29 Nisan 2010 Perşembe

Et ve Sütte Tarım Politikaları Kime Hizmet Ediyor? - Tayfun Özkaya

Et ve Sütte Tarım
Politikaları Kime Hizmet Ediyor? - Tayfun Özkaya

align="justify">"Bir yıl önce çiftçi eline
geçen fiyat sütte 36 kuruş, ette 9 lira iken devlet fiyatlara
müdahale etmeyi düşünmüyordu. Elimize geçen fiyat
sütte 80 kuruşa, ette 18 liraya çıkınca ise hemen
müdahale ediliyor? Bu durum çok canımızı sıkıyor."

Bu sözleri İzmir'in önemli bir et ve
süt üreticisi köyünde Tarım Bakanlığının et ithaline
karar verdiği haberini bir grup yetiştirici ile televizyonda izledikten
sonra bir çiftçi bize söyledi. Şüphesiz dar gelirli
tüketicimizin et yiyemez hale gelmiş olması hepimizi
üzüyordu. Ancak yıllardır çiftçiler
düşük süt ve et fiyatları nedeniyle hayvanlarını kesmek
zorunda kaldıklarında neden aynı duyarlılık gösterilmedi?
Çiftçiler yıllarca kötü fiyatlara dayanmışlardı.
Bu fiyat artışları hayvan yetiştiricilerine çok kısa bir altın
dönem yaşattı. Peki, çiftçi eline geçen fiyatlar
yerlerde sürünürken bunlardan tüketiciler yararlanıyor
muydu? Cevabımız hayırdır. Sütü çiftçi 40
kuruştan satarken pastörize süt 2 lira idi. Büyük bir
kâr süt fabrikalarının elinde kalıyordu. Çiftçi
eline geçen süt fiyatı 80 kuruşa tırmandığında ise
pastörize süt 2,2 lira olmuş idi. SEK yani Süt
Endüstrisi Kurumunun fabrikalarının özelleştirilmesi sonrası
çoğu fabrika kapatıldı. Piyasada hâkimiyet kuran şirketler
hem tüketici hem de çiftçi eline geçen fiyatlar
üzerinde tekele yakın bir güç oluşturmuşlardır.

Ette de çiftçi eline geçen fiyatlarla
market ve kasaptaki fiyatlar arasında büyük bir fark
bulunmaktadır. Et Balık kurumunun kombinaları ve satış mağazalarının
olduğu dönemde kurum hem tüketici hem de üreticiyi kollayan
bir politikayı az çok sağlayabiliyordu. Özelleştirme bu alanda
da güçlü şirketlerin egemenliğini pekiştirdi.

Şimdi daha ithalatın sözünün bile
edilmesi çiftçi eline geçen et fiyatlarını
düşürmektedir. Haberlerin çıkmasıyla birlikte
çiftçi eline geçen fiyat hemen 1,5 lira
düşmüştür. O halde bu politikanın maliyetini gene daha
çok üretici ödeyecek gibi görünmektedir.
Konuştuğumuz birçok üretici büyük et şirketlerinin
epeydir çok sayıda hayvan aldıklarına şahit olduklarını ve
üreticinin bu fiyat artışlarından çok bir yarar
sağlamadığını anlattılar. Hatta bazıları daha ileri giderek et
ithalatının yapılacağına inanmadıklarını, çünkü lobi
yapma gücüne sahip bu kişi ve kuruluşlarının bundan zarar
göreceklerini de iddia ettiler.

Seksenli yıllarda Özal dönemindeki et ve
süt ürünleri ithalatlarının bir yarar sağlamadığını
yaşayarak gördük. Şimdi bir de deli dana tehlikesi var. O halde
yapılması gereken süt ve ette aracıların yüksek
kârlarının azaltılmasıdır. Et Balık Kurumu iç piyasadan et
alımı yaparak maliyetine hatta çok az bir kârla satabilir.
Kısacası çiftçi eline geçen fiyatlar
düşürülmeden, tüketici fiyatı
düşürülmelidir. Bundan büyük şirketlerimizin
hoşlanmayacağı açıktır. Ancak tarım politikalarında herkesi
memnun eden mucizelere pek yer yoktur.

Çiftçilerimizin de uygulanmasını
istedikleri tarım politikası konusunda epeyce hayalci olduklarını
gördük. Süt priminin 40 kuruşa çıkmasını, hayvan
başına 1000 lira prim ödenmesini önerenler çok idi.
Aslında uygulanan politika da et ve süt ürünlerini işleyen
ve satan şirketlere dokunmayan bir politikadır. Ancak süt için
verilen prim sadece litrede 4 kuruştur. Anaç sığır başına da 225
lira ödenmektedir. Süt tozunu destekleyen politika ise çok
büyük oranda süt ve et şirketlerine yaramaktadır. Bu
nedenlerle şirketlerin hayvancılık desteklerine bir itirazları yoktur.
Çiftçilerimizin ise ne yazık ki kendilerine uygun tarım
politikalarının ne olacağı konusunda akılları karışıktır. Konuyu
sürdüreceğiz.

Tayfun Özkaya 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder