını işlevsizleştirmeyi hedefliyor ancak sonuçta TMMOB
içi demokrasi anlayışı bundan zarar görüyordu. Nitekim,
Şubat 1977'de TÖB-DER, TÜTED, TÜM-DER tarafından
düzenlenen "Ekonomik ve Demokratik Haklar Mitingine", TMMOB
bu kez düzenleyen değil destekleyen kuruluş olarak katılacaktı.
/>
Öte yandan ücretli mühendislerin özlük
haklarının korunmasına yönelik olarak yürütülen
sendikalaşma çalışması da tümüyle TÜTED'e
bırakılmış ve TMMOB mesleki temeldeki çalışmalara ağırlık
vermişti. Enerji Raporu, Uçak Sanayii Raporu, Yakacak Raporu,
İsdemir Raporu, Vardiya Sonu Raporu gibi raporlar bu dönemde
hazırlanmıştı. Bu raporlar içerik olarak son derece yetkin
olmasına karşın, mesleki çerçevede raporlardı.
TMMOB'nin sendikalaşma çalışmasından uzaklaşması ise
örgütlenme zafiyetlerini de beraberinde getirmekteydi.
Bu durum, Metalürji MO 1977 yılı Çalışma Raporu'na;
"(…) önceleri, Birlik Haberleri'nin
çıkmaması ile somutlaşan bu tıkanıklığın mali sorunlardan
kaynaklandığı ileri sürülürken, TMMOB Danışma
Kurulu'nda sorunun aslında örgütlenme biçimindeki
bazı aksaklıkların bir sonucu olduğu ileri
sürülmüştür." satırlarıyla yansımaktaydı.
Raporda bu konudaki değerlendirme şu şekildedir:
Mühendis ve Mimar Odaları, ayrı bir yasa ile belirlenmiş ve
dolayısıyla çalışma biçimleri diğer demokratik kitle
örgütlerinden farklı olan kuruluşlardır. Zorunlu üye olma
koşulu bu farkı yaratırken, yasalara dayalı (bir anlamda kamu kuruluşu)
olması niteliği, onlara dernek statüsündeki diğer demokratik
kitle örgütlerinden farklı bir özellik sağlar. Bu
ayrıcalığa karşın demokratik kitle örgütleri için
geçerli olan "üyelerin somut sorunlarından hareketle,
onların demokratik ve ekonomik talepleri doğrultusunda verilen
mücadeleyi; ülkedeki bağımsızlık ve demokrasi
mücadelesiyle bütünleştirmek" şeklinde özetlenen
genel ilke, Odalar için de geçerlidir. Ancak odaların her
birinin ayrı bir uzmanlık dalını temsil etmesi, diğer demokratik
örgütlerden farklı olarak önemli bir işlev daha
yüklemektedir: Odalar kendi uzmanlık alanlarına giren konularda
ayrıntılı araştırmalar yapıp en tutarlı bilgileri üretebilen, bu
konularda halkın çıkarlarını savunan örgütler olmak
durumundadırlar. Bu işlev aynı zamanda Odaların dışa dönük
çalışmalarının çok yoğun olması gerektiğini de
vurgulamaktadır. Bu işlevler yerine getirilirken Odalar, kendi kitlelerinin
demokratik ve ekonomik sorunlarını ve kendi uzmanlık alanlarına giren
konularda yaptıkları çalışmaları birbirinden bağımsız iki
ayrı çalışma alanı olarak değil, verilen bir mücadelenin
birbirini bütünleyen ve aynı hedefe yönelik iki boyutu olarak
düşünmek zorundadırlar. Çünkü ülkedeki
sanayinin çarpık ve dışa bağımlı yapısı ile; bu yapı
içinde teknik elemanların istihdam biçimi, bilgi ve
becerilerini üretim süreci içinde halk yararına
kullanamamaları, giderek bunların doğrudan demokratik ve ekonomik sorunlar
altında ezilmeleri birbirinden soyutlanamaz olgulardır.
Bu konuda gözden kaçırılmaması gereken nokta şudur: TMMOB ve
Odaları üyelerinin bu tür sorunları ile ilgilenmek zorundadır.
Ancak, bu sorunların çözümünde önemli bir
mücadele aracı sendikalardır ve sendikal hakların kazanılması
yönünde mücadele kaçınılmazdır. TÜTED (Tüm
Teknik Elemanlar Derneği) bu anlamda bir mücadelenin odağını
oluşturmaktadır ve TÜTED'in güçlendirilmesi için
çaba göstermek gereklidir. Bu örgütün
güçlendirilmesi için çaba göstermeyip,
TÜTED'in karşılayabileceği görevleri TMMOB'ye yüklemek ya
da tersine üyelerin demokratik ve ekonomik sorunları ile sadece
TÜTED'in ilgilendiğini varsayıp, Odaları sadece özel uzmanlık
kuruluşları olarak görmek eksik ve yanlış olur.
Bu görüşler ışığında Oda yönetimlerine düşen
görev, yapılması zorunlu kapsamlı çalışmaları
programlayarak, en geniş üye tabanlarını bu çalışmalar
çerçevesinde örgütlemeleridir. Böylece
yıllardır söylenen, yinelenen, politik içeriği ağır basan,
ancak teknik yönü üzerinde yeterince durulmamış konulardaki
çalışmalar aşılacak ve niteliksel bir sıçrama
gerçekleştirilebilecektir.
1978'e gelindiğinde DİSK'in çağrısı ile bir araya
gelen, DİSK, TÖB-DER, TÜM-DER, TÜTED, TÜS-DER ve TMMOB
sendikal haklar konulu bir çalışmayı başlatacaklardı.
Aynı yıllarda TMMOB'nin anti-emperyalist, anti-faşist ve
anti-şovenist bir çizgide yürüttüğü
mücadele kaçınılmaz olarak TMMOB yöneticilerini sistemin
hedefi durumuna getirmekteydi. ZMO Adana Bölge Şb. Başkanı Akın
Özdemir de 18 Aralık 1978'de faşist kurşunların hedefi olacak
ve yaşamını yitirecekti. Bu dönemde Akın Özdemir'in yanı
sıra; Kenan Öztürk, İbrahim Özsoy, Fevzi Azırcı, Erhan
Bitlisli, Ferit Uzun ve Prof. Dr. Bedri Karafakioğlu faşist saldırılarda
yaşamlarını yitiren TMMOB üyeleri olacaktı.
Çalışma yaşamında TMMOB üyelerinin aldıkları
inisiyatifler de gelişmekteydi. Ankara Gemaş'da DİSK Sosyal-İş
içinde örgütlenen TMMOB üyelerinin işçilerle
birlikte greve gitmeleri ve ardından Zonguldak'ta Ereğli
Kömür İşletmelerinde çalışan 300 TMMOB üyesinin
üç günlük direniş sonucu haklarını almış olmaları
önemli gelişmelerdendi.
Tabandaki bu mücadele anlayışı, ister istemez TMMOB politikalarında
da etkili olacaktı. 1979 yılında da yine DİSK'in çağrısı
ile TÖB-DER, TÜM-DER, TÜTED, TÜS-DER, TMMOB, Halkevleri,
TTB, ÇHD ve KÖY-KOOP bir araya gelerek üyelerini ekonomik
demokratik haklarının korunmasına yönelik ortak çalışma
yapma kararı alacaklar ancak siyasal görüş ayrılıkları ve
grupçu tavırlar bu çalışmanın bir sonuca ulaşmasını
engelleyecek, ardından yapılmak istenen Çalışanlar Kurultayı da
toplanamayacaktı.
Tüm bunlara karşın yine de 1978 yılı MM'ların Türkiye
tarihindeki en büyük eylemine sahne oluyordu. TMMOB programı
gereği 29 Haziran 1979'da işyerlerinde iki ile dört saate varan
tartışma toplantıları düzenleme kararı alıyor ve tabanda
örgütlü olan MM'lar bu etkinliği başarılı bir
şekilde yürütüyordu. Bu başarı TMMOB ve Türkiye teknik
eleman hareketi tarihinin en büyük eylemeni hazırlayacaktı. 29
Haziran'da yürütülen çalışmalar teknik eleman
örgütlülüğünü geliştirecek ve TMMOB'yi
adım, adım 19 Eylül'e götürecekti. 29 Haziran
etkinliği TMMOB yönetimi tarafından 30 işyerinde planlanmış ancak
tabanda örgütlü mühendisler bu çalışmayı 134
işyerine taşımışlardı. Bunun üzerine Eylül ayında bir iş
bırakma eylemi planlanacaktı. 19 Eylül 1979 sabahı, Başbakan
Yardımcısı Hikmet Çetin'in yasadışı ilan ettiği,
TMMOB'nin büyük iş bırakma eylemi başlıyordu. TMMOB
üyelerinin ve teknik elemanların başlattığı iş bırakma eylemi 55
ilde 740 işyerinde başarıyla uygulanıyordu. TMMOB tabanının
geliştirdiği, CHP ağırlıklı hükümetin yasadışı ilan
ettiği bu büyük iş bırakma eylemi, 12 Eylül darbesinin
ardından tutuklanan TMMOB yöneticilerinin de, DİSK
yöneticileriyle birlikte sıkıyönetim mahkemelerinde, Anayasayı
tadil, tebdil ve ilga etmeye teşebbüs suçlamasıyla idamla
yargılanmalarına neden olacaktı.
1979 yılında gündeme getirilen nükleer enerji santralı
kurulmasına yönelik çalışmalar karşısında, TMMOB bu yıl
içinde Nükleer Enerji Santralleri kitabını yayınlayarak bir
kampanya başlatacaktı. TMMOB'nin bu gibi konularda hazırladığı
birçok rapor ve yaptığı birçok kampanya vardır aslında.
Ancak 80 öncesi nükleer santral karşısındaki tutumu ile 80
sonrası bu konuda takındığı tutum arasındaki fark, TMMOB'nin
bugünkü noktasına nasıl getirildiğini kavramak
açısından önemlidir. 80 sonrası, 90'lı yılların
başında MMO tarafından tekeller desteğinde bir Nükleer Enerji
Kurultayı düzenleyebilmiş ikincisinin ise devrimci demokrat birim
yöneticilerinin muhalefetiyle engellenmiş olması irdelenmeye değerdir
ve yazının 90'lı yılların ele alındığı
bölümünde bu irdeleme yapılacaktır.
1978–1979 yıllarında TMMOB üyeleri faşist saldırıların
hedefi olmaya devam edecek ve bu dönemde TMMOB üyeleri; Özkan
Şent, Hüseyin Tuluk, Güven Yılmaz, Bekir Kulaksız ve Şevket
Çelikkanat bu saldırılar sonucu yaşamlarını yitireceklerdir.
/>
Artık 1980 yılına gelinmiştir ve 25. Birlik GK sonucunda artık TMMOB
başkanı Yavuz Önen'dir.
1980 yılının sonunda ise, bugün bakıldığında 54 yıllık TMMOB
tarihinin içinde yalnızca yedi yıllık bir dönemi kapsamasına
karşın, bazı yanlışlıkları içerse de TMMOB'yi
gerçek anlamda bir mücadele örgütü yapan
dönem de kapanacak ve TMMOB bir daha asla böyle bir çizgiye
gelemeyecekti.
12 Eylül 1980 sonrası TMMOB İstanbul birimlerinin tamamı, MMO
İzmir Şb. dışındaki tüm İzmir birimleri kapatılıyor, TMMOB ve
birim yöneticilerinin bir kısmı tutuklanıyor ve bir kısmı da
yurtdışına kaçıyordu. MMO Genel Merkezi ile Ankara Şb. ve Maden
MO Genel Merkezi de kısa süreli kapalı kalıyordu. Bir süre sonra
sıkıyönetim komutanlıkları TMMOB ve birimlerinin belirli
kısıtlamalar altında yeniden çalışmalarına izin verecekti. Fakat
artık ülkemizde başka bir iklim hüküm sürmekteydi.
/>
TMMOB, odalar ve birimler çok ağır maddi sorunlar yaşıyor,
elektrik, su ve hatta personel maaşları ödenemiyordu. Bu
süreçte yeniden TMMOB içi borçlar konusu
gündeme gelecek, TMMOB'ye borçlarını ödeyemeyen MMO
ve İMO'nun daireleri TMMOB tarafından haczedilecekti.
1980 askeri darbesi sonrasında yöneticileri idamla yargılanmış
olmasına karşın TMMOB geçici olarak kapatılacak ve bir süre
sonra ise cunta tarafından faaliyet göstermesine izin verilecekti.
Yalnız bu izin verme belli koşullar çerçevesinde
olacaktı.
Sistem TMMOB'ye idari olarak yeni bir yön verirken, öte
yandan TMMOB bünyesindeki odaların maddi gelir kaynaklarını
kısıtlayarak bir tür terbiye programı da başlatılmaktaydı. 80
öncesinde odaların en önemli gelir kalemleri olan proje vize
gelirleri ile kalite belgeleme gelirleri ortadan kaldırıyordu. İmar ve
İskan Bakanlığı TMMOB içinde dört oda tarafından
yürütülen ortak mesleki denetim uygulamasına son veriyor,
Bayındırlık Bakanlığı ise, TMMOB'nin lağvedilerek yalnızca
serbest çalışan mühendisleri bünyesinde barındıracak
yeni bir örgütlenme yaratılması doğrultusunda cuntaya telkinde
bulunuyordu. (Benzer bir projenin yetkili mühendislik yasa tasarısıyla
bugün doğrudan TMMOB yöneticileri tarafından AKP
hükümetine önerilecek olmasını ise o dönemde kimse
aklının ucundan bile geçirmiyordu elbette.)
Kalite belgesi konusunda Bayındırlık Birim Fiyat tariflerine konan ve
yalnızca TSE tarafından verilecek kalite belgelerinin kamu ihalelerinde
geçerli olacağı hükmü ve özellikle ANAP'lı
belediyelerin, ruhsat işlemlerinde oda vizesi aramaması hatta oda vizeli
projelere ek zorluklar çıkartması, bir yandan odaların gelir
kalemlerini ortadan kaldırırken, diğer yandan odaları mesleki olarak
işlevsiz bir konuma itecekti.
Kamuda çalışan MM'lerin üyeliklerinin zorunlu olmaktan
çıkartılması ise hem mali hem de örgütlenme
açısından bir kan kaybı süreci başlatıyordu.
Bu süreçte TMMOB birim yöneticileri profili,
öğrencilik yılları 70'li yıllarda geçmiş ve bu
süreçte yükselen siyasal mücadelenin etkilediği ve
devrimci sempatizanı kişilerden oluşmaktaydı. Bu MM'lerin
çalışma alanları ise genel olarak serbest küçük
büroculuk olmaktaydı.
Bu TMMOB ve birim yöneticilerinin devrimci veya devrimci sempatizanı
geçmişleri olmasına karşın, TMMOB'yi yönetme
anlayışları, yaşadıkları maddi yaşam koşulları tarafından
belirlenmeye başlamıştı bile.
Odaların il ve ilçe temsilciliklerini ise hemen hemen
tümüyle bulundukları çevrede bağlı oldukları odanın
adıyla piyasada ön plana çıkma kaygısı taşıyan apolitik
MM'ler oluşturmaktaydı.
TMMOB için samimi kaygılar taşıyan birim yöneticilerinin
hem siyasi, hem idari ve hem de maddi baskı altında TMMOB'yi ayakta
tutma kaygıları sonucu yeni ilişkiler yaratma ve yeni gelir kaynaklarına
ulaşma çabaları ile, meslekçi ve bireysel beklentiler
taşıyan birim yöneticilerinin çalışma anlayışlarının
oluşturduğu yeni ilişki biçimlerinin kaçınılmaz olarak
TMMOB'yi aynı noktaya yöneltmesi TMMOB'nin
bugününü açıklayan gelişmelerden yalnızca birini
oluşturmaktaydı.
Çünkü 80-90 arasında meslek çevreleri arasında
TMMOB'yi yeniden meşru bir örgüt olarak algılatma
çabaları, ister istemez bir geriye gidiş sürecini de
başlatmış oluyordu. Bu dönemde odaların, yazışmalarda
kullandıkları her türlü evrakın altına, "TMMOB
Anayasa'nın 135. maddesi uyarınca kamu kurumu niteliğinde bir meslek
kuruluşudur" notu yazmayı bir gereklilik olarak görmesi bunun
somut göstergesiydi. Oysa TMMOB 70'li yıllarda meşrutiyetini
yasalardan değil, bir parçası olduğu toplumsal mücadelenin
meşruiyetinden alıyordu. Bu kaygılar zaman zaman ifrat boyutuna ulaşıyor
ve TMMOB'nin bir demokratik kitle örgütü olmaklığı
bir kenara bırakılarak, meslek örgütü olma boyutu ile
meşruiyet aranıyordu.
Meşruiyet sorunu aslında yalnızca TMMOB'nin sorunu da değildi.
12 Eylül ağır baskı koşulları, ideolojik olarak kendini zayıf
hisseden grup veya kişilerin tümünde bir meşruiyet sorununu
gündeme getirmişti. Bu durum, sistemle hesaplaşmayı bir yana
bırakıp kendi geçmişleriyle hesaplaşmaya hatta geçmişin
ret edilmesi boyutlarına ulaşmaktaydı.
Bu çerçevede, 73-80 arası TMMOB'nin aşırı
siyasallaştığına vurgu yapılarak, sanki mesleki alandan kopmuş gibi,
yeniden mesleki zemine dönme gereklilikleri dile getirilmekteydi. Bu
konuda en ilginç saptamalardan birini 1981-1982 yıllarında 26. ve
27. Dönemde TMMOB başkanı olacak olan Bülent Tanık yapmıştır.
Bülent Tanık tarafından TMMOB 50. Yıl Andacı'na yazılan
yazıda hem 80'li yılların başındaki örgülülük
karşıtı atmosfer anlatılmış ve TMMOB üyesi olmanın dahi
suçluluk hissini aktarılmıştır. Öte yandan yazıda TMMOB
dışı siyaset odaklarının TMMOB içindeki etkinliğinin
statükocu yaklaşımlarının örgütsel dinamiklere verdiği
zararın altı çizilmiş ve 80 sonrası dönemde ise
örgüt kadrolarının tasfiye edilmesi sonucu küçük
bürocu, mülkiyetçi kadroların TMMOB'de yönetici
olmaları sonucu başlayan yeni dönemdeki olumsuz eğilimler
anlatılmıştır. Bülent Tanık bu zararlı eğilimleri örgüt
disiplininin tanınmaması, desantiralizasyonun (il odalarının
kurulmasının) savunulması, meslekçilik ve meslek şovenizmi olarak
tanımlamıştır.
1981 yılında TMMOB'nin kapatılması ve tüm mal
varlığının hazineye devri yasasının dönem hükümetince
geri çekilmesinin ardından, 1982 yılındaki yani 27. Dönemdeki
en önemli gelişme 1982 Anayasası'nın halkoyuna sunulmasıydı.
Bu dönemde TMMOB Birlik Dergisi Anayasa Özel sayısı olarak 50 bin
adet basılacak ve dağıtılacaktı. Aslında yöneticileri "19
Eylül 1979 Direnişi" davasından hapse atılmış ve idamla
yargılanan bir örgütün cunta hükümeti tarafından
refleks olarak kapatılması, bir yasa tasarısıyla gündeme getirilmiş
ancak sistemin sonuç itibarıyla böyle bir örgüte
gereksinimi olacağı cunta tarafından göz önüne alınarak,
TMMOB'nin kapatılmak yerine "terbiye" edilmesi
yeğlenmişti.
1982 Anayasası'nın kabul edilmesinin ardından yeni anayasanın
135. maddesinde "Kamu kurumu niteliğindeki meslek
örgütleri" tanımlanacaktı. 2767 sayılı "Kamu Kurumu
Niteliğindeki Meslek Kuruluşları Hakkında Yetki Kanunu" ile bu
konuda Bakanlar Kurulu'na kanun hükmünde kararname
çıkartılması yetkisi verilecek ve 1983 yılındaki 85 sayılı KHK
ile TMMOB GK'na katılacak delegelere dolayısıyla TMMOB
yöneticilerine 10 yıl kıdem koşulu getirilecek ve daha önce her
yıl yapılan Birlik ve oda genel kurullarının iki yılda bir yapılması
hükme bağlanacaktır.
Bu yeni düzenlemelerin büyük bir bölümü 66 ve
85 sayılı KHK'ler ile yapılacaktı. 19.4.1983 tarihli 66 sayılı
KHK ile kamuda çalışan MM'lerin TMMOB'ye kayıt olması
zorunlu olmaktan çıkarılırken, 6.9.1983 tarihinde
çıkartılan 85 sayılı KHK ile de TMMOB Genel Kurulu için oda
genel kurullarında seçilecek delegelerin en az 10 yıl kıdemli
olması şartı getiriliyordu.
Bu iki koşul TMMOB'nin bu gün emek saflarından kopuş
sürecinin de aslında başlangıcını oluşturmaktaydı. Bu
kısıtlamaların sonucu hemen 1984 yılında alınacaktı. On yıl
kısıtlaması sonucu, 80 sonrası genç bir TMMOB başkanı olan
Bülent Tanık TMMOB başkanlığından ayrılmak zorunda kalacak ve
yerine 28. Dönemde Teoman Alptürk seçilecekti.
28. Dönemde kamuda ve özel kesimde çalışan
üyelerin sorunlarına yönelik iki daimi komite kurulacak, bu
komitelerden kamu kesimi için çalışan komitenin
gündemine sözleşmeli personel konusunu alırken, özel kesim
komitesi gündemine yalnızca özel (yani serbest) çalışan
üyelerin proje asgari ücretlerini alacak ve özel sektörde
ücretli çalışan mühendisler TMMOB gündeminden
düşecekti.
Bu dönemde TMMOB YK tarafından il koordinasyon kurullarının
işletilmesine yönelik bir yönetmelik hazırlanacak fakat, il
koordinasyon kurulları, birimlerde oluşan desantiralizasyon eğilimine
bağlı olarak yerel TMMOB'ler olarak işletilmeye
çalışılacaktı.
Dönem içinde TMMOB, bir haber bülteninin yayınının
yanı sıra TEKNOKRAT isimli bir dergiyi de yayınlamaya başlayacaktı.
Teknokrat o zamanki 3. hamur kağıda basılan dergilerden farklı olarak 1.
hamur kağıda basılan, kuşe kapaklı ve özenle hazırlanmış bir
dergiydi. Ancak içerik olarak daha çok, TÜBİTAK dergisi
olan Bilim ve Teknik dergisine benzemekte, TMMOB'nin ülke
gündemine ilişkin yaklaşımlarını ele almak yerine daha çok
elit kesime hitap edecek bir içerikte olacaktı. Örneğin o
dönemde ABD ile Türkiye arasında ortak bir proje ve
Türkiye'de yapılacak bir üretim gibi gösterilmesine
karşın, ABD'de yapılıp demonte edildikten sonra Ankara'da
kurulan TUSAŞ fabrikasında yeniden monte edilen ve elektronik savaş
donanımından yoksun olarak THK'ne teslim edilen Fantom projesi,
Teknokrat'ta "Savaşan Şahin" başlığı ile verilecek
ancak bu yazıda ne teknik ne de politik bir eleştiri yapılmayacaktı. Oysa
bu proje, savunma sanayi adı altında, savaş sanayinin ülkemizdeki ilk
emperyalist projelerinden biriydi ve Teknokrat dergisi bu boyutu
görmezden gelmeyi tercih edecekti. Teknokrat'ta, TMMOB'nin
geçmiş üslubundan farklı apolitik bir içerik tarzı
benimsenecekti. Teknokrat aslında, TMMOB'nin politik kimliğinin
artık geçmişte kaldığının ve yeni kimliğinin salt mesleki
kimlik olarak şekilleneceğinin de habercisiydi. Ancak bu kimlik değişimi
birkaç adımda gerçekleşmeyecek, bu değişim süreci
karşıtını içinde barındırarak, TMMOB'yi yeniden politize
etme çabaları karşısında karşıtların birliği ve
mücadelesi şeklinde 1998'lere kadar sürecekti.
1986–1987 yıllarını kapsayan 29. Dönemde artık TMMOB
içi mesleki ve bölge çekişmesi had safhadadır. TMMOB
yönetimleri İKK'ları kendi erkinin uzantısı gibi algılamakta,
Odalar ise şube–oda ilişkisini esas almakta, bu arada her yapı bu
durumu algıladığı şekilde kullanma eğilimini taşımaktadır. Nitekim
TMMOB içinde daha etkin konuma gelen İstanbul birimlerinden TMMOB
çalışma anlayışına değişik eleştiriler yükselmekte, buna
karşılık İstanbul'da üye sayısı büyük şubelerin
etkin konumları ise TMMOB ve bazı odaların Ankara'da bulunan merkez
ve şubeleri tarafından "İstanbul Dükalığı" olarak
adlandırılmaktadır.
Bu dönemde özellikle İMO ve MO İstanbul Şubeleri
öncülüğünde Ölçü Gazetesi'nin
yayınlanması TMMOB'ye önerilecek fakat TMMOB yönetimi bu
öneriyi, "bu konunun çalışma programında yer almaması
nedeniyle mali kaynak ayrılamayacağı" için yani mali
gerekçelerle ret edecekti. Oysa bu gelişmenin iki tarafında da
farklı bir boyut bulunmaktaydı. TMMOB İstanbul birimlerinde yerel
inisiyatifin daha etki duruma getirilmesi çabası varken, TMMOB
yönetimi ise, kendilerine karşı bir muhalefetin gelişmesine engel
olma niyeti bulunmaktaydı. Yani bu konu bir anlamda "merkez" ile
"dükalık" çatışmasıydı. TMMOB tarafından ret
edilmesine karşın, künyesinde "İMO, MO ve ZMO İstanbul
Şubelerinin ortak yayın organıdır" yazısı olduğu halde İMO
İst. Şb. Başkanı Ertuğrul Tığlay'ın sahipliği ve MO İst. Şb.
Başkanı Yücel Gürselin yayın yönetmenliğinde
ÖLÇÜ Gazetesi'nin 1. sayısı 1.1.1987 tarihinde
dağıtıma girecekti. Yani Ölçü, resmen ret edilmiş
olmasına karşın, "gayri-resmi" bir yerel yayın organı olarak
yayınlanmaya başlanmıştı. Ölçü Gazetesi'nin
çıkışı bir siyasal ittifağı yansıtmakla birlikte ve TMMOB
bünyesindeki gelişmelerin bir erken doğumuydu aslında. Ortak
yayınlanan 8-9. sayıdan itibaren KMO İst. Şb., 11. sayıdan itibaren HKMO
ve GMO İst. Şubeleri de Ölçü içinde yer almaya
başlayacaktı. Ölçü dönem sonunda altı şubenin ortak
yayın organı durumuna gelmişti.
80 öncesinde olduğu gibi, 80 sonrasında da dünyadaki ve
Türkiye'deki siyasi gelişmeler TMMOB içi politikaları
doğrudan etkileyecekti.
Dünyada 80'li yılların sonuna doğru gelindiğinde SSCB,
prestoreyka adı altında ABD ile soğuk savaşı sona erdirme girişimlerini
başlatıyor ve buna bağlı olarak denetimi altındaki diğer ülke
partilerine de toplumsal uzlaşma politikalarını öneriyordu. Her ne
kadar, bu politikanın karşılığı, ABD'de "Sovyet
İmparatorluğunu çökertiyoruz" söylemi ile anılıyor
olsa da, ülkelerdeki sonuçları değişmiyordu. Ülkemizde de
kapatılan TİP ve illegal faaliyet yürüten TKP birleşerek TBKP
adı altında bir yasallaşma uğraşı içine giriyordu.
Yasallaşmanın karşılığı toplumsal uzlaşmaydı ve toplumsal uzlaşma
adı altında tekellerin güveni kazanılmaya
çalışılıyordu.
Bu nedenle, TMMOB'deki 80 sonrası dağınıklık ve bireysel
davranış tarzı geliştirilmesi süreci, 80'li yılların sonunda
TBKP oluşumu ile yeni bir boyut kazanacak, TBKP'nin yasallaşma talebi
doğrultusunda oluşturduğu politikalar, TMMOB içinde de farklı
politikaların oluşum sürecini başlatacaktı. Toplumsal uzlaşma
adıyla TCK'den 141 ve 142. maddelerin kaldırılmasına yönelik
politikalar TMMOB içindeki bu yapının etkisini daha
örgütlü konuma getirecek ve karşındaki bireysel duruşların
etkisiz kalmasının yardımıyla da, TBKP oluşumunun bir süre TMMOB
politikalarında etkili olması sonucunu doğuracaktı.
88-89 yıllarını kapsayan 30. çalışma dönemine bu
atmosferde giriliyordu. Bu dönemdeki en önemli gelişme, yukarıda
kısaca anlatılan gelişmelere bağlı olarak TMMOB içinde etkin
konuma gelmeye çalışan siyasal yapıların bu etkinliklerini
tüzüklere yansıtma isteğiydi. 30. GK'da 1989 yılında bir
olağanüstü tüzük kurultayı kararı bu doğrultuda
alınacak ve bu kurultayda istenilen değişikliklerin yapılması
hedeflenecekti. Yapılmak istenen değişikliklerden bir tanesi de, TMMOB YK
içinde yetkisi arttırılmış 7 kişilik bir yürütme kurulu
oluşturulmasıydı. 89 yılında yapılan bu tüzük kurultayından
bu karar geçmeyecekti. Ancak bu tüzük kurultayının daha da
önemli bir yönü vardı. Teoman Öztürk artık
hapisten çıkmıştı fakat TMMOB yönetimi Teoman
Öztürk'ü bu genel kurula davet etmemişti.
Öztürk, davet edilmediği halde genel kurula katılacak ve delege
olmadığı halde divandan söz isteyerek bir konuşma yapacaktı. (O
dönemde, bugünden farklı olarak, delege olmasalar da, TMMOB
üyelerine genel kurullarda söz verilecek kadar örgüt
içi demokrasi işliyordu). Teoman Öztürk, konuşmasında
TMMOB içindeki meslekçi, mülkiyetçi yaklaşımları
şiddetle eleştirecek ve örgütte başlayan mal mülk alma
eğilimlerini, "bir gün bunların hepsine el koyabilirler ama
örgütlülüğü yok edemezler, bu nedenle
paralarınızı mülk alacağız diye harcamayın, tüm maddi
olanaklarınızı örgütlenmeye harcayın" diyerek tarihsel
bir uyarıda bulunacaktı. Fakat Teoman Öztürk'ün bu son
uyarısı da örgütte "kulak arkası" edilecekti.
Maddi kaynaklarının sistem tarafından kurutulmuş olması, yeni gelir
kaynakları arayışını ön plana çıkartmaktaydı. TMMOB
birimlerinin yeni dönem "iş bitirici" yönetici profili
bu konuda çözüm bulmakta gecikmeyecekti. Reklam ve sergi
gelirleri… Bu yöneliş, TMMOB'nin bugününü
açıklayan ikinci tehlikeli yöneliş olacaktı. Reklam
pastasının önemli boyutunu tekellerden sağlanacak gelir
oluşturmaktaydı ve reklam alma kaygısı artık TMMOB içinde bir
üslup değişimini de başlatacaktı.
80'li yıllarda bu tehlikeli gidişi görüp TMMOB ve Oda
danışma kurullarında örgütü uyarma gereği hisseden bir
avuç namuslu yöneticinin, bu yolun sonunda TMMOB
bağımsızlığını yitirebilir uyarılarını ise artık örgütte
duyan kimse neredeyse kalmamıştı.
Bunun en somut örneğini ise, 1989 yılında düzenlenen TMMOB
Sanayi Kongresi'nin hazırlık süreciydi. Bu hazırlık
süreci tümüyle bir toplumsal uzlaşma mantığı üzerine
kurulacak ve Sanayi Kongresi kürsüleri tekel sözcülerine
terk edilecekti. Ankara'da yapılan bir hazırlık toplantısında,
TOBB sekreterinin sert uyarısı üzerine tüm panellerdeki TMMOB
adına paneli yönetecek birim yöneticileri veya TMMOB uzman
üyeleri geri çekilecek ve yine bu TOBB sekreteri bayanın
"TMMOB organizasyon yapsın yeter, gerisini sanayiciler
tartışır" önerisi ile Ankara Otelinde beş yıldızlı
görkemli bir Sanayi Kongresi organizasyonu yapılacaktı. Yine bu
süreçte, 12 Mart sonrasına benzer şekilde, Süleyman
Demirel'in demokratlığı yeniden keşfedilecek ve TMMOB tarafından
düzenlenen etkinliklere "yasaklı" Demirel'in
katılmasının sağlanmasına özel bir önem verilecekti.
Bu süreç TMMOB birimlerinde 1973 öncesine benzer şekilde
yeniden mülkiyetçi eğilimlerin ağır bastığı bir
süreçti. Odaların TMMOB'ye aktarımlarını
yapmadıkları, ama buna karşın artık odaların 5 yıldızlı otellerde
sempozyum düzenlemeye başladıkları bir dönemdi.
Mülkiyetçilik Şubeler düzeyine kadar inmişti ve
60'lı yıllardakine benzer ve fakat bu sefer il odalarının
kurulmasını ön gören "yerinden yönetim
projeleri" geliştirilmekteydi. Bu konuda İzmir birimleri
öncülük yaparken, faks makinası olmadığı ve alt katındaki
oda da faksını kullandırtmadığı için odalarla yazılı
haberleşme yapamayan, bir TMMOB yapısı vardı. Bu durumu içine
sindiremeyen bir İstanbul biriminin hediye ettiği faks makinası ile 1989
yılında TMMOB diğer odalarla yazılı haberleşme olanağı bulacaktı.
/>
Bu dönemdeki bir başka gelişme ise yerel yönetim
seçimlerini kazanan CHP'li belediyeler ile TMMOB birimleri (MO,
İMO, MMO ve EMO) arasında mesleki denetime yönelik protokollerin
imzalanmasıydı.
1989 yılında yapılan yerel yönetim seçimlerinde TMMOB
açısından çok önemli bir başka gelişme yaşanacaktı.
TMMOB içinde belirli ölçüde etkinlik sağlamış olan
siyasal gruplar ittifakı, CHP ile yapılan seçim pazarlığı
kapsamında örgütsel destek karşılığında, daha önce İMO
İst. Şb. Başkanı olan ve 30. dönemde de TMMOB II. Başkanı
seçilen Ertuğrul Tığlay CHP'den İstanbul
Küçükçekmece Belediye Başkanlığı'na aday
gösterilecek ve seçimi kazanarak belediye başkanı olacaktı.
Adı daha sonradan belediyedeki birçok yolsuzluğa karışan Ertuğrul
Tığlay, sonraki süreçte İçişleri
Bakanlığı'nca görevden alındığında ise TMMOB'den
kimse bu duruma ses çıkartamayacaktı.
Bu arada TMMOB içindeki eğilimler değişiyor, yeni odalar
kuruldukça ve mevcut odalara bağlı yeni şubeler
açıldıkça örgüt yapısı yatayda büyüyor
ama yatayda büyüyen örgütü dikey olarak ayakta
tutacak siyasallaşma sağlanamadığı için örgüt giderek
apolitikleşiyordu. Artık örgütte sendikalara benzer şekilde,
işi odacılık olan profesyonel "odacılar" politika belirliyor,
arkadaşlık ilişkileri, iş kaygıları ve sosyal tatmin, delegeliğe
dayalı seçim sisteminde örgütsel işleyişe egemen olmaya
başlıyordu.
1990 yılında 31. GK'da yapılan tartışmalardan biri, o zamanki
TMMOB yapısını kavramada kayda değerdir. Genel Kurul'da Şubelerle
Odalar ve odalarla TMMOB arasındaki görüş farklılıkları mali
konulara yansımakta, gelirleri kısıtlı olan şubeler ve odalar eğer
farklı görüştülerse, bunların üzerine mali konular
üzerinden gidilmekteydi. Bu çerçevede TMMOB GK'na
merkez borcu olan şubelerin odalara vadeli çekler vermesi ve
odaların bu çekleri cirolayarak TMMOB'ye olan
borçlarını kapatması ve böylece de TMMOB piyasa
borçlarının ödenmesi, bir önerge olarak GK gündemine
gelecekti. Sağduyulu delegelerin, cirolanmış çeklerin piyasada
işlem görmesinin TMMOB'nin saygınlığını zedeleyeceği
uyarısı üzerine bu önerge reddedilecekti.
Bu dönemde, TMMOB çalışmalarına yön vermek amacıyla 11
ilde 600 üyenin katıldığı bölge toplantıları
düzenlenirken, kamu çalışanlarının sendikalaşması konusu
TMMOB ortamında tartışılacak, öte yandan SSCB'deki MM
örgütleri ile organik ilişkiler geliştirilecektir.
1991 yılı sonuna doğru ise SSCB dağılmış ve ona bağlı politik
yapılanmalar da dünyada kendini tasfiye etmeye başlamıştı. Bu
gelişmeler TBKP'nin de sonu anlamına geliyordu. Bunun yansımaları
TMMOB'de de hissedilecekti.
1992 yılında MMO'da o güne kadar yönetimde bulunan İsmet
Rıza Çebi dönemi sona erecek ve Murat Önder
başkanlığında yeni bir dönem başlayacaktı. Bu değişim TMMOB
içindeki dengeleri de değiştirecekti. TMMOB yapısı içinde
siyasallaşmanın geriye gittiği dönemlerde apolitik meslekçi
yaklaşımlar ağırlık kazanmakta ve yapılan çalışmalarda
siyaseten bir duruş sergilenememekteydi. Bunun en iyi (aslında en
kötü) örneğini bu dönemde değişen MMO yönetimi
verecekti. MMO Genel Merkezi, 1989 yılındaki toplumsal uzlaşma adı
altında tekellerle uzlaşma kültürünün bir uzantısı
olarak, Enerji ve Tabi kaynaklar Bakanlığı, TÜBİTAK, TEK'in
yanı sıra, Türkiye'de nükleer enerji santralı ihalesini
kovalayan STFA, EBASCO, BAYINDIR İNŞAAT desteği ile 12-15 Ekim 1993
tarihlerin ULUSLAR ARASI NÜKLEER TEKNOLOJİ KURULTAYI düzenlemekte
bir sakınca görmeyecekti. MMO'nun 168 sayılı yayını olan
kurultay bildirileri kitabı incelendiğinde ise, bildirilerin hemen
hepsinin, Türkiye nükleer lobisine ve uluslararası nükleer
enerji tekellerine ait olduğu anlaşılacak ve kurultay demokrat kamuoyunun
ve çevre örgütlerinin tepkisini çekecekti.
Okuyucu anımsayacaktır. Bu konuda 80 önceki duruşla 80 sonrası
duruş arasındaki farklar artık iyice su yüzüne çıkmaya
başlamıştı. Bu dönemde MMO içindeki bir başka gelişme de
MMO adına İzmir Şb. tarafından düzenlenen Tesisat Kongresi idi.
Büyük bir bütçe ile düzenlenen sergi destekli
kongrede, Koç Holding, Sabancı Holding, Toprak Holding, Eczacıbaşı
Holding gibi holding sahiplerine ve yöneticilerine MMO Onur Plaketleri
verilecekti. Bu duruma devrimci demokrat mühendisler şiddetle karşı
çıkacak ancak, bugün TMMOB ve MMO'da bulunan ve o zaman da
yönetici olanlar tarafından bu uygulamanın savunulmasında bir
sakınca görülmeyecekti.
33. Dönem GK 13 Mayıs 1994'de açıldığında,
TMMOB'nin ülkemizdeki gelişmeler karşısındaki tepkisizliğine
bir son vermek ve TMMOB'yi yeniden alanlarda aktif siyasal tavır
almaya teşvik etmek isteyen ve GK'ya MMO delegesi olarak
İstanbul'dan katılan bir grup devrimci TMMOB delegesi, Genel
Kurul'un bir karar alarak Başbakanlığa kadar bir
yürüyüş yapmasını ve MM taleplerinin başbakana eylemli
olarak iletilmesini içeren bir önergeyi divana verecekti. Bu
önerge GK salonunda tam anlamıyla bir şok etkisi yapacak,
birçok delegenin ve birim yöneticisinin adeta "kırk
dereden su getirmesine" karşın, önergenin oylama yapılmadan
usul yönünden ret edilmesi de sağlanamayınca, açık
oylamada bu önergeye karşı hemen hemen kimse karşı oy kullanmaya
cesaret edemeyecekti. 14 Mayıs 1994'ta yani Genel Kurul'un 2.
gününde aradan geçen 10 yıldan sonra ilk kez TMMOB yeniden
sokağa çıkıyordu…
33. dönemle birlikte Teoman Alptürk dönemi sona eriyor,
Yavuz Önen 2. kez TMMOB başkanlığına seçiliyordu. Bu
dönemde yukarıda aktarılan siyasal gelişmelerle birlikte,
Türkiye solunda yeni bir siyasal partinin -ÖDP'nin-
kuruluş çalışmalarının yürütüldüğü
dönemdi ve bu çalışmalar ister istemez TMMOB yapısında da
kendi karşılığını yaratacaktı. Nitekim TMMOB ve birim
yönetimlerinde oluşan değişimler bunun açık
yansımalarıydı. Bu gelişmeler sonucu TMMOB daha dinamik bir yapıya
kavuşmayı deneyecek fakat örgütün getirildiği noktanın
oluşturduğu ataleti kırmaya yetmeyecekti.
Dönem esnek üretim tarzının benimsendiği,
özelleştirmeye hız verilmeye çalışıldığı dönemdi.
MM'ların yaşam standardı düşmüş, toplumsal huzursuzluk
artmış, 5 Nisan 1994 kararları ile yaşanan kriz açığa
çıkmış ve TL devalüe edilmişti.
Bu ortam aslında TMMOB yöneticilerine politika yapma olanağı
vermekteydi. 8 Kasım 1994'de TMMOB yöneticileri TMMOB
üyeleri ile birlikte hükümete taleplerini iletmek üzere
TBMM'ne yürüyecek ve ardından 19 Kasım 1994 günü
Ankara'da, "yaşam hakkı mücadele gücü
kadardır" anlayışıyla 80 sonrası ilk TMMOB mitingini organize
edecekti. Bu dönemde yayınına 1972 yılında başlanmış ve
1980'de zorunlu olarak ara verilmiş olan BİRLİK HABERLERİ de aradan
geçen 15 yıldan sonra Temmuz 1995'de yeniden yayınlanmaya
başlanıyordu.
1994 yılında ülke gündeminde AB ile Gümrük Birliği
anlaşması, GATS adıyla bilinen ve Türkiye tarafından 1995 yılında
imzalanacak ve MM'ları ve ülkemizin mühendislik yapısını
doğrudan ilgilendirecek olan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması ve 1996
yılında İstanbul'da düzenlenecek olan Habitat II konuları
bulunmaktaydı. Bu konulardan GB konusu, MMO İst. Şb. dışında 1994
yılında TMMOB gündemine girmezken, GATS konusu bu yıllarda hiç
gündem konusu yapılmamış öte yandan TMMOB HABİTAT II'ye
katılma kararı almıştı. Oysa Habitat II'nin temel felsefesi, insan
yaşamını ilgilendiren konularda (su kanalizasyon gibi alt yapı
yatırımlarında) bu yatırımları yapacak tekeller karşısında devlet
bürokrasisinin ortadan kaldırılmasını sağlamak ve yerel
yönetimlerin doğrudan tekellerle iş birliği yapabilmesini
sağlamaktı. Habitat II'nin bu felsefesi daha sonraki yıllarda
gündeme gelecek ve TMMOB tarafından karşı çıkılacak olan
Kamu Yönetimi Yasası'nın da temelini oluşturacaktı. Habitat
II'ye katılım kararında ise örgütsel tartışma
süreci yaratılmamıştı ancak bu konu 34. GK'nın başlıca
tartışma konularından biri olacaktı. GB konusu ise,
Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne girdiği 12 mart
1995 tarihinden tam dokuz ay sonra Kasım 1995'de yapılan sempozyumla
TMMOB gündemine girecekti.
34. döneme geçmeden önce, bu dönemde yaşanan bir
başka gelişmeyi de aktarmak gerekmektedir. Bu dönem içinde MMO
Genel Merkezi uluslararası nükleer teknoloji tekelleri desteğiyle
Nükleer Teknoloji Kurultayı'nın ikincisini düzenleme
hazırlığı içindeydi ve işi ilginç tarafı böyle bir
kurultay hazırlığından, birincisinde olduğu gibi yine örgüt
birimlerinin haberi bulunmamaktaydı. Bu kurultayın düzenlenmesine MMO
İst. Şb. Yönetimi karşı çıkma kararı alacak ve konuyu Şube
Demokrat Danışma Kurulu gündemine getirecek ve demokrat
mühendisler de MMO merkezine gönderdikleri yazılarla böyle
bir kurultayın düzenlenmesine karşı olduklarını bildireceklerdi. Bu
gelişmeler sonrasında MMO kurultayı yapamıyor ve MMO Başkanı Murat
Önder görevinden istifa ediyor, Murat Önder'den boşalan
yere de Mehmet Soğancı geçiyordu. (4)
1996 yılında yapılan 34. GK'da tartışma konularının başında
Habitat II katılımı ve İKK yönetmeliği konuları yer almaktaydı.
İKK konusunda getirilen yönetmelik taslağı bir yerel TMMOB tarifi
içermekte ve "desantiralizasyonu" savunan yerinden
yönetim yanlısı birim yöneticilerince de hararetle
desteklenmekteydi. TMMOB örgütlülüğünün
bütünlüğünü savunan delegelerin karşı
çıkması ile bu yönetmelik GK gündemine getirilemeyecekti.
Öte yandan Habitat tartışmaları GK'ya damgasını vuracak,
Habitat'ın yukarıda sözü edilen içeriğine vurgu
yaparak "Habitat'a TMMOB katılmasın" önergesi veren
delegeler sorumsuzlukla suçlanacaktı. Sonuçta Habitat'a
katılmama önergesi, çok önemli sonuçları olacağı
saptamasıyla "sorumlu" delegelerin oylarıyla ret edilecek ve
TMMOB'nin Habitat II'ye katılması kesinleşecekti.
16 Haziran 1996 tarihinde toplanan Habitat II konferansı süresince,
TMMOB'ye bir çok değişik ülkeden gelen marjinal
STK'ların arasında yer verilecek ve Habitat'ın
"çok önemli" sonuçları daha sonra artık
TMMOB gündemine girmeyecekti. Habitat sırasında bazı demokratik kitle
örgütleri tarafından Habitat'ı protesto amacıyla
düzenlenen alternatif Habitat organizasyonuna ise MMO İst. Şb.
katılacak ancak bu etkinlik 2. gününde polisin müdahalesine
uğrayacaktı.
Bu tarihe kadar yaşanan olumsuz gelişmeler karşısında, devrimci
demokrat mühendislerin halen yönetimde bulunduğu bazı TMMOB
birimleri, TMMOB çalışma anlayışını kendi oda yapılarında
tartışmaya açmayı deneyeceklerdi. Bu tartışmalardan en yoğunu
MMO içinde yaşanacak, bu sürecin sonunda devrimci demokrat
birliktelik yerine MMO merkez yöneticileri artık ortak paydanın
"burjuva demokratlık" olduğunu ilan etmekte hiçbir
sakınca görmeyecek, bununla da kalmayıp devrimcileri tasfiye etmek
üzere kolları sıvayacaklardı. MMO Merkez Danışma Kurulu tarafından
karara bağlanmış olmasına karşın, 1997 yılında Diyarbakır'da
yapılan Danışma Kurulu toplantısına ise İstanbul, Ankara ve Gaziantep
yöneticileri dışında, MMO Başkanı ve şube yöneticileri, iş
yoğunluğu ve güvenlik gerekçeleriyle katılmayacaklardı.
34. Dönemin en önemli çalışmalarından biri ise
Demokrasi Kurultayı olacaktı. Bir çok ilde düzenlenen yerel
kurultayların ardından Demokrasi Kurultayı 13-14 Aralık 1997'de
Ankara'da toplanacak 21 Mayıs 1998'de delegelerle yapılan
toplantıyla da kurultay süreci sonuçlandırılacaktı. Demokrasi
Kurultayı önemli başlıkları tartışmaya açmıştı. Bu
başlıklar; demokrasi, insan hakları, çalışma yaşamı, ekonomi,
sanayileşme, bilim ve teknoloji, doğal kaynaklar, tarım, yerel
yönetimler, enerji, kentleşme, barınma hakkı, ulaşım, deprem,
Kürt sorunu ve örgüt içi demokrasi gibi önemli
konulardan oluşmaktaydı.
Kurultay kararlarının "TMMOB ve Demokrasi"
bölümü önemliydi (bu kararlar yazı sonunda verilmiştir)
ancak bu kararların alındığı süreçte, özellikle bir
süre sonra TMMOB yönetiminde etkin olacak olan anlayış
devrimcilere karşı tasfiye hareketi başlatılmıştı bile. Bunu izleyen
yıllarda, TMMOB yönetiminde etkili duruma gelen ÖDP anlayışı
içinde de benzer bir tasfiye süreci yaşanacak ve Demokrasi
Kurultayı kararlarında etkili olan çevreler hem ÖDP ve hem de
TMMOB içinde etkisizleştirilecekti. Demokrasi Kurultayı kararları,
TMMOB içindeki devrimci demokratları son etkili çıkışını
oluşturacak, ancak ilerleyen yıllarda bu kararlar TMMOB gündeminden
düşecek ve yaşamda karşılığını bulmayacaktı.
98-99 yıllarını kapsayan 35. GK'nın en önemli
kararlarından biri de TMMOB Mühendislik ve Mimarlık
Kurultayı'nın toplanması kararı ve Türkiye Demokrasi
Kurultayı'na katılımdı. Türkiye Demokrasi Kurultayı 14
örgütün katılımıyla 1999 yılında toplanacak,
Mühendislik ve Mimarlık Kurultayı ise karar taslaklarının
görüşülmediği gerekçesiyle bir sonraki
çalışma dönemine bırakılarak Nisan 2000'de
yapılacaktı.
Bu dönemdeki en önemli gelişme, TMMOB'yi de kendisiyle
yüzleşmeye zorlayan 17 Ağustos 1999 Marmara depremi oluyordu. Deprem
ve sonrasındaki gelişmeler, TMMOB'deki niteliksel geri gidişi de
açığa çıkarttı. Depremi ve bu kapsamda çıkartılan
585 sayılı KHK' yi fırsat bilen İMO ve MMO, GATS ve AB süreci
kapsamında gündeme gelen yetkin, yetkili, uzman mühendislik
uygulamasını hemen başlatırken, MO bu uygulamayı yasal zorunluluk olarak
başlatıyor fakat KHK'nin Anayasa Mahkemesi'nce iptalinin
ardından MO bu uygulamayı durdururken İMO ve MMO bu doğrultudaki
çalışmalarını ısrarla sürdürüyordu. Bu noktada
ilginç olan ise, İMO ve MMO tarafından sahiplenilerek üzerine
"uzmanlı" ve "yetkinlik yönetmelikleri bina edilen bu
KHK'lerin iptali için Anayasa mahkemesine dava açan ana
muhalefet partisinin dosyasının da yine TMMOB tarafından hazırlanmış
olmasıydı. Deprem bu uygulamanın gerekçesi yapılırken, yani uzman
veya yetkin olmayan mühendislerin yıkıma neden olduğu ileri
sürülürken, yaptığı mühendislik hatası nedeniyle
TMMOB bünyesinde disiplin soruşturmasına uğrayan her hangi bir MM
bulunmaması - üstelik deprem sonrası tutuklanan müteahhit birim
yöneticileri olmasına karşın- bu konudaki TMMOB yöneticilerinin
niyetini açığa çıkartıyordu.
Bu dönemde bazı oda yöneticilerinin, uygulamaları oda
tarafından denetlenmesi gereken özel şirketler tarafından finanse
edilerek, YK kararı olmaksızın yurtdışı seyahatler yapması veya oda
yöneticilerine ve onur kurulu üyelerine, göstermelik ihale
bile açma gereği duyulmadan oda işlerinin kar garantisiyle verilmeye
başlanması artık TMMOB yapısı içinde sıradan olaylar haline
gelecekti.
99 yılındaki bir başka gelişme, 14 Temmuz 1999'da
TMMOB'nin de içinde bulunduğu "Emek
Platformu"nun(5) kurulmasıydı. Emek Platformu pratiğinde DİSK,
KESK, TMMOB ve TTB diğer örgütleri özellikle
Türk-İş'i kendi yanlarına çekmeye
çalışmışlarsa da bu mümkün olamayacak tersine ayak
bağı olunduğu noktada kopma inisiyatifi de gösterilemeyecek, kendi
yanına çekmek istediklerinin yörüngesine birçok kez
sürüklenilecekti. Bu durum devrimci demokrat MM'lar
tarafından değişik platformlarda sürekli gündeme gerilecek olsa
da "emek platformu" bir türlü masaya
yatırılamayacaktı.
1978 yılında yapılmış olan MM profil araştırmasının bir benzeri
1998-2000 yılları arasında yapılarak sonuçları Nisan
2000'de "Kapitalizm, İnsanlık ve Mühendislik-
Türkiye'de Mühendisler, Mimarlar" adıyla kitap olarak
yayınlanıyordu. Bu çalışmanın 1978 yılından farkı ise, bu kez
bu çalışmanın "Norveç İfade
Özgürlüğü Forumu" tarafından finanse edilmesi
olacaktı. Yani bilinen TMMOB tarihinde TMMOB ilk kez yabancı bir fonu
kullanmış oluyordu. Daha sonra 2006 yılında yapılan genel kurulda
yabancı fonların kullanılabilirliği GK kararı haline getirilecekti.
/>
GATS konusu ise TMMOB gündemine 36. dönemde yani 2000-2001
yıllarında giriyordu. Oysa GATS anlaşmasına imza 1995 yılında konmuştu
ve anlaşma 2005'de yürürlüğe girecekti.
Diğer taraftan 2001 yılı dünyada da çok önemli
gelişmelerin olduğu bir yıldı. 11 Eylül'de İkiz Kulelerin
yıkılışı sonrası emperyalizm dünya üzerindeki
saldırganlığını çok daha fazla arttırıyor, buna karşı
dünya çapında emperyalist savaş karşıtı hareketler
yükselişe geçiyordu. Ülkemizde de bu muhalefet 2001 yılı
sonunda "Savaşa Hayır Platformu"nda kendini somutluyor, 2002
Mart'ında işgal sonrasında ise Platform, "Irak'ta
İşgale Hayır Koordinasyonu"na (6) dönüşüyordu. TMMOB
ise bu süreçte Platform ve sonrasındaki Koordinasyon'da
aktif olarak yer alıyordu.
Koordinasyon sürecinde devrimci grupların gerek kitlesellikleriyle
gerekse ürettikleri politikalarla belirleyici olduğu koşullarda ise
devrimciler ile araya mesafe koymaya çalışan kesimler önce
koordinasyonu ele geçirmeye çalışıyor, bunu başaramayınca
da hiçbir gerekçe göstermeden Koordinasyon'dan
ayrılarak Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'nu (BAK)
kuruyordu. TMMOB ise yönetiminde bulunan hakim anlayış doğrultusunda
tavır alarak işgal karşıtı muhalefeti bölen BAK ile birlikte
hareket etme kararı alıyordu.
Daha sonraki yıllarda ise, TMMOB yöneticileri birçok
mitingde, örgütü BAK'ın peşine takmakta bir sakınca
görmeyecekti.
II. MM Kurultayı, Nisan 2003'de toplanacak ve özellikle de
mesleki yetkinlik, mesleki denetim ve mesleki denetim konularında bir dizi
karar alınacaktır. Fakat bu kararların birbiriyle çeliştiği daha
sonra görülecektir.
Mesleki Yeterlilik – Mesleki Yetkinlik başlıklı kurultayın birinci
madde kapsamında kurultayda 18 karar alınacaktır. Bu kararlardan
altıncısı oldukça önemlidir ve tam metni şöyledir:
"TMMOB ve Odaları: gerek Dünya Ticaret Örgütü
gerekse Avrupa Birliği (Gümrük Birliği) kanallarından gelen
teknik ve mesleki mevzuat uyarınca mühendislik / mimarlık meslek
alanlarının düzenlenmesine dönük uyumlaştırma (emperyalist
/ kapitalist ilişkilere tümüyle bağlanmak anlamında)
çalışmalarına karşı durur. Bu yönde izlenen politika ve
uygulamalar ile mücadele eder."
Bu altı numaralı karar ortadayken, II. Mühendislik Mimarlık
Kurultayı Çalışma Grubu 28.02.2004 tarihinde, Kurultayın 3 nolu
kararına dayanarak "TMMOB Yetkin Mühendislik, Mesleki İçi
Eğitim ve Belgelendirme Çerçeve Yönetmeliği
Taslağı" nı TMMOB Genel Kuruluna sunulmak üzere TMMOB
yürütme kuruluna iletecektir.
Bunu izleyen süreçte Mayıs 2004'de toplanan 38. TMMOB
Olağan Genel Kurulunda "TMMOB Mesleki İçi Eğitim ve
Belgelendirme Yönetmeliği" oy çokluğu ile kabul
edilecektir. Bu yönetmelik genel hükümleri içermekle
birlikte, hazırlanış amacı başta İMO ve MMO tarafından
yürütülen çalışmaların yasal zeminini oluşturmak ve
odaların yürürlüğe koymuş oldukları bu konudaki daha
ayrıntılı yönetmelikler için genel bir çerçeve
sağlamak olacaktır. Bu konu İVME'nin birinci sayısında ele
alınmış olduğundan burada daha fazla ayrıntıya girilmeyecektir. Ancak
bu konu TMMOB'nin, bünyesinde her ne kadar halen dürüst
ve devrimci unsurları barındırıyor olsa da artık bir yol ayrımına
geldiğini ve hatta bu ayrımda yönetim düzeyinde bir tercihe sahip
olduğunu ortaya koyması açısından önemlidir. TMMOB
yönetimi bununla da kalmayacak ve 2005 yılında Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı tarafından TMMOB'den istenen "Yetkin Teknik Eleman
Kanunu Tasarısı Taslağı" TMMOB Yönetim Kurulu tarafından
hazırlanarak 28 Şubat 2005 tarihinde Bakanlığa gönderilecektir.
/>
TMMOB'nin son dönem çalışmalarına bakıldığında
sayısız kongre ve sempozyum düzenlendiği görülmektedir.
Fakat bu etkinliklerin tümü, sektördeki sermaye derneklerinin
düzenleyebilecekleri etkinliklerden hemen hemen farksızdır. Bu
etkinliklerde sektörün sermaye, finans vb. sorunları dile
getirilmekte buna karşın bu sektörlerde çalışan ücretli
MM'lerin durumları bu etkinliklerde konu bile edilememektedir. Bu
konuda 2007 yılında düzenlene Mühendislik, İstihdam,
Ücretlendirme Sempozyumu ile AB Sürecinde Emek Sempozyumu istisna
oluşturmuştur. Fakat bu sempozyumlarda TMMOB etkin anlayışına muhalif
olabilecek görüşlerin tümü sansürlenmiş ve hatta
sempozyum sırasında soru sormaları bile engellenmiştir.
TMMOB içinde var olan dengelerin delege hesabına dayanıyor
olması, TMMOB yapısındaki farklı eğilimler arasında çok benzeri
olmayan bir uzlaşma kültürü de yaratmış durumdadır. TMMOB
büyük bir hızla 1954'deki kuruluş misyonunu yeniden
üstlenme yolundayken, sözel düzeyde de olsa devrimci demokrat
söylem TMMOB içinde kendini koruyabilmektedir. Ancak bu faydacı
durumun da sonuna gelinmiş durumdadır. TMMOB tabanı yeniden siyasallaşma
sürecine girmiş durumdadır ve artık üstü kapalı politika
yürütme olanağı ortadan kalmaktadır. Nitekim TMMOB etkin
yönetim anlayışı, politikaları karşısında oluşan muhalefet
sonucu artık örgüt içi demokrasiyi rafa kaldırmış ve
muhalefeti susturmayı ve sindirmeyi temel çalışma biçimi
olarak benimsemiştir.
SONUÇ
TMMOB 1954 yılında DP iktidarı tarafından ABD benzeri bir yapılanma
kapsamında devletin bürokratik bir uzantısı olarak kurulmuş ve
dağılmak üzereyken 1973 yılında devrimci demokratların
müdahalesi sonucu toplumsal işlevini kavramış ve üstlenmiş bir
örgüttür. Bunda 70'li yıllardaki siyasal gelişmeler ve
ardından yükselen devrimci mücadele belirleyici olmuştur. 1980
askeri darbesi TMMOB içindeki devrimcileri tasfiye etmiş, ancak
devletin ihtiyacı olabileceği düşüncesiyle TMMOB
kapatılmamıştır. Buna karşın maddi olanakları budanarak TMMOB
açısından var olma yönü olarak sistemle
bütünleşme kapısı açık bırakılmıştır. Bu
süreçte yönetimlerde devrimci sempatizanı ve genellikle
küçük bürocu yöneticilere yer almıştır. Bu
dönemde kendini var etme ve meşruiyetini kanıtlama çabası
gelişen siyasi yapıların toplumsal uzlaşma projelerine denk
düşmüş, yapıda mülkiyetçi, meslekçi
küçük burjuva ideolojisi güç kazanmıştır. Sol
unsurlar bu gelişmeler karşısında 1994 yılında bir hamle yapmayı
başarmış olsalar da, yapıda egemen olan anlayış ve delege sistemi
üzerine kurulu dengeler TMMOB içi denetimin yeniden ve artık bu
kez müteahhitleşmiş kesimde kalmasını sağlamıştır. Bu kesim
TMMOB içinde kendi ideolojik yapısına uygun bir yapı geliştirmiş
durumdadır. Artık TMMOB yapısında büyük işletme niteliğinde
Şubeler bulunmakta, oda çalışmaları maaşlı mühendislerle
yürütülmektedir. TMMOB artık yeniden 1954 yılındaki
devletin bürokratik uzantısı olma misyonunu üstlenme yolundadır.
Sistem ise TMMOB'ye yeni bürokratik roller vermeye
hazırlanmaktadır. Fakat TMMOB'nin bu rolü üstlenmesi
sürecinin sonunda, büyük bir olasılıkla TMMOB yeni yasal
düzenlemelerle birlikte yalnızca serbest mühendislik hizmeti veren
şirketlerin bir örgütü durumuna
dönüştürülme riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
TMMOB'deki etkin anlayış TMMOB'yi sistemin bir kurumu durumuna
getirirken, bilerek veya bilmeyerek TMMOB'nin sonunu da
hazırlamaktadır. Devrimci demokrat mühendisler, hangi koşulda olursa
olsun emekten ve halktan yana bir mühendis ve mimar hareketi yaratma
görevi ile karşı karşıyadırlar.
(1) Avrupa Ekonomik Topluluğu - bugünkü adıyla
Avrupa Birliği
(2) Tüm Teknik Elemanlar Derneği: Teknik eleman
mücadelesinde tarihe mal olmuş olan TÜTED kısaltma adı, ne
yazık ki günümüzde Türk Telekomünikasyon İş
Adamları Derneği tarafından kullanılmaktadır.
(3) Devlet Güvenlik Mahkemesi, devlete karşı
işlenen suçları yargılamak için 12 Mart döneminde
kurulmuş ve genellikle devrimcileri yargılayan özel mahkemelerdi.
/>
(4) Murat Önder'le birlikte MMO yönetiminde
ilginç isimler yer almaktaydı. Böyle bir kurultay
düzenlemek isteyen ve örgütte kurultay hazırlığının
duyulmasından sonra bundan vazgeçen MMO merkez YK'da Murat
Önder'in yanı sıra bu günkü MMO başkanı Emin Koramaz
ile bugünkü TMMOB başkanı Mehmet Soğancı da bulunuyordu
(5) Emek Platformu'nun bileşiminde kurulduğu
yıllarda Türk-İş, Hak-İş, DİSK, KESK, Türkiye Kamu-Sen,
Memur-Sen, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti, Tüm
İşçi Emeklileri Derneği, Tüm Bağ-Kur Emeklileri Derneği,
TMMOB, Türk Diş Hekimleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği,
Türk Tabipleri Birliği, Türk Veteriner Hekimleri Birliği,
TÜRMOB bulunmaktaydı.
(6) İşçi-memur sendikalarından meslek odalarına,
reformist yasalcı ilerici partilerden devrimci yapılara, değişik
yöre dernekleri ve farklı çevrelerden, Mazlum-Der,
Özgür-Der gibi kesimlere, tek tek bireylere kadar 159 kurum ve
kuruluş "Irak'ta Savaşa Hayır Koordinasyonu"nda yer
almıştır.
TMMOB DEMOKRASİ KURULTAYI KARARLARI 21 Mayıs 1998
TMMOB ve DEMOKRASİ
Mühendis ve mimar örgütlenmesi ile demokrasi ilişkisini
iki ana başlık altında incelemek olanaklıdır: Örgüt içi
demokrasi ve TMMOB'nin ülkenin demokratikleşmesinde sahip olması
gereken işlevler. Bu ayrımı yaparken unutmamamız gereken önemli bir
nokta her iki alan arasındaki etkileşmedir: Demokrasinin ülke
çapındaki gelişmişlik düzeyi, o ortamda yaşayan
örgütün iç ilişkilerini ve demokratik gelişimini
etkiler. Örgüt kendi iç demokratik işleyişinin gelişimi
için de ülke demokrasisinin gelişmesi için verilen
mücadeleye katkıda bulunmak zorundadır, ya da daha
güçlü katkıda bulunabilmek için demokratik
işleyişini geliştirmek zorundadır.
Örgütün bu gün içinde bulunduğu durumu
aşağıdaki koşullarla birlikte değerlendirmek zorundayız:
12 Eylül Dönemi'nin tüm toplumsal muhalefete yönelen
saldırısından mühendis-mimar topluluğu ve örgütü de
payını almıştır.
Önceki dönemin yöneticileri, önder kadroları
örgütten koparılmıştır.
Depolitizasyon, siyasi islamın ve şovenizmin devlet tarafından, sol
ideolojik hegemonya yokluğunda dayatılması mühendis-mimar
topluluğunu da derinden etkilemiştir.
Paranın en yüce değer haline getirilmesi ile toplumsal değer
yargılarının alt üst oluşu sonucunda köşe dönmeci
zihniyet mühendis-mimar topluluğunu da etkilemiş, bireyci ideoloji
ön plana çıkarken, örgütlenme ve kollektif
mücadele anlayışı bireylerin zihinlerinde zaafa uğramıştır.
Aynı sarsıntı TMMOB ve Odalarımızda geçmişten gelen bazı
zaafları güçlendirerek; bütünselliği reddeden, iş
bitirici-gündelik politikaları, bireyciliğe dayalı çalışma
biçimini öne geçiren, kendini, mesleğini, şubesini ya da
Odasını her şeyin önüne koyan küçük girişimci
anlayışın çeşitli yönetim düzeylerinde etkili olmasına
neden olmuştur.
ÖRGÜT İÇİ DEMOKRASİ
Örgüt içi demokrasi konusunu ele almak için
önce TMMOB örgütlenmesi konusunda bazı tespitler yapmak
gerekiyor:
- TMMOB ve Odalar meslek örgütleri olarak üyelerinin mesleki
ve toplumsal gelişmelerini sağlamak ve mühendislik-mimarlık
alanının mühendis-mimarlar adına düzenlenmesi görevini
üstlenmiştir.
- Giderek sayıları artan farklı meslek disiplinlerinin özel
sorunlarının yanında mühendis-mimar topluluğunun ortak
sorunlarının ağırlık kazanması, çalışma alanları ve
konularının çok sayıda disiplinin birlikte çalışmasını
zorunlu kılması, mühendis ve mimarların bir örgüt
çatısı altında birlikte örgütlenmelerinin nesnel
koşullarını oluşturmakta, bu da TMMOB'ne bir meslekler arası dayanışma
örgütü niteliği kazandırmaktadır.
- 12 Eylül müdahalesi sonrasında Anayasa'da ve TMMOB Kuruluş
Yasası'nda yapılan değişikliklerle kamuda çalışanların üye
olma zorunluluklarının kaldırılmış olmasına rağmen, bu gün
ülkemizde mevcut mühendis ve mimarların çok büyük
bir çoğunluğu TMMOB'ne bağlı Odalara üye bulunmaktadır. Bu
nedenle TMMOB mühendis ve mimarların kitle
örgütüdür.
O halde:
- TMMOB, meslek alanlarının, halkın ve üyelerinin
çıkarlarını gözeterek düzenlenmesi, üyelerinin ortak
sorunlarının çözümlenebilmesi için politikalar
oluşturmak ve etkinlikler yapmak zorundadır.
- Görevlerini etkin olarak yapabilmesinin en önemli ön koşulu
politika oluşumu ve etkinliklerin üyelerin mümkün olan en
geniş katılımı ile güçlü kılınmasıdır:
- Üyelerin geniş katılımını sağlamanın tek yolu da demokratik ve
katılımcı bir iç işleyişin etkili bir biçimde
sürdürülmesidir. Diğer bir deyişle örgüt bir
demokratik kitle örgütü olmalıdır.
- TMMOB başlangıçta korporatist bir anlayışla devlet tarafından
kurulmuş bir meslek örgütü olmasına rağmen, özellikle
1970 ve 80'li yıllardan günümüze doğru artan
mühendis-mimar sayısı, üyeleri içinde emekçi ve
işsiz oranının ve demokrat dünya görüşlerinin ağırlık
kazanması nedenleriyle, kendi iç dinamiği ile, bu süreç
içinde demokratik bir kitle örgütü haline
gelmiştir.
TMMOB bünyesinde örgüt-üye ilişkilerinde yaşanan
sorunları daha iyi anlayabilmek için demokratik kitle
örgütü kavramına biraz daha yakından bakalım:
- Demokratik kitle örgütleri ortak sorunları olan toplum
kesimlerinin bu sorunların birlikte ve bir araya gelen üyelerin
birleşik gücünden kaynaklanan daha güçlü bir
mücadele ile çözümünü sağlamak üzere
oluşturdukları örgütlerdir.
- Bir demokratik kitle örgütünün üyeleri uygulanacak
ortak politikaların oluşumuna katılabildiklerini ve ortak mücadelenin
sonucunda kendilerinin de sorunlarının çözülebildiğini
bildikleri sürece kendilerini örgüte bağlı hissederler ve o
ölçüde de ortak etkinliklere katılır ve güç
verirler.
- Üye örgütün yönetimi ve uygulanan politikaları
ile kendini temsil ettiğini hissetmelidir. Temsil konusunda iki
ölçütten söz edilebilir: Farklı üye kesimlerinin
yönetimde üye tabanındaki ağırlıkları ile orantılı
biçimde temsilci bulundurmaları veya uygulanan politikaların bu
kesimlerin taleplerini karşılayabilmesi.
- Üye sayısı az olan örgütlerde doğrudan demokrasi benzeri
uygulamalarla üyelerin katılımını artırmak mümkün olsa
da, TMMOB gibi büyük örgütlerde üye-örgüt
ilişkilerini sürekli kılacak farklı mekanizmalar, örneğin
işyeri temsilcilikleri, oluşturulması zorunludur. Üye bu mekanizmalar
yoluyla ilettiği talep ve görüşlerinin değerlendirildiğini veya
dikkate alındığını, oluşan kararlara kendisinin de katkıda
bulunabildiğini ya da bulunabileceğini bilmelidir.
Buradan hareketle TMMOB'nin demokratik kitle örgütü olma
açısından taşıdığı zaafları sıralayabiliriz:
- TMMOB'de iki yılda bir yapılan seçimlerle birim
yöneticilerinin belirlenmesi biçiminde bir temsili demokrasi
mekanizması işlemektedir. Ancak uygulanan politikaların üye
tabanındaki emekçi işsiz ağırlığının talepleri ile
çakıştığını söylemek zor hatta imkansızdır.
- Genel kurullarda tartışmalara katılım çok kısıtlı olurken
çalışma programları tartışılamamakta, karşı siyasi
görüşlerin örgüte hakim olma tehdidi önceki
dönemde uygulanmış olan politikaların üye tarafından etkin bir
biçimde sorgulanmasını engellemekte, katılım mekanizmalarının
etkisizliği sonucu dönem içinde yapılamayan denetim genel
kurullarda da yapılamamaktadır.
- Gerek bu durum, gerekse doğal delegeliğin yaygınlığı ve seçime
yönelik danışma kurullarının ön seçici kurullar gibi
çalışması örgüt içi kastların oluşumuna
elverişli koşullar yaratmaktadır.
- Üyelerin katılımını sağlamanın en önemli mekanizması olan
işyeri temsilcilikleri ya örgütlenmemekte ya da etkin bir
işleyişe kavuşturulamamaktadır.
- Üyesi ile ilişki kurmanın zorluklarından kaçan bir
çok Oda ya da Şube yöneticisi güçlü olmanın
yolunu çok gelir getiren çalışma yöntemlerinde, yerel
güç odakları ile ilişkilerde ve iyi çalışan bir oda
bürokrasisinde görmektedir.
- Bu yöntemler bir kez esas alınınca birimlerin çalışma
tarzı ve kadro anlayışları da buna göre düzenlenmekte, gelir
getirici etkinliklere yönelik yapılaşmalara gidilmektedir. Bu
amaçla oluşturulan oda bürokrasisi kalıcılaşmakta, yer yer
kendi varlığını öne çıkaran ve korumaya çalışan
ideolojiler üretmeye de başlamaktadır.
- Ekonomik koşulların da uygun olduğu yörelerde bu yöntemlerle
güç kazanan bazı şube yönetimleri, bütünsel
mücadeleyi reddetme noktalarına kadar ulaşarak
ayrılıkçılığın ideolojisini geliştirmekte, kendi alanında
kontrolü elinde tuttuğu, yeteri kadar güçlü olduğu,
örgütün diğer birimlerinin kendisine yük olduğu gibi
düşüncelerle Oda merkezinden bağımsız olmayı istemektedir.
Kimi Oda yönetimlerinin TMMOB'ne yaklaşımları da aynıdır.
- Bütün bunların sonucunda sadece yönetim kurullarından
ibaretmiş gibi görünen, parası olan Şube ya da Odanın egemen
olduğu, üye ilişkileri çok sınırlı ve üye tabanında
örgütün gerekliliğinin ve yararlılığının
sorgulandığı, "örgüt bizim için ne yapıyor ki"
söyleminin çok yaygınlaştığı bir TMMOB ile karşı
karşıyayız.
- Büyük Odaların bünyesinde yeni doğan az sayıda üyesi
bulunan disiplinlerin mesleki sorunlarına çözüm getirecek
yapılanmaların oluşturulmaması ve sorunu bu disiplinleri bünye
dışına atarak halletme kolaycılığı ve bazı disiplinlerin kendi
odalarını oluşturma hevesleri çok sayıda yeni Oda yaratmıştır.
Bu gelişme TMMOB'nin giderek daha hantal bir örgüt haline
gelmesine neden olmaktadır. Ayrıca bu yeni Odaların üye
sayılarının az, olanaklarının kısıtlı olması, tüm illerde ve
işyerlerinde örgütlenememeleri üye ilişkilerini daha
daraltıcı bir sürece girmemize yol açmaktadır. Kimi
üyelerimizin TMMOB birimleri dışında örgütlenmeye
gitmelerinin temelinde bu olumsuzlukların etkileri de bulunmaktadır.
TMMOB'nin ülkenin demokratikleşmesi konusunda sahip olması gereken
işlevler sadece mühendis ve mimarların grup çıkarlarının
savunulması ve geliştirilmesi şeklinde ele alınamaz. Bu işlevler birinci
bölümde sözü edilen meslek alanlarının üyeler ve
halkın çıkarları gözetilerek düzenlenmesine, ya da benzer
biçimde, TMMOB bünyesinde yer alan uzmanlık alanlarından
hareket edilerek ülke genelinde uygulanmakta olan politikalara
müdahale edilmesine de indirgenemez.
Sözü edilen her iki işlev de daha
bütünlüklü bir mücadele, yada, siyaset
anlayışının parçalan olarak algılanmalıdır. Hem diğer toplum
kesimlerinin örgütlenme ve mücadele alanları ile hem de
siyaset alanı ile ilişkileri doğru kavrayan ve bütünde mevcut
anti-demokratik ve baskıcı anlayış, ilişki ve unsurları
dönüştürmeyi hedefleyen bir siyaset anlayışı temel
alınmalıdır. Böyle bir siyaset anlayışı, ülkenin
demokratikleşmesi mücadelesine, TMMOB'nin içinde yer aldığı
toplumsal pratikten kaynaklanan özgün bir katkı
sağlayacaktır.
TMMOB ve SİYASET
Mühendis/mimar odaları da tüm demokratik kitle
örgütleri, dernekler, sendikalar, siyasal partiler gibi, varolan
siyasal-toplumsal sistemin işbölümü mantığı
çerçevesinde ortaya çıkmışlardır. Her biri bir
çıkarı, talebi, kendi alanlarına ilişkin uzmanlık bilgisini ve
söz hakkını temsil eder. Her bir alanın, diğer toplumsal pratik
alanları ile, toplumun bütünü ya da devletle olan ilişki ve
çatışmaları ise gene ayrı bir toplumsal pratik ya da meslek alanı
olarak tanımlanmış siyaset alanının konusu olmaktadır.
Bu alanda siyasal örgütler, partiler, devlet, parlamento vb.
siyaset yapmaktadır. Kimilerine göre odaların, derneklerin,
sendikaların serbestçe siyaset yapabilmesi, bu ayrılmış siyaset
alanının unsurları ile ilişki kurabilmeleri olarak anlaşılmaktadır.
/>
Siyasal ve toplumsal pratik alanlarını birbirinden koparan bu
anlayışın sonucu olarak, odalarda siyaset yapılması ya da siyasallaşma,
çok yaygın bir şekilde, yandaşı olunan siyasi partiye, harekete
yakın kadroların odalara hakim olması, örgütün imkanları
ile o çizgiye destek olunması olarak anlaşılagelmiştir.
Siyasallaşma salt bu şekilde algılandığında, demokratik kitle
örgütlerinin ilişkili olduğu toplumsal pratiklerin
dönüştürülmesi ve düzenlenmesi ya "siyaset
dışı" bir alan olarak görülmekte ya da "siyaset"
yapan kurumlardan, partilerden ve devletten beklenmektedir. Gerçek
anlamda siyaseti, karşı olduğumuz siyasal-toplumsal bir sistemi her an
yeniden üreten toplumsal pratiklerin dönüştürülmesi
olarak tanımlarsak, yukarıdaki siyaset anlayışının, her alanın kendi
özgül toplumsal pratiklerini dönüştürmesini,
dolayısıyla o alanda gerçek bir siyasallaşmayı ertelediğini,
engellediğini, mevcut toplumsal işbölümü mantığını veri
aldığını ve sürdürdüğünü, o nedenle de
özünde apolitik olduğunu söyleyebiliriz.
Eleştirel, sorgulayıcı, giderek siyasal bir bilinçle
dönüştürücü bir yaklaşım söz konusu
olmayınca, girdiğimiz her toplumsal pratik- bu arada
mesleki/örgütsel pratikler- sonuç olarak sistemin yeniden
üretilmesine katkıda bulunmaktadır. Hepimizin katıldığı bu yeniden
üretimle, sistemin mantığı egemen olmakta ve meşrulaşmaktadır. O
nedenle, gerçekten muhalif bir siyasal yaklaşım, her toplumsal
pratiği kendi içinde dönüştürmeyi hedefleyen bir
siyasallaşmayı amaç edinmelidir. Bunun için ise, ekseninde
içine girilen toplumsal pratiğin bütününü
kavrayan, sorgulayan ve dönüştürmeyi hedefleyen etkinliklerin
bulunduğu programları öne çıkarmak gerekmektedir.
DEVRİMCİ DEMOKRAT PLATFORM TMMOB'Yİ GÜÇLENDİRMEK
İÇİN NELERİ ÖNERİYOR VE SAVUNUYOR
TMMOB'nin yukarıda tanımlanan örgütsel işlevlerinin nasıl
planlanacağı ve yerine getirileceğini, TMMOB'nin demokrasi
mücadelesinde nasıl ve hangi taleplerle yer alabileceğini belirleyen
nesnel temelin; mühendis ve mimarların üretim sürecindeki
konumları, üretim ilişkilerindeki yerleri ve bu süreçte
diğer toplumsal kesim ve sınıflarla girdikleri ilişkiler tarafından
belirlendiğini, bu anlamda, TMMOB'nin ülkenin demokratikleşmesine
yönelik kendi alanından sağlayacağı katkılar yanında
mühendislik-mimarlık alanına ilişkin diğer konularda da politikalar
üretilmesine ya da varolan politikaların zenginleştirilmesine olanak
sağlamak üzere bu nesnel zeminin, mühendis- mimar, topluluğunun
bugünkü durumunun saptanmasını hedefleyen
Mühendislik-Mimarlık Kurultayı çalışmasına biran önce
başlanması ve bu Kurultayın mesleklerin gelişmesini, konumunu ve
gelişmelerinin önündeki engelleri, örgüt tarihini,
misyonunu ve bunlara bağlı olarak örgüt yapılanmasını, anayasa
ve yasa değişikliği taleplerinin belirlenmesini ve benzeri konuları
üyelerin geniş katılımı ile tartışma zemini yaratmaya elverişli
bir süreç olarak planlanması gerektiğini, tespit eder ve bu
kapsamda;
1. Ortak ve bütünlüklü mücadelenin önünde
engel olan, kendi mesleğini, şubesini ya da Odasını her şeyin
önüne koyan küçük girişimci anlayışların,
hangi ideolojinin arkasına sığınırlarsa sığınsınlar, mahkum
edilmesini,
2. TMMOB'ye örgütsel aidiyetin geliştirilerek, katılım ve
kapsayıcılığı her düzeyde yeniden üretecek demokratik bir
anlayışın temsilcilik, şube, oda işleyişlerinde vazgeçilmez bir
çalışma tarzı olarak yaşama geçirilmesini,
3. Mesleki etik kuralların tespit edilerek özenle uygulanmasının
sağlanmasını,
4. Meslek etiği kapsamında, mühendis-mimarların uzmanlık bilgilerini
toplumsal yararları gözeterek kullanmalarını, toplumsal yararın
mesleki çıkarların üzerinde tutulmasını, Bergama, Ovacık
örneğinde olduğu gibi "mühendislere yeni çalışma
alanları açılması" ya da "sektörün
gelişmesi" gerekçelerinin halkın istemlerinin ve
ihtiyaçlarının karşısına çıkarılmamasını,
5. Meslek alanlarının, ilgili kurum ve kuruluşların etkinliklerinin,
ülke ve halkın çıkarları doğrultusunda yakından izlenmesini,
mesleki denetimin bu alanlardaki soygun, vurgun ve
sömürünün teşhirine yönelmesini ve bu konuda
kamuoyu oluşturulmasını,
6. Onur kurullarının işleyişinin bu temellerde biçimlendirilmesi
Onur kurullarının, seçimle gelmiş diğer kurullar gibi, genel
kurullara rapor sunmasını, Onur kurullarının sağlıklı
çalışması için gerekli bilgi akışının bütün
birimler tarafından sağlanmasını,
7. Diğer kesimlerin de talepleri göz ardı edilmeden üye
tabanındaki emekçi ve işsiz çoğunluğun taleplerine uygun
politikalar geliştirilmesini, bu kapsamda; Kamu ve özel sektör
işyerlerinde çalışan üyelerimizin sorunları ile
ilgilenilmesini, üyelerimize yönelik tehdit ve baskılara karşı
aktif tavır alınmasını, Özellikle, özel sektör
kuruluşlarında çalışan üyelerimize yönelik 8 saatlik
işgünü hakkının gaspının ve angaryanın önlenmesine
yönelik çalışmalar yapılmasını, Sayıları hızla artan
işsiz mühendis ve mimarların örgüt tarafından
kucaklanmasına ve bu konuda kamuoyu yaratılmasına yönelik
çalışmalara başlangıç teşkil etmek üzere, ivedi
olarak, bir "işsiz mühendis ve mimarlar mitingi"
düzenlenmesini, Odalarda sağlıklı personel politikaları
oluşturulmasını,
8. Mühendis-mimar eğitimindeki çarpıklıklar ve yetersizliklere
karşı politikalar üretilmesini, bu kapsamda;
Yükseköğrenimi piyasa mantığı içerisinde ele alan ve
öğrenimde kalitenin yükseltilmesini rekabet unsuruna indirgeyen
bir yaklaşım yerine yüksek öğrenimde halkın
ihtiyaçlarını gözeten ve yüksek öğrenimi kamusal bir
hizmet alanı olarak gören bir anlayışın savunulması,
TMMOB'nin gelecekteki üye potansiyelini oluşturacak olan
öğrencilerin sorunlarına yönelik çalışmalar
yapılmasını ve öğrencilerin maruz kaldığı baskı ve saldırılar
karşısında aktif tavır alınmasını,
9. Üretilen politikaların üyelerin gücüne dayalı
kampanyalarla hayata geçirilmesi anlayışının çalışma
tarzı olarak benimsenmesini,
10. Üyelerin katılımını sağlayacak, yasada belirlenmiş
mekanizmalar dışında yeni mekanizmalar geliştirilmesini, işyeri
temsilciliklerinin örgütlenmesini ve işlevsel kılınmasını,
/>
11. Oda bürokrasisinin çekici olmaktan çıkarılmasını,
bürokrasinin sürekli bir istihdam alanı olarak
görülmesinin, ideolojik ve yönetsel egemenlik
çabalarının engellenmesini,
12. Örgütlenme ve kadrolaşma anlayışının üyelerle
ilişkileri birinci plana almasını, gelir getirici faaliyetlerin, piyasaya
yönelik hizmet üretiminin çalışma ve kadrolaşma
anlayışını belirlemesine izin verilmemesini, bu kapsamda odaların temel
gelir kaleminin üye aidatları olması için gerekli tedbirlerin
alınmasını,
13. Amatör ve gönüllü bir anlayışla yerine getirilmesi
gereken konularda uzmanlar ve profesyonel kadrolara dayalı bir politika
oluşturma ve çalışma anlayışı yerine üyelerin katılımı
ve tartışmaları ile politika oluşturulması ve mücadele edilmesi
anlayışının öne geçirilmesini,
14. TMMOB'nin örgütsel verimlilik ve etkinliğinin artırılması
ve birimler arası ekonomik farklılaşmaların yarattığı olumsuzlukların
önüne geçilmesi için; kaynakların rasyonel
kullanılması, mekan ve olanakların ortak kullanılması, ekonomik
açıdan güçsüz birimlerin desteklenmesi
anlayışlarının geliştirilmesini,
15. Özellikle tüm Odaların örgütlenemediği illerde ve
işyerlerinde TMMOB İl Koordinasyon Kurulları ve TMMOB işyeri
Temsilciliklerinin Oda örgütü bulunmayan mühendis ve
mimarlarla ilişki kurulmasını sağlayabileceği göz önünde
bulundurularak bu örgütlenmelerin gelişiminin teşvik
edilmesini,
16. TMMOB ve bağlı Odaların ortak mesleki denetim kriterlerinin
belirlenmesini, sadece serbest mühendislik-mimarlık hizmetleri
için değil tüm mühendislik-mimarlık hizmetleri için
de (özel sektörde ücretli, şantiyeci vb.) asgari ücret
tarifesi belirlenmesini,
17. TMMOB bünyesinde bir meslek alanları hukuku geliştirilerek bu
alandaki ilkesizlik ve adaletsizliklerin önüne geçilmesini,
örgütte varolan mesleki çatışma konularına
çözüm bulmanın ötesinde, dünyadaki bilimsel ve
teknik gelişmelere paralel olarak mühendislik-mimarlık alanında
ortaya çıkan yeni disiplinler arası meslek alanlarını kavrayıcı
ve kapsayıcı örgütlenme modellerinin göz önünde
bulundurulmasını,
18. Örgüt birimlerinde yöneticiliğe talip olanlarda
özverili ve amatör çalışma anlayışı özelliklerinin
aranmasını, birim yöneticilerinin sıfatlarının maddi çıkar
sağlama açısından etkili olabileceği işlerde ya da konumlarda
çalışmamasına dikkat edilmesini,
19. TMMOB yasasının anti-demokratik hükümlerinden olan delege
olmak için
10 yıllık kıdem aranması şartının kaldırılmasını,
20. Birliğin adındaki "Türk" ifadesinin 'Türkiye"
olarak değiştirilmesini,
21. Siyasetsizliğin ve depolitizasyona teslimiyetin reddedilerek; Ekseninde
TMMOB'nin içinde bulunduğu toplumsal pratiğin
bütününü kavrayan, sorgulayan,
dönüştürmeyi hedefleyen etkinliklerin bulunduğu bir
programın siyaset yapma anlayışı olarak benimsenmesini,
22. TMMOB'nin ulusal ve uluslararası düzeyde emekten yana
örgütlerle dayanışma ve ortak mücadele içinde
olmasını savunur.
Sayı 5 TMMOB Sayfa 16-35
İvme Dergisi yazısıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder