Leyla Halid'lere Ne
Oldu?
LEYLA HALİD'LERE NE OLDU? size="2">[*]
SİBEL ÖZBUDUN
"Nerede işgal varsa orada direniş
vardır.
vardır.
Eğer emperyalistler birleştiyse,
direniş de küreselleşmeli.
Bunun için pratik adımlar
atmalıyız.
atmalıyız.
Emperyalizmi yenmek için
silahlanmalıyız."[1]
silahlanmalıyız."[1]
Orta Doğu'da halkların mücadelesi, en
azından 1960'lardan bu yana anti-emperyalizmin damgasını taşıyor.
Kültürel yönelişi ve siyasal aktörleri değişmiş olsa
da emperyalizme karşı bu denli uzun soluklu mücadeleyi
sürdürmüş bir başka coğrafya galiba yok. Sosyalist bloğun
yıkılmasının yanı sıra, neo-liberal paradigmanın yükselişi,
dünyanın pek çok bölgesinde bu mücadeleye bir
"es" verilmesine yol açmışken, Orta Doğu'da
İsrail gibi bir tehditle iç içe yaşama zorunluluğu ve
"Yeni Dünya Düzeni"nde ABD'nin bölgeyi
temellük etme girişimlerinin bir getirisi olarak, aktörleri
değişse de (seküler-sol hareketlerden İslamcılara) antiemperyalist
mücadele kesintisiz sürdü.
azından 1960'lardan bu yana anti-emperyalizmin damgasını taşıyor.
Kültürel yönelişi ve siyasal aktörleri değişmiş olsa
da emperyalizme karşı bu denli uzun soluklu mücadeleyi
sürdürmüş bir başka coğrafya galiba yok. Sosyalist bloğun
yıkılmasının yanı sıra, neo-liberal paradigmanın yükselişi,
dünyanın pek çok bölgesinde bu mücadeleye bir
"es" verilmesine yol açmışken, Orta Doğu'da
İsrail gibi bir tehditle iç içe yaşama zorunluluğu ve
"Yeni Dünya Düzeni"nde ABD'nin bölgeyi
temellük etme girişimlerinin bir getirisi olarak, aktörleri
değişse de (seküler-sol hareketlerden İslamcılara) antiemperyalist
mücadele kesintisiz sürdü.
Ama aktörler değişirken, kültürel iklim
de değişti. Bugün Orta Doğulu kurtuluş hareketlerinin ön
saflarında eskisine göre çok daha az kadın var. Peki, benim
kuşağımın genç devrimci kadınlarının örnek aldığı Leyla
Halit'lere ne oldu? Ne oldu da ulusal ve toplumsal kurtuluş
tasarımları, kadınların kurtuluşu perspektifinden bu kadar koptu?
de değişti. Bugün Orta Doğulu kurtuluş hareketlerinin ön
saflarında eskisine göre çok daha az kadın var. Peki, benim
kuşağımın genç devrimci kadınlarının örnek aldığı Leyla
Halit'lere ne oldu? Ne oldu da ulusal ve toplumsal kurtuluş
tasarımları, kadınların kurtuluşu perspektifinden bu kadar koptu?
Son 20-30 yıldır Orta Doğu'daki kurtuluş
hareketlerinin saflarında, ABD emperyalizmi ve Siyonizm'e karşı
mücadeleyi öncelikle kültürel bir mücadele olarak
görüp, Kadınların Özgürleşmesine ilişkin fikir ve
özlemleri "Batı icadı" olarak mahkûm eden
yaklaşımlar giderek hâkim oldu. Bu yaklaşım(lar)a göre
feminizm ya da Kadının Kurtuluşu'na ilişkin tüm fikirler,
İslâmî toplum yapısını bozarak zaafa uğratmayı hedefleyen
emperyalist ve Siyonist komplolardır. Kadınların, özgür bir
dünyayı erkek kardeşleriyle birlikte paylaşma arzuları, eşitlik
talepleri, onların hedef tahtasına yerleştirilmelerine yol açıyor.
Erkek-egemen fundamentalizm, "kültürel
özgülük" adına Müslüman coğrafyada
kadınların yaşam alanlarını daralttıkça daraltıyor, onları
soluksuz bırakıyor.
hareketlerinin saflarında, ABD emperyalizmi ve Siyonizm'e karşı
mücadeleyi öncelikle kültürel bir mücadele olarak
görüp, Kadınların Özgürleşmesine ilişkin fikir ve
özlemleri "Batı icadı" olarak mahkûm eden
yaklaşımlar giderek hâkim oldu. Bu yaklaşım(lar)a göre
feminizm ya da Kadının Kurtuluşu'na ilişkin tüm fikirler,
İslâmî toplum yapısını bozarak zaafa uğratmayı hedefleyen
emperyalist ve Siyonist komplolardır. Kadınların, özgür bir
dünyayı erkek kardeşleriyle birlikte paylaşma arzuları, eşitlik
talepleri, onların hedef tahtasına yerleştirilmelerine yol açıyor.
Erkek-egemen fundamentalizm, "kültürel
özgülük" adına Müslüman coğrafyada
kadınların yaşam alanlarını daralttıkça daraltıyor, onları
soluksuz bırakıyor.
Gelin son birkaç ay içerisinde
ülkemde basın organlarına düşen birkaç örnek
üzerinden genişletelim tartışmamızı.
ülkemde basın organlarına düşen birkaç örnek
üzerinden genişletelim tartışmamızı.
İşte El Şebab militanlarına bağlı yargıç
Şeyh Abdirahman'ın verdiği hükümle, 17 Kasım 2009
günü Wajid kentinde taşlanarak öldürülen 20
yaşındaki Somalili kadın…
Şeyh Abdirahman'ın verdiği hükümle, 17 Kasım 2009
günü Wajid kentinde taşlanarak öldürülen 20
yaşındaki Somalili kadın…
İşte Irak'ta Vasit il meclisinin oybirliğiyle
aldığı, kadın vekillerin, "ahlâklarının korunması"
gerekçesiyle işe bir erkek eşliğinde gidip gelmesi
kararı…
aldığı, kadın vekillerin, "ahlâklarının korunması"
gerekçesiyle işe bir erkek eşliğinde gidip gelmesi
kararı…
Ya da 2009'un ilk altı ayında 250 kadın
öldürülürken, 100 kadının da kendini yakarak ya da
asarak intihar ettiği Irak Kürdistanı…
öldürülürken, 100 kadının da kendini yakarak ya da
asarak intihar ettiği Irak Kürdistanı…
İşte İran Meclisi'nde komisyondan geçen
ve eşi 6 ay boyunca uzakta olan, hapse giren veya ölümcül bir
hastalığa yakalanan erkeklere, eşlerinden izin almadan başka biriyle
evlenme hakkını tanıyan "Aileyi Koruma Yasası"...
ve eşi 6 ay boyunca uzakta olan, hapse giren veya ölümcül bir
hastalığa yakalanan erkeklere, eşlerinden izin almadan başka biriyle
evlenme hakkını tanıyan "Aileyi Koruma Yasası"...
İşte, Suudi Arabistan'da insan hakları
örgütlerini ayağa kaldıran, 80 yaşını aşmış bir kişinin 85
riyal karşılığında, 11 yaşındaki kız çocuğuyla
evlendirilmesi… Ve 75 yaşındaki bir kadının akrabası olmayan iki
erkekle aynı yerde bulunduğu gerekçesiyle kırbaç ve hapis
cezasına çarptırılması…
örgütlerini ayağa kaldıran, 80 yaşını aşmış bir kişinin 85
riyal karşılığında, 11 yaşındaki kız çocuğuyla
evlendirilmesi… Ve 75 yaşındaki bir kadının akrabası olmayan iki
erkekle aynı yerde bulunduğu gerekçesiyle kırbaç ve hapis
cezasına çarptırılması…
"Kadınların kurtarıcısı" ilan edilen
Batı destekli Karzai'nin Şiileri kazanma hesabıyla desteklediği
"evlilikte karının kocasının cinsel isteklerine boyun eğme"
zorunluluğunun yasalara geçtiği Afganistan'dan söz bile
etmiyorum…
Batı destekli Karzai'nin Şiileri kazanma hesabıyla desteklediği
"evlilikte karının kocasının cinsel isteklerine boyun eğme"
zorunluluğunun yasalara geçtiği Afganistan'dan söz bile
etmiyorum…
Dünya Ekonomik Forumu'nun yayınladığı
"Küresel Cinsiyet Uçurumu" başlıklı araştırma
raporunda "Dünyada 128 ülke arasında kadınlara en
kötü davranan ilk 10 ülkeden 9'unun Müslüman
halkların yaşadığı ülkeler" oluşuna şaşmalı mı?
"Küresel Cinsiyet Uçurumu" başlıklı araştırma
raporunda "Dünyada 128 ülke arasında kadınlara en
kötü davranan ilk 10 ülkeden 9'unun Müslüman
halkların yaşadığı ülkeler" oluşuna şaşmalı mı?
Müslüman ülkelerin fundamentalist
liderleri ve İslâmî referanslı kurtuluş hareketleri, tüm
bunların dinin gereği ve "halklarını Batı'nın yıkıcı
etkilerinden korumak" adına olduğunu anlatıyorlar bizlere. Onlar
için kadınlar, duyma, düşünme, isteme yetisine sahip
bağımsız birer insan/kişi değil, üzerlerinde Batı uygarlığına
karşı bir "haçlı seferi" yürütebilecekleri
simge alanlarından ibaret... Bir çeşit muharebe alanı,
yani...
liderleri ve İslâmî referanslı kurtuluş hareketleri, tüm
bunların dinin gereği ve "halklarını Batı'nın yıkıcı
etkilerinden korumak" adına olduğunu anlatıyorlar bizlere. Onlar
için kadınlar, duyma, düşünme, isteme yetisine sahip
bağımsız birer insan/kişi değil, üzerlerinde Batı uygarlığına
karşı bir "haçlı seferi" yürütebilecekleri
simge alanlarından ibaret... Bir çeşit muharebe alanı,
yani...
Yoz, çürümüş ve
çürütücü olarak niteledikleri Batı
uygarlığının simgeleri saydıkları ve her birini kestirmeden
öbürüne eşitledikleri "çıplaklık",
"ahlâksızlık", "bireycilik" ve
"feminizm"e karşı, "tesettür",
"hicap", "aile yaşamı" ve "mümine kadın
ideali"ni yüceltiyorlar. Böylelikle Müslüman
coğrafyada yaşayan kadınları, sadece ve sadece kendi kafalarında mevcut
olan bir ikileme mahkûm kılıyorlar. Ya "Batı tarzı,
kullanılmış, sefih, tüketici ve "ahlâksız" bir
düşkünlük; ya da İslâm'ın
öngördüğü, en soylu varoluş tarzı bir erkeğin
"harim-i ismet"i olarak onun çocuklarını doğurmak olan,
kamusal yaşamdan olabildiğince soyutlanmış, bu alana
çıktığındaysa sıkı bir gözetim altında tutulması gereken
namevcut melekler olarak sürdürmek yaşamını.
çürütücü olarak niteledikleri Batı
uygarlığının simgeleri saydıkları ve her birini kestirmeden
öbürüne eşitledikleri "çıplaklık",
"ahlâksızlık", "bireycilik" ve
"feminizm"e karşı, "tesettür",
"hicap", "aile yaşamı" ve "mümine kadın
ideali"ni yüceltiyorlar. Böylelikle Müslüman
coğrafyada yaşayan kadınları, sadece ve sadece kendi kafalarında mevcut
olan bir ikileme mahkûm kılıyorlar. Ya "Batı tarzı,
kullanılmış, sefih, tüketici ve "ahlâksız" bir
düşkünlük; ya da İslâm'ın
öngördüğü, en soylu varoluş tarzı bir erkeğin
"harim-i ismet"i olarak onun çocuklarını doğurmak olan,
kamusal yaşamdan olabildiğince soyutlanmış, bu alana
çıktığındaysa sıkı bir gözetim altında tutulması gereken
namevcut melekler olarak sürdürmek yaşamını.
Tekrar ediyorum, hemen bütün "ya…
ya…" tarzı seçenek(sizlik)ler gibi, bu da hayalî,
sadece İslâm referanslı eril zihniyetin tasarımında var olan bir
seçenek.
ya…" tarzı seçenek(sizlik)ler gibi, bu da hayalî,
sadece İslâm referanslı eril zihniyetin tasarımında var olan bir
seçenek.
Oysa kadınların büyük çoğunluğu,
yaşamlarını ne erişilmez melekler, ne de "düşkün",
"sefih" fahişeler olarak geçirmek istiyorlar.
Kadınların yazgısı, ne "takvim kızı" ne de mücadele
zaferle sonlandıktan sonra evlerine, mutfaklarına geri gönderilecek,
yüzleri "nikab"lı, elleri kalaşnikoflu afişler olmak
olmamalı. Çünkü biliyoruz ki onları tesettüre sokan
da, soyan da son tahlilde eril nefs/eril ego! Ve bu ikisi bir paranın iki
yüzü gibi tamamlıyor birbirini. Kadın bedeni üzerinden
"uygarlık"larını yarıştıran iki machist
tasarım…
yaşamlarını ne erişilmez melekler, ne de "düşkün",
"sefih" fahişeler olarak geçirmek istiyorlar.
Kadınların yazgısı, ne "takvim kızı" ne de mücadele
zaferle sonlandıktan sonra evlerine, mutfaklarına geri gönderilecek,
yüzleri "nikab"lı, elleri kalaşnikoflu afişler olmak
olmamalı. Çünkü biliyoruz ki onları tesettüre sokan
da, soyan da son tahlilde eril nefs/eril ego! Ve bu ikisi bir paranın iki
yüzü gibi tamamlıyor birbirini. Kadın bedeni üzerinden
"uygarlık"larını yarıştıran iki machist
tasarım…
Kadınlar ise eril gözle tanımlanmayı, eril
buyrultular doğrultusunda biçimlendirilmeyi reddediyorlar;
Müslüman coğrafyada da… Onların gerçek isteği, ten
ve akıl sahibi, bağımsız düşünebilen ve davranabilen
varlıklar olarak kabul edilmek. Toplumunun özgür,
barışçıl, müreffeh ve paylaşımcı geleceğine ilişkin
özlemleri ve tasarımları var her birinin. Ve böyle bir geleceğin
biçimlendirilmesine katkı sağlayabilmek üzere yeteneklerinin
serbest bırakılmasını özlüyorlar. Özlemekle kalmıyor,
bunun için, din adına yaşamlarını cendereye alan eril vesayete
karşı mücadele bayrağını yükseltiyorlar…
Çoğunlukla gözlerden kaçan, kaçırılan;
kırbaçlanmayı, diri diri yakılmayı, recmedilmeyi, hücrelere
tıkılmayı, katledilmeyi göze alan bir gözüpeklikle hem
de…
buyrultular doğrultusunda biçimlendirilmeyi reddediyorlar;
Müslüman coğrafyada da… Onların gerçek isteği, ten
ve akıl sahibi, bağımsız düşünebilen ve davranabilen
varlıklar olarak kabul edilmek. Toplumunun özgür,
barışçıl, müreffeh ve paylaşımcı geleceğine ilişkin
özlemleri ve tasarımları var her birinin. Ve böyle bir geleceğin
biçimlendirilmesine katkı sağlayabilmek üzere yeteneklerinin
serbest bırakılmasını özlüyorlar. Özlemekle kalmıyor,
bunun için, din adına yaşamlarını cendereye alan eril vesayete
karşı mücadele bayrağını yükseltiyorlar…
Çoğunlukla gözlerden kaçan, kaçırılan;
kırbaçlanmayı, diri diri yakılmayı, recmedilmeyi, hücrelere
tıkılmayı, katledilmeyi göze alan bir gözüpeklikle hem
de…
Doğrudan kendilerini hedef alan fundamentalist
teröre karşı ellerinde örtünmediği, yalnız yaşadığı ya
da okula/işe gittiği için katledilen hemcinslerinin
fotoğraflarıyla 8 Mart'larda sokağa dökülen,
İran'da, hapsedilmeyi ve ölümü göze alarak
Ahmedinecat yönetimine karşı protesto gösterilerine katılan,
Afganistan'da Taliban kontrolündeki bölgelerde evlerini
"yeraltı okulları"na dönüştürerek kız
çocuklara eğitim veren kadınlar, ya da etraflarını sarmış 500
kişilik güruhun taş yağmuru altında, erkeğin karısına cinsel
şiddet uygulamasını suç olmaktan çıkartan yasa tasarısına
karşı "Aile içi tecavüze hayır!" haykırışıyla
gösteri yapan bir avuç Afgan kadını; pantolon giydiği
için kırbaçlanma cezasına mahkûm olan ve buna karşı,
kadınların desteğinde gözüpek bir hukuk mücadelesi
yürüten Sudanlı kadın gazeteci Lubna; İsrail'in
Ramallah'ı işgaline karşı ellerinde silah direnen, kızıl atkılı
FHKC'li kadınlar…
teröre karşı ellerinde örtünmediği, yalnız yaşadığı ya
da okula/işe gittiği için katledilen hemcinslerinin
fotoğraflarıyla 8 Mart'larda sokağa dökülen,
İran'da, hapsedilmeyi ve ölümü göze alarak
Ahmedinecat yönetimine karşı protesto gösterilerine katılan,
Afganistan'da Taliban kontrolündeki bölgelerde evlerini
"yeraltı okulları"na dönüştürerek kız
çocuklara eğitim veren kadınlar, ya da etraflarını sarmış 500
kişilik güruhun taş yağmuru altında, erkeğin karısına cinsel
şiddet uygulamasını suç olmaktan çıkartan yasa tasarısına
karşı "Aile içi tecavüze hayır!" haykırışıyla
gösteri yapan bir avuç Afgan kadını; pantolon giydiği
için kırbaçlanma cezasına mahkûm olan ve buna karşı,
kadınların desteğinde gözüpek bir hukuk mücadelesi
yürüten Sudanlı kadın gazeteci Lubna; İsrail'in
Ramallah'ı işgaline karşı ellerinde silah direnen, kızıl atkılı
FHKC'li kadınlar…
Ya da günümüzde Batı ülkelerinde
pek rastlanmayan bir bereketle birbiri peşisıra ortaya çıkan ve
Müslüman ülkelerde kadınların yaşadığı
ayırımcılığı büyük bir gözüpeklik ve açık
yüreklilikle, yüksek sesle dile getiren, bir kısmı
sürgün, hemen tümü köktendinciliğin tehdidi
altındaki kadın yazarlar: Fatima Mernissi (Fas), Naval Saadavi (Mısır),
Hanan Ashrawi (Filistin), Haideh Moghissi (İran), Teslime Nesrin
(Bangladeş)…
pek rastlanmayan bir bereketle birbiri peşisıra ortaya çıkan ve
Müslüman ülkelerde kadınların yaşadığı
ayırımcılığı büyük bir gözüpeklik ve açık
yüreklilikle, yüksek sesle dile getiren, bir kısmı
sürgün, hemen tümü köktendinciliğin tehdidi
altındaki kadın yazarlar: Fatima Mernissi (Fas), Naval Saadavi (Mısır),
Hanan Ashrawi (Filistin), Haideh Moghissi (İran), Teslime Nesrin
(Bangladeş)…
Orta Doğu halklarının insanlık onuruna uygun
koşullarda, özgür bir yaşam sürdürmesini hedefleyen
kurtuluş hareketleri, bu kadınların seslerine kulak vermek zorundadır.
Muhafazakâr unsurların öne sürdüğü gibi bu
kadınlar, emperyalizmin Truva atları değil, nüfusun yarısının
kötürümleştirilmesine, bastırılmasına, sesinin
kısılmasına karşı, çoğu zaman erkeklerden daha
gözükara biçimlerde başkaldıran yiğit kız kardeşlerimiz
çünkü. Ve onların yaratıcılık ve enerjileri serbest
kaldığında, yeryüzünün bu bölgesi
özgürleşmenin çok daha farklı ve kesintisiz bir yolunu
keşfedecek.
koşullarda, özgür bir yaşam sürdürmesini hedefleyen
kurtuluş hareketleri, bu kadınların seslerine kulak vermek zorundadır.
Muhafazakâr unsurların öne sürdüğü gibi bu
kadınlar, emperyalizmin Truva atları değil, nüfusun yarısının
kötürümleştirilmesine, bastırılmasına, sesinin
kısılmasına karşı, çoğu zaman erkeklerden daha
gözükara biçimlerde başkaldıran yiğit kız kardeşlerimiz
çünkü. Ve onların yaratıcılık ve enerjileri serbest
kaldığında, yeryüzünün bu bölgesi
özgürleşmenin çok daha farklı ve kesintisiz bir yolunu
keşfedecek.
Latin Amerika ülkelerini dolaştık, ABD
emperyalizmine, Siyonist işgalciliğe karşı yürekleri bizlerle
çarpan kadın ve erkek yoldaşlarla konuştuk. Onlar, Neo-liberal
İmparatorluk'un lanetli egemenliğini yıkmanın, bir kez daha Bolivya
dağlarından Gazze ve Batı Şeria'ya, buradan Nepal
yükseltilerine uzanan ortak bir cepheden geçtiğini
düşünüyorlar. Emperyalizmin yoksullaştırdığı,
kaynaklarını yağmaladığı, birbirine kırdırdığı, muazzam savaş
makinesiyle bağrını deştiği Büyük İnsanlık için
böyle bir cephenin oluşturulması, hiç kuşku yok ki, devasa bir
kurtuluş umuduna denk düşüyor. Tabii, onu oluşturacak unsurlar
arasındaki kültürel sınırların ve sınırlamaların
kaldırılmasını gerektiriyor.
emperyalizmine, Siyonist işgalciliğe karşı yürekleri bizlerle
çarpan kadın ve erkek yoldaşlarla konuştuk. Onlar, Neo-liberal
İmparatorluk'un lanetli egemenliğini yıkmanın, bir kez daha Bolivya
dağlarından Gazze ve Batı Şeria'ya, buradan Nepal
yükseltilerine uzanan ortak bir cepheden geçtiğini
düşünüyorlar. Emperyalizmin yoksullaştırdığı,
kaynaklarını yağmaladığı, birbirine kırdırdığı, muazzam savaş
makinesiyle bağrını deştiği Büyük İnsanlık için
böyle bir cephenin oluşturulması, hiç kuşku yok ki, devasa bir
kurtuluş umuduna denk düşüyor. Tabii, onu oluşturacak unsurlar
arasındaki kültürel sınırların ve sınırlamaların
kaldırılmasını gerektiriyor.
Bu sınırla(mala)rın büyük
ölçüde kadınların bedenlerinden geçtiğini
aklımızdan çıkartmamalıyız.
ölçüde kadınların bedenlerinden geçtiğini
aklımızdan çıkartmamalıyız.
N O T L A R
[*]
Kaldıraç, No:109, Nisan 2010…
Kaldıraç, No:109, Nisan 2010…
[1]
Leyla Halid.
Leyla Halid.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder