20 Nisan 2010 Salı

Mühendislik Etiği

Mühendislik
Etiği

Etik kelimesi, Latince 'ethicus', eski Yunanca
'ethikos' kelimelerinden gelmektedir. Yunan dilinde ethikos
kelimesi, bir canlının sığındığı yer, gelenek, alışkanlık,
töre anlamlarında kullanılmaktadır. Etik kavramına ilişkin
tanımları değişik kaynaklardan incelediğimizde, birbirinden farklı
nitelikte ya da birbirinin türevi şeklinde çok fazla sayıda
tanıma ulaşabiliriz. Etik ile ilgili yapılan tanımlarda; tutarlılık,
farklı kimliklerin uyumu, çelişkinin en aza indirgenmesi,
özdenetim/denetim, süper ego, yazılı olmayan kurallar, toplumsal
kurumlar gibi kilit kavramlara sıkça rastlarız. Çok farklı
şekillerde tanımlanabilse de "insanların kurduğu bireysel ve
toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, kuralları
doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal açıdan
araştıran bir felsefe disiplinidir" şeklinde tanımlamak pek
çok tanımı içermesi açısından kapsayıcı olabilir.

Etik kavramı, davranış biçimleri ile iletişim içerisinde,
toplumsal davranış kurallarını doğru-yanlış, uyumlu-çelişkili
şeklinde tasnif eder. Süper egonun yönlendirmesinde, toplumsal
yaşamın tüm bileşenlerinden aldığı ahlaki normları tekrar
yaşamın içerisinde sentezleyerek ve toplumsal formasyonun değişim
dinamiklerinden beslenerek varoluşunu sürdürür. Toplumsal
algıların en radikal biçimde değişmesinde rol alan etkenler
arasında ilk sırayı dinlere ve siyasal değişimlere verebiliriz, bu iki
kavram etiğin tanımlanmasında önemli yer tutar. Kültürler
ve yaşam biçimleri toplumdan topluma ve insandan insana değişiklik
gösterebilir ve bu nedenle bir durum için tek bir iyi ya da
kötüden veya mutlak doğru ve mutlak yanlıştan söz edilemez.
Genel etik tartışmaları içerisinde mesleki etik için durum
biraz daha farklıdır. Globalleşen dünyada, standartlaştırma
ihtiyacına cevaben veya kendi varoluş ve doğası gereği,
mühendislik, mimarlık, hukuk, tıp gibi meslekler benzer etik
kuralları içerisinde icra edilirler.

Her mesleğin etiği, o mesleği doğuran toplumsal koşulların ve tarihsel
süreçlerin izini taşır. O mesleğe yaşamını adamış,
bilirkişiliği tartışılmayan kişilerin yaptığı tanımlar ile etik
kuralları belirlenmiş ve bu tanımlar revize edilerek
günümüzdeki formatlarında halen kullanılmaktadır.
Hekimlikte Hipokrat yemini buna örnek olarak verilebilir.

Tıpta etik

Hekimlikte kullanılan Hipokrat yemininin en temel içeriği,
"….din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının
görevimle vicdanım arasına girmesine izin
vermeyeceğime…" biçimindeki ifadede somutlanmıştır.
Bunun haricinde insanlık için çalışmak ve mesleki bilgiyi
insanlık aleyhine kullanmamak yönünde ifadeler de
içermektedir. "İnsanlık için çalışmak"
genel ifadesinden neler anlıyoruz, neler anlaşılmalı? Bu sorunun
cevabını düşünürken, var olan ile olması gereken
arasındaki açı gittikçe büyür.
Çünkü hekimin mesleki yaşamını insan odaklı
kurabilmesinin yolu, içinde bulunduğu toplumsal rejimin insan odaklı
olabilmesinden geçer. Sağlık personelinin performansa dayalı
ücretlendirilmesinin bir yandan çalışanı mağdur ederken bir
yandan da gözü açık çalışan için
çıkar kapısı olabileceğini hepimiz gördük. Baş
ağrısı için hastaneye git, tomografi çekimine kadar tüm
tetkiklerin eksiksiz yapılsın. Hasta psikolojisinden bakılınca sorun yok.
Hasta, yeterli hizmet aldığını düşünmektedir; peki ya ekonomik
kaynakların doğru kullanımı? Hatta gereksiz ilaç yazımlarının
ilaç tekelleri tarafından ödüllendirilmesi…
Böyle bir ortamda tabii ki etik kelimesi bir ihtiyaç olarak
karşımıza çıkar. Etik kavramını ortaya koyarken sorunu iyi tarif
etmek gereklidir. Mesleki etik tartışmalarında, o meslek için tarif
edilen etik kurallarını bir tarafa koyalım ve tarif edilen kuralları bir
gereksinim haline getiren koşulların kendisine bakalım. Hekimlik
mesleğinin, sağlık hizmetlerinin metalaştırıldığı bir ortamda,
mesleğini insanlık için icra ettiğini söylemek ne derece
samimi olabilir? Hipokrat yeminindeki, insanlık için
çalışmak genel ifadesinden, daha somut ifadelerin kullanıldığı
farklı meslek etiklerini incelemeye dönersek, gözümüze
çarpacak mesleklerden biri de avukatlık olacaktır.   
/>

Hukukta etik

Avukatlık mesleğinde, meslek etiği kavramı üzerine önemle
durulan konulardan birisidir. Sosyoekonomik hayatın sürekli
değiştiği bir ortamda yasaların yaşamın peşi sıra gelmesi
anlaşılır bir durumdur. Hatta yasaların ve ilgili alt başlıklarının,
oluşacak sorun ile ilgili tam bir hüküm içermesi
beklenmemelidir de. Avukatlık mesleğinde kişinin savunma hakkı
kutsaldır, kişi her kim olursa olsun ve her ne yapmış olursa olsun.
Suçun oluştuğu ortamı yaratan, hazırlayan etkilerin
karmaşıklığı ve çeşitliliği, hukukun teknik bir konu
olmasının önünde en temel engeldir ve avukatın da
teknik-yardımcıya indirgenmemesi gerektiğinin açık bir ifadesidir.
Farklı yorumların, bakış açılarının, süreci yumuşatacak
ya da ağırlaştıracak anahtar kelimelerin ilgili ya da ilgisiz
kullanılması sonucu değiştirebiliyor; bu durumda avukatlık hizmeti hukuk
sürecinde önemli bir belirleyen olarak yerini almaktadır. Avukat
rüştünü ispat ettiği oranda geliri artacak bir konuma sahip
olmakta, bu da avukatı vicdanen yapması gerekenden
uzaklaştırabilmektedir. Avukatlık hizmeti bir meta olarak kaldığı
süre boyunca sorunlar barındıracaktır. Avukatı maddi
çelişkiler ile sınayan anlayış bir yandan da avukata neler yapıp
neler yapmaması gerektiğini anlatıyor ve bunun da adı etik oluyor.
Avukatların taşıması gereken etik değerler, Avukatlık Kanunu'nun
yanında Türkiye Barolar Birliği'nin (TBB) de çıkarmış
olduğu meslek kuralları ile düzenlenmiştir. Buradaki alt
başlıklardan birincisi, genel kurallardan bir iki madde ile
görüntüyü netleştirelim.
•    Avukat kendisine iş sağlama niteliğindeki her
davranıştan çekinir.
•    Mesleki çalışmasında avukat
bağımsızlığını korur; bu bağımsızlığını zedeleyecek iş
kabulünden kaçınır.
Bu alt başlıklar kapsamında iletişim biçiminden giyime kadar
birçok meselenin tarif edilmesi, kendi içinde var ettiği
sorunsalı biçimsel müdahaleler ile çözmeye
çalışmasının komik bir göstergesidir.

Mühendislikte etik

Yaşama teknik ve üretim merkezli bir müdahale olan
mühendislik uygulamalarının temel amacı, insanların yaşam
kalitesini yükseltmeye ve onları daha konforlu, güvenli ve huzurlu
yaşatmaya yöneliktir. Mühendislik uygulamaları ile ilgili
değişik disiplinlerde somutlaşmış bilgi ve birikimlerin yaşamda
kullanılması esnasında, etik kavramını tartışmaya açacak olan
temel sorunsal/çelişki nedir? Mühendislik bilgileri gerektiği
ölçüde kullanılmadan ve özen gösterilmeden,
yeterli donanım olmaksızın hayata geçirilmeye
çalışıldığında, kendi özüne ve ilkelerine tamamen
aykırı bir biçimde insan yaşamını tehlikeye atabilecek
ölçüde kötü sonuçlara yol açabilir.
Ortaya çıkacak sorunların kaynağında basit dikkatsizlikler gizli
olabileceği gibi, etik kavramını bizler için elzem kılan yapısal
sorunlar da mevcut olabilir. Yapısal sorunlar, toplumsal değer yargıları
ile olması gereken değer yargıları (etik) arasındaki açının
artması dolayısıyla oluşan sorunlar olarak tanımlanabilir. Toplumsal
yozlaşmanın sürekli değişerek ve boyut değiştirerek kendini var
ettiği, yabancılaşmanın derinleştiği, ötekileşmenin yaşandığı
bir toplumsal mekanizmada, etik kavramının üzerinde son dönemde
bu kadar çok durulması anlaşılır bir durumdur. Toplumsal
çürüme derinleştikçe, mühendisler de bu
süreçten nasibini alacaktır ve yaptığı işler kapsamında
mühendisin belli kriterlere uyması, bürokratik ve pratik yolları
tercih etmemesi, yapıyormuş gibi göründüğü ve
fiiliyatta yapamayacağı yoğunlukta işleri üzerine almaması
beklenecektir. Etik kurallarını dillendirerek, ne meta
kültürünün yarattığı yapısal sorunları
çözebiliriz ne de insani bir üretimi veya insandan yana
karar almayı bekleyebiliriz. Yukarıda ifade ettiğim gibi ekonomik kriz,
toplumsal çürüme, yabancılaşma, insani değerlerden
uzaklaşma ve yozlaşma ile etik kavramının dillendirilmesi, birbirinden
bağımsız ele alınamaz. Uç örnekler anlamamızı
kolaylaştırabilir. Özel mülkiyetin değil, kan/kabile/klan
ekonomisinin olduğu toplumlarda hırsızlık kelimesinin, o toplum
dillerinde doğrudan bir karşılığını bulamazsınız.

    Mühendisler için etik çalışmalarını
biraz incelersek eğer, avukatlık etiğine benzer biçimsel atıfları
görebiliriz. Dünya Mühendisler Birliği'nin 5 Ekim 1977
tarihli toplantısında son şeklini kabul ettiği Mühendislik
Etiği'nin Temel İlkelerine göre;

Mühendisler, mühendislik mesleğinin doğruluğunu, onurunu ve
değerini,

•    İnsanların refahının artması için kendi
bilgi ve becerilerini kullanarak,
•    Dürüst ve tarafsız olarak halka, kendi
işverenlerine ve müşterilerine sadakatle hizmet ederek,
•    Mühendislik mesleğinin yeteneğini ve
prestijini arttırmaya çabalayarak,
•    Kendi disiplinlerinin mesleki ve teknik birliğini
destekleyerek,

    yüceltir ve geliştirirler.

Mühendislik gibi tamamen teknik bir mevzuda sadakatle hizmet etmek
kavramının varlığı nasıl açıklanabilir? Sadakat, teknik
hizmetin bir ölçüsü müdür? Sadakat kelimesi
burada tam da, kapitalizmin kendi yapısal sorunları ile ilişiktir.
Örneğin proje sorumlusu olarak görev yapan bir kişi, olması
gereken yerde değil, görev alanından uzakta, farklı gelir getirici
işlerle meşgul ise, bu tam da kar amacı ile yapılan bir davranıştır.
Denetim sistemlerinin işlememesi ve belgelendirme hizmetlerinin parayı
veren düdüğü çalar gibi bir mantıkla satılması meta
zihniyetinin sorunudur. Bu yozlaşma ortamında birileri etik kurallarını
göreve çağırmalı, sadakatten söz etmelidir. Gıda
alanında, son dönemde özellikle Ar-Ge ürünü
fonksiyonel gıdaları medyada görebiliriz. Bu ürünler uzun
dönem toksikolojik testlere tabi tutulmadan, birkaç bilimsel
makaleye atıf yapılarak, ülkelerin yasalarını delecek
güçteki tekellerin eliyle halka satılmaktadır. Bu teknolojiyi
üreten ve ürünün uzun vadede değerlendirilmesi
gerektiğini bilen mühendis, tekeller arası rekabet ortamında
ürünü geliştirir ve takdiri toplar, gerisi ile ilgilenmez.
Milyonlarca dolarlık araştırmalardan sonra, piyasaya hızla giren
ürünler, etik açıdan nasıl değerlendirilir? Buradan bir
sistem eleştirisine varılabilir mi? Şimdi yazılı mühendislik etiği
kurallarına göre mühendis, işverene mi yoksa halka
(müşterisine) karşı mı sadakatli olacak?

Mühendisler, üretimin çağdaş ölçülere
uygun yapıldığı bir üretim biriminde, iş sürecini planlamak,
örgütlemek ve ürünler ile hizmetlerin önceden
belirlenmiş teknik normlara uygunluğunu gözetlemekle
yükümlüdür. Bu yükümlülük
mühendislere başka bir sorumluluk da yükler: Doğa bilimlerini
bilmenin ötesinde mühendisler, ekonomiyi, planlama ve
örgütleme yeteneğini, kişisel değer yargılarını,
deneyimlerini ve sezgilerini kullanarak pratikte neyin yapılması ve neyin
yapılmaması gerektiğini belirlemeye çalışırlar. Mühendislik
hizmetinin icra edilmesi sürecinde en ahlaki mevzu, üretim
sürecinin veya üretilen metanın insan yaşamında tutacağı
yerdir. Biraz daha açarsak eğer, üretilen ürünün
veya üretim sisteminin, kişinin yaşamındaki var edeceği sosyal
belirlenimler olarak tarif edebiliriz. Mühendis, yapacağı veya
yaptığı işin yaşamdaki sosyal belirlenimlerinden sorumludur ki bu
yönüyle de sosyoloji bilimine vakıf olmalıdır. Marks buhar
gücünün ve telgrafın ortaya çıkışını
oldukça önemsemiştir. Bu gelişme ticarette hızı arttırmış,
kültürel ilişkiler dahil hayatın her alanını etkilemiştir. Şu
anda içinde bulunduğumuz teknik gelişmişliğin kendisini de aynı
şekilde değerlendirmek ve daha detaylı incelemek gereklidir ki bu
gelişimden biz mühendisler sorumluyuz. Bu noktada Lenin ve taylorizmden
bahsetmek gerekiyor. Taylorizm, üretimi spesifik parçalara
bölerek, zamana ve mekana göre hesaplama yoluna gitmeyi ve
böylece de üretim hızını arttırmayı temel almış bir
üretim sistemidir. Lenin, Taylorizm'in "bilimsel ve
ilerici" içeriğinin, kapitalist niteliğinden arındırılıp,
Sovyet sisteminde yeniden kurulabileceğini düşünmüştür
(Murray,1990:94). Kapitalizm ile girilen rekabet sürecinde, kapitalist
dünyadan daha çok üretmenin bir kriter olarak algılanması
ve gelişen endüstrinin yeni insanı kendiliğinden yaratacağına olan
inanç Sovyetler Birliği'nde apolitize olmuş yığınların
oluşmasında önemli bir etkendir. Taylorizm insandaki yabancılaşmayı
üreten ve sonuçları itibariyle amaçsız, edilgen,
duyarsız, apolitik, nesneleştirilmiş kişilikler ortaya çıkaran
bir üretim yaklaşımıdır. Mühendis için etikten
bahsedilecek ise eğer, bu kavramın kullanılabileceği en anlamlı yer tam
da burasıdır. İnsani olanı geliştirmek ve insan için, insanı
köleleştirmeden ve doğasını tahrip etmeden üretmek, ahlaki
olanı savunmaktır esas olan. Etik kavramının mevcut kullanımı o kadar
kısıtlı bir alanda kendini var eder ki, sadece meta
kültürünün sorunsalları ile ilişik ve düzenleme
amaçlıdır.

Üretim sürecinde, mimaride veya planlamada çalışan teknik
personelin gözetmesi gereken en önemli olgulardan birisi de
çevresel etkilerin değerlendirilmesi ve çevrenin en mantıklı
kullanımıdır. Mühendis üretim sürecinin çevresel
olumsuz etkilerini nötralize edecek, uygun sistemlerin kurulumunun
gerekliliğini anlatmalı, uygulamaya çalışmalıdır. Uygun,
uygulanabilir çevre yönetim sistemlerinin ve gerektirdiği
tesislerin, maliyet kalemi olarak görülmesi ve kar mantalitesi
içerisinde bir yük olarak algılanması sonucu, en gelişmiş
kapitalist ülke ABD'de dahi sorumluluklar yerine
getirilmemektedir. ABD Kyoto sözleşmesini imzalamamaktadır. Ucuz
mallar üretiminde dünyanın en büyük endüstrisi
Çin Kyoto sözleşmesini imzalamamaktadır.
Çoğaltılabilecek bu benzeri örnekler varlığında
mühendislerin, mesleki etik ile ilgili belli kalıplar içerisinde
tartışmaları ve etiğin çok anlamlı olduğunu kabul etmeleri
abesle iştigal etmektedir.

10 Ekim 2007 tarihinde yapılan TMMOB Mühendislik, İstihdam ve
Ücretlendirme Sempozyumu Sonuç Bildirgesi'nde şöyle
denmektedir: "Mühendislik eğitimi alanların neredeyse
dörtte biri meslek dışı işlerde çalışıyor ya da işsizdir.
Meslek alanlarımızda işsizlik yaklaşık olarak % 25'ler seviyesine
ulaşmıştır. Çalışan üyelerimizin yaklaşık % 75'i
yoksulluk sınırının altında ücret almakta, önemli bir kesimi
de meslek dışı alanlarda çalışmaktadırlar. TMMOB genelinde yeni
mezun olan meslektaşlarımızın % 32,5'i mezuniyetlerinden sonra bir
yıl içinde iş bulamamaktadırlar, iki yıl içinde iş
bulamayanlar % 22,4 olup, kronik işsiz oranı % 18,5'dir. Deneyimli
mühendislerde ise bu oran ilk on meslek yılından sonra artmakta, iş
değiştiren bir mühendis, daha düşük ücrete razı
olmaktadır. 25–45 yaş arası mühendislerde işsizlik oranı %
20,6'dır. 45–60 yaş arasında ise bu oran % 30,5'a
çıkmakta olup, meslek dışı alanlarda çalışanların
toplama oranı % 19,8'dir. Bunlar kayıtlara geçmiş bilinen
işsizlik rakamları olup, kayıtlara geçmeyen bir o kadar daha
mühendis bulunmaktadır."  Yaratılan işsiz mühendisler
ordusu, toplum yararı, doğal kaynakların ve çevrenin korunması
kaygılarını bir yana itmenin aracı olarak kullanılabilmektedir.
Kariyerizmin, iş bitiriciliğin, köşe dönmeciliğin yükselen
değerler olduğu dünyamızda, bir de işsizlik ile yoksulluk ile
ücret politikası ile terbiye edilen mühendislere mesleki etik
kavramı ile sadakat buyur edilmektedir. Mevcut sağlıksız rekabet
kültürü içerisinde sağlıklı bir üretimin
yapılabilmesi bu kurallara dayanarak talep edilmektedir. Tablo tamamen
şizofreniktir.

Sonuç olarak, mühendislik için meslek etiği, insanlık
için yaratılan ve yapılan bir meslek olması dolayısıyla,
toplumsal normlardan koparılarak salt meslek etiği olarak algılatılan
kavramlar ile ifade edilemez. Mühendislik ahlakı üretim
sürecinden ve onun sosyal belirlenimlerinden gelen sorumluluklar
dahilinde, insanlığın evrensel yaklaşımını kucaklayacak ve tüm
sorunsalları insancıl yönden bakarak çözecek bir
üretim anlayışının egemen olması için mücadele etmekten
geçer. Ekolojik yaşamın, çevrenin ve doğanın tahribatını
önleyecek,  toplumsal yabancılaşmanın ortadan kaldırılmasını
sağlayacak, güvenli ve sağlıklı bir üretim sürecini talep
edecek bütünsel politikalar üretmekten geçer.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder