TMMOB Örgütlülüğü ve
Mücadele Anlayışı
TMMOB'nin
Gelişimi
TMMOB 1954 yılında Demokrat Parti (DP) iktidarı tarafından devletin
bürokratik bir uzantısı olarak kurulmuş ve dağılmak üzereyken
1973 yılında devrimci-demokratların müdahalesi sonucu toplumsal
işlevini kavramış ve üstlenmiş bir örgüttür. Bunda
70'li yıllardaki siyasal gelişmeler ve ardından yükselen
devrimci mücadele belirleyici olmuştur.
Mühendis ve mimarlar (MM) açısından TMMOB'nin
algılanmasında ise örgütün 1973-1980 arasındaki
çalışma anlayışı belirleyicidir. TMMOB'nin daha iyi
algılanabilmesi için TMMOB'nin gelişimini beş dönemde
incelemek gerekmektedir.
Bu dönemlerden birincisi 1954'ten 1973'e kadar geçen
süreçtir. Bu süreç TMMOB'nin sistemin
bürokratik bir organı olarak kurulduğu ve bu yönde
geliştirilmeye çalışıldığı dönemdir. TMMOB'nin bu
dönemde çalışma anlayışında, dar mesleki alanda
sıkışmış politikaların ve meslek şovenizminin belirleyiciliği
görülür. Bu süreç TMMOB'yi dağılma
noktasına getirmiş ve TMMOB bu sürecin sonunda bağımsız MM odaları
kurulmasının eşiğinden dönmüştür.
İkinci dönem, 1973'den 1980 askeri darbesine kadar olan
süreçtir. Bu dönem, gelişen toplumsal muhalefetin
belirleyiciliğinde, MM'lerin kendi misyonlarının ve geleceklerinin
emek ve halk saflarında olduğunu kavradıkları bir dönemdir. Bu
dönem, TMMOB'nin bugün bile söylemde de olsa,
çalışma anlayışının referansını oluşturan bir dönem
olmuştur. Ücretli mühendislerin toplu sözleşmeli ve grevli
çalışma haklarının tariflendiği bu süreç, toplumsal
muhalefetin bir parçası olarak demokratik hakların talep edilmesi ve
hatta iş bırakma eylemi gerçekleştirilmesinin, mesleki uzmanlık
raporlarının hazırlanmasına paralel yürütüldüğü
bir çalışma anlayışını yansıtmaktadır.
Üçüncü dönemi 1980'den 1994 yılına kadar
olan süreç oluşturmaktadır. Bu süreçte,
öncelikli olarak devlet, TMMOB gibi bir örgütün sistem
için gerekli olup olmadığına karar vermiştir. TMMOB'nin
lağvedilmesi veya yalnızca serbest mühendislerin ve bunların verdiği
hizmetlerin denetlenmesini sağlayacak bir yapıya
dönüştürülmesi dönem hükümetleri ve cunta
tarafından tartışılmış; sonuçta kamu çalışanlarının
üyeliğini isteğe bağlı tutarak TMMOB'nin
çalışmalarını sürdürmesine izin verilmesine karar
verilmiştir. Fakat bunu yaparken de, TMMOB'nin 80 öncesine benzer
şekilde yeniden "kontrol" dışına çıkma
olasılığına karşı, ileride sistemle organik ilişkilerini geliştirme
kapıları açık tutularak, tüm mali olanakları elinden
alınmıştır.
Bunun TMMOB'ye yansıması ise dönem yöneticilerinin, mali
açıdan var olma ve mali olanaklara yeniden kavuşmak kaygısıyla,
örgütün meşruiyetini yeniden sisteme kanıtlama
çabasına girmeleri şeklinde olmuştur. Bu yaklaşımlar, yapıda
küçük mülkiyetçi, meslekçi
yaklaşımların kadrolaşmasına yol açmıştır. TMMOB'nin
temsili demokrasiye dayanan seçim sistemi ise, yapıda dönemsel
olarak etkili olmak isteyen bazı siyasal grupları, devrimci anlayışı
geliştirmek yerine, var olan küçük burjuva yapı
üzerinde politika yapmaya yöneltmiş ve küçük
mülkiyetçi anlayışın yapıda kalıcı hale
dönüşmesine yol açmıştır. 1986 yılından itibaren
ortaya atılan "toplumsal uzlaşma" projesi, TMMOB'yi
nesnel olarak adım adım emek saflarından uzaklaştırmıştır. Bu
dönemde tekellerle ilişkiler kurulmuş, tekel yöneticilerinde
"güven" oluşturan adımlar atılmıştır. Bunun sonucunda
TMMOB'nin hem reklam ve sergi gelirleri artmış hem de verilen
güven sonucu TMMOB yeniden sistemin bürokratik yapısı
içine dahil edilmeye başlanmıştır. Belediyelerle mesleki denetim
protokolleri yapılması ve mesleki uzmanlık alanlarında teknik denetim
yetkileri verilmesi TMMOB'yi mali açıdan rahatlatırken, bu
mali tabloyu riske atmamaya çalışmak, çalışma
anlayışında belirleyici unsur olarak öne çıkmıştır.
1994–1998 yılları TMMOB'de dördüncü dönemi
oluşturmaktadır. Bu dönem aslında bir önceki dönemle bir
sonraki dönem arasında ve geriye gidişin yalnızca kısmen ve kısa
bir süre durakladığı, sonuçları kalıcı olmayan bir
dönemdir. 12 Eylül travmasının atlatılması ve yapıda yeniden
devrimci bir çalışma anlayışının geliştirilmeye
çalışılması bu dönemin özelliğidir. TMMOB ilk kez bu
dönemde yeniden sokağa çıkmış ve Demokrasi Kurultayı ile
kendini yeniden tanımlamaya çalışmıştır. Fakat bir önceki
dönemden kalan alışkanlıklar bu dönemde de sürmüş,
dış finansmanlarla araştırma projeleri geliştirilmesi, savunulan
çalışma anlayışıyla çelişen bir şekilde Habitat'a
katılma kararlarının alınması yine bu dönemde
gerçekleşmiştir.
Buna ek olarak 1980'de küçük bürocu olarak
yapıda etkili olan kadroların sağladıkları sermaye birikimi ile artık
müteahhit kimliği kazanmaları, diğer yandan 12 Eylül
döneminde devrimcilerin tasfiye, yeni yetişen kuşağın ise depolitize
edilmiş olması sonucu, TMMOB çalışma anlayışı, maddi yaşam
koşulları değişen yaşlı kadroların dünyaya bakışlarındaki
değişime koşut olarak değişmiştir. TMMOB ve odaların yönetici
profillerine bakıldığında, üye tabanıyla tümüyle zıt bir
yönetici profili oluştuğu gözlenmektedir. Demokratların
birliği, burjuva demokrat birlik çizgisine kadar geriletilmiştir.
/>
94–98 döneminde etkili olan ÖDP oluşumu içindeki
bölünme TMMOB'ye de yansıyınca, sol anlayışı
geliştirmeye çalışan kadrolar TMMOB içinde de tasfiye
edilmiştir.
98'den bugüne kadar olan süreç TMMOB'nin son
dönemini oluşturmaktadır. Yapıda karşı duruşlar olsa da, bu
dönem TMMOB'nin yeniden 1954'deki kuruluş misyonunu
üstlenmeye çalıştığı gelişmelerle doludur. TMMOB, GATS ve
AB süreçlerinin dayattığı bürokrasiyi –
gönüllü olarak - üstlenmeye çalışmaktadır.
MM'lerin kendi ülkelerinde mesleki hizmet alanlarından tasfiye
edilmesine yol açacak olan yetkili-yetkin-uzman mühendislik
uygulamalarının yasa ve yönetmeliklerinin doğrudan TMMOB
yöneticilerince hazırlandığı, AB kurumlarından akredite olmak
için sıraya girildiği bir dönemdir bu dönem. Sağlanan bu
"başarı" sonucu elde edilen belge ve hizmet karşılığı
gelirler ve bu gelirlerin sağlanması için istihdam edilen personel
ile, bırakın odaları, odaların bazı şubeleri bile, artık KOBİ olarak
adlandırılamayacak kadar büyük işletmeler boyutuna ulaşmış
durumdadır. TMMOB birimleri artık üyeleri ile iş ortaklığı
kurmakta, gökdelenler inşa etmekte, düzenledikleri fuarlarla
profesyonel fuar şirketleri ile rekabet edip, bu şirketlerle ortaklıklar
geliştirmektedir.
TMMOB'nin birçok birimi, artık şube çalışmalarında
üyelerine ve üye ödenti gelirlerine ihtiyaç duymamakta,
tüm çalışmalar profesyonel olarak yürütülmekte
ve hatta seçimler bile, ayrıca "seçim teşvik
primi" de ödenen maaşlı mühendislerle kazanılmaktadır.
/>
TMMOB yönetimleri, 73-80 arasını inkar edemedikleri için
söylemde halen o dönemin söylemini sürdürseler de,
bu duruma getirilen bir örgütün emek saflarından kopması
kaçınılmaz olacaktır.
Sistem ise TMMOB'ye yeni bürokratik roller vermeye
hazırlanmaktadır. Fakat TMMOB'nin bu rolü üstlenmesi
sürecinin sonunda, büyük bir olasılıkla TMMOB yeni yasal
düzenlemelerle birlikte, 80 döneminde planlanmış olduğu gibi,
yalnızca serbest mühendislik hizmeti veren şirketlerin bir
örgütü durumuna dönüştürülme riskiyle
karşı karşıya kalacaktır.
TMMOB'deki etkin anlayış TMMOB'yi sistemin bürokratik bir
kurumu durumuna getirirken, bilerek veya bilmeyerek TMMOB'nin sonunu da
hazırlamaktadır. Böyle bir gelişim içinde devrimci-demokrat
mühendisler, emekten ve halktan yana bir mühendis ve mimar
örgütünü sağlama görevi ile karşı
karşıyadırlar. Bu görev, ideolojik tercihlerin dışında, yaşamın
nesnel koşullarının dayattığı bir görevdir. Çünkü
sistemin attığı adımlar tüm halkın ve emekçi kesimin olduğu
gibi onun bir parçası olan MM'lerin de yaşamlarını
kuşatmaktadır ve bu durum ağırlaşarak sürecektir.
Yukarıda kısaca özetlenmeye çalışılan bir tarihsel
süreç sonunda bugün mevcut TMMOB yapısında ortaya
çıkmış, bir kısmı bugünden kronikleşmiş görünen
sorunların incelenmesinde yarar vardır. Bunlardan önce
mesleki-demokratik kitle örgütü olma anlayışını ve
işleyiş yöntemini tanımlayarak TMMOB'de politikaları
belirleyen yönetici profilinin bu anlayış ve işleyişe uygun bir
şekillenme taşıyıp taşımadığını irdelemekte yarar
bulunmaktadır.
Mesleki Demokratik Kitle Örgütü Olma
Anlayışı
Meslek örgütü, aynı meslekten insanların bir araya gelerek
oluşturduğu yapılanmadır. TMMOB ve bağlı odaları, Tabip Odaları, Diş
Hekimleri Odası, Barolar Birliği, Eczacılar Odası gibi kurumlar, ortak
paydası meslek ve meslektaşlık olan bu tür
örgütlenmelerdendir.
Aynı mesleğe mensup olmakla birlikte değişik sosyal sınıflardan olan
insanlar aynı örgütlenmenin içinde yer alırlar.
Dolayısıyla, işveren mühendisler de, yönetici konumdaki
mühendisler de, ücretli mühendisler de, kamu
çalışanı mühendisler de, işsiz mühendisler de
TMMOB'nin üyeleridir.
TMMOB'nin temel ilkelerinde bir mesleki demokratik kitle
örgütü olarak tanımlanan örgütün bu
niteliğinde,
• Meslekilik, üyelerinin meslektaşlığından
kaynaklanmaktadır. TMMOB bünyesinde bulunan odalara üyeliğin
ön koşulu mühendis-mimar olmaktır.
• Demokratiklik, yürüttüğü
mücadelenin içeriğinden gelmektedir. Bir mesleki demokratik
kitle örgütü, üyelerinin haklarını koruma
doğrultusunda bir mücadeleyi genel demokrasi mücadelesinin
ayrılmaz bir parçası olarak örgütleyip
yürütür. Hem üyelerin ekonomik ve demokratik taleplerini
dile getirir hem de bu taleplerin karşılığının alınması için
mücadele eder.
• Kitlesellik, örgütlenme anlayışından
kaynaklanır. Kitlesel mücadele esas alınır.
Mesleki temelde olsun ya da olmasın, bir örgütün DKÖ
olabilmesinin en temel koşulu, üyelerin ve temsil ettiği kitlenin
gerçek çıkarları doğrultusundaki bir mücadeleyi,
demokrasi mücadelesine tabi kılarak yürütmesi, onun bir
parçası olarak görebilmesi ve pratikte bunu hayata
geçirebilmesidir.
Mesleki örgüt ve DKÖ kavramları birbirinin alternatifi
değildir. Onun için TMMOB içerisinde devamlı gündeme
getirilen "TMMOB meslek örgütümü? DKÖ mü?
ayrımı ve tartışması dikkatleri bulandıran ve TMMOB'yi
mücadeleden uzaklaştıran bir yaklaşımın
ürünüdür.
Bugün ekonomik, demokratik ve siyasi taleplerle ilgili
eylemliliklerde TMMOB'nin de içinde yer aldığı mesleki
demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların ve diğer bazı
DKÖ'lerin kitlesel katılım sağlayamaması, temsili düzeyde
bir katılımın olması, bu kurumlarda STÖ (Sivil Toplum
Örgütü) anlayışının hakim kılınmasından ve bu
anlayışın doğal sonucu olan örgütsüzleşmeden dolayıdır.
TMMOB ve bağlı odaların DKÖ değil de meslek odası, STÖ
olduğu yaklaşımı, dar, sığ, temsili bir mücadele anlayışını
hakim kılma çabasının ürünüdür. Bu anlayışın
doğal sonucu, TMMOB'nin geleneksel yurtsever çizgisinden
çıkıp bürokrat, hantal, edilgen, mücadeleden kopuk bir
yapıya dönüşmesi olacaktır.
TMMOB, Sanayi ve Ticaret Odaları vb. örgütlerden temelde
farklıdır.
TÜSİAD, Sanayi ve Ticaret Odalarının üyelerinin tamamının
üretim süreçlerindeki yerleri bir ve aynıdır. Bu
üyeler tüccarlar, sanayiciler, iş sahipleri, başka bir deyişle
hükümetleri ve politikalarını belirleyen değişik
büyüklükteki ticaret ve sanayi burjuvasıdır.
Elbette ki bu örgütlerde de (işveren örgütleri)
iç çelişkiler vardır ve bu çelişkiler
örgütlerin kendisine de yansır. Ama bu durum, bu
örgütlerin sınıf örgütü olma, dolayısıyla temel
çıkarlarının ortak olma durumunu, bu anlamda homojenliklerini
zedelemez.
Bu örgütlerin TMMOB ve benzeri örgütlerden diğer bir
farkı da demokratik bir yapıya ve işleyişe sahip olmamalarıdır. Bu
örgütlerde küçük ve orta burjuva kesimler
çoğunlukta olmalarına karşın, örgütün işleyişine,
politikalarına damgasını vuran işbirlikçi tekelci burjuvazidir.
/>
İşleyiş Yöntemi ve Çalışma
Kültürü
Demokratik merkeziyetçi çalışma anlayışı, aşağıdan
yukarı tartışılarak alınan kararların yukarıdan aşağı disiplinli
bir şekilde uygulanmasını gerektirir.
TMMOB'de 1990'lı yıllara kadar süren bu anlayış, bu
tarihlerden günümüze uzanan süreçte devamlı
gerileme içindedir. Günümüzün egemen yönetim
anlayışı kararların "ben yaptım oldu" mantığı ile
üretilmesi biçiminde bir çalışma anlayışını
benimseyerek, örgütün demokratik kitle örgütü
niteliğinin zaafa uğramasına neden olmuştur. Temel amacı kendi siyasi
bekası olan bu anlayış, meslektaşa bu amaç doğrultusunda zaman
zaman popülist yaklaşımlar sunmakta, zaman zaman ise meslektaşı yok
sayan uygulamalar yapmaktadır.
TMMOB'nin kendi gücüne güvenmesi, potansiyel
gücünün farkına varması, sürekli gündem
belirleyecek biçimde süreci elinde tutması, tıkanma
noktalarının da aşılmasını sağlayacaktır.
Her türlü insan hak ve özgürlüklerinin
kısıtlandığı, baskı yasalarının birbiri peşi sıra hayata
geçirildiği günümüzde gündem belirleyebilmek,
ancak halktan ve emekten yana tüm örgütlerin ortak,
dayatmacılıktan uzak, herkesin herkesin iradesine saygı duyduğu bir
çalışma kültürünü yerleştirmeleriyle
mümkündür. TMMOB'nin diğer DKÖ ile birlikte
hareket etme noktasında bu temel demokratik işleyiş kurallarına uygun
olmayan davranışlar içine girdiği görülmektedir. Bu
tutum, TMMOB'nin kendi taleplerinin gerçekleşmesi
yönündeki etki alanının da daralmasına neden olmaktadır.
Ekonomik, demokratik ve siyasal mücadelenin birbirinden ayrı ele
alınamayacağı, birbiriyle bütün olduğu vurgulanarak
mücadele edilmelidir.
Sermaye her alanda, çıkarları doğrultusundaki uygulamaları
hayata geçirmekte çok hızlı ve örgütlü
davranmaktadır. Programsızlık ve eylemsizlikle geçen her gün
özelde mühendis, mimarların, şehir plancıların, genelde
toplumun ve ülkenin aleyhine işlemektedir. Halktan ve emekten yana
tüm güçlerin bu bilinçle hareket etmeleri gerekir.
TMMOB Yöneticileri Örgütün Tabanını Temsil Ediyor
Mu?
Bu soruya herhangi bir inceleme yapmadan bile hayır yanıtı vermek
mümkündür. Dergimizin bu sayısının hazırlık
çalışmaları yapılırken İMO, EMO, MMO ve MO'nun toplam 40
şubesinde 2008 yılında seçilen yöneticilerin profilleri
araştırılmıştır. Bu araştırmanın sonuçlarını incelemeden
önce, TMMOB tarafından 1978, 1998 ve 2006 yıllarında yapılan
üye profili araştırmalarından TMMOB üye tabanının
dağılımını not etmek gerekmektedir. Bu çalışmalar
göstermektedir ki, TMMOB üyelerinin büyük
çoğunluğu kamuda ve özel sektörde çalışan
ücretli mühendislerden oluşmaktadır. 98 araştırması bu oranın
yaklaşık % 80 olduğunu göstermektedir. Zaten ülkemizde
mühendislik mimarlık hizmetleri de, aslında yöneticilik ve
müteahhitlik yapmayan bu ücretli mühendis kesimince
üretilmektedir. Bu tabloya göre, doğal olarak, TMMOB gibi
demokratik veya demokratik olduğu savlanan bir örgütte,
yönetim kurulları bileşiminde de ücretli kesimin temsiliyetinin
daha fazla olması beklenir. Fakat çalışma göstermiştir ki,
araştırma kapsamında bakılan birimlerde yönetim profilleri tabanla
tam bir zıtlık içindedir. Aynı şekilde genç bir nüfusa
sahip olan ülkemizde, hem nüfus genç olduğu hem de son
yıllarda üniversite sayısında artış olduğu için,
genç MM sayısının toplam TMMOB üyeleri içinde
ağırlığı fazladır. Fakat yönetim profili yaş açısından
da TMMOB tabanıyla tam bir zıtlık göstermektedir. Şimdi bu
araştırma sonuçlarına aşağıdaki grafikler üzerinden
bakalım:
Araştırmaya konu 40 şubenin 2008'de seçilen
yöneticilerine bakıldığında, küçük bürocu,
müteahhit ve küçük işletme sahibi yöneticilerin
toplam yönetim kadroları içindeki oranının % 55 olduğu
görülmektedir. Kamu ve özel sektör yöneticilerini
de, sınıfsal olarak bu küçük burjuva grup içine
alırsak, TMMOB şubelerini yönetenlerin % 72'sinin sınıfsal
olarak hem emekten hem de örgüt tabanından ne kadar uzak olduğu
anlaşılır. Buna karşın TMMOB üyeleri içinde % 80 orana sahip
ücretli MM'ler ise, TMMOB yönetimlerinde ancak % 15,
akademisyenlerle birlikte ise ancak % 21 oranında bir temsiliyet şansı
elde edebilmiş durumdadır.
Aynı şube yönetimleri içindeki yaş dağılımı ise
aşağıdaki tablolarda verilmiştir:
Birim yöneticilerinin yaş dağılımı incelendiğinde,
yöneticilerin % 55'nin 40 yaşın üzerindeki üyelerden
oluştuğu görülmektedir. Asıl TMMOB tabanını oluşturan
genç MM'ler ise, yönetimlerde % 11 oranında temsil
edilmekte, bu % 11'in yönetimlerde daha çok düz
üyeliklerde bulunduğu dikkate alındığında ise, daha
gerçekçi bir söylemle genç mühendis ve
mimarlar TMMOB birim yönetimlerinde temsil edilmemektedir. 40 yaşına
kadar olan üyelerin tümü genç grup olarak ele alınsa
bile, 40 yaş üstü grubun yine de yönetimlerde ağırlık
oluşturduğu görülmektedir. Burada 80 sonrası yetişen kuşağın
daha apolitik olması kadar, yaşlı yöneticilerin, kendilerini 80
öncesi mirasın sahibi gösterip genç yaşlarda yönetici
olmuş olmalarına karşın, bugün gençleri deneyimsiz oldukları
gerekçesi ile yönetim dışında tutmaları da belirleyicidir.
Hatta zaman zaman TMOBB birimlerinde yapılan tartışmalarda,
gençlerin mezuniyetten sonra iki yıl geçmeden danışma
kurullarına bile alınmamalarının önerilmesi, durumun hangi noktalara
geldiğini göstermektedir. Genç mühendislerin mesleğe
kabulü öncesinde iki ila beş yıl bekletilmesi ve bir anlamda daha
yaşlı mühendislere çıraklık yapması anlamına gelen yetkin
mühendislik uygulamasının TMMOB yapılarında kolaylıkla kabul
görmesini bu yaşlı ve sınıfsal olarak "tuzu kuru"
yönetici profili açıklamaktadır.
2006 yılı TMMOB üyeleri cinsiyet dağılımına bakıldığında
ise, kayıtların sağlıksız olmasına karşın, toplam üye sayısı
içinde kadın MM'lerin oranının en az % 15 ile % 20 arasında
olduğu sonucu çıkmaktadır. Kadın üye tabanının
yönetimlerde temsiliyeti ise 47 şubede ancak % 7'dir. Bu
sonuçlar da aşağıda verilmiştir:
Tüm bu sonuçlar, en iyimser deyişle, TMMOB'nin üye
tabanından kopmakta olduğunu ortaya koymaktadır. Daha
gerçekçi ifadeyle söylenirse de, TMMOB üye
tabanından kopmuş bir örgüt durumuna çoktan gelmiş
durumdadır. TMMOB'deki etkin yönetim anlayışının
"emekten, halktan" yana söylemi ise, yaşlı ve
küçük burjuva yöneticilerin artık unuttukları
değerlerin "dile vurmasından" başka bir şey değildir. 2006
yılında yapılan TMMOB GK'da genç meslektaş adaylarının
konuşmalarına bu yaşlı "odacılar" tarafından izin
verilmemesi ise bunun somut kanıtıdır.
Genel Kurullar, Danışma Kurulları ve İKK'lar
Örgütün en üst organı olan genel kurullar da son
yıllarda yapılan yönetmelik değişiklikleriyle, gerçek anlamda
üye iradesinin şekillendiği organlar olmak özelliğini yitirmeye
başlamıştır. Örneğin geçmişte genel kurullarda ilk beş
üye konuşmasını tamamlamadan söz haklarına kısıtlama
getirilmemesi yönetmelik güvencesindeyken, yapılan
değişikliklerle, çalışmaları değerlendirilecek YK
üyelerinin verdiği önergelerle daha GK toplantısı başında
söz hakları zaman gerekçesiyle kısıtlanır hale
getirilmiştir. Geçmişte, delege olmasa da genel kurula katılan
üyenin söz hakkı yönetmelik güvencesi altındayken, 2006
yılında yapılan değişiklikle, üyelerin genel kurullarda söz
almaları engellenmiş durumdadır. Yine 2006 TMMOB Genel Kurulunda
öğrenci üyelere söz verilmemiş olması hatırlardadır.
/>
Bu gelişmeler, örgütte egemen olan anlayışın antidemokratik
uygulamalarına örnek oluşturmaktadır.
Geçmişte örgütün demokratik işleyişinin ve
demokratik merkeziyetçilik ilkelerine uygun karar alma
süreçlerinin güvencesi olan danışma kurularının
bileşimlerinin, örgütün yönetim kurullarının değişen
sınıfsal yapısıyla uyumlu bir şekilde değiştiği gözlenmektedir.
Çalışma dönemi içinde çalışma anlayışının
ve demokratik işleyişin güvencesi olması gereken bu kurullar
işlevlerini yitirmeye başlamış durumdadır.
İKK'lar ise, İKK içinde etkin olan anlayışın
belirleyiciliğinde zaman zaman yerel TMMOB gibi davranmakta,
seçilmiş yönetim kurullarının iradelerini ortadan kaldıran
kararlar alması durumunda ise, çalışmaların ortaklaştırılması
ve koordinasyonu başarılamadığı için işlevsiz duruma
düşebilmektedir.
Şirket Mi, Oda Mı?
Odaların bütçeleri incelendiğinde ise, yukarıda
açıklanan yönetim profiline uygun bir bütçe tablosu
ortaya çıkmaktadır. Yine EMO, İMO, MMO ve MO
bütçelerine bakıldığında, ortaya çıkan rakamların
büyüklüğü "bu nasıl demokratik kitle
örgütü" dedirtmektedir. Bu dört odanın toplam
gelir bütçesi çoktan 100 milyon YTL'yi (50 milyon
Avro'yu) aşmış durumdadır. Bu bütçe yapısında
ilginç olan, bu odaların temel gelir kalemi olması gereken üye
ödentilerinin toplam gelir bütçesi içindeki payının
% 8 dolayında olması, özellikle MMO bütçesinde bu oranın
% 3'lere kadar gerilediğinin gözlenmesidir. Buna karşılık
hizmet gelirleri, gelir bütçesinin % 70'ini, MMO'da
ise % 90'ını oluşturmaktadır. Ayrıca denk bütçe ile
çalışması gereken bu yapıların, EMO dışında,
bütçelerinin her yıl kâr kalemi göstermesi ve
çalışma raporlarında bu elde edilen kârın kullanıldığı
yerlerle ilgili bir açıklama bulunmaması başka bir ilginç
noktadır.
Anılan bu dört odanın bütçe yapıları aşağıdaki
grafiklerde gösterilmiştir:
Bütçe yapıları, TMMOB içinde birçok odanın
şirketleşme eğilimi içinde olduğunun göstergesidir. Diğer
yandan, 73-80 arası sisteme karşı emek saflarında
yürütülen mücadelenin sistemde yaratmış olduğu
rahatsızlık sonucu, 1980 sonrası iradi olarak gelir kalemleri budanan
odaların, aradan geçen 28 yılın sonunda, o zaman hayal bile
edilemeyecek gelir kalemlerine kavuşması veya kavuşturulmasının
nedenlerini, TMMOB çalışma anlayışında 1998'den itibaren
gelişen "yeni yaklaşımlarda" aramak gerekmektedir.
TMMOB'nin bugün yeniden, 1954'te sistem tarafından
kendisine yüklenen misyonu üstlenerek, yeniden sistemin
bürokratik bir kurumu haline getirilme sürecindeki gelişmeler
bütçelerine bu şekilde yansımaktadır. Gelinen nokta, sistemin
1980'lerde başlattığı "havuç-sopa"
politikasının başarıya ulaşmak üzere olduğunu
göstermektedir.
TMMOB birimlerinin şirketleşme eğilimi göstermesi, yapıyla
uyuşmayan ticari davranışların yapıya ithal edilmesi sonucunu da
doğurmaktadır. Örneğin MMO'nun İzmir'deki Tepekule adlı
gökdelen projesi başlı başına bir vaka oluşturmaktadır. Bu proje
ile ilgili yapılan harcamalar hemen hemen hiçbir dönem Oda
Denetleme Kurulu raporlarına ayrıntılı bir şekilde yansımamış, bu
projenin giderleriyle ilgili ne genel kurullarda ne de çalışma
raporlarında herhangi bir bilgiye rastlanmıştır.
Ticarileşme, oda yapılarına piyasa rekabetini de taşımıştır.
Piyasa rekabeti, odaları fuar şirketleriyle ortak fuar düzenleme
noktasına kadar getirmiş durumdadır. Antalya'da MMO'nun
İklimlendirme Sempozyumu ve Sergisi ile Hannover Messe Sodex'in fuar
şirketi karşıya gelmiş ve sonunda sorun Sodex Antalya fuarının MMO
desteği ile ortaklaşa düzenlenmesi ve fuar gelirlerinden odaya pay
verilmesiyle çözülmüştür. Aynı şekilde İzmir
Teskon fuara dönüşürken yine Sodex'le ortaklık
geliştirilmiştir. Artık Teskon Fuarı, televizyonlarda reklamı yapılan
bir fuar olmuştur.
Havuz Problemleri
TMMOB yapısında gelişen bu ticari anlayış ve oluşan şirketleşme
eğilimi, bazı Anadolu birimlerinde ifrat boyutuna ulaşmıştır. TMMOB
içinde, özellikle Anadolu'da bazı şube ve
temsilciliklerde yönetimlerin ağırlıklı olarak SMM ve müteahhit
üyelerden oluşması ve bu üyelerin, kendi maddi
çıkarlarını koruma amacıyla havuz oluşturma, yani gelen işleri
bir havuzda toplayıp oradan SMM'lere dağıtma gibi bir yöntem
benimsemesi, TMMOB'yi demokratik kitle örgütü
niteliğinden uzaklaştırıp, bir çıkar örgütüne
dönüştürme tehlikesi içeren vahim bir konudur. Oda
içindeki yönetici konumlarını ve oda olanaklarını kullanarak
kendilerine maddi çıkar sağlayan bu çevreler, işi neredeyse
bir kartel oluşturma düzeyine getirmiş olmalılar ki Rekabet Kurulu
sözkonusu uygulamayı 4054 sayılı yasaya aykırı bularak
TMMOB'yi uyarmıştır. Mevcut SMM yönetmeliğinin
uygulanmasının sağlanamaması ve il bazında farklı uygulamalara göz
yumulması nedeniyle zemin bulan bu havuz sistemi, hem mesleğin ve
örgütün saygınlığını zedelemekte hem de TMMOB'nin
varlık nedeni ve ilkeleriyle çelişmektedir. Meslek alanını
yalnızca ücret bazında denetleyen bu uygulamayla, ülke ve halk
yararına proje ve denetim ilkesi rant iştahına kurban verilmekte,
üstelik çıkar amaçlı örgütlenme anlayışı
yerleştirilerek toplumsal muhalif kimlik ortadan kaldırmaktadır.
Demokrat Kamuoyunda TMMOB'nin Saygınlığı Korunabiliyor
Mu?
Özellikle 73-80 arasında yürütülen mücadele,
TMMOB'yi diğer mesleki demokratik kitle örgütleri arasında
saygın bir konuma getirmiştir. Fakat TMMOB'deki etkin yönetim
anlayışı bu mirası hovardaca harcamaktadır. TMMOB yapısı
içinde, 1993 yılında nükleer teknoloji tekellerinin desteğinde
1. Nükleer Teknoloji Kurultayının düzenlenmiş olması,
ikincisinin ise 1995 yılında düzenlenmek istenmesi TMMOB imajının
yıkılmasının başlamasına neden olan yaklaşımlardır. Bu dönemde
saygın çevre kuruluşları TMMOB'yi eleştirmeye
başlamışlardır.
2005'ten beri Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin
kentsel dönüşüm projesi kapsamında gerçekleştirdiği
yıkımlara MO, İMO ve ŞPO Antalya şubelerinin açık veya
örtülü destek vermesinin TMMOB içinde tartışılmayıp
Radikal Gazetesi eki Radikal II'de "Belediyeler ve Uzman Oda
İttifakı" başlığıyla 22.7.2007'de haber olması TMMOB
imajını deforme eden bir başka gelişmedir.
MO Antalya Şubesi bununla da kalmayıp, Şube Yöneticileri eliyle
Mimar …… A. Ş. adında şirket kurma girişimi yine Radikal
II'de 12.8.2007 tarihinde haber olmuştur. Daha 1955 yılında,
TMMOB'nin GMO'nun şirket kurma girişimini reddettikten sonra,
2007'de yeniden ve "demokratlar" tarafından şirket kurma
eğilimlerinin oluşması TMMOB'yi günlük gazete
sütunlarında tartışılır hale getiren gelişmelerdir.
Bu yazılar için "zaten sermaye gazeteleri" diye dudak
bükülebilir. Fakat 3.9.07'de Birgün Gazetesi Forum
bölümünde Ümit Bayazoğlu'nun daha sonra
sansürlenen, sendikaları ve meslek odalarını eleştirdiği yazısı
da görmezden gelinemez. Bayazoğlu'nun yazısında
"Sendikalar (meslek örgütleri), kurumsal yapısı,
yönetici formasyonu ve sınıfla ilişki biçimi ile bir
bütün olarak demokrasiyi istemiyor. Demokrasiyi
güçlendiren, ama aynı zamanda demokrasi içinde
güçlenebilen çoğulculuk, katılımcılık ve
açıklık, sendika nomenklaturası (baskıcı politburo üyeleri
gibi) için ciddi tehdit oluşturmakta." ifadesi dikkat
çekmektedir. Bayazoğlu'nun yazısını tartışmak ayrı bir
konu. Burada yazı içeriğinden daha önemli olanı, artık
TMMOB'ye sol kamuoyundan bu tür eleştirilerin yapılıyor
olabilmesidir.
Ne yazık ki, TMMOB'de - aktarmaya çalıştığımız
birçok sorunlu etkinliğin ortaya çıkmasına neden olan -
yaklaşık son on yılın etkin yönetim anlayışı TMMOB'yi sol
kamuoyunda bile tartışılır duruma getirmiştir.
TMMOB Neden Muhalif Bir Örgüt Olmalıdır?
TMMOB'nin bugün geldiği noktada, TMMOB
örgütlülüğünün savunucuları da bazı temel
sorulara yanıt verdikten sonra yollarına devam etme durumundadırlar.
TMMOB Anayasa'da "Kamu kurumu niteliğinde bir meslek
örgütüdür" diye tanımlanmaktadır. Bu tanım
TMMOB'ye resmi nitelik kazandırmakta, geçmişte
çokça tartışması yapıldığı gibi, araçlarına
siyah plaka bile takılabilmektedir. Ancak, bu durum sözü edilen
temel sorulara yanıt vermeye engel değildir ve "kamu"
sözcüğü halk olarak yorumlanırsa, TMMOB öncelikle
sistemin değil, üyelerinin ve halkın örgütü olmak
zorundadır.
O zaman şu sorulara yeniden yanıt verilmesi gerekmektedir:
TMMOB kendisini mesleki, teknik görevleriyle sınırlandırarak mevcut
sistemin bir parçası olabilir mi?
Aynı soru bir başka biçimde sorulursa…
TMMOB, sıradan insan olmaktan çok aydın olması beklenen ya da
kendilerini öyle gören MM'lerin örgütü olarak,
varlığının nedenini, var olan düzenle bütünleşerek mi,
yoksa halkın ve o arada üyelerinin çıkarlarını savunarak mı
tanımlayabilir?
Verilecek yanıt, yanıt verenin siyasal seçimine, ekonomik
durumuna ve ekonomik ilişkilerde bulunduğu yere, beklenti ve
özlemlerine ve de bombardımanı altında kaldığı kitle iletişim
araçlarından etkilenme ölçüsüne göre
değişir.
Fakat burada amaçlanan, öznel yanıtlar vermek yerine, bu soruya
yanıt verilecek bir nesnel zemin tanımlamak ve TMMOB'nin
davranışlarını, yöneticilerinin siyasal tercihlerinden bağımsız
olarak, bu zeminde belirlemektir.
Bu noktada yukarıda ortaya attığımız soruları daha nesnel duruma
getirmek ve sözü edilen zemini tanımlamak için belli
önermeler yapmak gerekmektedir.
Türkiye sanayisi dışa bağımlıdır. Üretimi sağlayan temel
bilgiler ve teknolojiler dış kaynaklıdır ve Türkiye
MM'larının beyin ürünü değildir. Bu alanda tek tek
yürütülen çabalar ise Türkiye sanayi yapısını
belirleyecek hatta etkileyecek nitelikte değildir.
Özel ya da kamu kurumlarındaki AR-GE çalışmalarının
yokluğu, sanayide teknisyen kadrolarında bile mühendislerin istihdam
edilmesi, GSMH'dan AR-GE çalışmalarına düşen pay,
sanayinin sahip oldukları bilgi altyapısı (kütüphane olanakları
vb.), sanayinin talepleri doğrultusunda şekillenmesi beklenen
mühendislik eğitiminin kalitesinin giderek düşmesi dışa
bağımlılığın sonuçlarıdır.
Bu tablo, Türkiye'deki MM'lerin, çalıştıkları
ortamlardaki meslek uygulamalarında ikincil konuma itildiğini
göstermektedir. MM uygulamalarında en üst konumda bulunan AR-GE
çalışanları, yurt dışında üretilmiş ve kendi beyin
ürünleri olmayan projelerin uyarlama çalışmalarında ya da
yurtdışı bir organizasyonun bir parçasında, o da ucuza geldikleri
için görev almaktadırlar. Üretimin belli aşamasında da
ancak geliştirme çalışmalarına katılabilmektedirler. Aşağı
doğru indikçe, puantör, teknisyen, teknik ressam, pazarlamacı,
iş takipçisi, ustabaşı vb. konumlarda
çalışmaktadırlar.
Devletin sanayileşme politikası, A veya B partisinin kurduğu
hükümetlerin politikalarının üzerindedir ve bu politikalar
DB, IMF gibi uluslararası finans kuruluşları tarafından
oluşturulmaktadır. Bu kuruluşlar elbette ülkemizin
çıkarlarını korumak yerine, çıkarlarını korumak
üzere kuruldukları uluslararası tekellerin çıkarlarını
gözetmektedirler.
Bu durumun sonucu, MM'lerin bilgi ve becerilerini ortaya
koyabilecekleri bir ortam ülkemizde oluşamaz. Bu durumda MM'ler
sahip oldukları bilgilerle ücretlendirilmemekte, sürekli olarak
yaşam standartlarının düşmesi sorunuyla karşı karşıya
kalmaktadırlar.
Bunun yanı sıra sürdürülen ekonomi ve sanayileşme
politikaları sistemde sürekli tıkanma noktaları oluşturmakta, var
olan ekonomik ilişkiler halkın refahını sürekli olarak
geriletmektedir.
Bu durumda TMMOB'nin sistemle bütünleşerek emekten yana,
üyelerinin ve halkın çıkarlarını koruyacak politikalar
üretmesine olanak yoktur. Bu çerçevede mesleğin onurunun
korunmasına da olanak yoktur. Sistemle bütünleşerek MM
mesleğinin geliştirilmesini sağlamak da olanaksızdır. Bu ancak mesleğin
geriletilmesine olanak sağlamaktadır.
Bu nesnel nedenlerden dolayı TMMOB düzenle bütünleşmeyi
reddeden bir yapı olmak durumundadır.
Bu durum, TMMOB'nin örgütlenme biçimini ve
çalışma anlayışını belirleyecek bir durumdur. Bu durumda TMMOB
örgütlülüğünü bir bütün olarak bir
arada tutmanın önemi artmakta, mesleki temeldeki farklılıklara
dayanan ayrışmalar ve mülkiyetçi yaklaşımlar yerine
güçlü bir muhalefet odağı yaratmak gerekmektedir.
TMMOB üyeleri ve halkın çıkarları için sistemin
karşısına bir muhalefet odağı olarak çıkarken, toplumsal
yaşamın gerekleri olan demokratikleşme, insan hakları, sosyal adalet gibi
kavramların da savunucusu olmalı, üretilen değerlerin hakça
bölüşümünü savunmalı, kısaca, kendisinin de
ağırlıklı olarak meslek sorunlarıyla uğraşabileceği, mesleği
geliştireceği eşit bir toplum yapısının kurulması uğruna
mücadele etmelidir.
Bu mücadele verilirken, TMMOB varlık nedeni olan mesleki
çalışmalardan kopmamalı, güçlü bir yapı
olabilmesinin mesleki temelde yapacağı doğru, tutarlı
çalışmalara bağlı olacağı unutulmamalıdır.
Yukarıda özetlenen görüşlerin ışında TMMOB'nin,
bünyesinde topladığı her sınıftan ve her siyasal
görüşten MM'nin örgütü olan bir mesleki
demokratik kitle örgütü olarak, sistem karşısında alacağı
tutum aynı zamanda bu üye yelpazesinin çıkarlarını da korumak
olacaktır.
Bu durumda rahatsız olacak tek kesim; ülke ve toplum
çıkarlarını savunmak yerine uluslararası tekellerin
çıkarlarını savunan kesim olacaktır.
Mesleği, meslektaş çıkarlarını, toplum çıkarlarını
savunma çizgisi, yaşadığımız nesnel koşullarda TMMOB'yi bu
görevlerin üstünde birtakım görevlerle karşı karşıya
bırakmaktadır. Bu çizgi en genel hatlarıyla bağımsızlığı,
emeğin ve halkın çıkarlarını savunma çizgisidir.
TMMOB Yeniden Bir Mücadele Örgütüne
Dönüştürülebilir Mi?
Yukarıda anlatılan tablo TMMOB'nin getirildiği nokta itibarıyla
umut verici değildir. TMMOB'nin mevcut yapısı temsili demokrasiye
dayanmakta, şubelerden gelen delegeler oda merkezlerini, odalardan gelen
delegeler de TMMOB'u oluşturmaktadır. Bu yapıda 30 yıldır
değişmeyen delege profilleri bile oluşmuş durumdadır. TMMOB içi
politikaların tümü delege hesabı üzerinde şekillenmektedir.
Durum böyle olunca, statükoların koruması, illerde yukarıda
sözü edilen hastalıklı yapılara göz yumulmasından
geçmektedir. Özetle işler "oy ver bana, karışmayayım
sana" ya da "oy veririm ama karışma bana" mantığıyla
yürütülmektedir.
Bu şekilde gelişen yapılar para kazandıkça
profesyonelleşmekte, profesyonelleştikçe para kazanmakta ve artık
çalışmalar için üye katılımına gereksinim
duymamaktadır. TMMOB'de yapısal bir değişim yaratmadan, TMMOB
çalışma anlayışında yeniden bir ileriye gidiş süreci
başlatma olanağı yoktur. Bu açıdan bakıldığında
önümüzdeki süreçte TMMOB'nin
çalışma anlayışı ile birlikte yapısal sorunları da
tartışılmak zorundadır.
TMMOB,
• Temsili demokrasi yerine doğrudan demokrasi,
delegelik sistemi yerine doğrudan üye iradesine başvurma,
• Profesyonel kadrolarla çalışma anlayışı
yerine, üye katılımı ile çalışma anlayışı geliştirme,
/>
• TMMOB, odalar ve şubelerde yönetici sınıfsal
yapısının değiştirilmesi,
• Yönetimlerde görev alma sürelerinin
tanımlanması,
• İki yılda bir yapılan genel kurullarda
delegelerin yasama görevini yerine getirmesi yerine, seçilmiş
üyelerle oluşturulacak ve dönem içinde sürekli
görev yapacak kurullarla yönetim organlarının sürekli
denetlenmesi
gibi konuları tartışarak kendine bir yol çizmelidir.
Dergimiz bu konuda inisiyatif alarak bu tartışmayı ülke genelinde
önümüzdeki dönemde yürütecektir.
Sayı 5 TMMOB Sayfa58-70
İvme Dergisi yazısıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder