Süt Primleri Kime Yarıyor?
Kim Ödüyor? / Tayfun Özkaya
Bugünlerde süt
sanayicilerinin çiftçi eline geçen süt
fiyatlarını aşağıya indirmeye karar verdiklerini izliyoruz. Süt
üreticileri de buna karşı bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Çiftçiyi desteklediği iddia edilen politikalardan süt
primi olayına biraz yakından bakalım mı? Acaba prim kime hizmet
ediyor?
Sütte kilo başına 4 kuruş prim ödeniyor. Peki, bu destek
çiftçinin biraz daha iyi bir fiyat elde etmesine yarıyor mu?
SEK'in özelleştirilmesinden bu yana büyük süt ve
ürünleri sanayicilerinin süt fiyatlarının ne olacağı
konusunda büyük bir güce sahip olduğu biliniyor.
Özelleştirme arkasından süt fiyatları 40 kuruşa kadar
çekildi ve yıllarca yem fiyatlarındaki artışa rağmen sabit
kaldı. Ancak marketlerde satılan süt, yoğurt, peynir fiyatları
düşmedi, hatta arttı. Primin ise çiftçi eline
geçen fiyat üzerinde hiçbir etkisi olmadı. Zaten bu prim
sistemini ortaya atanlar bu primin "serbest piyasayı"
bozmadığını, bu nedenle küreselleşmeye uygun olduğunu
söylemişlerdi. Sütte ise piyasanın aslında birkaç
şirketin keyfine göre belirlendiğini biliyoruz. Bu tür piyasalar
monopol yani tekelci piyasalara yaklaşmaktadır. Kısacası sütte
serbest piyasa olduğu bir yanılsamadır. Kırk kuruş düzeyinde para
kazanmak mümkün olmadığından süt üreticileri
ineklerini kesmişlerdi. Bunun sonucunda da üretim iyice taban yapınca
süt fiyatları 80 kuruşa kadar çıkmıştı. Üretici tekrar
süt üretmeye başladığında ise fiyatları aşağıya indirmeye
başladılar. Görüldüğü gibi neo liberal fanatiklerin
ileri sürdüğü gibi aslında kendini ayarlayan bir
"serbest piyasa" da yok. Var olan kararsızlıktır.
Prim hiç verilmese çiftçinin daha zor durumda
olacağı düşünülebilir. Ancak geçtiğimiz yıllarda
prim biraz yükseltildiğinde, şirketlerin süt alış fiyatını
bir gün sonra aynı miktar azalttıklarını biliyoruz. Dolayısıyla bu
primin aslında vergi ödeyenlerden çıkıp,
çiftçinin cebine girip, oradan da derhal büyük
şirketlerin kasasına gittiği açıktır. Kısacası bu koşullarda
prim köylüyü, çiftçiyi desteklemek için
değil, şirketlerin yükünü hafifletmek için
verilmektedir. Bunu nereden mi anlıyoruz? Prim ödenmesine karşı
çıkan hiçbir şirket ve danışmanı yoktur. Hatta daha da
artmasını önerenler de var. Neden? Çünkü bu para
kendi ceplerinden çıkmıyor. Primi devlet 4 kuruştan 24 kuruşa
çıkarsa, onlar da fiyatı 20 kuruş indirirler. Bu para devletten
çıktığına göre bunu ödeyenler içlerinde
çiftçiler de olan bütün vergi ödeyen
vatandaşlardır. Bu mekanizma pamukta, ayçiçeğinde,
zeytinyağında ve benzerlerinde de aynen geçerlidir.
Bu neo-liberal akılları öğretenler Amerikalı, Avrupalı para
babaları ve onların yerli, yabancı danışmanlarıdır. ABD ve Avrupa
ülkelerinde de benzer tarım politikaları geçerlidir. Ancak
oradaki destekler Türkiye'ye göre çok daha yüksek
düzeylerdedir. Orada da bu politikalardan asıl yararlananlar
büyük dev gıda şirketleridir. Bunların "serbest
piyasa" denilen bir tanrıları vardır. Bu tanrı bütün
dünyada hep çiftçileri, işçileri ve
tüketicileri tepeler, şirketleri korur.
Çiftçimiz önce prim sisteminin kendisine hizmet etmeyen
bir politika olduğunu kavramalıdır. Ancak o zaman hem çiftçi
hem de tüketiciye hizmet eden alternatif tarım politikaları ortaya
konulabilir. Bu konuda bazı ipuçları verelim. Örneğin devlet
tüm Türkiye'de öğrencilerin süt içmesi
için destek verebilir. Belediyeler doğrudan piyasaya girip
öncelikle kooperatif işletmelerden süt satın alıp, anaokulu
dâhil, okullarda çocuklara içirebilir. Tekele yakın
piyasa koşullarını değiştirmek için devlet kooperatiflere
süt ve ürünleri tesisi kurmaları için destek
verebilir. Hatta devlet Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da kendisi
tesis kurabilir. Süt fiyatları düştüğü dönemlerde
kooperatif işletmelere peynir üretip depolamaları için kredi
verebilir.
Tayfun Özkaya
Kaynak: www.karasaban.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder