20 Nisan 2010 Salı

Ricardo Alarcón: “En başından itibaren asıl yapılmak istenen, bir muhalefet yaratmak ve bunu propogandayla şişirmektir”

Ricardo Alarcón: "En
başından itibaren asıl yapılmak istenen, bir muhalefet yaratmak ve bunu
propogandayla şişirmektir"

3 Nisan 2010

  • Küba Parlamentosu Başkanı
    Ricardo Alarcón de Quesada
    color="#000000">'nın Küba'ya karşı geliştirilen en
    yen
    i
    medya kampanyasının
    kökenine dair
    target="_blank"
    href="http://www.cubadebate.cu/">Cubadebate
    color="#000000">'ye verdiği özel
    röportajı.
Amerika Birleşik Devletleri,
1958'den 1960'a kadarki
süre boyunca Küba'yla ilgili bir dizi belgenin gizliliğini
1991'de kaldırdı. Bu belgelerden biri de; Küba'ya karşı
gerçekleştirilen medya kampayansının kökenini
oluşturmaktadır.
Bu kalın kitap, 1991'de Devlet Departmanı
tarafından yayınlandı. 850. sayfadaki 481 sayılı belge, kendilerinin
Castro rejimi diye adlandırdığı Küba
Devrimine karşı gizli eylem programıdır.
color="#000000">Metnin büyük bir bölümü
kısıtlanmış, diğer bir deyişle, hâlâ gizliliğini
korumaktadır, ama şu üç satırda neler yazıldığını
paylaşmak istiyorum: İhtiyaç duyulan
ilk husus, Castro rejimine karşı bir Küba muhalefetinin
oluşturulmasıdır ve ikincisi ise; güçlendirmek üzere bu
muhalet adına güçlü bir karşı propoganda başlatmaktır.

Burada görüldüğü color="#000000">üzere, Gizli Eylem
Programı
dört ana paragraftan
oluşmaktadır. Birinci ve ikincinin bir kısmının gizliliği
kaldırılmıştır, üçüncü ve
dördüncüsü ise hâlâ gizlidir. Burada ne
şeytanlıklar düşünülmüş olabilir ki? Diğer
kelimelerde, bu belge yazılanlardan çok, yazılmayanlardan
ötürü değerlidir. Kendilerine göre, gizliliği
kaldırılmamış gizli programın içeriği çok daha fazla, ama
yazılanlar herşeyi ortaya koyuyor. Tüm planın temeli, bir muhalefet
yaratmak ve sonrada bunu güçlendirmek üzere
güçlü bir karşı propaganda yapmaktır. Bu size de bir
yerlerden tanıdık gelmiyor mu? 1960 Mart ayından bahsediyoruz.

Bu belge Beyaz Sarayda ele
alındığın
da neler yaşandığını
görmek oldukça ilginç. Başkan Eisenhower, orada mevcut
olan kişilere (Milli Güvenlik Konseyi üyelerine), burada
okunanları ve işittiklerini bildiklerini asla kabul etmeyeceklerine dair
yemin ettirmiştir; fakat ertesi gün Başkan CIA Başkanını aramış
ve kendisine Küba karşıtı gizli operasyonlara dair hiç bir
evrakı Milli Güvenlik Konseyinin toplantılarına asla
götürmemesi talimatını vermiştir. Sadece birebir kendisiyle
konuşacaktır. Sonuç: Tanrı bile daha ne kadar çok şeyin
gizlendiği bilemez.
Buna karşın, başından beri esas istenen bir
muhalefet oluşturmak ve bunu da propagandayla beslemektir.
Amerika Birleşik Devletleri
Hükümetinin Küba'ya karşı ilk gizli planları bunlar
mıdır?
Vatanımızın atasının; color="#000000"> Amerikan politikasının sırrı, Küba'yı ele
geçirmektir diye yazdığını unutmayınız; bu da Amerikan
halkının dayanışmasının önemine dair New York'taki
Kübalı göçmelere gönderdiği bir iletisinde yer
almaktadır ve kendilerine hükümete karşı tetikte olunmasını
tavsiye eder.
Peki, neden böyle bir sonuca
varır? İspanya, gemilerinin toplarını Amerika Birleşik Devletlerinde
doldurmaktaydı, Küba'yı
kuşatmak
içim Amerikan limanlarını kullanıyordu. Böylece de,
göçmenlerin Adadaki yurtseverlere yardım etmesini ve Doğudan
Batıya ilerlemesini engellemiş oldular.
Yurtseverler, color="#000000">peşlerine düşen ve onları hapse attıran kişilere
göğüs germek zorundaydılar. Kongrede sunulan birçok
belgede, başkan Ulises Grant, müttefikleri İspanya'ya karşı
birşey yapmaya kalkarlarsa en ağır cezalara çarptırılacaklarını
söyleyerek, Kübalı göçmenleri tehdit etmiş ve
aşağılamıştır.
Marti'nin yaşadıkları bir
kez daha tekrarlanacaktır. Fernandina ve sataşmaları hatırlayalım. Biz
Kübalı ve Latin Amerikalıların, her vakit,
color="#000000">Küba'nın İntikamı color="#000000"> başlıklı makaleyi bir kez daha okumamız gerekir.


Amerika Birleşik Devletleri daima, çok
etkili olan Kübalı göçmeleri sindirmeye ve ezmeye
çalışmıştır,
ama 1959'dan bu
yana, Batista yanlılarını örgütlemekle uğraşmaktadır. Bu
planın bir parçası da; başlıca görevleri Küba'da
muhalif eylemlere olanak sağlamak olan grupları örgütlemektir.
Amerika Birleşik Devletlerinin,
Küba'ya dair geçmişi, bu ulusu ezmeye çalışan ve
daima küçük gören saldırgan bir ülkenin
tarihidir. Bunları, zamanında Cespedes demiştir, bunları zamanında,
hayatının büyük bir bölümünü orada yaşayarak
Amerika Birleşik Devletlerini en yakından tanıyan bir Kübalı, Marti
demiştir.
Neden bu kadar gizli bir evrak kırk yıl
sonra
açıklanıyor?
Tarihi hatırlayınız. 1991'de sosyalist
bloğun yıkıldığı bir olay yaşandı; birçok kişi, Küba
Devriminin sayılı günleri olduğuna inanıyordu. Bu
çöküşü bekledikleri için de bugün herkesin
erişebileceği bilgileri yayınlamaya başladılar.
Bir strateji sonuç vermediğinde
değiştir mantığı var. Neden
color="#000000">bu, elli yıl sonra Küba karşıtı gizli eylem
politikası için geçerli olmadı?

Ne sol görüşlü ne de Küba
Devrimi sempatizanı biri, Meksikalı şair
color="#000000">Octavio Paz, bir seferinde Amerikan politikasını iki
kelimeyle tanımladı: kibir ve görmezden gelme. Ama bu kombinasyon
kendilerini yanlış politikalar ve tutumlarda ısrar etmeye
götürdü.
Küba, Amerika Birleşik Devletlerinin
kurucularından itibaren hep ele geçirmek istediği
küçü
k bir ada, bizleri hep bir
sömürge, bir köle gibi gördüler. Bu da;
Jefferson'dan Obama'ya kadar uzanan tarihiyle kanıtlanmış
durumdadır, çünkü Obama, Küba'nın şöyle
ya da böyle yapmasını istediğinde, sanki ülkenin sahibiymiş
gibi davranmaktadır.
Jefferson, Küba'yı ele geçirmek
istiyordu.
Başkanlık makamını bıraktıktan
sonra halefine, bu konuda ısrarcı olmasını istediğini belirten mektuplar
göndererek de öldü. Bu başkan Küba'nın Amerika
Birleşik Devletleri topraklarına dahil edilmesi gerektiğini
düşündüğü o vakitlerde Florida henüz Amerika
Birleşik Devletlerine ait değildi. Başından beri kilit noktası olarak
gördüler. Bu da; unutamayacağımız tarihimizin bir
parçasını oluşturan bir bilgidir.
Buna karşın, Amerika
Birleşik
Devletlerinin
Küba karşıtı planları asla o kadar da "gizli"
olamadılar.
Evet, ama saklamaya çalışmak için
ne kadar uğraştıklarına dikkat ediniz, çünkü sanki
sadece Kübalıları ilgilendiren ve
onların da bu konuyla hiçbir alakaları yokmuş gibi bahsediyorlar.
Çok değil kısa bir süre önce
Beyazlı Kadınlar, hapisten çıktığında terörist olduğunu
itiraf eden, Santiago Alvarez'in hapisten kendilerine bir çek
yolladığını kabul ettiler; çünkü CIA (Amerikan Merkezi
Haberalma Teşkilatı) ve AID (Amerikan Yardım Teşkilatı)
color="#000000">da Küba'ya aktarmaları için bazı devrim
karşıtı gruplara kaynak sağlıyorlar.
Bir teröriste mali kaynaklar color="#000000">aktarmak veya almak Amerika Birleşik Devletlerinde
korkunç bir suçtur. Buna karşın, Santiago Alvarez
Müslüman değildir, Arap kökenli de değildir ve bu
yüzden tüm bunları yapabilir.
Kısa bir süre önce Florida'ki her
Amerikalı, Havana sokaklarında yürüyüş yapmaktan hoşlanan
bu kadınlara destek yürüyüşünü izleyebildi. Posada
Carriles de gizlenmedi, o da Kübalı "muhaliflere" destek
için beyaz giyindi.
Geçen yıl, AID'in kaynaklarını
örtbas etmek üzere verilen bilgilerde daha ihtiyatlı
davranılması gerekliliğine dair bir raporu yayınlandı,
çünkü bunlar ilegal etkinl
color="#000000">iklerdi, ama böyle bile olsa, Ajansın bunun için
ayırdığı bir bütçesinin olduğu bilinmektedir. Daha
önemli fonların olduğuna inanmak için sebepler mevcuttur, ama
Eisenhower'ın sessizce yürütülmesini istediği gizli
eylemlerin bir parçası olduğu bilinmemektedir.
Washington'da bu konuya dair bir tartışma
var. Birkaç ay kadar önce AID'ın bütçe
yönetiminde bazı konuları eleştiren bir rapor yayınlandı.
Suçlular arasında meydana geldiği için bu fonların bir
kısmından, Küba'daki ajanlarına göndermek yerine
Miami'de yaşayan bazı kişiler yararlanıyordu.
Peki, şimdi ne tartışılıyor? Bu
müdahale
ye son vermek mi? Hayır. Paranın
daha etkin bir şekilde ulaştırılması için alınması gereken
önlemler tartışılıyor. Basının çok yakından bildiği
bağırarak ilan edilen bir sırdır, bir planın var olduğunu,
talimatların olduğunu da biliyorlar. Noam Chomsky'nin dediği gibi
medya kuruluşlarının başlıca özelliği, disiplindir; hiçbir
zaman asıl hatları takip etmekte yanılmazlar. Uyuşmazlıklar baş
gösterebilir, ama esasında kendilerine gösterilen yolu takip
ederler.
Bu disiplin, color="#000000">Beyazlı Kadınlar ve sözde siyasi mahkumlarla ilgili
bu kadar çok şeyin yayınlandığı şu günlerde apaçık
ortadadır. Bu durumda, amaç Küba toplumunda mevcut olmayan bu
gruplara meşruiyet kazandırmak mıdır?

Farklı amaçları olabilir.
Küba'nın dış dünyayla ilişkilerini zedelemek için
yürütülen bunlardan
bir tanesi,
büyük mağlubiyetler aldıkları bu alanda bizleri zayıf
düşürmeye çalışıyorlar.
Özellikle altını çizmek istediğim
bir konu var. Küba karşıtı ve sözde muhalifler
color="#000000">in safhında konuşarak edepsizleşen bu kuruluşlar, Amerika
Birleşik Devletlerinde mahkum beş yoldaşımızın davası karşısında
ölüm sessizliklerini muhafaza ediyorlar. Bunlar olurken, tüm
Amerika basın kuruluşları, Amerikan işadamları ve
çalışanlarının parasıyla elli yıldır satın alınan bu paralı
askerlerin durumu hakkında konuşuyorlar. Hiçbir teftiş ve denetim
olmaksızın bu elli yıl boyunca ne kadar harcamış olabileceklerine dair
bir fikriniz var mı? CIA'yi hiç kimsenin teftiş etmediğini
unutmayalım.
Sanırım herşeyden önce
Küba'nın imajını zedelemenin, Küba Devriminin
gerçek anlamını çarpıtmaya çalışmanın yollarını
arıyorlar ve biz kanmıyoruz, bu da onlar gül bahçesinde
yaşıyor diye değil aksine Amerika Birleşik Devletlerinin öne
çıkardığı siyasi felsefenin ve sistemin
color="#000000">krizle karşı karşıya kaldığı içindir.

Zapata'nın talihsiz
ölümünden sanki Küba sorumluymuş gibi bahsetmek
densizliktir. Bu kişiyi kimse açlık grevi yapmaya zorlamadı. Siyasi
bir mahkum değildi, tüm basın kuruluşlarının elindeki ve
düzenli olarak
istismar ettikleri meşhur
listede yer almıyordu. Kampanyaları için bir araç olarak
kullanabileceklerini gördüklerinde muhalif olarak listeye dahil
ettiler. Ve ne yazık ki hayatını kaybetti.
Devrim kaç color="#000000">kişinin hayatını kurtarmıştır? Burada ve tüm
dünyada kurtarmak için yardımcı olduğu kaç kişinin
hayatı söz konusudur? Muhtemelen Küba, yaşamaya en çok
değer veren, yaşama en çok saygı duyan, insanların yaşamasına en
çok yardım eden ülkedir.
Ben, Küba karşıtı bu medyatik operasyon
için
satın alınanları besleyen ve
yüceltenler, bu insanların hayatlarından, Bay Zapata'nın ve
bundan sonra ortaya çıkabilecek diğerlerinin hayatlarından onlar
sorumludur, diyorum.
Küba televizyonu, Zapata'nın
ölümüyle ilgili yalanları ortaya çıkaran bir
röportaj yayınladığında uluslararası basının sessizliği sizi
şaşırttı mı?
İşte bu yüzden, ben de
ölümünden onlar sorumlu diyorum.
color="#000000">Bir insanın ölmesi üzüntü vericidir.

Aklından neler geçmiş olabileceğini
anlıyorum. Adli sicilinden ötürü ona Amerikan vizesi
veremezler ama muhalif olma koşulunu üstlenince bir kahraman oluveriyor
ve tüm suç kaydı siliniveriyor. Belki de kendisine yapılan
propogandayla beraber bu, onu inat etmesi için besliyordu.
Don Kişot'un dediği gibi, gerçekten
taşları konuşturan şeyler gördüm. Sayın Avrupa Parlamentosu
Başkanı, Küba'dan siyasi mahkumları, özellikle de
hâlâ açlık grevindeki
color="#000000">Farinas'ı serbest bırakmasını talep eden bir
açıklama yapmıştır.
Farinas evindeydi ve bir ara, kendi ve ailesinin
rızasıyla hastaneye götürüldü. Daha objektif olan bazı
gazeteciler, Santa Clara'ya kendisiyle röportaj yapmaya gittiler
ve insanları nasıl selamladığını, televizyon izlediğini, Granma
gazetesi okuduğunu , kendisiyle görüşmek isteyen birçok
kişiyle telefonda konuştuğunu yazdılar.
color="#000000">Yirmi dört saat başucunda bekleyen bir hemşireyle.

Bu röportajların birinde Farinas, tüm
dünyanın bildiği ve bulunduğu hastanede kendisiyle mükemmel
ilgilendiklerini söyledi. Unutmayın, lütfen, bu onun 23.
açlık grevi. Şimdi ise onu süper kahraman olarak takdim etmek,
konumunu muhafaza etmesi için teşvik etmenin bir yoludur.
İrlandalı savaşçılar, ki onlar
gerçekten siyasi mahkumlardı, çünkü vatanlarının
bağımsızlığı için mücadele veriyorlardı, açlık
grevinde olduklarını açıkladıklarında, meşhur Demir Lady
Margaret Thatcher'ı hatırlayalım. Şöyle demişti: Yemek
yememeyi seçtilerse yemesinler, hepsi de hiç bu kadar reklamı
yapılmaksızın, bu kadar telefonla görüşülmeksizin, Avrupa
Parlamentosunun hiçbir açıklaması olmaksızın hakkın
rahmetine kavuştular. İrlandalıların ölümü karşısında
suskun kalmaktan ötürü kendi kendilerini eleştirerek bu kurum
hâlâ ilk beyanatını verecektir.
Avrupa'nın durumunda, bu sadece
çifte standart mıdır? Orada hâlâ sömürgelerin
anavatanı mentalitesi ve dünyanın bu kesiminin hor görülmesi
mi devam ettirilmektedir?
Avrupa'nın ortak tavrı Amerikalılara
bağımlılıklarından ve korkaklıktan başka bir şey değildir. Helms
Burton yasası, Avrupa şirketlerine ilegal cezalar getirerek,
Avrupa'ya ve dünyanın geri kalanına bir tokat olmuştur. Avrupa
itiraz etmiş, infiale kapılmış, konuyu Dünya Ticaret
Örgütüne taşımakla tehdit etmiştir ve öyle de
yapmıştır... ama sadece bir süreliğine.
Amerika Birleşik Devletleri color="#000000">baskı yapmış ve bir anlaşmaya varmışlardır.
Washington, Clinton'un Başkanlığı döneminde, kanunun bazı
hususlarının değiştirme imkanını değerlendireceklerini
söylenmiştir, üzerinden on beş yıl geçti ve bir
virgülü dahi değiştirilmedi. Bunun karşılığında ise Avrupa,
Küba'da "insan hakları" ve "demokrasinin"
harekete geçirilmesinde Amerika Birleşik Devletleriyle işbirliği
yapacaktır.
Yılda iki kez Amerikan Başkanı, Helms Burton
Kanunun bir parçası olduğu için Küba'da yatırım
yapan şirketlerin
yargılanmasını durdurmak
için bir bildiri yayınlamak durumundadır. Yılda iki kez, Clinton,
Bush ve şimdi de Obama, Kongre nezdinde, Küba'daki emellerine
ulaşmak üzere Avrupanın işbirliğini temin ettiği için bu
davaların durdurulmasının uygun olduğu belgeleniyor.
Avrupa, Amerika'nın Küba karşıtı
siyasetinin ikincil suç ortağı olmuş ve olmaya da devam etmektedir.
Amerika Birleşik Devletlerinde
açlık grevine giren, kriz geçiren ve bir hastaneye
götürülen birine ne olurdu?
Büyük bir sorun olurdu,
çünkü
bunu bir Amerikan
hastanesinden yapmanız gerektiğinden önce tedavi masraflarını nasıl
ödeyeceğinizi açıklamanız gereken bir birimden
geçersiniz. Sigortanızı göstermeniz gerekecektir ve tabi ki
açlık grevi kategorisi hiçbir yerde karşılanmamaktadır.
Amerika Birleşik Devletlerinde, aç kalmayı istememeksizin,
açlıktan ölen birçok insan var ve bu kişilere
hiçbir hastande bir serum bile verilmez.
Burada verilir. Kim verir? Amerikan şirketlerinin
bize ilaç ve tıbbi cihaz satması
na
yasak getirmesini de içeren, büyük bir ekonomik savaşın
hedefindeki tek halk. Tüm bunlara rağmen bu ülke,
Küba'yı sorumluymuş gibi gösterme utanmazlığında bulunan
birçok Amerikalı, Avrupalı ve bazı Latin Amerika ülkelerindeki
yurttaşların hayal bile edemeyeceği bir sağlık sistemine sahiptir.
Bunlardan hiçbiri mahkumlarının nasıl
olduklarını açıklayamazlar ve hepsinin de siyasi mahkumları
vardır. Bunlardan hiçbiri, buna benzer bir delilik yapmaya karar
veren birinin yaşamını kurtarmak için hiçbirşey yapmazdı.
Amerika Birleşik Devletlerinde, açlık
grevinde olduğunu açıklayan hiçbir mahkum olmadığını
temin edebilir misiniz? Edemezsiniz, çünkü hiçbir
basın kuruluşu böyle bir haberi vermekle uğraşmaz, ama bildiğim
kadarıyla birkaç kişi, Guantanamo üssünde yapılan
işkence ve eziyet karşısındaki umutsuzluklarından ötürü
bunu yaptılar. Peki, tüm dünyadaki CIA'nın gizli
hapishanelerine gönderenler? Bu hapishanelerde işkenceden veya
açlıktan kaç kişinin
öldüğüne dair hiçkimsenin en ufak bir fikri bile yok.
Küba olayında ise çok basit. Hemen
basın, kameralar ve mikrofonlar ortaya çıkar. Mantar gibi
çoğalırlar. Bu tesadüf müdür? Hayır,
örtülü politikanın bu planının gizlenen kesimiyle alakası
vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder