14 Nisan 2010 Çarşamba

Su’dan haber

Su'dan
haber

Bir dostumuzun damacana  sularıyla ilgili
gerçekleştirdiği röportajı paylaşıyoruz. Röportajda,
devletin ve yerel yönetimlerin milyonluk kentleri damacana tacirlerine
teslim ettiği günümüz Türkiye'sinde, damacana
sularının da ne tür hilelerle cilalanıp pazarlandığı ve ortaya
çıkarabileceği olası riskler
irdelenmiş… 

 

Birçoğumuzun
bildiği bir şey vardır:  Musluk suyu da olsa kaynadığı zaman
mikroplar ölür. Yani o suyu çayda, yemekte ve benzeri
amaçlar için kullanmamızda bir sakınca yoktur denir. Fakat
yapılan araştırmalar artık musluk suyunun kullanımının iyice
azaldığını gösteriyor. Peki, kullanımı her geçen gün
daha da artan damacana sularına neden bu kadar güveniyoruz.
Etiketlerindeki bilgilere mi, yoksa reklamlarda güven verdiğini
düşündüğümüz sloganlarına mı?
 

İstanbul
Üniversitesi Mühendislik Fakültesi öğretim
elemanlarından Yrd. Doç. Dr. Rüstem Pehlivan'ın bu konuda
yaptığı araştırmaların, etiket bilgilerinin çok da dikkate
alınmadığının bir kanıtı gibi görünüyor. Özellikle
1990'lı yıllarda İstanbul'da yaşanan su sıkıntısına yerel
yetkililerin ilgisiz kaldığını söyleyen Pehlivan, musluk suyu
kalitesini arttırmaya yönelik de çalışmaların yapılmaması
sonucunda bu boşluğu ya da talebi karşılamak için birçok su
firmasının kurulduğunu belirtiyor. Musluklardan akan suyun kalitesine
güven duyulmadığı için de bu güveni İstanbullulara
damacana su işletmecileri mi vermiş oluyor?
 

Son zamanlarda sıkça görüyoruz artık doğal
mineralli su ibarelerini. Sadece maden sularında değil, içme
sularında da yer veriliyor artık. Verdikleri bilgilerin doğru olduğunu
söyleyebilir miyiz?
 

 

Öncelikle şunu
açıklamakta yarar var. Kayaç ve akiferler içerisinde
toplanan, bir çıkış noktasından sürekli olarak kendiliğinden
akan sular doğal kaynak suyu olarak tanımlanır. Yerkabuğunun
çeşitli derinliklerinde oluşan, çözünmüş
mineral içeren ve doğal yapısında karbondioksit bulunan,
yeryüzüne kendiliğinden çıkan veya teknik usullerle
çıkarılan yeraltı suları da maden suyu olarak adlandırılır.
Ancak,01 Aralık 2004 Tarih ve 25657 sayılı resmi gazete'de
yayınlanan Doğal Mineralli Sular Hakkında Yönetmeliği'nde
doğal mineralli su tanımı değişti. Tanıma göre; yerkabuğunun
çeşitli derinliklerinde uygun jeolojik şartlarda doğal olarak
oluşan, bir veya daha fazla kaynaktan yeryüzüne kendiliğinden
veya teknik usullerle çıkartılan, mineral içeriği, kalıntı
elementleri ve diğer bileşenleri ile tanımlanan, her türlü
kirlenme risklerine karşı korunmuş yeraltı suları şeklinde
değiştirildi. Söz konusu yönetmeliğe göre, doğal mineralli
suların iyon içerikleri 50 mg/l dan az ise çok
düşük mineralli su, iyon içeriği 500 mg/l den az
ise düşük mineralli su, iyon içeriği 1500 mg/l
den fazla ise zengin mineralli olmuş oldu. 
 

 

Bu tanım değişikliği neye sebep oldu?
 

 

Şimdi suyun
içeriğinde 50 mg/l dan az iyon bulunsa bile su şirketleri etiklerine
rahatlıkla doğal mineralli su yazabiliyorlar. İbarelerde çok
düşük mineralli su yazılmıyor. İyon oranı daha yüksek
olsa bile aynı ibare kullanılıyor. Bu değişiklik böyle bir sonucu
beraberinde getirdi. Yani ne olmuş oldu, doğal mineralli su denildiğinde
aslında hangi sıralamada olduğunun bir önemi kalmadı. Fakat eskiden
ibareler içme sularında pek bulunmazdı. İnsanlar da buna dikkat
etmezdi. Mineralli su diyince maden suları akla gelirdi. Fakat mineralli
suların insan sağlığı için birçok yararı olduğu
gündeme geldikçe su firmaları da içme sularına bu
ibareleri koymaya başladı. Oysa insanlar, doğal kaynak sularını
içme, maden sularını sindirimi kolaylaştırmak amacıyla
tüketirler.
 
Değişen tanım
böyle bir değişikliğe sebep oldu. Peki, etiketlere bu anlamda
güven konusunda biraz şüphe duyulmasını gerektiriyor
mu?
 

 

Bu konuda
araştırmalar gerçekleştirdik. Yani tüketim amaçlı
üretilen şişe sularının içilebilirlik ve kalitelerinin
belirlenmesi çok önemli bir konu. Hem Türk halkı
için hem de AB ölçütleri çerçevesinde
bu incelemelerin yapılması gerekiyor. Biz de Türkiye'de
tüketimde olan 0.2 lt, 0.5 lt, 1.5 lt, 3.0 lt, ve 5.0 lt'lik
ambalajlarda satılan doğal kaynak ve maden sularının etiket bilgileri ve
su analiz sonuçları değerlendirdik. Değerlendirme ile söz
konusu şişe sularının çoğunlukla Bursa, İstanbul ve Sakarya
illerinde dolumlarının yapıldığını gördük. Ayrıca şişe
suyu analiz tarihlerinin eski, ölçülen parametrelerin
değişken, dolum ve son kullanma tarihi arasında geçen zaman
bakımından 6 ay, 1 yıl, 18 ay gibi süreler içerdiği ortaya
çıktı. Sonuçta 103 şişe suyundan, bazılarının, etiket
bilgilerindeki su kimyası analiz sonuçları Dünya Sağlık
Örgütü, Avrupa Birliği, Türk Standartları ve ilgili
yönetmeliklerin limit değerleri ile karşılaştırıldığında,
sınır değerlerinde veya müsaade edilen limit değerlerin
üzerinde bazı iyonların içerdiğini
gördük.
 

 

Bunun sağlık içi olumsuzluk yaratabileceğini
söyleyebilir miyiz?
 

 

Kesinlikle
söyleyebiliriz. Söz konusu şişe sularının kimyasal bileşimleri
tüketime sunulduğu dönemlerde halk sağlığını kuvvetle
muhtemel olumsuz yönde etkilemiş olmalıdır. Bazı şişe ambalajları
üzerindeki etiket bilgilerinin güncelleştirilmeden
günümüzde de hala kullanılıyor olması ise tüketicinin
korunması adına yanlış bir uygulamadır. Bunun kesinlikle
düzenlenmesi gerekir. Fakat şişe ve damacana su etiketlerindeki
bilgilerinin her yıl yenilenmesi konusunda bir düzenleme maalesef
yok.
 

 

Bu durumda markalara güvenmek mi kalıyor
geriye?
 

 

İşin ilginç
yanı da bu zaten. 2008 yılı Haziran ayında İstanbul'un Su
Politikası Sempozyumu için yapılan bir değerlendirmede, kaptajları
Hendek (Sakarya'da) Kocakoyak havzasında bulunan, kimyasal
bileşimleri aynı olan damacana suları Hayat, Aytaç, Pınar,
Kardelen, Saka'dır.
Fakat
Saka "Türkiye'nin ilk mineralli
suyu", Aytaç "Türkiye'nin a
kalite suyu", Kardelen "1.Kalite su",
Pınar "İçinde yaşam var",
Hayat "Su hayattırgibi reklam mesajları ile 2008 yılı
yaz ayları boyunca, görsel medyada yayınlanmış olması
düşündürücüdür. Çünkü
dediğim gibi hepsi aynı bölgedeki akiferden
çıkartılmaktadır.
 

style="font-weight: inherit; font-style: inherit;">Herhangi bir doğal kaynak
veya maden suyunda bulunabilen bazı iyonlar Dünya Sağlık
Örgütü, Avrupa Birliği ve Türk Standartları sınır
değerlerinin üzerindeyse bu suları içenlerin bir hastalığa
yakalanma ihtimalleri, sağlıklı su içenlere göre daha
yüksektir. Çünkü doğal kaynak ve/veya maden suyunda Pb
(kurşun) varsa beyin ve böbrek, Mn (manganez) varsa karaciğer ve
sinir, As varsa deri ve mide, Cd (kadmiyum), Cu (bakır)  ve Hg (Civa)
varsa böbrek, Cr (krom) varsa deri, NO3 varsa deri ve solunum yolu
hastalıkları gibi rahatsızlıklara yakalanma ihtimali
olmaktadır.

 

 

Peki, ne gibi önlemler alınmalı?
 

 

Bir kere kesin olarak
şişe ve damacana sularındaki etiket bilgileri yıllık olarak
güncellenme zorunluluğu getirilmelidir. 4077 sayılı yasa gereği,
tüketicinin korunması adına doğal kaynak sularında yönetmelik
gereği yaptırılan ana iyon ve ağır metal analizlerinde birliktelik
sağlanmalı. Ayrıca yasal düzenlemelere de birkaç madde
eklenmeli. Mesela, içme amaçlı olarak tüketilen şişe ve
damacana sularının etiketlerinde, doğal kaynak sularının boşalım
yaptığı litoloji ve akiferinin belirtilmesi konusu yönetmeliğe ilave
edilmeli. Doğal kaynak suyunun ruhsatlandırılması ve işletilmesi
aşamasında yaptırılan su analizlerinin kısa sürede
sonuçlandırılması sağlanmalı.Bunun için doğal kaynak suyu
analizlerinin yapıldığı laboratuarlardaki yoğun iş yüklerinin
azaltılarak Türkiye'de yüksek olan su analiz
ücretlerinin de diğer Avrupa Ülkelerinde olduğu gibi makul
seviyeye çekilmesine imkan tanınmalı.
 

 

Bir de 2008 tarihinde
öğrencilerinizle birlikte İstanbul'da su tüketimi ile
ilgili bir anket gerçekleştirdiniz. Bu anketten de biraz bahsedebilir
misiniz? İlginç sonuçlarla karşılaştınız
sanırım…
 

 

Anket 12-26 Mayıs
2008 tarihleri arasında, İ.Ü. Jeoloji Müh. Böl. son sınıf
öğrencileri tarafından İstanbul'da katılımcılarla yüze
görüşme şeklinde yapıldı. İstanbul'da 24 ilçede
gerçekleştirildi. İlçeler arasında Avcılar, Bakırköy,
Kadıköy, Şişli, Üsküdar, Beyoğlu bulunuyor. Su anketine
katılarak görüş bildiren kadın ve erkeklerin yaş gruplarına
göre sıralamasında
1.Sırada 21-30 yaş grubu
2. Sırada 41-50 yaş grubu
3. Sırada 31-40 yaş grubu
bulunuyor. Katılımcıların yüzde 10,98 ilköğretim, yüzde
20,36 lise, yüzde 68,64'ü de üniversite
mezunu.
 

 

Musluk suyu içmede neredeyse
kullanılmıyor…
 

 

Ankete katılanların
yüzde 95,64'ü damacana suyunu tercih ediyor. Yüzde
4,3'ü de damacana suyunu kullanmıyor. Ankete toplamda 437 kişi
katıldı. Ankete katılanların büyük çoğunluğu musluk
suyunun sağlıksız olduğunu düşündüğünden
kullanmıyor. Sıralamanın diğer sebeplerinde ise tat ve koku yer
alıyor.
 

 

Yemeklerde bile kullanmıyoruz
 

 

Anketlerde
ilginç bir sonuç var. Eskiden beri bildiğimiz bir şey
vardır. Su kaynayınca mikrobu ölür. Aslında yemeklerde
kullanılırdı her zaman. Ankete katılanlardan 279 kişi musluk suyunu
yemeklerde kullanmaya devam ederken 158 kişi kullanmamayı tercih ediyor.
Yani bu kişiler yemekleri bile damacana sularını kullanarak yapıyor.
Ayrıca su kullanımında tüketici hakları konusunda bilinçli
olanların oranı ile olmayanların oranı neredeyse yarı
yarıya.
 

 

Güvenilir su "adı duyulan su" olarak
tanımlanıyor
 

 

Anket
sonuçlarına göre şöyle bir çıkarım yapabiliyoruz;
İstanbul halkı güvenilir su denildiğinde kullanılan suyun
tanınmış, adının duyulmuşluğuna göre karar veriyor. Tabii
unutmayalım bunu sağlayan sektör de kuşkusuz reklam, medya
sektörüdür.  Daha sonra berrak ve kötü
kokmamasına, ambalajının temiz olmasına, marka olmasına dikkat
ediyorlar.
 

 

Para su gibi akıyor
 

 

Araştırma ayrıca
şöyle bir gerçeği de ortaya çıkartmış oldu. İstanbul
halkının aylık olarak İSKİ'ye, ödediği su faturasının
yaklaşık %79,32'sini de içme suyunu temin etmek için
damacana suyuna ödüyor. Bu çok da iç açıcı
bir manzara değil.
style="font-weight: inherit; font-style: inherit;">Özetle şöyle
söyleyebiliriz; 1990'lı yılların ilk yarısından itibaren
İstanbul genelinde yaşanan su sıkıntısı ve musluklardan akan suların
kalitesi konusunda, yerel yöneticiler gerekli önlemleri
alamadılar. Bundan dolayı bu talebi karşılamak üzere birçok
su firması kuruldu. Musluklardan akan suyun kalitesine güven
duyulmadığı için de bu güveni İstanbul halkına damacana su
işletmeciliği yapan su firmaları verdi.

Eren
C.
 
Kaynak :
www.haberveriyorum.net

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder