14 Nisan 2010 Çarşamba

"Kentsel Dönüşüm"

"Kentsel
Dönüşüm"

                                             
" KENTSEL DÖNÜŞÜM"

Kentsel projeler kentin fiziki olarak eskimiş, çökmüş,
çarpık gelişmiş alanlarının iyileştirilmesini, geliştirilmesini
ve yeniden yapılandırılmasını hedeflemelidir. Kısacası bu projeler
iyileştirme, yenileme ve restorasyon amaçlarını taşımalıdır.
Ülkemizde özellikle İstanbul başta olmak üzere birçok
kentimizde tasarlanan ve uygulanmaya başlanan projeler "Kentsel
Dönüşüm" ismi ile lanse edilmiştir. Yazımızın
başında belirttiğimiz gibi aslında kentsel projeler
"dönüştürme" değil "iyileştirme"
amacı ile yapılmalıdır. Zaten bu projelerin asıl amacı da bu cafcaflı
"dönüşüm" sözcüğünde gizlidir.

'KENTSEL DÖNÜŞÜM'ÜN
TANIMI

Kentsel dönüşüm kavramının daha iyi anlaşılabilmesi
için "dönüşüm" kelimesinin
sözlük anlamının ne olduğuna bakmak gerekir.
Dönüşüm kelimesi TDK sözlüğünde
"olduğundan başka biçime girme, başka bir durum alma,
tahavvül, inkılap, transformasyon" olarak tanımlanmaktadır. Bu
tanımdan hareketle kentsel dönüşüm, kentsel alanların var
olan durumundan başka biçime girmesi, başka biçim alması
olarak tanımlanabilir.

Ancak bu tanımlama "kentsel dönüşüm"ün
anlaşılabilmesi için yeterli değildir. Ortada bir
"dönüştürme" amacı olunca şu soruları sormak
gerekiyor. "Kentsel Dönüşüm" kimin
çıkarları için uygulanıyor? Kent, kim/kimlerin
çıkarlarına hizmet etmek için
dönüştürülüyor?

Toplumsal çıkarların ön plana çıkarıldığı
"kentsel iyileştirme" tanımı ile egemenlerin kar/rant
amacını gizlemek için kullandıkları "kentsel
dönüşüm" kavramı özünde birbirinden
farklıdır. Ülkemizde uygulanan/uygulanacak kentsel projelerde
"iyileştirme" değil de "dönüşüm"
isminin kullanılması bu sebeple tesadüfi değildir. Biz de yazımız
kapsamında halihazırda bu projeler "Kentsel
Dönüşüm" ismi ile anıldığı için aynı
kavramı kullanacağız.  

"Kentsel dönüşüm" kavramının da diğer tüm
olgularda olduğu gibi mevcut sistemden bağımsız ve sınıfsal
niteliğinden soyutlanarak tartışılması amacının doğru olarak
kavranmasına engel olur.
 
"Kentsel Dönüşüm" kavramı ülkemizde
yıkımla, talanla, rantla anılmaktadır. Büyük kentlerin
içinden çıkılamaz sorunlarını çözmek, daha
yaşanabilir ortamlar yaratmak gibi "ulvi" amaçlar
için çare olarak sunulmuştur "kentsel
dönüşüm". Çarpık kapitalizmin çarpık
kentlerinin sorunları ancak bir "dönüşüm" ile
çözülebilir. Bu nedensellikten hareketle
çözüm için böyle projelere ihtiyaç
olduğu pompalanır durur. "Kentsel projeler", halkın
çıkarları için örgütlenmiş bir sistemde
uygulanabilir, hatta uygulanması zorunlu bir olgudur. Kapitalist sistemlerde
ise sistemin devamlılığı ve ihtiyaçları doğrultusunda
egemenlerin çıkarlarına hizmet edecek şekilde, kar/rant
amaçlı olarak "kentsel dönüşüm" projeleri
uygulanmaktadır.

BİR KENT PROJESİNİN AMAÇLARI

 Bir kent projesi; tarihi kültürel dokuyu koruyarak kentin
eskiyen, çöken, bozulan ve terk edilen mekanlarının tekrar
kullanılır duruma getirilmesini, ekonomik-sosyal,  fiziksel ve
çevresel koşulların tümünü kapsaması ve sorunun
bütünlüklü yaklaşımlarla ele alınarak kentin genel
yapısının halk yararına iyileştirilmesini amaçlamalıdır.

Bir kent projesi; sadece kentin fiziksel dokusunun yenilenmesi, mimari
yapısının ve niteliğinin değiştirilmesi olarak ele alınmamalıdır.
Kentte yaşayan tüm kentlilerin ekonomik, sosyal, kültürel
gelişimi de kentin fiziksel dokusunun gelişimi kadar önemlidir.

Bir kent projesi; aynı zamanda kentler ve bölgeler arası
eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasını gerektiren bir yaklaşımla ele
alınmalıdır.

Bir kent projesi; kentlerde daha önce kullanılmış daha sonra terk
edilerek boşaltılmış ve atıl halde bulunan bina ve arazilerin tekrar
eski hallerine getirilmesini ve kullanılmasını sağlamalıdır.

Bir kenti kent yapan mimari yapısı kadar, belki ondan da fazla o mimari
yapılar içinde yaşayan kentliler olduğuna göre, kentin
yenilenmesinde ve iyileştirilmesinde asli söz sahipleri de,  o
kentte yaşayan tüm insanlar ve onların örgütlü
yapıları olmalıdır.

                   
'KENTSEL DÖNÜŞÜM' UYGULAMALARI

a)    Dünyadaki uygulamalar

Burjuvazi, kapitalist sistemin ihtiyaçları doğrultusunda
"kentsel dönüşüm" projelerini sistemin kendini
yeniden üretimi amacıyla ele almıştır. "Temiz, sağlıklı ve
yaşanabilir kentlerin geliştirilmesi", "kamusal alanların
arttırılması", "yaya ve taşıt trafiğinin
düzenlenmesi",  "geniş bulvarların
açılması", "kente doğanın getirilmesi" olarak
sunulan dönüşümler, 19. yüzyılın ikinci yarısında
ABD ve İngiltere'deki 'Park Hareketi', Kuzey
Amerika'daki 'Güzel Kent Hareketi', 20.
yüzyılın ikinci yarısında İngiltere'de 'Bahçe
Kent Hareketi' ve 'Yeni Kent Hareketi',
Yunanistan'daki 'Modernist Hareket' olarak ortaya
çıkmıştır.

Bu projelerle bir yandan kent merkezlerinde yapılan toplumsal
gösterilere daha çabuk müdahale edebilmek ve dar olan
caddelere barikatların kurulmasını önlemek amaçlanırken, bir
yandan da meta dolaşımını hızlandırmak için geniş caddeler,
bulvarlar ve yeni yollar açılmıştır. Burjuvazinin kendi yaşam
tarzına uygun olarak park ve bahçeler oluşturulmuş, üretimin
sürekliliğini sağlamak için işçilerin yaşadığı
alanlarda da düzenlenmeler yapılmıştır.

Savaş sonrası ise işgal altındaki Avrupa kentlerinde büyük
yıkımlar olmuştur. Bu kentlerde "kentlerin yeniden inşası"
stratejisi gündeme getirilmiştir. Bu dönemde, kapitalist
ülkeler, SSCB'nin sosyal devlet ilkesiyle rekabet edebilmek
için merkezi yönetimin öncülüğünde yeniden
yapılanma politikaları geliştirmiştir.

1940'ların ikinci yarısından itibaren "kentsel gelişim"
stratejisi ile kentler hızla büyümeye başlamıştır.

1960'lar ve 1970'lerin başları, Avrupa'da toplumsal
muhalefetin yükselmesiyle iktidarlar 'kentsel iyileştirme'
ve 'kentsel yenileme' projelerine öncelik vermek zorunda
kalmışlardır.

1970'lerin sonlarına doğru, dönüşüm ve yenileme
projelerinin merkezi yönetimlerin yanı sıra yerel yönetimler
tarafından geliştirildiği yıllar olmuştur.

1980'ler, 'Kentsel yeniden yapılandırma' politikasının
yaygın olarak kullanıldığı yıllar olmuştur. 1980'lerin
dönüşüm projelerinin odağında, kentlerde daha önce
eskime, çöküntü nedeniyle boşaltılmış ve atıl
halde bulunan alanların yeniden yapılandırılması vardır.

1990'lı yıllardan itibaren turizm gelirleri için tarihi ve
kültürel alanların, yeniden eski haline uygun olarak yapılarak bu
yerlerin'kentsel koruma' ya alınması önem kazanmıştır.

Sonuç olarak emperyalist-kapitalist ülkelerde uygulanan kentsel
dönüşüm projelerinde, kapitalist sistemin devamlılığı ve
bekası, emeğin verimliliği, üretim ve tüketimin devamlılığı
temelinde ön plana çıkan ortak özellikler bulunmaktadır.
Esnek planlama anlayışına bağlı olarak geliştirilen bu projelerin
dönüşüm strateji ve politikaları, zaman içinde
değişen ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel koşullara
göre tekrar gözden geçirilmektedir.

b)    Türkiye'de Kentsel
Dönüşüm

Ülkemize "kentsel dönüşüm" uygulamaları
batı kentlerinden çok sonra gündeme getirilmiştir. Türkiye
kentleri, "kentsel dönüşüm" konusunda,
özünde aynı olmakla beraber, emperyalizme bağımlı geri
bıraktırılmış bir ülke olması, kentleşmenin sanayileşmeden daha
hızlı yaşanması, bölgeler arası aşırı dengesizlik, GSMH
Avrupa'ya göre çok düşük oluşu vb.
özellikleri nedeniyle biçimsel olarak bazı farklılıklar
gösterir.

1950'li yıllarından itibaren geliştirilen çarpık
kapitalizmin bir sonucu olarak, emperyalizm ve yerli işbirlikçileri
eliyle yukarıdan aşağı, özellikle büyük kentlerde hızla
geliştirilen "montaj sanayi" büyük oranda ucuz
işgücüne ihtiyaç duymuştur. Çözüm ise
milyonlarca köylünün büyük kent merkezlerine
göçüyle bulunmuştur.

Bir yandan yoksul köylülük "taşı toprağı
altın" denilerek büyük kentlere yönlendirilirken, bir
kısım Anadolu menşeli sermaye kesimlerinin de kentin merkezlerine
plansız, ruhsatsız yerleşmelerine göz yumulmuş ve bu şekilde iş
alanları-fabrikalar ve atölyeler kurulmasıyla kentin mevcut dokusu
tahrip edilmiştir.

1950'li yıllarda "sosyal devlet" ve "Fordist"
üretim rejimine göre biçimlenen devlet-sermaye-emek
ilişkileri, kentsel topraklarda kullanım ve mülkiyet haklarını,
farklı olanaklar ve biçimlerle toplumsal sınıfların göreceli
olarak paylaşmasını mümkün kılmaktaydı. Türkiye'de
boş ve geniş arazilerin hem gecekondulular hem de sanayiciler için
arazi avantajı sağlaması bunun en iyi örneklerindendi.

Hazine arazilerine yerleşebilme olanağı bir yandan emeğin maliyetini
düşürerek yeni gelişen sanayilere ucuz işgücü
sağlıyor, diğer yandan da vazgeçilmez ve devredilmez evrensel insan
haklarından olan "barınma hakkı"nın tüm maliyetleri
göçmenlerin üzerine yıkılarak devletin "sosyal
harcama" yükü azaltılıyordu.

1960'lı yıllar ve sonrasında,  kentin dışında kurulan
gecekondular, nüfus artışı,  plansız-çarpık kentleşme
ve artan yoksullaşmayla bağlantılı olarak göçlerin devam
etmesi ile büyümüş ve metropolleşen kentlerin merkezleri
haline gelmişlerdir.

1980'li yıllardan sonra toplumsal muhalefetin yok edilmesiyle,
emekçilerin ekonomik, demokratik kazanımları geri alınırken,
gecekonduluların evrensel bir insan hakkı olan barınma haklarının da
ellerinden alınmasının zemini yaratılmıştır.

Kentin "önemli" yerlerinde kalan gecekondu mahallelerinin
değişim değeri ön plana çıkmıştır. Rantsal olarak
faydası, sanayi için işgücü kaynağı olarak faydasından
daha önemli hale gelen merkezdeki bu gecekondular "kurbanlık
mekan"lar olarak gözden çıkarılmıştır. Artık
gecekondu mahalleleri, uluslararası ve işbirlikçi sermayenin
çekim alanları olarak yeniden örgütlenmeliydi.

Artık gecekondulu kitlelerin "yerlerinden sürülmesi"
ve kentin yeni bir "görünüme" kavuşturulması
için, şafak vakti yapılan operasyonlarla konutları başlarına
yıkılmalıydı.

Türkiye'de İktidarların Kentsel Dönüşüm
Anlayışı

Türkiye'de iktidarların 2000'li yıllara kadar bir kentsel
dönüşüm anlayışı olmamıştır dersek yanılmış
olmayız.

2004 yılına gelindiğinde, dünyadaki benzer örneklerinden yola
çıkılarak, büyüyen kentin merkezlerinde yer alan eski
gecekondu mahallelerinin tasfiye edilmesi ile ortaya çıkacak arazi
rantının tekellere peşkeş çekilmek istenmesi sonucu uygulanmak
istenen bir "kentsel dönüşüm" projeleri
anlayışı geliştirilmiştir. Bu çerçeveden bakıldığında
amaçlanan şeyin kentsel değil, kelimenin gerçek anlamıyla
rantsal bir dönüşüm olduğu açıktır.

AKP iktidarının (59. Hükümet döneminde) büyük
reklam kampanyalarıyla-mitinglerle  "AB'ye
giriyoruz", "Kopenhag Kriterlerini uygulayacağız",
"AB Uyum Yasalarını çıkarıyoruz" diyerek ilan
ettikleri yasalardan biri de "Avrupai yaşam standartları"nı
uygulayacaklarını söyledikleri "Kentsel
Dönüşüm" ile ilgili, 07.12.2004 tarihli 5272 sayılı
Belediye Kanunu'nun 73. maddesi şöyle hazırlanmıştır.

"Kentsel Dönüşüm
 MADDE 73. - Büyükşehir belediyeleri, büyükşehir
belediyeleri sınırları içindeki ilçe ve ilk kademe
belediyeleri ve il belediyeleri ile nüfusu 50.000'in üzerindeki
belediyeler; kentin gelişimine uygun olarak eskiyen kent kısımlarını
yeniden inşa ve restore etmek; konut alanları, sanayi ve ticaret alanları,
teknoloji parkları ve sosyal donatılar oluşturmak, deprem riskine karşı
tedbirler almak veya kentin tarihî ve kültürel dokusunu
korumak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri
uygulayabilir."
Yasa metni incelendiğinde "çağdaşlığın" gereklerinin
ve zaman içinde eskiyen ve büyüyen kentlerin
geçirmesi gerekli evrimin tespit edildiği ve bu durumun
önlemlerinin alındığı zannedilecektir. Oysa mevcut durum ve
uygulamalar bu denli iyi niyetli düşünmemizi engelliyor.
Kamu sektörünün tasfiye edildiği ve kamu hizmet alanlarının
ticarileştirilmesi ve piyasalaştırılmasının
öngörüldüğü, Dünya Bankası, İMF,
DTÖ'nün birlikte düzenlediği GATT/GATS
anlaşmalarının altına imza koyan iktidarın, başka türlü
davranması da beklenemezdi.
Yani "kentsel dönüşüm" kentte yaşayanların
karar mekanizmalarına katıldığı, sosyo-kültürel, ekonomik
koşullar temel alınarak yapılacak düzenlemeler olması gerekirken,
burjuvazinin çıkarları temel alınarak "her şey daha fazla
kâr için" anlayışı ile yapılmaktadır.
Bu amaçla düzenlenen kentsel dönüşüm projelerinin
içinde insan unsuru yer almamaktadır. Hal böyle olunca kentsel
dönüşüm uygulamaları da ülkemizde sermayenin
çıkarlarına göre rant değeri yüksek alanların talana
açıldığı bir ticari mesele olarak uygulanmaktadır.
Kentsel dönüşüm uygulamalarının bir başka şekliyle, ancak
aynı rantsal dönüşüm içeriğiyle, ülke
topraklarının, kıyı, liman, gar ve orman alanlarının yabancı tekellere
mülkiyet devri yapılarak ele alındığı örnekler de vardır.
/>
Bu projelerle bir taraftan kentin doğal, tarihi ve kültürel
alanları emlak, turizm ve kültür eksenli projelerle belli sermaye
guruplarının çıkarları uğruna feda edilirken, gecekondu ve kentin
çöküntü bölgelerinde yaşayan alt ve orta
sınıftan insanlar yerlerinden edilmektedir. Bu büyük projelerin
bir kısmının ihaleleri gerçekleşmiştir. Bir kısmı sırasını
beklemekte, bir kısmı ise uluslararası yarışmalarla ve İstanbul
Metropoliten Planlama, ilçe belediyeleri ve TOKİ eliyle
dönüştürülmeye başlanmıştır.

Kenti "dünya kenti" yapmak üzere
gerçekleştirilen bu projeler, kentin tarihi, doğal
güzelliklerini ve İstanbul için yaşam kaynağı olan ormanları
ve su havzalarını ya tahrip etmiş, ya da yok etmiştir.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul-Zincirlikuyu'daki
Karayolları, Levent İETT Garajı arazilerinin yüzlerce milyon
dolarlık ihaleli satışları buna en çarpıcı örneklerdendir.
Çırağan, Dolmabahçe, Yıldız gibi Osmanlı saraylarının
bahçelerinde beş yıldızlı oteller inşa edilmiştir.
Boğaziçi yapılaşmaya açılmış, kentin silueti ve kimliği
tahrip edilmiştir. Haydarpaşa, Galata ve Dubai projeleri de bunlara
örneklerdir.

Türkiye'de uygulamaya sokulan, bütünselliği olmayan,
parçacı "kentsel dönüşüm"  projeleri
ile kentte değerlenme ve değer kaybetme aynı anda gerçekleşirken,
kentsel eşitsizlik büyümüştür Bu eşitsizlikler sonucu
ekonomik yaşam belli semtlerde yoğunlaşırken, başta trafik olmak
üzere çeşitli altyapı sorunları da ortaya
çıkmıştır.
Yine bu şekliyle ele alınan "kentsel dönüşüm"
uygulamaları bölgesel eşitsizlikleri arttırmakta, ekonomik
canlılığın ülke düzeyinde birkaç ilde merkezileşmesine
neden olurken nüfus hareketliliklerini de dengesizleştirmekte,
ülke nüfusunun önemli bir kısmı birkaç ilde
yoğunlaşmakta ve bu durumda metropol kentlerin sorunları daha da
ağırlaşmaktadır. İktidar iyice karmaşıklaşan bu soruna
"çözüm" adına, büyük kentlerde insan
hak ve özgürlüklerine aykırı vize uygulaması ve plaka
sınırlandırılması gibi "çözümler"
dillendirilmektedir.
 

KENTSEL İYİLEŞTİRME
 

Kim ne derse desin, bu yazıda anlatıldığı gibi "kentsel
dönüşüm"ün ne kadar "ulvi"
amaçlarının olduğu parlak yaldızlı sözlerle anlatılsa
anlatılsın, "kent bilimcileri"; teorik olarak "kentsel
dönüşüm" ün toplumun yararına da projelendirilip
uygulamaların yapılabileceğini söylerse söylesin, bugün
"kentsel dönüşüm" projeleri ve uygulamaları
sınıflı toplumlarda egemenlerin kar/rant çıkarına, yoksulların
ise konutlarının başlarına yıkılmasının ve kent dışına
sürülmesinin bir aracı olarak kullanılmaktadır.
İşte bu nedenle biz; iflah olmaz "kentsel
dönüşüm" kavramını kente ve topluma karşı bir
saldırı projesi olduğunu düşünüyoruz. Buna karşı, kentin
tarihi, kültürel dokusunu koruyan, egemenlerin kar/rant
çıkarına hizmet etmeyen, yoksulların konutlarının başlarına
yıkılmasına ve sürülmesine neden olmayan, tersine mahallelerinin
ve konutlarının daha yaşanılabilir olmasını amaçlayan,
bünyesinde "kentsel dönüşüm", "kentsel
yenileme", "kentsel gelişim" kavramlarının olumlu
yönlerini de bulunduran "Kentsel İyileştirme" kavramını
kullanacağız.
 Kentsel iyileştirme kavramı, kentlerin fiziki durumlarının
iyileştirilmesinin yanında toplumun sosyo-ekonomik ve kültürel
durumlarının da iyileştirilmesini, sosyal adaletin de sağlanmasını
içermektedir.
Kentsel iyileştirme kavramı, tarafların netleşmesine, tartışmaların
burjuva bataklığından kurtarılmasına hizmet edecektir.
Kentsel iyileştirme kavramı "dönüşüm" kavramı
gibi sağa sola çekiştirilmeyecek, demogoji malzemesi yapılamayacak
kadar açık ve net olduğu için, kimin neyi savunduğu, kimin
ne yapmak istediği kitleler tarafından daha kolay
görülecektir.     
 

BİTİREMEZKEN
 

Türkiye'de "kentsel dönüşüm"
uygulamaları, İmar ıslah Plan değişikliği, gecekondu yıkımları,
kültürel tarihi zenginliklerin tahrip edilmesi, orman alanlarının
talanı, emperyalist tekellerin ve işbirlikçilerinin kâr/rant
amaçları ön planda tutularak kentlerin bu kesimlere
pazarlanması olmuştur

Ekonomik, sosyal, kültürel, tarihi ve çevresel boyutları
göz ardı edilen, kentlerin yalnızca fiziksel mekânlarının
dönüşümüne indirgenen "kentsel
dönüşüm" projeleri derhal iptal edilmeli, bunun yerine
"kentsel iyileştirme" projeleri yapılıp uygulanmalıdır.
/>

Kapsamlı, katılımcı, korumacı olan "kentsel iyileştirme"
projeleri ile yaşam alanlarımızı genişleten, gecekondu yoksullarını ve
ezilenleri dışlamayan, sosyal kutuplaşma ve kentsel gerilimi
yaygınlaştırmayan projeler yapılmalı ve uygulanmalıdır.

Kent merkezlerinde kamu ve özel kişilerin mülkiyetindeki
çöküntü durumundaki binalar, kentin tarihsel dokusuna
uygun olarak onarılmalı ve atıl durumdan kurtarılmalıdır. Bu uygulama
kentin çirkin görüntüsünü gidereceği gibi,
bu binaların kullanımı ile ekonomik olarak da katkı sağlayacaktır.
 

Bölgeler arası eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasını
amaçlayan, kent genelini ve ülke genelini kapsayan bir
yaklaşımla  "kentsel iyileştirme" projeleri
bütünlüklü olarak ele alınmalıdır. Bu aynı zamanda
nüfusun belli kentlerde yoğunlaşmasını da önleyecektir.

Kentsel iyileştirme projeleri o kentte yaşayan tüm kesimlerin ortak
katılımı ve onayı ile şekillenmeli, karar mekanizmalarından
hiçbir kesim dışlanmamalıdır.

Kültürel tarihsel zenginliklerimizi yok eden, orman ve su
havzalarımızın tahrip olmasına neden olan, halkınızın büyük
bir kesimini dışlayan, konutlarını başına yıkan, sermaye kesiminin
kar/rant çıkarlarını ön planda tutan "kentsel
dönüşüm" projelerine karşı gerek tek tek kişiler
olarak, gerekse de örgütlü yapılarımız ile mücadele
ederek, bunun yerine kentsel iyileştirme projelerinin hayata
geçirilmesi bizlere düşen ertelenemez bir görev
olmalıdır.

KAYNAKÇA
1.    Planlama (TMMOB Şehir Plancıları Odası yayını)
2006/2
2.    Kentsel Planlama Kuramları (Melih ERSOY, İmge
Yayınları, 2007)
3.    Tarih Boyunca Kent (Lewis MUMFORD, Ayrıntı
Yayınları, 2007)
4.    Robert, P. (2000), The evolution, definition purpose of
urban regeneration, Urban Regeneration, Sage Yayınlar, Londra

 

Sayı 4 Kentsel Dönüşüm Sayfa 51, 52, 53, 54, 55

İvme Dergisi yazısıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder