Suyun Ticarileştirilmesi Ne
Demektir?
Su, dünyanın var oluşundan bu yana canlıların ihtiyaç
duyduğu yaşamsal, vazgeçilmez bir doğal kaynaktır. Yakın tarihe
kadar, herkese yeter ölçüde ve erişilebilir durumda olduğu
için, doğanın bize karşılıksız sunduğu, sınırsız bir kaynak
gibi görülmüştür. Çünkü
gerçekten de su, kendi döngüsü içinde yenilenen
ve tükenmeyen bir kaynaktır.
Ancak kapitalist üretimle birlikte su farklı bir anlam kazanmış,
yalnızca yaşamsal ihtiyaçları karşılayan bir kaynak olarak
görülmekten çıkmış, kâr için yapılan
kapitalist üretimin bir girdisi olmuştur. Günümüzde
kapitalist üretimde kullanılan su miktarı çok artmış
durumdadır çünkü sanayide temiz su kullanımı son derece
yaygındır. Bu nedenle su kaynaklarının sınırsız
görüntüsü kaybolmaya başlamıştır. Üretimde
kullanılan temiz su kirletilmekte ve sonra çoğu zaman arıtılmadan
yeniden doğaya salınmaktadır. Bu da eldeki temiz su kaynaklarının da
kirlenmesine neden olmaktadır. Kapitalist üretimden elde edilen
kârın artırılması için her geçen gün daha fazla
temiz su tüketilmektedir. Sanayinin yanı sıra, kapitalizmin emek
gücü ihtiyacını karşılamak üzere oluşan modern kent
yerleşimleri de temiz suyun buralara taşınmasına ihtiyaç
duymaktadır. Tarımda kullanılan yeni kapitalist teknikler de toprağı
kuraklaştırmakta ve daha fazla sulamayı gerektirmektedir.
Gelinen durum, su kaynaklarının sınırsız olmadığının ve
kirletildikçe tükendiğinin fark edilmesine yol
açmıştır. Bu da dünyadaki tüm kaynakların olduğu gibi
su kaynaklarının bölüşümünün de önem
kazanması demektir. Kapitalistler, kâr odaklı yaptıkları
üretimde kullandıkları suyun payının artmasını, evsel kullanım
suyunun payınınsa azalmasını talep etmektedirler. Su kaynaklarının
bölüşümünün bu yönde değişmesini sağlamak
için, suyun alınıp satılır bir mal olması, diğer tüm
metalar gibi suyun fiyatının da piyasada belirlenmesi gereklidir.
Suyun ticarileştirilmesi, suyun, fiyatı piyasada belirlenen bir meta
olması demektir. Ancak bu gerçekleştirilirse suyun arz-talep dengesi
kurulacak; her talep eden, suyu arza göre belirlenen aynı fiyattan
alacaktır. Yani suyu, üretimde kullanacak ve kâr elde edecek olan
kapitalist de yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak için
kullanacak halk da aynı fiyattan satın alacaktır. Bu adil olmayan durumda,
tabii ki yoksul halk yüksek fiyatları karşılayamayacak ve daha az su
kullanacaktır. Böylece evsel su kullanımı kısıtlanacak, buradan
artan su kaynakları kapitalistlere sunulabilecektir. Ve tabii ki vahşi
kapitalizm açısından, bu durumun, suya erişimi olmayan halkın
arasında hastalıkların yayılmasına ve ölümlere yol
açacak olması hiç önemli değildir.
Tüm bu sebeplerden, suyun ticarileştirilmesi kapitalist sınıfın
bütünü için bir ihtiyaçtır ve önem
taşımaktadır. Suyun ticarileştirilmesinin bir yöntemi, su
kaynaklarının ve hizmetlerinin özelleştirilmesidir. Bu
özelleştirmeler bazen hükümetler, bazen belediyeler eliyle
yapılmaktadır. Su kaynaklarının özelleştirilmesi için
bulunan yöntem, suyun kullanım hakkının belli bir süreyle
özel bir şirkete satılmasıdır. Böylece su kaynaklarının
satılmadığı, bunun özelleştirme olmadığı iddia edilmekte; buna
"kamu-özel ortaklığı" adı verilmektedir. Uluslararası
sermaye için, su çok kârlı bir yatırım alanıdır
artık. Su, vazgeçilmez bir ihtiyaç ve üretimin de
önemli bir girdisi olduğu için, suya talep hiçbir zaman
tükenmeyecek, hatta gittikçe artacak; bu yüzden de suyun
piyasa fiyatı gittikçe yükselecektir. Bu yüzden de su
kaynakları için açılan yeni özelleştirme alanları,
dünyadaki büyük tekellerin iştahını kabartmaktadır.
Dünyada su özelleştirmelerinin çok ilginç
yansımaları olmuştur. Nehirler satılmış, kıyılarına silahlı
bekçiler dikilerek köylülerin kendi köylerindeki
nehirlerden yararlanmaları engellenmiştir. Şehirlerde, şebeke suyuna
ödeyecek parası olmayan halkın yağmur suyunu toplaması bile
yasaklanmıştır. Temiz su kaynakları şişe su şirketlerine
satılmıştır. Şehirlerin şebeke suyu hizmeti özel şirketlere
devredilmiş; büyük kentlerin suya erişimi, devralan şirketin
kârlılığına bağlanmıştır. Üstelik elektrik
özelleştirmelerinde de karşımıza çıktığı gibi, su
kaynaklarını devralan özel şirkete fiyat garantisi verilmesi,
otomatik zam tarifeleri ve kontörlü su sayaçları da
uygulamalar arasındadır.
Bu kârlı alandan su şirketlerinin elde edeceği kazanç
tahmin edileceği gibi çok büyüktür. Ancak suyun
ticarileştirilmesinin tek yöntemi, özelleştirme değildir.
Dünyada, devlet kurumlarının da tıpkı özel şirketler gibi,
uluslararası ölçekte suyu pazarladığı, bundan kâr elde
ettiği görülmektedir. Türkiye'de de DSİ böyle bir
kurum olmaya adaydır. Yani ister özel sektör eliyle, ister devlet
eliyle, ister bunların ortaklığıyla olsun, suyumuz hızla
ticarileştirilmektedir.
Suyun ticarileştirilmesinin ideolojik altyapısını hazırlayan, toplumu
bu fikre alıştırmaya, oluşabilecek tepkileri azaltmaya çalışan,
tüm bu ticarileştirme sürecinin uluslararası ölçekte
planlamasını yapan kurum, 1996'dan bu yana Dünya Su
Konseyi'dir. Dünyada ve Türkiye'de suyun
ticarileştirilmesi yönünde atılacak adımları planlamak
üzere Dünya Su Forumu'nun beşincisi Mart 2009'da
İstanbul'da yapılacaktır. Bu ticarileştirme saldırısına dur
demenin yolu, suyumuzu çalan kapitalist sınıfa karşı halkın
tepkisini örgütlemek ve Dünya Su Forumu'na halkların
cevabını vermektir.
Sayı 7 Su Sayfa5-6
İvme Dergisi yazısıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder